Davanın tarafları haricindeki kişilerin dava ile ilgili olarak bilgilerini mahkemeye aktarmalarına tanıklık denir.
Davada taraf olmayan kişiler tanık olarak gösterilebilir. Tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıayı ve dinlenilmesi istenen tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi mahkemeye sunar. Bu listede gösterilmemiş olan kimseler tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir liste verilemez. Tanık listesinde adres gösterilmemiş veya gösterilen adreste tanık bulunamamışsa, tarafa adres göstermesi için, işin niteliğine uygun kesin süre verilir. Bu süre içinde adres gösterilmez veya gösterilen yeni adres de doğru değilse, bu tanığın dinlenilmesinden vazgeçilmiş sayılır.
Mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir.
Tanık davetiye ile çağrılır. Ancak, davetiye gönderilmeden taraflarca hazır bulundurulan tanık da dinlenir. Şu kadar ki, tanık listesi için kesin süre verildiği ve dinlenme gününün belirlendiği hâllerde, liste verilmemiş olsa dahi taraf, o duruşmada hazır bulundurursa tanıklar dinlenir.
Kanunda gösterilen hükümler saklı kalmak üzere, tanıklık için çağrılan herkes gelmek zorundadır. Usulüne uygun olarak çağrıldığı hâlde mazeret bildirmeksizin gelmeyen tanık zorla getirtilir, gelmemesinin sebep olduğu giderlere ve beşyüz Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına hükmolunur. Zorla getirtilen tanık, evvelce gelmemesini haklı gösterecek sebepleri sonradan bildirirse, aleyhine hükmedilen giderler ve disiplin para cezası kaldırılır.
Hâkim gerekli görülen hâllerde, sözlü olarak dinlenmesi yerine, belirlenecek süre içinde cevaplarını yazılı olarak bildirmesi için tanığa soru kâğıdı gönderilmesine karar verebilir. Bu şekilde işlem yapılması, tanığın vereceği cevabın hükme yeterli olup olmadığı hususunu hâkimin takdir etmesine engel olamaz. Hâkim, verilen yazılı cevapların yetersiz olması hâlinde, tanığı dinlemek üzere davet edebilir.
İki taraftan birinin nişanlısı, evlilik bağı ortadan kalkmış olsa dahi iki taraftan birinin eşi, kendisi veya eşinin altsoy veya üstsoyu, taraflardan biri ile arasında evlatlık bağı bulunanlar, üçüncü derece de dâhil olmak üzere kan veya kendisini oluşturan evlilik bağı ortadan kalkmış olsa dahi kayın hısımları, koruyucu aile ve onların çocukları ile koruma altına alınan çocuk tanıklıktan çekinme hakkına sahiptir.
Tanığın davada yararı bulunmak gibi tanıklığının doğruluğu konusunda kuşkuyu gerektiren sebepler varsa, bunu iki taraftan biri iddia ve ispat edebilir.
Hâkim tanığa, “Tanık sıfatıyla sorulacak sorulara vereceğiniz cevapların gerçeğe aykırı olmayacağına ve bilginizden hiçbir şey saklamayacağınıza namusunuz, şerefiniz ve kutsal saydığınız bütün inanç ve değerler üzerine yemin ediyor musunuz?” diye sorar. Tanık da cevaben, “Sorulacak sorulara, hiçbir şey saklamadan doğru cevap vereceğime namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerlerim üzerine yemin ediyorum.” demekle yemin eda eder.
Ziynet alacağı davalarında en çok başvurulan delillerden biri de tanık delilidir.
Kadın, evi son terk ettiği tarih itibariyle ziynet eşyalarını götürmesine engel olunduğu, zorla elinden alındığı, daha önce götürme fırsatı elde edemediği hususlarında tanık dinletebilir. Ancak soyut ve duyuma dayalı tanık anlatımlarının ispat kuvveti yoktur.
Tanıkların akraba olması başlı başına tanıklıklarının kuvvetini zayıflatan bir durum olmadığı gibi aslolan tanıkların doğruyu söylediğidir.
Savunma hakkını kötüye kullanma koşulları gerçekleşmedikçe ziynet alacağı davasında tanık sayısında sınırlamaya gidilemez[1].
Soyut ve duyuma dayalı tanık beyanlarına değer verilerek davanın kabulü doğru değildir.
Dava: Taraflar arasındaki “Ziynet eşyasının aynen, olmadığı taktirde bedelinin tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sincan 2. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 29.01.2009 gün ve 2008/369 E., 2009/63 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
6. Hukuk Dairesinin 20.10.2009 gün ve 8185-8650 sayılı ilamı ile;
(...Dava, ziynet eşyasının aynen, olmadığında bedelinin tahsili istemine ilişkin olup mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Davacı vekili 1 gramise, 2 künye, 2 yüzük, 1 küpe, 1 saat, 20 adet bilezik ve 113 adet çeyrek altının evlilik birliği içerisinde rızası hilafına elinden alınarak bozdurulduğunu ve geri verilmediğini iddia etmiş; davalı ise davacının evden ayrılırken sözü edilen ziynet eşyalarını beraberinde götürdüğünü savunmuştur.
Altın ve ziynet eşyaları kolay saklanan taşınabilen ve götürülebilen nitelikte eşyalardandır. Hayatın olağan akışına göre bu tür eşyaların kadının üzerinde olması ve evden ayrılırken de yanında götürmüş olması esastır.
Olayımızda davacı kadın ziynet eşyalarının eşi tarafından elinden alınarak bozdurulduğunu iddia etmişse de bu konuda dinlettiği tanıklarının görgüye dayalı net ve kesin beyanları bulunmadığı gibi evi terkederken sözü edilen ziynet eşyalarının zorla elinden alındığını veya götürmesine engel olunduğunu, bunların müşterek konutta kaldığını da kanıtlayamamıştır.
Mahkemece soyut ve duyuma dayalı tanık beyanlarına değer verilerek davanın kabulü doğru değil ise de davacı dava dilekçesinin deliller bölümünde vs. delillere de dayandığından bunun yemin delilini de kapsadığı sonucuna varılarak davalıya yemin teklif edip etmeyeceği sorularak sonucuna göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, oybirliği ile karar verildi[2].
Tanıklar tarafların anne ve babası olsa da; asıl olan tanıkların doğru söylediğidir.
Dava: Taraflar arasındaki ziynet eşyanın iadesi nedeniyle alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
Karar: Davacı, eşi olan davalıya düğünlerinde takılan bilezik ve altınlarını ödünç olarak verdiğini, ancak iade edilmediğini ileri sürerek öncelikle bilezik ve altınların aynen iadesini, olmadığı taktirde değeri olan 11.250,00 TL.nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava karz akdine dayalı alacak istemine ilişkin olup taraflar karı kocadır ve dolayısıyla HUMK.nun 293. maddesi hükmü gereğince tanık deliline dayanılabilir. Nitekim mahkemece de taraf tanıkları dinlenmiş, davacı tanıklarından davacının anne ve babası somut bir biçimde davacının iddialarını doğrulamışlardır. Davalı tanıkları ise somut olayla ilgili somut görgüye dayalı bilgilerinin olmadığını beyan etmişlerdir.
Tanıklar tarafların anne ve babası olsa da; asıl olan tanıkların doğru söylediğidir. Bu tanıklar hakkında yalan yere tanıklıktan bir şikâyet ya da kovuşturma olmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece davacının iddiasını kanıtladığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2-Bozma şekli ve sebebine göre davacının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, 2. bentte açıklanan nedenle davacının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 2,75 TL kalan harcın temyiz edene iadesine, 01.03.2012 günü oybirliği ile karar verildi[3].
Davacı tanıklarının ziynetlere ilişkin beyanları davacıdan aktarmadır. Davacıdan nakledilen olaylar sabit kabul edilemez.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm davalı tarafından kusur tespiti, maddi tazminat, yoksulluk nafakası ve ziynetler yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: 1-) Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-) Davacı tanıklarının ziynetlere ilişkin beyanları davacıdan aktarmadır. Davacıdan nakledilen olaylar sabit kabul edilemez. Tarafların, davacının Kemalpaşa'daki ailesinin yanına birlikte geldikleri ve davacının ailesinin yanında bir süre kaldıktan sonra, davalının davacıyı burada bırakıp evi terk ettiği anlaşılmaktadır. Davalı, evden ayrılırken davacıya ait bir bileziği aldığını kabul etmiştir. Bunun dışında diğer ziynetlerin davalı tarafından zorla alındığına ve evlilik birliği içinde bozdurulup harcandığına ilişkin bir delil bulunmamaktadır. O halde, kabul edilen bir adet bilezik dışındaki ziynetlere ilişkin talebin reddi gerekirken, yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru bulunmamıştır.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsım dışında kalan temyize konu bölümlerinin yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[4].
Olayda, davacı kadın evi son terk ettiği tarih itibariyle davaya konu ziynet eşyalarının götürülmesine engel olunduğunu ve zorla elinden alındığını daha önce götürme fırsatı elde edemediğini, dinlettiği tanık beyanlarıyla ispat etmiştir. … Bu durumda davanın kabulüyle müşterek evde kalan ziynet eşyalarının aynen veya bedelinin davacıya verilmesi gerekir.
Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarda tarih ve numarası yazılı ziynet eşyaları davasına dair karar davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü.
Karar: Dava, çeyiz ve ziynet eşyalarının aynen iadesi olmadığı takdirde bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, çeyiz eşyaları yargılama aşamasında teslim edildiği beyan edildiğinden bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, ziynet eşyaları yönünden davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından ziynet eşyaları ve vekalet ücreti yönünden temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, dava dilekçesinde davacının kavga üzerine evden ayrıldığını, ziynetlerin ve ev eşyalarının müşterek evde kaldığını bildirerek, ince cansu model 3 adet bilezik, 1 adet fantasy bilezik, 6 adet bilezik, 1 adet liralı bilezik, 5 adet ince bilezik, takı seti ve 98 adet küçük altın ile 1 adet 3 programlı Beko bulaşık makinesi, 1 adet 4'lü ocaklı Beko fırın, Vestel marka 37 ekran tv, Vestel marka halı yıkama makinesi, Auer marka şofben, 4 kapılı aynalı dolap, 2 kapaklı aynalı dolap, 1 adet kapaklı boydan aynalı dolap, 2 adet iki çekmeceli yatak başlığı, 1 adet aynalı dört çekmeceli şifonyer, deri başlıklı bazali yatak ve 1 adet sandık şeklindeki takı ve eşyaların bedeli olan 26.662,25 TL'nin ödenmesini talep etmiştir. Davalı vekili, takılara dair talebi kabul etmediklerini, ziynetlerin sayısı, cinsi ve ağırlığının götürülmesine engel olunduğunun, önceden götürme fırsatı bulamadığını kanıtlamadığını, davacının kavgadan bir saat sonra evden el çantasıyla ayrıldığını, davanın reddini savunmuştur.
Türk Medeni Kanunu'nun 6 nci maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.
Davacı kadın davaya konu edilen ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.
Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu sebeple evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir.
Davacı, davaya konu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, ispat yükü altındadır.
Olayda, davacı kadın evi son terk ettiği tarih itibariyle davaya konu ziynet eşyalarının götürülmesine engel olunduğunu ve zorla elinden alındığını daha önce götürme fırsatı elde edemediğini, dinlettiği tanık beyanlarıyla ispat etmiştir. Davacının davalı tarafından darp edildiği Adli Tıp Kurumundan alınan raporla sabit olduğu gibi, müşterek haneyi de gördüğü bu şiddet sebebiyle ziynet eşyalarını alamadan terk etmek zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. Bir kısım ziynetlerin evde kaldığı mahkeme kanalıyla yaptırılan tesbit ile de belirlenmiştir. Bu durumda davanın kabulüyle müşterek evde kalan ziynet eşyalarının aynen veya bedelinin davacıya verilmesi gerekirken yazılı şekilde ziynet eşyaları yönünden davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Hüküm bu sebeple bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan sebeplerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle H.U.M.K.nun 428 inci maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, istenmesi halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 20.6.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi[5].
Mahkemece davacı tanıklarının dinlenmesi konusunda kesin süre verilmişse de; tanık dinleme giderlerinin miktarı ara kararında açıkça gösterilip bildirilmemiştir. Tarafın tanığını duruşmaya getirme yükümlülüğü de bulunmamaktadır. Bu nedenle, davacının bildirdiği tanıklarının duruşmaya usulünce çağrılıp, dinlenilme işlemi yapılmadan, eksik incelemeyle hüküm oluşturulması usul ve yasaya aykırıdır.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm 25.06.2010 tarihli ek karar ile esas hükümde reddedilen boşanma davası, kabul edilen kadının nafaka davası ve ziynet eşyası alacağı davasından vekâlet ücreti yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: 1- Tebligat Kanununun 41. maddesi gereğince Adli Yargı yerinde mahkemeler, mahkemelerde görevli memurları vasıtasıyla tebligat yapabilir. Ancak, tebligat mazbatasında tebliğ memurunun adı, soyadı ve imzasının gösterilmesi gerekir (Tebligat Kanunu md. 23/8). Mahkemece davanın esası hakkında verilen hükmün kalemde memur vasıtasıyla tebliğ edildiği halde, tebligatı yapan memurun kimliğinin açıklanmadığı görülmektedir. Bu nedenle, hükmün tebliği usule uygun olmadığından tebligat geçersiz ve temyizin süresinde olduğu anlaşıldığından; 25.06.2010 tarihli ek kararın bozularak kaldırılmasına karar verilmiştir.
2- Hükmün esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Tanıkların dinlenmesi konusunda verilen ara kararları ve kesin sürenin taraflarda duraksamaya neden olmayacak açıklıkta olması gerekir. Mahkemece davacı tanıklarının dinlenmesi konusunda kesin süre verilmişse de; tanık dinleme giderlerinin miktarı ara kararında açıkça gösterilip bildirilmemiştir. Tarafın tanığını duruşmaya getirme yükümlülüğü de bulunmamaktadır. Bu nedenle, davacının bildirdiği tanıklarının duruşmaya usulünce çağrılıp, dinlenilme işlemi yapılmadan, eksik incelemeyle hüküm oluşturulması (6100 S. HMK. md. 240 vd. HUMK. md. 253 vd) usul ve yasaya aykırı olup; bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Temyiz edilen 25.06.2010 tarihli ek kararın yukarıda l. bentte gösterilen nedenle kaldırılmasına, temyiz edilen davanın esası hakkındaki hükmün ise yukarıda 2. bentte açıklanan nedenle bozulmasına, bozma sebebine göre davacı-davalı kocanın davalı -davacı kadının nafaka davası ve ziynetlerden dolayı vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[6].
Dinlenen tanıklar, evlenirken davalı-karşılık davacıya 5-6 tane bilezik takıldığını ancak ekonomik durumları düzeldikten sonra kocanın sürekli altın almaya başladığını, bunların sayısını bilmediklerini söylemişler; bu bileziklerin dükkan alınırken bozdurulduğunu ifade etmişlerdir. Bu beyanlardan çıkan sonuç; kadına evlenmeleri sırasında 5 adet bilezik takıldığı, bunların da dükkân alınırken koca tarafından bozdurulduğudur.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm davalı-karşılık davacı (kadın) tarafından; ziynet eşyaları, manevi tazminat, yoksulluk ve iştirak nafakası yönlerinden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalı-karşılık davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre davalı-karşılık davacı yararına takdir edilen yoksulluk nafakası azdır. Mahkemece Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
3- Davalı-karşılık davacı, karşılık boşanma davasına ilişkin dava dilekçesinde; düğünde kendisine takılan 8 adet bilezik ile evlilik birliğinin devamı sırasında kocası tarafından kendisine alınan 45 adet bilezik ve 15 adet Cumhuriyet altınını dükkân alınırken kocasına verdiğini; davacı-karşılık davalının bunları daha sona iade etmediğini ileri sürerek; bu altınların aynen iadesini veya bu altınlar için fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000 TL.'nin karşı davalıdan tahsiline karar verilmesini de istemiştir. Dinlenen tanıklar, evlenirken davalı-karşılık davacıya 5-6 tane bilezik takıldığını ancak ekonomik durumları düzeldikten sonra Erdal'ın Melek'e sürekli altın almaya başladığını, bunların sayısını bilmediklerini söylemişler; bu bileziklerin dükkan alınırken bozdurulduğunu ifade etmişlerdir. Bu beyanlardan çıkan sonuç; davalı-karşılık davacıya evlenmeleri sırasında 5 adet bilezik takıldığı, bunların da dükkân alınırken davacı-karşılık davalı (koca) tarafından bozdurulduğudur. Tanıkların, tarafların evlenmelerinden sonra alınan bileziklerin cins, nitelik ve sayısıyla 15 adet Cumhuriyet altınıyla ilgili bilgileri bulunmamaktadır. Öyleyse, 5 adet bilezikle ilgili talebin kabulüne karar verilmesi gerekirken; yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. ve 3.bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin ise yukarıda 1.bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.12.2010 gününde oybirliği ile karar verildi[7].
Kocanın, tanığın yanında “bunları tekrar yapacağım” şeklindeki beyanı altınların traktörün borcu için kendisi tarafından bozdurulduğu ve iade edilmediğinin haricen ikrarı niteliğindedir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm davalı-davacı tarafından boşanma davası ile ziynetlere ilişkin birleşen dava yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davalı-davacı kadın tarafından açılan birleşen dava, boşanmaya ilişkin olmayıp, ziynet eşyalarına ilişkin olduğu halde, karar başlığında “birleşen davanın” türünün “boşanma” olarak gösterilmiş olması maddi hata niteliğinde olup, mahallinde düzeltilmesinin mümkün bulunmasına göre davalı-davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Davalı, birleşen davaya ilişkin dava dilekçesinde; düğünde takılan ziynetlerinin evlenmelerinden sonra alınan traktörün borcu için eşi tarafından bozdurulduğunu, eşinin bu altınları daha sonra da iade etmediğini ileri sürmüştür. Davalı tanıklarından H., kocanın kendi yanında, ziynetlerin traktörün borcu için bozdurulduğunu, “bunları tekrar yapacağım” dediğini ifade etmiş, bu beyan davalının diğer tanıklarının sözleri ile teyit edilmiştir. Davacı-davalı kocanın, tanık H.'ın yanında “bunları tekrar yapacağım” şeklindeki beyanı altınların traktörün borcu için kendisi tarafından bozdurulduğu ve iade edilmediğinin haricen ikrarı niteliğindedir. Bu harici ikrarı teyit eden diğer deliller de mevcuttur. O halde, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 236/4. maddesi gereğince ziynetlerle ilgili birleşen davanın kabulü gerekirken, yeterli delil mevcut olduğu halde, isteğin reddi doğru bulunmamıştır.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2.bentte gösterilen sebeple birleşen dava yönünden BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan bölümlerinin yukarıda 1.bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.12.2010 gününde oybirliği ile karar verildi[8].
Görgüye dayanmayan davacı tanığının ifadesi bu yöndeki isteğin kabulü için yeterli değildir.
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Düğünde davacıya hediye edildiği anlaşılan 8 adet bilezik dışında başkaca ziynet eşyasının varlığı kanıtlanamamıştır. Görgüye dayanmayan davacı tanığı M. A. L.'ın ifadesi bu yöndeki isteğin kabulü için yeterli değildir. İki adet bilezik yönünden davanın reddi gerekirken kabulü usul ve yasaya aykırıdır.
Temyiz olan kararın 2 nolu bentte gösterilen sebeple iki adet bilezik yönünden BOZULMASINA, temyize konu diğer yönlerin 1 nolu bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[9].
Davacı tanıkları, davacıdan duyduklarını aktarmışlardır. Davacıdan aktarılan beyanlar sabit kabul edilemez.
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Davacı tanıkları, davacıdan duyduklarını aktarmışlardır. Davacıdan aktarılan beyanlar sabit kabul edilemez. Ziynet eşyaları, kolaylıkla saklanabilen, taşınabilen ve götürülebilen nev'idendir. Boşanma dosyası içindeki delillerden, davacının bayram ziyareti için baba evine geldiği ve bir daha dönmediği anlaşılmaktadır. Davacı, dava konusu altınların müşterek hanede kaldığını, zorla elinden alındığını, götürmesine engel olunduğunu ispatlayamamıştır. Davacı, yemin deliline de dayanmadığına göre isteğin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Hükmün gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[10].
Tanıklar kolye, yüzük ve gerdanlığı davacının üzerinde gördüklerini beyan etmişlerdir. Bir kilogram altının davacı tarafından üzerinde taşındığını kabul etmek hayatın doğal akışına aykırıdır.
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm ziynetler ve vekâlet ücreti yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre sair temyiz itirazları yersizdir.
2- 1 (bir) kg altının davacıya ait olduğu 27.08.2000 tarihli senetle sabittir.
Davalı vekili 29.09.2003 havale tarihli cevap dilekçesinde ziynet eşyalarını (altınlar-gerdanlık-bilezikler) davacının kendi üzerinde götürdüğünü savunmuştur.
Tanıklar kolye, yüzük ve gerdanlığı davacının üzerinde gördüklerini beyan etmişlerdir. Bir kilogram altının davacı tarafından üzerinde taşındığını kabul etmek hayatın doğal akışına aykırıdır. Şu halde kolye, yüzük ve gerdanlık hakkında davanın reddi, bunlar dışındaki ziynetler yönünden ise davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma dışında kalan sair temyiz itirazlarının 1. bentte yazılı nedenle ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[11].
Davacı tanıkları, davacının sonradan taktığını ifade ettiği takıların bile nişanda takıldığını söylemişlerdir. Dava dilekçesinde belirtilen eşyaların da, nişan töreninde verilmiş gibi beyanda bulundukları anlaşılmaktadır. Mahkemece; çelişkili olan davacı tanıklarının beyanlarına itibar edilerek hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.
Dava: Dava dilekçesinde nişanın bozulması nedeniyle hediyelerin ve eşyaların iadesi, olmadığı takdirde bedeli olan 7.562.750.000 liranın faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Karar: Davacı vekili dilekçesi ile; tarafların 23.10.1998 tarihinde nişanlandıklarını, kısa bir süre önce davalının kusuru nedeniyle nişanın bozulduğunu iddia ederek; dökümü yapılan altın ve eşyaların aynen iadesi, olmadığı takdirde bedeli olan 7.562.750.000 TL'nin faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; nişanın bozulmasında müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, dava dilekçesinde yazılan ve iadesi istenilen takıların çoğunun takılmadığını, davacı ve ailesi tarafından sadece 4 tane burma-küpe-künye, 4 bilezik-2 çeyrek altın-3 yüzük takıldığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile; davacı tarafça davalıya nişan hediyesi olarak verilen ve davalı tarafça iade edilmeyen 11 adet burma bilezik, 1 adet set, 1 adet bileklik (11 gram), 1 adet künye, 1 adet bileklik (12 gram), 1 adet hal hal, 2 adet küpe, 5 adet yüzük, 1 adet kol saati, 2 adet halı, 2 adet battaniye, 1 adet et kıyma makinası, 1 adet cam tencere seti, 1 adet 98 parça yemek takımı, 2 adet toplam 24 kişilik süt takımı, 1 adet çelik tencere seti, 3 adet şampanya takımı, 1 adet 12 kişilik dondurma takımı, 1 adet 12 kişilik nescafe takımı, 1 adet çatal bıçak kaşık seti (Jumbo), 1 adet gümüş takımının mevcut ise aynen davalıdan alınıp davacıya iadesine, bahse konu eşyalar aynen mevcut değil ise dava tarihindeki değerleri toplamı olan 6.002.75-YTL'nin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak, TMK'nun 6. maddesine göre; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. Aynı kanunun 122. maddesine göre de; nişanlılık evlenme dışındaki bir sebeple sona ererse, nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananların, diğer nişanlıya vermiş oldukları alışılmışın dışındaki hediyeler, verenler tarafından geri istenebilir. Hediye aynen veya mislen geri verilemiyorsa, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır.
Öte yandan, dava konusu yapılan hediyelerin (ve özellikle ziynet eşyalarının) mutad olup olmadığının tespiti konusunda sadece yöresel örf ve adetlerin varlığı yeterli olmayıp, tarafların usulünce araştırılıp saptanacak mali ve sosyal durumlarının da dikkate alınması gerekir. Nişanlının mali gücünü aşarak verdiği hediyenin onun yönünden mutad sayılması ve fahiş olmayacağının kabulü düşünülemez. Kaldı ki Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarına göre; nişan yüzüğü dışındaki ziynet eşyası (altınlar) mutad eşya kapsamında sayılmamaktadır.
Somut olayda; takılan takılara ilişkin izlenen video kasetinin çözümüyle ilgili tutulan tutanakta; davacı bizzat, “nişanda davalıya takılan yüzükler ve çeyrek altınlar kuyumcuya verilerek ve üzerine hatırlayamadığım kadar para konularak davalıya bir set takımı yaptırdım. Set bir kolye bir de bilezikten ibaretti. Nişanda takılan 4 adet bileziği kolyenin yapılmasında sarf edilmedi. Ayrıca bir bileklikte sarf edilmedi. Öteki nişanda davalıya takılan diğer altınlarda üzerine katkıda bulunarak boynunda görülen seti yaptık. Bunun dışında özel günlerde kendisine çeşitli altın bilezikler aldım taktım.” diyerek beyanda bulunmuştur. Oysa davacı tanıkları, davacının sonradan taktığını ifade ettiği takıların bile nişanda takıldığını söylemişlerdir. Dava dilekçesinde belirtilen eşyaların da, nişan töreninde verilmiş gibi beyanda bulundukları anlaşılmaktadır. Mahkemece; çelişkili olan davacı tanıklarının beyanlarına itibar edilerek hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.
Mahkemece yapılacak iş; yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda, toplanan taraf delillerine göre; öncelikle tarafların arasında uyuşmazlık konusu olmayan, takı ve eşyaların aynen iadesine; olmadığı takdirde bedeline hükmetmek, uyuşmazlık konusu olan takı ve eşyalarla ilgili olarak; ispat külfetinin davacıda olduğu gözetilerek, beyanlar arasındaki çelişkiler de giderilerek sonucu dairesinde hüküm kurmaktan ibaret olmalıdır.
Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 16.05.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi[12].
Davalı vekili 18.6.2002 tarihli dilekçe ile tanıklarını bildirmiştir. Bu tanıklardan Alkan'ın dinlenmesi için gerekli giderleri yatırmak üzere davalı yana süre vermeden ve bu tanık dinlenmeden karar verilmiş olması doğru değildir.
Dava: Davacı Emiş vekili Avukat Ekici tarafından, davalı Hasan aleyhine 23.7.2001 ve 23.9.2003 gününde verilen dilekçe ile ziynet eşyalarının aynen veya bedelinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne dair verilen 20.1.2004 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
Karar: Dava ziynet eşyalarının aynen teslime veya bedelinin ödettirilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece dava kabul edilmiştir. Karar davalı yanca temyiz edilmiştir.
Davalı vekili 18.6.2002 tarihli dilekçe ile tanıklarını bildirmiştir. Bu tanıklardan Alkan'ın dinlenmesi için gerekli giderleri yatırmak üzere davalı yana süre vermeden ve bu tanık dinlenmeden karar verilmiş olması doğru değildir. Karar bu nedenle bozulmalıdır.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 2.5.2005 gününde oybirliği ile karar verildi[13].
Toplanan delillerden ve özellikle tanık Ayşe'nin beyanından davacı kadına ait 11 adet üçlü burma bileziğin davacıdan geri ödeneceği vaadiyle alınıp bozdurulduğu ve bir daha iade edilmediği anlaşılmaktadır. Bu 11 bilezik dışında kalan diğer ziynetlerle ilgili iddiayı doğrulayan bir delil bulunmamaktadır. O halde, 11 adet burma bilezikle ilgili talebin kabulü, fazlasının reddi gerekir.
Dava: Yukarıda tarihi, numarası, konusu ve tarafları gösterilen hükmün; Dairenin 19.10.2004 gün ve 10801 - 12124 sayılı ilamıyla bozulmasına karar verilmişti. Sözü geçen Dairemiz kararının düzeltilmesi istenilmekle, evrak okundu, gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: 1- Temyiz ilamında yer alan açıklamalara göre davalının, aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan karar düzeltme sebepleri yersizdir.
Davacı kadın, boşanma davasıyla birlikte harcını da vermek suretiyle düğünde takılan 11 adet 22 ayar Adana burması tabir edilen bilezik, 13 adet küçük altın ve 1 adet yarım altının, düğünden 3 gün sonra kocası ve kayınbabası tarafından “geriye iade edileceği” vaadiyle alınıp bozdurulduğunu ve şahsi borçlarına sarf edildiğini ileri sürerek belirtilen takıların aynen iadesini mümkün olmadığı takdirde bedelinin tahsilini istemiş, mahkemece davacının ziynetlerle ilgili talebi reddedilmiş, kadının temyizi üzerine ziynetlere ilişkin hüküm, Dairemizin ilamının 3. bendinde gösterilen sebeple “ziynetlerle ilgili talebin kabulü gerektiğinden” bahisle bozulmuştur.
Toplanan delillerden ve özellikle tanık Ayşe'nin beyanından davacı kadına ait 11 adet üçlü burma bileziğin davacıdan geri ödeneceği vaadiyle alınıp bozdurulduğu ve bir daha iade edilmediği anlaşılmaktadır. Bu 11 bilezik dışında kalan diğer ziynetlerle ilgili iddiayı doğrulayan bir delil bulunmamaktadır. O halde, 11 adet burma bilezikle ilgili talebin kabulü, fazlasının reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. İlk incelemede bu yön gözde kaçtığından, davalının ziynetlere yönelik karar düzeltme talebinin kısmen kabulü ile Dairemizin ilamının 3. bendinde yer alan ziynetlerle ilgili bozma sebebinin kaldırılmasına; ziynetlerle ilgili hükmün yukarıda gösterilen sebeple bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
Sonuç: Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 440/4. maddesi gereğince davalının karar düzeltme talebinin yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple kısmen kabulüne, Dairemizin 19.10.2004 tarihli 10801/12124 sayılı ilamının 3 numaralı bendindeki bozma sebebinin kaldırılarak bunun yerine “... toplanan delillerden davacıya ait 11 adet bileziğin davalıda kaldığı ve iade edilmediği anlaşılmaktadır. Davacının 11 bilezikle ilgili talebinin kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir ...” ibaresinin konulması suretiyle 3. bentteki bozma sebebinin değiştirilerek BOZULMASINA,
Davalının yukarıdaki bendin dışında kalan karar düzeltme talebinin yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple REDDİNE, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, oybirliği ile karar verildi[14].
Dava konusu 14 çift (28 adet) bileziğin davalı tarafından bozdurulup harcandığı tanıklar M. ve A.'nın beyanları ile tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında 28 adet bilezik hakkındaki davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm maddi - manevi tazminat, nafakalar, ziynet eşyaları ve vekâlet ücreti yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
1- Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına göre tarafların aşağıdaki bentler dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Türk Medeni Kanunu'nun 174/1. maddesi mevcut veya beklenen bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz ya da daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceğini, 186. maddesi, evi birlikte seçeceklerini, birliğin giderlerine güçleri oranlarında emek ve mal varlıkları ile katılacaklarını öngörmüştür. Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda maddi tazminat isteyen eşin diğerinden daha ziyade kusurlu olmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu bu eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi (MK. md. 4, BK. md. 42 ve 44) dikkate alınarak davacı yararına uygun miktarda maddi tazminat verilmelidir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.
3- Türk Medeni Kanunu'nun 174/2. maddesi uyarınca hükmedilen manevi tazminat boşanmanın eki niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesi ile istenebilir (muaccel) hale gelir. Faize de bu tarihten itibaren hükmedilmesi gerekirken dava tarihinden geçerli olacak şekilde faiz verilmesi doğru değildir.
4- Nafaka alacakları her gün doğar ve işlemeye başlar. Ancak hâkimin kararı ile ödenebilir hale gelir. Bu bakımdan nafakaya işlemiş ve muaccel hale gelmiş olmadıkça faiz takdir edilemez. Bu nedenle hükmedilen nafakalara 8.5.2003 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi de bozma nedenidir.
5- Davacı 10.12.2002 tarihli tespit tutanağında 14 çift (28 adet) bileziğin davalıda kaldığını iddia etmiş, bunun dışında başka bir ziynet eşyasının varlığından bahsetmemiştir. Davacının bu beyanı kendisi yönünden bağlayıcı olduğu gibi, duruşmada gösterdiği delillerle de 28 adet bilezik haricindeki ziynetleri kanıtlayamamıştır. Dava konusu 14 çift (28 adet) bileziğin ise davalı tarafından bozdurulup harcandığı tanıklar M. ve A.'nın beyanları ile tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında 28 adet bilezik hakkındaki davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Sonuç: Temyiz edilen kararın 2, 3, 4, 5 bentlerde gösterilen sebeplerle taraflar yararına BOZULMASINA, bozma sebeplerine göre tarafların vekâlet ücreti ile ilgili temyiz taleplerinin incelenmesine yer olmadığına, hükmün temyize konu diğer bölümlerinin ise 1. bentteki nedenlerle ONANMASINA, temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[15].
Davalıya düğünde takılan bilezikler ile altın set takımının, davacı tarafından ev alacağım diyerek davalıdan alındığı ve bir daha bu takıların iade edilmediği, davalının en son evden dövülmüş vaziyette, eli yüzü mor bir şekilde ayrıldığı, tanıklar Şaziye, Emine ve Adil'in beyanlarından anlaşılmaktadır. Bu durumdan kuyumcu bilirkişi tarafından belirlenen70 gram civarındaki 7 adet bilezik ve45 gramcivarındaki “Maraş seti” tabir edilen altın set takımıyla ilgili talebin kabulü gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm davacı tarafından kusur, manevi tazminat, tedbir ve yoksulluk nafakası yönünden; davalı tarafından da ziynetler karşılığı talep edilen maddi tazminat yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: 4722 sayılı kanunun 1. maddesi hükmü de dikkate alındığında olaya 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin uygulanması gerekir.
1- Boşanmaya neden olan olaylarda eşini döven hakaret eden davacı koca tam kusurludur. Davalıdan kaynaklanan kusurlu bir davranış kanıtlanmamıştır.
Bilindiği gibi genel boşanma nedeniyle ilgili Medeni Kanunun 134. maddesinin eski şeklinde (ifadesinde şiddetli geçimsizliğe ilişkin boşanma davası, ilke (unsur) olarak doğrudan kusura dayanmıyor görünse de ikinci fıkrası ile dava hakkını kusuru olmayan yada, daha az olan tarafa tanımak suretiyle kusuru gizli bir unsur haline getirmiştir. Nitekim ilk bakışta dava hakkına yönelik görünse de, söz konusu 134. maddenin eski biçiminde, kusura ilişkin hükmün böylesine “katı bir tarzda uygulanması şikâyetlerin odak noktasını teşkil etmişti” (3444 sayılı kanunun Hükümet tasarısı 4. madde gerekçesi) İşte bu ve benzer düşüncelerle 3444 sayılı kanun, Medeni Kanunun 134. maddesini değiştirirken, kusur unsurunun boşanmada yarattığı güçlüğü önemli ölçüde hafifletmiş; kusur yerine evlilik birliğinin onarılmaz bir biçimde sarsılmasına önem vermiş, özetle kusurlu eşe de dava açma hakkı tanımıştır.
Ne var ki, bu değişikliği tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemiyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir.
Öyle ise Medeni Kanunun 134. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır.
Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tesbiti dahi tek başına boşanma kararı verebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır. (M.K.134/2)
Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Ancak bu yön temyiz edilmediğinden bozma sebebi sayılmamış, yanlışlığa değinilmekle yetinilmiştir.
2- Temyiz sebeplerine hasren yapılan incelemeye gelince;
a- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacının tüm, davalının ise aşağıdaki bent dışındaki temyiz itirazları yersizdir.
b- Davalıya düğünde takılan bilezikler ile altın set takımının, davacı tarafından ev alacağım diyerek davalıdan alındığı ve bir daha bu takıların iade edilmediği, davalının en son evden dövülmüş vaziyette, eli yüzü mor bir şekilde ayrıldığı, tanıklar Şaziye, Emine ve Adil'in beyanlarından anlaşılmaktadır. Bu durumdan kuyumcu bilirkişi tarafından belirlenen70 gram civarındaki 7 adet bilezik ve45 gramcivarındaki “Maraş seti” tabir edilen altın set takımıyla ilgili talebin kabulü gerekirken isteğin reddi usul ve yasaya aykırıdır.
Sonuç: Hükmün yukarıda 2/b bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin ise 2/a bentteki nedenlerle ONANMASINA, 1. bentteki yanlışlığa da işaret edilmekle yetinilmesine, aşağıda yazılı harcın davacıya yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna, temyiz peşin harcının yatıran davalıya geri verilmesine, oybirliği ile karar verildi[16].
Taraflar arasında 20.6.1999 tarihli çeyiz senedi şeklinde yazılı belge düzenlendiği ve bu suretle taraflar arasındaki hukuki ilişkinin yazılı belgeye bağlandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle ve davacının da açık muvafakatinin bulunmaması nedeniyle olayda tanık dinlenemez ve tanık beyanlarına dayanılarak hüküm tesis edilemez.
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü.
Davacı, davalı Ali Kılıçaslan ile 22.6.1999 tarihinde evlendiğini, 20.6.1999 tarihli çeyiz senedi düzenlendiğini ve senette yazılı eşyaları çeyiz olarak götürdüğünü, şiddetli geçimsizlik sonucu 2.3.2000 tarihinde boşandıklarını ileri sürerek fazlası saklı kalmak üzere 15.000.000.000 TL.nın davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı, davacının çeyiz olarak sadece sandık eşyası getirdiğini, çeyiz senedinde belirtilen eşyaların ve bedelinin hayatın olağan akışına aykırı olup abartılı yazıldığını, davacının evi terk ederken ziynetleri ve getirdiği çeyiz eşyalarını götürdüğünü savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkememce, dinlenilen tanıkların davalı savunmasını doğruladıkları, ziynet eşyalarının gerçekte bulunmadığı, davada istenilen diğer kalemlerinde kanıtlanamadığı gerekçesiyle divanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Taraflar arasında 20.6.1999 tarihli çeyiz senedi şeklinde yazılı belge düzenlendiği ve bu suretle taraflar arasındaki hukuki ilişkinin yazılı belgeye bağlandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle ve davacının da açık muvafakatinin bulunmaması nedeniyle olayda tanık dinlenemez ve tanık beyanlarına dayanılarak hüküm tesis edilemez. Mahkemece ziynet eşyalarına ilişkin istemin reddi doğru ise de çeyiz senedinde yazılı olan diğer eşyalara ilişkin karar doğru bulunmamıştır. Bilirkişiler tarafından düzenlenen ek raporu davacı kabul etmiş bulunmaktadır. Bu itibarla bilirkişi ek raporunun B ve C bentlerinde yer alan çeyiz eşyalarının yarı bedelinden davalının' sorumlu olduğunun kabulü zorunludur. Mahkemece değinilen bu yönler gözetilerek bilirkişinin ek raporunun B ve C bentlerinde yer alan çeyiz eşyalarının yarı bedeline hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde tüm istemin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
Sonuç: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenle davacının diğer temyiz itirazlarının reddine, temyiz olunan hükmün (2) numaralı bent uyarınca davacı yararına BOZULMASINA peşin harcın istek halinde iadesine, 19.01.2004 gününde oybirliği ile karar verildi[17].
Mahkemece, tarafların karı koca olmaları sebebiyle olayda tanık dinlenerek ve bu tanık beyanlarına itibar edilerek hüküm kurulmuştur. Oysa karı koca arasında bu konuda bir senet düzenlenmiş olduğundan bu senede karşı ileri sürülecek savunmalar tanıkla ispat edilemez. Bu sebeple de dinlenen tanık beyanlarına dayanılarak hüküm verilemez.
Dava ve Karar: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı sebeplerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davalı avukatı tarafından duruşmalı davacı avukatınca duruşmasız olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kâğıdı gönderilmişti. Belirli günde davalı vekili avukat Himmet gelmiş sair taraftan gelen olmadığından onun yokluğunda duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
Davacı, davalılardan Ahmet ile 1997 yılında evlendiklerini, çeyiz eşya senedinde yazılı eşyaların kendisine verildiğini, davalıların evlendikten üç ay sonra ziynet eşyalarını da alarak, kendisini evden kovduklarını ileri sürerek, eşya senedi ile verilmiş olan eşyaların aynen, olmadığı takdirde bedeli olan 5.872.000.000TL.nin dava gününden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınmasını istemiştir.
Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, çeyiz senedindeki yüzük, küpe ve saat ile ilgili taleplerin vazgeçme sebebiyle reddine, davacıya ilişkin olduğu kabul edilen ve bilirkişi raporunda belirtilen eşyaların davacıya aynen iadesine, iade edilmediği takdirde bedeli olan 126.250.000TL.nin dava gününden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte davacıya ödenmesine, 10 adet burma bilezik ve 22 ayar set takımının davacıya aynen iadesine, iade edilmediği taktirde, dava tarihindeki değeri 1.340.000.000TL.'nin dava gününden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte davalı Ahmet'den tahsili ile davacıya ödenmesine, davalı Yıldız hakkındaki davanın husumet sebebi ile reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı Ahmet Ulusoy tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı Ahmet'in tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davacı ile davalı Ahmet'in 1997 yılında evlendikleri ve bu sebeple aralarında çeyiz eşya senedi düzenlendiği uyuşmazlık konusu değildir. Senette, on altı kalem halinde gösterilen çeyiz eşya ve takıların davacıya teslim edildiği ve bunların tamamının davacıya ilişkin olacağı, her hangi bir anlaşmazlık durumunda, bu takılar ve eşyaların aynen davacıya teslim edileceği, eşya ve takılarda eksilme olduğunda, o günkü piyasa şartlarına göre alınarak teslim edileceği kararlaştırılmıştır. Bu kararlaştırma tarafları bağlar.
Mahkemece, tarafların karı koca olmaları sebebiyle HUMK. nun 293/1 maddesine göre olayda tanık dinlenerek ve bu tanık beyanlarına itibar edilerek hüküm kurulmuştur. Oysa karı koca arasında bu konuda bir senet düzenlenmiş olduğundan bu senede karşı ileri sürülecek savunmalar HUMK. nun 290. maddesi uyarınca tanıkla ispat edilemez. Bu sebeple de dinlenen tanık beyanlarına dayanılarak hüküm verilemez. Senede karşı ileri sürülecek savunmaları ancak senet ile ispat edilebilir. O durumda liste de yazılı eşyaların tamamının davacıya ilişkin olduğu kabul edildiğine ve bu senedinde sahteliği ispat edilemediğine göre, mahkemece yapılacak iş; senette yazılı olan eşyaların aynen olmadığı takdirde dava tarihindeki değerleri uzman bilirkişi marifetiyle tesbit edilerek, gerek tefhim edilen ve gerekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşyaların cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak şekilde belirtilmesinden ibarettir. Mahkemece, delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde hüküm tesisi usul ve kanuna aykırıdır. Bozma nedenidir.
Sonuç: Yukarda açıklanan 1.bent gereğince davalının tüm, davacının sair temyiz itirazının reddine, temyiz edilen kararın 2.bentte açıklanan sebeple davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istem halinde iadesine, 20.11.2003 tarihinde oybirliği ile karar verildi[18].
Bir kimsenin koşarak giden kişinin boynunda, kolunda, kulaklarında ziynet eşyalarını görmesi hayatın olağan akışına uygun değildir.
Davacı H.İ. vekili Avukat N.K. tarafından, davalı A.i. aleyhine 23.10.2000 gününde verilen dilekçe ile çeyiz eşyalarının aynen, olmadığı takdirde bedelinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 5.12.2001 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, boşanan taraflar arasındaki eşya ve ziynet eşyalarının verilmesine ilişkindir. Mahkemece eşya için kabul karan verilmiş olup ziynet eşyaları yönünden istem reddedilmiştir. Karan davacı temyiz etmiştir.
Kural olarak ziynet eşyaları kişinin özel ve üzerinde taşınabilen eşyalardır. Bu bakımından kişi bu eşyaları üzerinde ve bulunduğu yerden alıp kolaylıkla taşıyabilir. Bu anlamda somut olayda davacı evden ayrılırken davalıyla tartışmıştır. Hatta davalının davacıyı dövdüğü sabit olmuş ve bu yüzden de hükümlülüğüne karar verilmiştir. Davacı ceza mahkemesindeki şikâyet dilekçesinde de dövü1düğünü ve ziynet eşyasının zorla alındığını belirtmiştir. Davacı tanığı Y.Ç. olay sırasında davacı henüz baba evine dönmeden giderken gördüğünü dövülme olayını kendisinden öğrendiğini ve ziynet eşyalarının üzerinde bulunmadığını belirtmiştir. Ceza dosyasında dinlenen tanık A.G. ise davacının kolunda ve boynunda dövüldüğüne ilişkin izler bulunduğunu, bu izlerin boynundaki ve kolundaki ziynetlerin zorla alınması sonucu oluştuğunu açıklamıştır.
Davalı tanıklarından M.A. davacının hızla evden koşarak ayrıldığını bu sırada boynunda, kulağında ve kolunda ziynet eşyalarının olduğunu gördüğünü; diğer davalı tanığının ise sabahleyin davalının evinde birlikte pazarlığa gittiklerini eşi davacının o sırada evde olduğunu, akşam dönüşte evden ayrılmış olduğunu belirtmiş bulunmaları davacının iddiasını etkisiz kılamaz. Şöyle ki, bir kimsenin koşarak giden kişinin boynunda, kolunda, kulaklarında ziynet eşyalarını görmesi hayatın olağan akışına uygun değildir. Diğer davalı tanığının beyanına göre de davacı davalı evde iken ayrıldığını belirttiğinden davalı tanık beyanlarına itibar edilemez. Ceza mahkemesi kararı ceza hukuku yönünden gasp suçunun unsurlarının oluşmadığı nedenine dayanmaktadır. Bu bakımından B.K. nun 53. maddesi gereğince de bağlayıcı yönü bulunmadığından ve kolunda ziynet eşyalarının olduğunu gördüm, diğer tanık ise sabahleyin davalının evinden birlikte pazarcılığa gittiklerini, eşi davacının o sırada evde olduğunu, akşam dönüşte evden ayrılmış olduğunu belirtmiş bulunmaları davacının iddiasını etkisiz kılınamaz. Şöyle ki, bir kimsenin boynunda, kolunda, kulaklarında ziynet eşyalarını görmesi hayatın olağan akışına uygun değildir. Diğer tanığın beyanına göre davacının davalı evde iken ayrıldığı belirtildiğinden davalı tanık beyanlarına itibar edilemez. Ceza Mahkemesi kararı ceza hukuku yönünden gasp suçunun unsurlarının oluşmadığı nedenine dayanmaktadır. Bu bakımdan B. K. nun 53. maddesi gereğince de bağlayıcı yönü bulunmamaktadır. Anılan yön gözetilmeden verilen karar usul ve yasaya aykırıdır.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 6.11.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[19].
Davalı tanıkları gibi davacı tanıklarının da görgüye dayalı bilgileri yoktur. O halde davacının, ziynetlerini götürmesine engel olunduğunu veya zorla elinden alındığını yahut evden ayrılmadan önce ya da evden ayrılırken götürme fırsatını elde edemediğini veyahut da bunların davalı kocada kaldığını kanıtladığından söz edilemez.
Davacı Derya K. vekili Avukat Orhan tarafından, davalı Semih aleyhine 26.11.2001 gününde verilen dilekçe ile ziynet eşyalarının alınmasını, olmadığı takdirde bedeline hükmedilmesinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; istemin kabulüne dair verilen 17.12.2002 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kâğıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Davacı, davalı ile evliliklerini sürdürmeyip ayrıldıklarını, bir kısım eşyaların Sulh Hukuk Mahkemesince yapılan tespit sırasında kendisine teslim edildiğini, teslim edilmeyen ziynet eşyalarının davalı tarafından evlilikten hemen sonra kendisinden alındığını ileri sürerek, dava konusu ziynet eşyalarının aynen, olmadığı takdirde parasının ödetilmesi isteminde bulunmuştur. Davalı ise, ziynet eşyalarını almadığını, davacının kendi borçlarını ödemek amacıyla bir kısım ziynetlerini sattığını, bir kısmı ile de bir miktar para eklenerek davacıya takı seti alındığını ileri sürerek istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece istem kabul edilmiş; kararı davalı temyiz etmiştir.
Genel yaşam deneyimlerine göre olağan olan, ziynet eşyaların kadının üzerinde taşıyacağı veya kadın tarafından evde saklanmış olacağıdır. Bu tür eşyalar rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen veya götürülebilen nevindedir. Onun için evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi veya gizlenmesi doğaldır. Kadın evden ayrılırken bunların zorla elinden alındığı veya götürülmesine engel olunduğu gerçekleşmedikçe altın ve ziynetlerin evde ya da kocada kaldığını kanıtlama yükü kadına düşer. Kadın altın ve ziynetlerin götürülmesine engel olunduğunu veya bunların zorla elinden alındığını; evden ayrılmadan önce ya da evden ayrılırken götürme fırsatını elde edemediğini kanıtlamalıdır.
Somut olayda davacı kadın, dava konusu ziynet eşyalarını davalı kocanın kendisinden aldığını ileri sürmüş; bu iddiasını kanıtlamak amacıyla tanık dinletmiştir. Davacı tanıkları ise, ziynetlerin davacı tarafından davalıya ya da davalının annesine verildiğini davacıdan ve davacının annesinden duyduklarını aktarmışlardır. Davacı ziynet eşyalarının davalıda kaldığını tanık anlatımları ile kanıtlayamadığı gibi müşterek ikametgâhtan ayrılırken de ziynet eşyalarını götürme olanağının bulunmayacağı karinesi olabilecek bir durum da saptanamamıştır. Davalı tanıkları gibi davacı tanıklarının da görgüye dayalı bilgileri yoktur. O halde davacının, ziynetlerini götürmesine engel olunduğunu veya zorla elinden alındığını yahut evden ayrılmadan önce ya da evden ayrılırken götürme fırsatını elde edemediğini veyahut da bunların davalı kocada kaldığını kanıtladığından söz edilemez. Mahkemenin, davacı tanıklarının anlatımlarına göre ziynetlerin davalıda kaldığının anlaşıldığı, davalı tanıklarının açıklamalarının görgüye dayalı olmadığından yerinde görülmediğine ilişkin gerekçesi de somut olaya uygun düşmediğinden yerinde değildir.
Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek istemin tümden reddedilmemiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 2.10.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[20].
Davacı tanıklarının yeminli anlatımlarına göre; davacı, babasının hasta olması sebebiyle ziyaret amacıyla babasının evine götürülmüş ve bir daha evine getirilmemiştir. Davacının babasının evine giderken de üzerinde ziynet eşyası bulunmadığı da tanıklarca ifade edilmiştir. Davacı yan, dava konusu ziynetler hakkındaki davasını tanık beyanları ile ispat etmiştir. Şu durumda mahkemece ziynetlerin, davalı tarafta kaldığı benimsenerek buna göre hüküm kurulması gerekir.
Dava: Davacı Seher vekili Avukat tarafından, davalılar Sedat vd. aleyhine 3.2.1999 gününde verilen dilekçe ile çeyiz bedelinden alacak ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 20.2.2003 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kâğıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
Karar: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince; dava, davacıya düğün töreni sırasında takılan ziynetler ile davacının çeyiz eşyalarının aynen iadesi veya bu mümkün olmadığı takdirde bedellerinin tazmini ile manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece istemin kısmen kabulüne karar verilmiş olup karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı tanıklarının yeminli anlatımlarına göre; davacı, babasının hasta olması sebebiyle ziyaret amacıyla babasının evine götürülmüş ve bir daha evine getirilmemiştir. Davacının babasının evine giderken de üzerinde ziynet eşyası bulunmadığı da tanıklarca ifade edilmiştir. Davacı yan, dava konusu ziynetler hakkındaki davasını tanık beyanları ile ispat etmiştir. Şu durumda mahkemece ziynetlerin, davalı tarafta kaldığı benimsenerek buna göre hüküm kurulması gerekirken, bu kalem istek hakkında davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.
3-Davacı, dava dilekçesinde, çeyiz senedinde yazılı olmayan bazı eşyaları da çeyiz olarak götürdüğünü ileri sürmüştür. Bu eşyalardan biri de fritöz'dür. Davalı tanıklarından İhsan ise ifadesinde; davacının çeyiz olarak getirdiği ve çeyiz senedinde yazılı bir kısım eşya ile fritöz'ün halen davalının evinde olduğunu beyan etmiştir. Bu beyana göre fritöz'e ilişkin istemin de kabulü gerekirken mahkemece bu kalem isteminde reddi ayrı bir bozma nedenidir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın (2 ve 3) nolu bentlerde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA; diğer temyiz itirazlarının ilk bentteki nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 1.10.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[21].
Dosyadaki kanıtlar itibari ile mahkemenin yeterli gerekçe göstermeden tanık dinlenmesinden re'sen vazgeçmesi doğru olmadığı gibi, davalının vazgeçtiği tanık için davacıya vazgeçmeyi kabul edip etmediği hususunun sorulmaması da usul hükümlerine aykırıdır.
Dava: Davacı Şaziye vekili tarafından, davalılar Cafer ve Elveda aleyhine 19/4/2002 gününde verilen dilekçe ile ziynet eşyalarının aynen iadesi, mümkün olmazsa bedellerinin tazmininin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 23/10/2002 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
Karar: Davacı, davalıların elinde bulunan ziynet eşyalarının aynen veya olmadığı takdirde bedellerinin hüküm altına alınmasını istemiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı dava dilekçesinde tanıkların açıklamasına, bilirkişi raporuna ve yemin deliline dayanmıştır. Yargılamanın devam ettiği aşamada taraflar tanıklarını göstermişlerdir. Davalı tarafından gösterilen tanıklardan İbrahim'in dinlenilmesinden davalının istemi üzerine vazgeçilmiş, diğer tanık Muharrem'in ise mahkemece re'sen dinlenmemesine karar verilmiştir. Dosyadaki kanıtlar itibari ile mahkemenin yeterli gerekçe göstermeden tanık dinlenmesinden re'sen vazgeçmesi doğru olmadığı gibi, davalının vazgeçtiği tanık için davacıya vazgeçmeyi kabul edip etmediği hususunun sorulmaması da usul hükümlerine aykırıdır. Ayrıca davacı tüm kanıtlar yanında yemine de dayanmıştır.
Şu durumda mahkemece yapılacak iş, davalı tanıkları dinlenmeli ve gerekirse davacıya yemin kanıtına dayanma hakkı hatırlatılmalıdır. Tarafların kanıtlarının tamamı toplanmadan, eksik inceleme ile karar verilmiş olduğundan karar bozulmalıdır.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 17.09.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[22].
Davacı tanıkları Hikmet ve Mehmet'ın ifadelerinden davacının kocası tarafından ziynet eşyalarının elinden alınması nedeniyle evi terk ettiği anlaşılmaktadır. Bir parkta barıştırma amacıyla yapılan toplantıda davacının evi neden terk ettiğini açıklaması karşısında davalı buna karşı çıkmamış; iddiayı zımnen kabullenmiştir.
Dava: Davacı Fatma C. vekili Avukat Hatice Dinç tarafından, davalı İdris C. aleyhine 26.3.2001 gününde verilen dilekçe ile ziynet eşyasının aynen veya bedelinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 17.5.2002 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kâğıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
Karar: Dava, eşler arasında ziynet eşyasından kaynaklanan istihkak, aynen olmadığı takdirde bedelleri istemine ilişkin olup reddedilmiştir. Mahkeme davayı reddederken ziynet eşyasının kadının tasarrufunda olduğu; davacı eşin evden ayrılırken ziynet eşyasının davalı koca tarafından alıkonmasını ya da davacının götürmesini engelleyici bir olayın cereyan etmediği genel kuralı gerekçe yapmıştır.
Gerçekten eşler arasındaki bu tür davalarda hayatın olağan akışına göre uygulamada böyle bir kural benimsenmiştir. Ancak davacı tanıkları Hikmet ve Mehmet'ın ifadelerinden davacının kocası tarafından ziynet eşyalarının elinden alınması nedeniyle evi terk ettiği anlaşılmaktadır. Bir parkta barıştırma amacıyla yapılan toplantıda davacının evi neden terk ettiğini açıklaması karşısında davalı buna karşı çıkmamış; iddiayı zımnen kabullenmiştir. Hal böyle olunca mahkemenin hayatın olağan akışından kaynaklanan ve uygulamada benimsenen genel kuralı gerekçe yaparak davayı reddetmesi doğru değildir. Yukarıda anılan tanıkların açıklamaları diğer tanıklarca da doğrulanıp tamamlandığına göre davanın kabul edilmesi gerekirken reddedilmiş olması nedeniyle karar bozulmalıdır.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 13.05.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[23].
Davacının kardeşi Hamide çeyiz listesinin başında yazılı olan iki adet bileziğin düğünde davacıya annesinin taktığı bilezikler olduğunu, davacının eve geldiğinde annesinin taktığı bilezikler dışında hiçbir şey getirmediğini ifade etmiştir. Davacının kardeşinin bu beyanı karşısında sözü edilen bileziklerin davalıda kaldığının kabulü mümkün değildir.
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm maddi ve manevi tazminat, nafaka, çeyiz ve ziynet eşyaları yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davalı tanığı Yılmaz'ın ifade ettiği hakaret ve sövme olayından, davacı kadının yargılanmış ve beraat etmiş bulunmasına, kaldı ki tanık Yılmaz'ın sözünü ettiği olaydan sonra, davalı kocanın 27.11.2000 tarihinde davacı eşine ihtar çekmiş bulunmasına, vukuu bulmuş olsa bile ihtar isteğinin, önceki olayların affı anlamına geleceğine, bu bakımdan kadına kusur yüklenmesinin artık mümkün bulunmadığına; davalı kocanın ise davacıyı dövdüğünün anlaşılmasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Davacının kardeşi Hamide çeyiz listesinin başında yazılı olan iki adet bileziğin düğünde davacıya annesinin taktığı bilezikler olduğunu, davacının eve geldiğinde annesinin taktığı bilezikler dışında hiçbir şey getirmediğini ifade etmiştir. Çeyiz listesinin başında yazılı olan iki adet bileziğin, dava konusu edilen " .. l adet samanyolu ve diğerinin de tek bilezik " olduğu anlaşılmaktadır. Davacının kardeşinin bu beyanı karşısında sözü edilen bileziklerin davalıda kaldığının kabulü mümkün değildir. Bir adet samanyolu, bir adet de tek bilezikle ilgili isteğin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
Eşyaların her birinin değerlerinin kararda ayrı ayrı gösterilmemesi suretiyle infazda duraksama yaratacak şekilde hüküm oluşturulması da doğru görülmemiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın 2.bentte gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu kısımların 1. bentte gösterilen sebeplerle ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliği ile karar verildi[24].
Kadının ziynetleri üzerinde taşındığının kabul edilmesi …
Dava ve Karar: Davacı Kezban vekili Avukat İskender tarafından, davalılar Ahmet ve Yusuf aleyhine 21.11.2001 gününde verilen dilekçe ile davacının çeyiz olarak getirdiği ve davalılar tarafından davacıya bağışlanan eşya ve ziynetlerin aynen iadesi veya bedelinin tahsilinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; ispat edilemeyen davanın reddine dair verilen 28.5.2002 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kâğıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
Sonuç: Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA ve aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 27.01.2003 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
Karşı Oy Yazısı
Dava; evlilik birliği sırasında davacının çeyiz olarak getirdiği ve davalılar tarafından davacıya bağışlanan eşya ve ziynetlerin tarafların ayrılması üzerine davalı tarafta kaldığından bahisle aynen veya bedellerinin ödetilmesi istemidir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Toplanan delillere göre, buzdolabı, çamaşır makinesi, koltuk takımı, yemek odası, televizyon vs. gibi dayanıklı ev eşyalarının davacı tarafça çeyiz olarak götürülmediği ve mehir olarak da verilmediği sabit olmuştur. Bu bölümle ilgili dairemiz çoğunluğunun onama düşüncesine katılıyorum. Ancak ziynet eşyalarının her zaman kadının üzerinde bulunması şeklindeki kabulün artık günümüz hayat şartlarına uymadığı gibi, somut olayda davalının annesi olan tanık Ümmühan da mahkemedeki beyanında, “davacı gelini baba evine giderken kendisinin de yanında olduğunu, ayrılma meselesini orada konuşmak üzere birlikte gittiklerini, ancak giderken ziynet eşyalarının davacının üzerinde olup olmadığını fark etmediğini” bildirmiştir. Diğer davalı tanıklarının tümü de davacının baba evine giderken ziynetlerinin üzerinde olup olmadığını bilmediklerini belirtmişlerdir.
Şu hale göre dinlenen tüm tanıklar birlikte değerlendirildiğinde, davacının ziynet eşyalarını üzerinde taşımadığı ve baba evine götürmediği kanıtlanmıştır. Yine geleneklere göre evlenirken her kızın çeyiz eşyası olarak götürdüğü bilinen dantel ve işlemeli örtüler ile yazma eşarp gibi bizatihi kadına ait eşyaları da davacının baba evine götürdüğü kanıtlanmadığından bu eşyalarla ilgili davanın kabulüne karar vermek gerektiği düşüncesinde olduğumdan dairemiz çoğunluğunun onama görüşüne katılamıyorum[25].
Tanık anlatımlarından, davacı kadına ait ve davaya konu ziynet eşyalarının, davalı erkek tarafından bozdurularak erkek adına banka hesabına yatırıldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle davaya konu tüm ziynet eşyalarının hüküm altına alınması gerekir.
Dava: Davacı Hacer B. vekili Avukat Mehmet Kesgin tarafından, davalılar Turgay B. ve Selim B. aleyhine 5/4/1999 gününde verilen dilekçe ile istihkak iddiasından bulunulması üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davalı Selim B. yönünden davanın husumet nedeniyle reddine; davalı Turgay Bayram bakımından ise davanın kısmen kabulüne dair verilen 3/4/2001 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
Karar: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının davalı Selim B.'a yönelik temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davacının davalı Turgay B.'a yönelik temyiz itirazlarına gelince; dava, çeyiz ve ziynet eşyalarının iadesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davalı Selim B. hakkındaki davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı Turgay B. yönünden ise davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz olunmuştur.
Tanık anlatımlarından, davacı kadına ait ve davaya konu ziynet eşyalarının, davalı erkek tarafından bozdurularak erkek adına banka hesabına yatırıldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle davaya konu tüm ziynet eşyalarının hüküm altına alınması gerekir. Mahkemece, ziynet eşyaları bakımından da davanın kabulü yerine, yetersiz ve dosya içeriğine uygun düşmeyen gerekçelerle kısmen kabul kararı verilmiş bulunması, bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) nolu bentte gösterilen nedenlerle davalı Turgay Bayram aleyhine BOZULMASINA; davalı Selim Bayram'a yönelik temyiz itirazlarının (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 18.12.2002 gününde oybirliği ile karar verildi[26].
Tanıklar ayrılış tarihinde evde bulunmadıkları gibi, tanık Halil'in ifadesinde geçen olay dava tarihinden sonraki bir tarihle ilgili olduğundan bu beyana da itibar edilemez.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: Davacı dövülerek evden ayrılmak ve hastaneye gitmek zorunda kalmıştır. Ziynet eşyalarını yanında götürmesi hayatın olağan akışına aykırıdır. Diğer taraftan tanıklar Yusuf ve Sıdıka ayrılış tarihinde orada bulunmadıkları gibi, tanık Halil'in ifadesinde geçen olay dava tarihinden sonraki bir tarihle ilgili olduğundan bu beyana da itibar edilemez. Davanın kabulü gerekirken reddi ve yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan hükmün gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliği ile karar verildi[27].
Mahkeme haricindeki ikrar, bunu teyit edecek delil ve emare mevcut ise hükme dayanak yapılabilir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Davacının çeyizinde 1 adet Taşpınar halısının da olduğu anlaşılmaktadır. 1 adet Taşpınar halısına ilişkin talebin de kabulü gerekirken reddi usul ve yasaya aykırıdır.
3-Davacı, ziynet eşyası olarak (13 adet gremsiye ve 9'lu gerdanlık) talep etmiştir. Davalı altınların varlığına itiraz etmemiş giderken davacının götürdüğünü bildirmiştir. Davalı tanığı, davalının yeğeni Ahmet “1995 veya 1996 yıllarında davacı ile kocasının Aksaray'da kuyumcuda 7 tane gremsiye altını bozdurduklarını” ifade etmiştir.
Diğer davalı tanığı köy muhtarı Hami ise davacı tarafından altınlarla ilgili talebini davalı tarafa ilettiğini de davalı ve eşinin “..altınlarını oğlumun hastalığında harcadık, onlar yok..” şeklinde harici ikrarlarına tanık olduğunu bildirmiştir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 236/4. maddesi hükmüne göre “..mahkeme haricindeki ikrar, bunu teyit edecek delil ve emare mevcut ise hükme dayanak yapılabilir..” Dosyada söz konusu harici ikrarı teyit eden tanık Hami'nin beyanı mevcuttur. O halde davacı ve kocasının birlikte bozdurdukları 7 gremsiye dışındaki diğer altınlarla ilgili talebin kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
Sonuç: Hükmün yukarıda 2.ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, oybirliği ile karar verildi[28].
Dinlenen tanıkların taraflara yakınlık derecesi gözetildiğinde olayları bildiklerinin kabulü gerekir.
Davacı F. Karadağ vekili Avukat Ö. Yıldız tarafından, davalı M. Karadağ aleyhine 18.9.2000 gününde verilen dilekçe ile eşyadan alacak ve tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonundu; davanın reddine dair verilen 19.6.2001 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1- Davacı davalı ile gayrı resmi olarak evli olduklarını ve evlilikleri boyunca oturdukları Sarıkamış'tan tedavi için İstanbul'a gittiklerini, uzun süre davalı ile birlikte İstanbul'da oturan kendi ailesinin yanında kaldıklarını, iki yılın sonunda davalının kendisini bırakarak Sarıkamış'a döndüğünü ve istediği halde ev eşyası ve ziynet eşyasının verilmediğini belirterek anılan eşyanın bedelinin ödetilmesini istemiş, yerel mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı davalı ile birlikte Sarıkamış'tan İstanbul'a tedavi için gittiğine göre ev eşyasını birlikle götüremez, aksinin kabulü yaşamın olağan akışına aykırıdır. Bu bakımdan davacının ev eşyasına yönelik talebi yerindedir. Sorun eşyanın nelerden ibaret olduğunun belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Yerel mahkemece ev eşyasının hangi kalemlerden oluştuğunun ve tek tek istem kalemlerinin değerlerinin açıklatılarak, gerekirse bilirkişi görüşüne de başvurularak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken istemin reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
2-Davacının ziynet eşyası ile ilgili temyizine gelince; Kural olarak ziynet eşyasını bayanın üzerinde taşıyacağı kabul edilmekle birlikte tarafların evden tedavi için İstanbul'a gitmek üzere ayrılmış olmaları, dinlenen tanıkların taraflara yakınlık derecesi gözetildiğinde olayları bildiklerinin kabulünün gerekeceği ve davalının da dava konusu ziynet eşyasını davacının birlikte götürdüğünü savunmamış bulunmasına göre dava konusu altın ziynet eşyasının davacı tarafından birlikte İstanbul'a götürülmediği sabit olmuştur. Yerel mahkemece anılan istem konusunda da inceleme yapılarak karar verilmesi gerekirken bu kalem işlemin de reddedilmiş olması bozma nedenidir.
3- Manevi tazminat istemine gelince; Taraflar yaşadıkları yörenin geleneklerine göre evlenmek amacıyla bir araya gelmişler ve 9 yıl birlikte yaşamışlardır. Çocuklarının olmaması üzerine tedavi olmuşlar ancak resmi nikah yapılmadan ayrılmışlardır. Dava konusu olayda resmi nikah yapılmamış ise de yaşadıkları çevrenin gelenek ve değerlerine göre evlidirler ve davacıda bu inanç ve düşünce ile uzun yıllar yaşamını sürdürmüştür. Davalının davacıyı İstanbul'da bırakıp Sarıkamış'a döndükten sonra başka birisi ile resmi nikahla evlendiği tanık beyanları ile sabit olmuş ve davalı tarafından bu konuya itiraz edilmemiştir. Olayların bu gelişimi gözetildiğinde davacının sosyal ve kişilik değerlerine saldırıldığının kabulü ile olaya uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken koşutları oluşmadığından manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup karar bu yönden de bozulmalıdır.
Sonuç: Temyiz olunan kararın (1) sayılı bentte açıklanan nedenlerle oybirliği, (2) ve (3) sayılı bentteki nedenlerle oyçokluğu ile BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 14.3.2002 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
1- Yargıtay'ın kararlılık kazanmış içtihatlarına göre; ziynet eşyası ile ilgili isteklerde, bu eşyanın kadının kullanımında olduğu, muhafaza edildiği, gereğinde de kadın tarafından evden götürüldüğü kabul edilmekte, hayatın olağan akışına uygun olan bu kabulün aksinin kanıtlanması kadından istenmektedir. Eldeki davada ise, kadın ve kocası İstanbul'a tedavi için gitmişler, orada uzun süre kalmışlar, davalı memleketine dönmüş, fiili birliktelik bu şartlarda sona ermiştir. Bu gelişmelere güre kadın ziynet eşyasının kocasında kaldığını kanıtlamadığına göre bu bölümle ilgili davanın reddedilmesi doğru olmuştur.
2- Davacı ile davalının birlikteliklerinin başlangıcında davacı reşittir. Bu hali ile ortada suç bulunmamaktadır. 10 senelik birliktelik sırasında davalının nikâha yanaşmadığı ve özellikle fiili birlikteliği davalının kusuru ile sona erdirdiği kanıtlanmayan olayda davacı lehine manevi tazminata karar verilmesi yasal düzenlememize uygun düşmez. Manevi tazminat verilmemesi de isabetlidir.
Yukarıda yazılan nedenlerle ziynet eşyası ve manevi tazminat ile ilgili yerel mahkeme takdirinin uygun olduğunu düşündüğümüzden bozma kararının bu bölümlerine katılamıyoruz[29].
Dinlenen davacı tanıkları 12 bilezik ve inci kolyeye ilişkin herhangi bir bilgi vermemişlerdir. Davalı tanığı Seyhan ise; davalıda ziynet eşyası görmediklerini davacının, kendisine Almanya'da “bu ziynetleri kasada saklıyor...” diye söylediğini ifade etmiştir. 12 bilezik ve inci kolyenin davalıda olduğunu kabule yeterli delil bulunmamaktadır. Tanıkların davacıdan aktardıkları bilgiler hükme esas alınamaz.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Davalı, 51 ekran televizyonu, sabah gazetesinden kupon biriktirerek aldığını bildirmiş, buna ilişkin kendi adına tanzim edilmiş Birleşik Basın Dağıtım (BBD) A.Ş'nin 22.9.1997 tarihli faturasını sunmuştur, aksi kanıtlanamamıştır.
3- Davalı, koltuk takımını kendisinin taksitle satın aldığını bildirmiş, buna ilişkin kendi adına düzenlenmiş 17.9.1997 tarihli Engin Ticarete ait faturayı ve sevk irsaliyesini sunmuştur, aksi kanıtlanamamıştır.
4- Davalı, “3 sıra inci kolyenin” davacının ilk eşine aldığı, boşanınca da vermediği takı olup bunu evlenirken davacının yüz görümlüğü olarak kendisine hediye ettiğini ancak davacının eşine aldığı takıları ve inci kolyeyi asla kullanmadığını Almanya'daki evde kasasında muhafaza ettiğini, 12 bileziğin de davacı tarafından kendisinden alınıp kasaya konulduğunu ileri sürmüştür. Davacı, cevaba cevap layihasında bu savunmayı karşılamamış, genel bir ifade ile “... davalının cevap dilekçesinde belirttiği tüm hususlar gerçek dışıdır...” şeklinde ifade kullanmıştır. Dinlenen davacı tanıkları 12 bilezik ve inci kolyeye ilişkin herhangi bir bilgi vermemişlerdir. Davalı tanığı Seyhan ise; davalıda ziynet eşyası görmediklerini davacının, kendisine Almanya'da “bu ziynetleri kasada saklıyor...” diye söylediğini ifade etmiştir. 12 bilezik ve inci kolyenin davalıda olduğunu kabule yeterli delil bulunmamaktadır. Tanıkların davacıdan aktardıkları bilgiler hükme esas alınamaz. İsteğin reddi gerekir.
Sonuç: Hükmün yukarıda (2.), (3.) ve (4.) bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan kısımlara yönelik temyiz itirazlarının REDDİNE, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliği ile karar verildi[30].
Boşanma dosyasında dinlenen tanıklar da 7 adet dövme altın bilezik ile sayılan diğer ziynetlerin kadına ait olduğunu ve koca tarafından bozdurulduğunu ifade etmişlerdir. Gerçekleşen bu durum karşısında mahkemece sözü edilen ziynetlerle ilgili davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Tarafların hâkim huzurundaki ikrarları kendilerini bağlar. Davacı boşanma dosyasına verdiği 16.12.1998 günlü dilekçesinde ziynetlerini 7 adet sarı lira, yarım metre zincir, bir adet saat ve 8 adet dövme altın bilezik olarak açıklamıştır. Boşanma dosyasında dinlenen tanıklar da 7 adet dövme altın bilezik ile sayılan diğer ziynetlerin kadına ait olduğunu ve koca tarafından bozdurulduğunu ifade etmişlerdir. Gerçekleşen bu durum karşısında mahkemece sözü edilen ziynetlerle ilgili davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün ikinci bentte gösterilen sebeple bozulmasına, kararın bozma kapsamı dışında kalan yönlerine ilişkin temyiz itirazlarının ise reddine, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliği ile karar verildi[31].
Davacı tanıkların sözlerinden davacı kadına ait bulunan ve dava konusu altın ve ziynet eşyası ile diğer ev eşyasının davalı kocada kaldığı bunları yeniden evleneceği eşine vermek üzere sakladığı açıkça anlaşılmaktadır. Bunların bir kısmı davacı kadına bağışlanmış, bir kısmı da davacı tarafından birliğe getirtilmiş eşya bulunduğuna ve davalıda kaldığı sabit olduğuna göre, istek doğrultusunda davalıdan alınmasına karar verilmesi gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki "eşya iadesi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Akşehir Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 12.6.1985 gün ve 984 - 200 1985/418 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 26.12.1985 gün ve 9742 - 11204 sayılı ilamı:
(... Aksine ciddi ve inandırıcı deliller olmadıkça asıl olan tanıkların doğruyu söylemiş olduklarıdır. Davacı tanıkların sözlerinden davacı kadına ait bulunan ve dava konusu altın ve ziynet eşyası ile diğer ev eşyasının davalı kocada kaldığı bunları yeniden evleneceği eşine vermek üzere sakladığı açıkça anlaşılmaktadır. Bunların bir kısmı davacı kadına bağışlanmış, bir kısmı da davacı tarafından birliğe getirtilmiş eşya bulunduğuna ve davalıda kaldığı sabit olduğuna göre, istek doğrultusunda davalıdan alınmasına karar verilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeksizin değerlendirmede yanılgı sonucu davanın reddedilmesi usul ve kanuna aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Davacı kadının kocasında eşyası kaldığı hakkında tanıklar iddiayı doğrular nitelikte beyanda bulunmuşlardır. O halde tanık sözleri üzerinde durulup değerlendirilerek kocada kalan eşyalar tespit edilip sonucu uyarınca karar verilmelidir. Bu nedenlerle mahkemece Hukuk Genel Kurulu'ncada benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak icabederken direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının 17.06.1987 gününde BOZULMASINA, oyçokluğuyla karar verildi[32].
[1] GENÇCAN, Mal Rejimleri Hukuku, Sahife 521. “Davalı-davacı vekiline 17.03.2005 tarihli ara kararı ile tanıklarını bildirmesi konusunda verilen kesin mehile ‘tanık adedi ikiyi geçmemek üzere’ şeklinde şart koşulması davalının savunma hakkını kısıtlar nitelikte olduğundan kesin mehil sonuç doğurmaz. Bu yön nazara alınmadan karar verilmesi doğru değildir.” 2. Hukuk Dairesi 25.04.2007 22119/6735
[2] HGK 2010/6-734 2011/17 02.02.2011
[3] 13. Hukuk Dairesi 1378/5230 1.3.2012
[4] 2. Hukuk Dairesi 4866/6085 05.04.2011
[5] 6. Hukuk Dairesi 815/6689 20.6.2011
[6] 2. Hukuk Dairesi 2010/1504 2011/1609 17.10.2011
[7] 2. Hukuk Dairesi 2009/19054 2010/21220 16.12.2010
[8] 2. Hukuk Dairesi 2009/19678 2010/20922 13.12.2010
[9] 2. Hukuk Dairesi 2006/1603 2007/1662 12.02.2007
[10] 2. Hukuk Dairesi 8873/16956 05.12.2006
[11] 2. Hukuk Dairesi 7791/15838 16.11.2006
[12] 3. Hukuk Dairesi 5143/5411 16.05.2005
[13] 4. Hukuk Dairesi 2004/10391 2005/4698 02.05.2005
[14] 2. Hukuk Dairesi 15794/15910 28.12.2004
[15] 2. Hukuk Dairesi 8517/9126 07.07.2004
[16] 2. Hukuk Dairesi 3510/4406 07.04.2004
[17] 13. Hukuk Dairesi 2003/10706 2004/232 19.01.2004
[18] 13. Hukuk Dairesi 9120/13939 20.11.2003
[19] 4. Hukuk Dairesi 12873/12926 06.11.2003
[20] 4. Hukuk Dairesi 5258/11046 02.10.2003
[21] 4. Hukuk Dairesi 5459/10957 01.10.2003
[22] 4. Hukuk Dairesi 4522/10139 17.09.2003
[23] 4. Hukuk Dairesi 1647/6244 13.05.2003
[24] 2. Hukuk Dairesi 2800/3907 20.03.2003
[25] 4. Hukuk Dairesi 2002/10654 2003/831 27.01.2003
[26] 4. Hukuk Dairesi 13844/14292 18.12.2002
[27] 2. Hukuk Dairesi 2787/3502 14.03.2002
[28] 2. Hukuk Dairesi 1150/2019 15.02.2002
[29] 4. Hukuk Dairesi 2001/12142 2002/3001 14.03.2002
[30] 2. Hukuk Dairesi 13592/14872 01.11.2001
[31] 2. Hukuk Dairesi 2000/15082 2001/536 15.01.2001
[32] HGK 1986/2-701 1987/526 17.06.1987