Tanık

Davanın tarafları haricindeki kişilerin dava ile ilgili olarak bil­gilerini mahkemeye aktarmalarına tanıklık denir.

Davada taraf olmayan kişiler tanık olarak gösterilebilir. Tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıayı ve dinlenilmesi iste­nen tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi mahkemeye sunar. Bu lis­tede gösterilmemiş olan kimseler tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir liste verilemez. Tanık liste­sinde adres gösterilmemiş veya gösterilen adreste tanık bulunama­mışsa, tarafa adres göstermesi için, işin niteliğine uygun kesin süre verilir. Bu süre içinde adres gösterilmez veya gösterilen yeni adres de doğru değilse, bu tanığın dinlenilmesinden vazgeçilmiş sayılır.

Mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği tak­dirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir.

Tanık davetiye ile çağrılır. Ancak, davetiye gönderilmeden ta­raflarca ha­zır bulundurulan tanık da dinlenir. Şu kadar ki, tanık lis­tesi için kesin süre verildiği ve dinlenme gününün belirlendiği hâl­lerde, liste verilmemiş olsa dahi taraf, o duruşmada hazır bulundu­rursa tanıklar dinlenir.

Kanunda gösterilen hükümler saklı kalmak üzere, tanıklık için çağrılan herkes gelmek zorundadır. Usulüne uygun olarak çağrıldığı hâlde mazeret bil­dirmeksizin gelmeyen tanık zorla getirtilir, gelme­mesinin sebep olduğu gider­lere ve beşyüz Türk Lirasına kadar di­siplin para cezasına hükmolunur. Zorla getirtilen tanık, evvelce gelmemesini haklı gösterecek sebepleri sonradan bildi­rirse, aleyhine hükmedilen giderler ve disiplin para cezası kaldırılır.

Hâkim gerekli görülen hâllerde, sözlü olarak dinlenmesi yerine, belirle­necek süre içinde cevaplarını yazılı olarak bildirmesi için ta­nığa soru kâğıdı gönderilmesine karar verebilir. Bu şekilde işlem yapılması, tanığın vereceği cevabın hükme yeterli olup olmadığı hu­susunu hâkimin takdir etmesine engel olamaz. Hâkim, verilen yazılı cevapların yetersiz olması hâlinde, tanığı dinle­mek üzere davet ede­bilir.

İki taraftan birinin nişanlısı, evlilik bağı ortadan kalkmış olsa dahi iki ta­raftan birinin eşi, kendisi veya eşinin altsoy veya üstsoyu, taraflardan biri ile arasında evlatlık bağı bulunanlar, üçüncü derece de dâhil olmak üzere kan veya kendisini oluşturan evlilik bağı orta­dan kalkmış olsa dahi kayın hısımları, koruyucu aile ve onların ço­cukları ile koruma altına alınan çocuk tanıklıktan çekinme hakkına sahiptir.

Tanığın davada yararı bulunmak gibi tanıklığının doğruluğu ko­nusunda kuşkuyu gerektiren sebepler varsa, bunu iki taraftan biri id­dia ve ispat edebilir.

Hâkim tanığa, “Tanık sıfatıyla sorulacak sorulara vereceğiniz cevapların gerçeğe aykırı olmayacağına ve bilginizden hiçbir şey saklamayacağınıza na­musunuz, şerefiniz ve kutsal saydığınız bütün inanç ve değerler üzerine yemin ediyor musunuz?” diye sorar. Tanık da cevaben, “Sorulacak sorulara, hiçbir şey saklamadan doğru cevap vereceğime namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerlerim üzerine yemin ediyorum.” demekle yemin eda eder.

Ziynet alacağı davalarında en çok başvurulan delillerden biri de tanık delilidir.

Kadın, evi son terk ettiği tarih itibariyle ziynet eşyalarını götür­mesine engel olunduğu, zorla elinden alındığı, daha önce götürme fırsatı elde edeme­diği hususlarında tanık dinletebilir. Ancak soyut ve duyuma dayalı tanık anla­tımlarının ispat kuvveti yoktur.

Tanıkların akraba olması başlı başına tanıklıklarının kuvvetini zayıflatan bir durum olmadığı gibi aslolan tanıkların doğruyu söyle­diğidir.

Savunma hakkını kötüye kullanma koşulları gerçekleşmedikçe ziynet alacağı davasında tanık sayısında sınırlamaya gidilemez[1].

 

Soyut ve duyuma dayalı tanık beyanlarına değer verilerek davanın kabulü doğru değildir.

Dava: Taraflar arasındaki “Ziynet eşyasının aynen, olmadığı taktirde be­delinin tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama so­nunda; Sincan 2. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 29.01.2009 gün ve 2008/369 E., 2009/63 K. sayılı kararın incelen­mesi davalı vekili tarafından istenilmesi üze­rine,

6. Hukuk Dairesinin 20.10.2009 gün ve 8185-8650 sayılı ilamı ile;

(...Dava, ziynet eşyasının aynen, olmadığında bedelinin tahsili istemine ilişkin olup mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm da­valı vekilince temyiz edilmiştir.

Davacı vekili 1 gramise, 2 künye, 2 yüzük, 1 küpe, 1 saat, 20 adet bilezik ve 113 adet çeyrek altının evlilik birliği içerisinde rızası hilafına elinden alına­rak bozdurulduğunu ve geri verilmediğini id­dia etmiş; davalı ise davacının evden ayrılırken sözü edilen ziynet eşyalarını beraberinde götürdüğünü savun­muştur.

Altın ve ziynet eşyaları kolay saklanan taşınabilen ve götürüle­bilen nite­likte eşyalardandır. Hayatın olağan akışına göre bu tür eş­yaların kadının üze­rinde olması ve evden ayrılırken de yanında gö­türmüş olması esastır.

Olayımızda davacı kadın ziynet eşyalarının eşi tarafından elin­den alına­rak bozdurulduğunu iddia etmişse de bu konuda dinlettiği tanıklarının görgüye dayalı net ve kesin beyanları bulunmadığı gibi evi terkederken sözü edilen ziy­net eşyalarının zorla elinden alındı­ğını veya götürmesine engel olunduğunu, bunların müşterek ko­nutta kaldığını da kanıtlayamamıştır.

Mahkemece soyut ve duyuma dayalı tanık beyanlarına değer verilerek davanın kabulü doğru değil ise de davacı dava dilekçesi­nin deliller bölümünde vs. delillere de dayandığından bunun yemin delilini de kapsadığı sonucuna varılarak davalıya yemin teklif edip etmeyeceği sorularak sonucuna göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir...) gerek­çesiyle bozula­rak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama so­nunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süre­sinde tem­yiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduk­tan sonra gereği görü­şüldü:

Karar: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici neden­lere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, oybirliği ile karar verildi[2].

 

Tanıklar tarafların anne ve babası olsa da; asıl olan tanık­ların doğru söylediğidir.

Dava: Taraflar arasındaki ziynet eşyanın iadesi nedeniyle ala­cak davası­nın yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenler­den dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Davacı, eşi olan davalıya düğünlerinde takılan bilezik ve altınla­rını ödünç olarak verdiğini, ancak iade edilmediğini ileri sü­rerek öncelikle bilezik ve altınların aynen iadesini, olmadığı tak­tirde değeri olan 11.250,00 TL.nin davalıdan tahsiline karar veril­mesini talep etmiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı ta­rafından temyiz edilmiştir.

1-Dava karz akdine dayalı alacak istemine ilişkin olup taraflar karı koca­dır ve dolayısıyla HUMK.nun 293. maddesi hükmü gere­ğince tanık deliline dayanılabilir. Nitekim mahkemece de taraf ta­nıkları dinlenmiş, davacı tanıkla­rından davacının anne ve babası somut bir biçimde davacının iddialarını doğ­rulamışlardır. Davalı tanıkları ise somut olayla ilgili somut görgüye dayalı bil­gilerinin olmadığını beyan etmişlerdir.

Tanıklar tarafların anne ve babası olsa da; asıl olan tanıkların doğru söylediğidir. Bu tanıklar hakkında yalan yere tanıklıktan bir şikâyet ya da ko­vuşturma olmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece davacının iddiasını kanıtladığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

2-Bozma şekli ve sebebine göre davacının diğer temyiz itirazla­rının şim­dilik incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, 2. bentte açıklanan nedenle davacının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 2,75 TL kalan harcın temyiz edene iadesine, 01.03.2012 günü oybirliği ile karar verildi[3].

 

Davacı tanıklarının ziynetlere ilişkin beyanları davacıdan aktarma­dır. Davacıdan nakledilen olaylar sabit kabul edilemez.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm davalı tara­fından kusur tespiti, maddi tazminat, yok­sulluk nafakası ve ziynetler yönünden temyiz edilmekle evrak oku­nup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: 1-) Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-) Davacı tanıklarının ziynetlere ilişkin beyanları davacıdan aktarmadır. Davacıdan nakledilen olaylar sabit kabul edilemez. Ta­rafların, davacının Ke­malpaşa'daki ailesinin yanına birlikte geldik­leri ve davacının ailesinin yanında bir süre kaldıktan sonra, davalı­nın davacıyı burada bırakıp evi terk ettiği anla­şılmaktadır. Davalı, evden ayrılırken davacıya ait bir bileziği aldığını kabul etmiştir. Bunun dışında diğer ziynetlerin davalı tarafından zorla alındığına ve evlilik birliği içinde bozdurulup harcandığına ilişkin bir delil bulunmamaktadır. O halde, kabul edilen bir adet bilezik dışındaki ziynetlere ilişkin talebin reddi gerekirken, yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru bulunma­mıştır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen se­beple BOZULMASINA, bozma kapsım dışında kalan temyize konu bölümlerinin yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[4].

 

Olayda, davacı kadın evi son terk ettiği tarih itibariyle da­vaya konu ziynet eşyalarının götürülmesine engel olunduğunu ve zorla elinden alındı­ğını daha önce götürme fırsatı elde ede­mediğini, dinlettiği tanık beyanla­rıyla ispat etmiştir. … Bu du­rumda davanın kabulüyle müşterek evde kalan ziynet eşyaları­nın aynen veya bedelinin davacıya verilmesi gerekir.

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarda tarih ve numa­rası yazılı ziynet eşyaları davasına dair karar davacı tara­fından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kâğıt­lar okunup gereği düşünüldü.

Karar: Dava, çeyiz ve ziynet eşyalarının aynen iadesi olmadığı takdirde bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, çeyiz eş­yaları yargılama aşamasında teslim edildiği beyan edildiğinden bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, ziynet eşyaları yönünden davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından ziy­net eşyaları ve vekalet ücreti yönünden temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, dava dilekçesinde davacının kavga üzerine evden ayrıldı­ğını, ziynetlerin ve ev eşyalarının müşterek evde kaldığını bildirerek, ince cansu model 3 adet bilezik, 1 adet fantasy bilezik, 6 adet bilezik, 1 adet liralı bilezik, 5 adet ince bilezik, takı seti ve 98 adet küçük altın ile 1 adet 3 prog­ramlı Beko bulaşık makinesi, 1 adet 4'lü ocaklı Beko fırın, Vestel marka 37 ekran tv, Vestel marka halı yıkama makinesi, Auer marka şofben, 4 kapılı ay­nalı dolap, 2 kapaklı aynalı dolap, 1 adet kapaklı boydan aynalı dolap, 2 adet iki çekmeceli yatak başlığı, 1 adet aynalı dört çekmeceli şifonyer, deri başlıklı bazali yatak ve 1 adet sandık şeklindeki takı ve eşyaların bedeli olan 26.662,25 TL'nin ödenmesini talep etmiştir. Davalı ve­kili, takılara dair talebi kabul etme­diklerini, ziynetlerin sayısı, cinsi ve ağırlığının götürülmesine engel olunduğu­nun, önceden götürme fırsatı bulamadığını kanıtlamadığını, davacının kavga­dan bir saat sonra evden el çantasıyla ayrıldığını, davanın reddini savunmuştur.

Türk Medeni Kanunu'nun 6 nci maddesi hükmü uyarınca ka­nunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatla­rında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savun­mada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı ka­nıtlaması gerekir.

Davacı kadın davaya konu edilen ziynet eşyasının davalıda kal­dığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilme­sidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyetlik ve koru­masına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.

Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürü­lebilen türden eşyalardandır. Bu sebeple evden ayrılmayı ta­sarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de müm­kündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir.

Davacı, davaya konu ziynet eşyasının varlığını, evi terk eder­ken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olun­duğunu, evde kaldığını, ispat yükü altındadır.

Olayda, davacı kadın evi son terk ettiği tarih itibariyle davaya konu ziy­net eşyalarının götürülmesine engel olunduğunu ve zorla elinden alındığını daha önce götürme fırsatı elde edemediğini, din­lettiği tanık beyanlarıyla ispat etmiştir. Davacının davalı tarafından darp edildiği Adli Tıp Kurumundan alınan raporla sabit olduğu gibi, müşterek haneyi de gördüğü bu şiddet sebebiyle ziy­net eşyalarını alamadan terk etmek zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. Bir kısım ziynetlerin evde kaldığı mahkeme kanalıyla yaptırılan tesbit ile de belirlenmiş­tir. Bu durumda davanın kabulüyle müşterek evde kalan ziynet eşyalarının ay­nen veya bedelinin davacıya verilmesi gerekir­ken yazılı şekilde ziynet eşyaları yönünden davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.

Hüküm bu sebeple bozulmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan sebeplerle davacı vekilinin tem­yiz itirazla­rının kabulüyle H.U.M.K.nun 428 inci maddesi uyarınca hükmün BOZULMA­SINA, bozma nedenine göre sair temyiz iti­razlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, istenmesi halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 20.6.2011 tari­hinde oybirliğiyle karar verildi[5].

 

Mahkemece davacı tanıklarının dinlenmesi konusunda ke­sin süre verilmişse de; tanık dinleme giderlerinin miktarı ara kararında açıkça gösterilip bildirilmemiştir. Tarafın tanığını duruşmaya getirme yükümlü­lüğü de bulunmamaktadır. Bu ne­denle, davacının bildirdiği tanıklarının duruşmaya usulünce çağrılıp, dinlenilme işlemi yapılmadan, eksik incele­meyle hü­küm oluşturulması usul ve yasaya aykırıdır.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm 25.06.2010 tarihli ek karar ile esas hükümde redde­dilen boşanma davası, kabul edilen kadının nafaka davası ve ziynet eşyası alacağı davasından vekâlet ücreti yö­nünden temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Karar: 1- Tebligat Kanununun 41. maddesi gereğince Adli Yargı yerinde mahkemeler, mahkemelerde görevli memurları vası­tasıyla tebligat yapabilir. Ancak, tebligat mazbatasında tebliğ me­murunun adı, soyadı ve imzasının gösterilmesi gerekir (Tebligat Kanunu md. 23/8). Mahkemece davanın esası hakkında verilen hükmün kalemde memur vasıtasıyla tebliğ edildiği halde, tebligatı yapan memurun kimliğinin açıklanmadığı görülmektedir. Bu ne­denle, hükmün tebliği usule uygun olmadığından tebligat geçersiz ve temyizin süre­sinde olduğu anlaşıldığından; 25.06.2010 tarihli ek kararın bozularak kaldırıl­masına karar verilmiştir.

2- Hükmün esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Tanıkların dinlenmesi konusunda verilen ara kararları ve kesin sürenin taraflarda duraksamaya neden olmayacak açıklıkta olması gerekir. Mahkemece davacı tanıklarının dinlenmesi konusunda ke­sin süre verilmişse de; tanık din­leme giderlerinin miktarı ara kara­rında açıkça gösterilip bildirilmemiştir. Tara­fın tanığını duruşmaya getirme yükümlülüğü de bulunmamaktadır. Bu nedenle, davacının bildirdiği tanıklarının duruşmaya usulünce çağrılıp, dinlenilme iş­lemi yapılmadan, eksik incelemeyle hüküm oluşturulması (6100 S. HMK. md. 240 vd. HUMK. md. 253 vd) usul ve yasaya aykırı olup; bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz edilen 25.06.2010 tarihli ek kararın yukarıda l. bentte gösterilen nedenle kaldırılmasına, temyiz edilen davanın esası hakkındaki hükmün ise yukarıda 2. bentte açıklanan nedenle bozulmasına, bozma sebebine göre davacı-davalı kocanın davalı -davacı kadının nafaka davası ve ziynetler­den dolayı vekalet ücre­tine yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadı­ğına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybir­liği ile karar verildi[6].

 

Dinlenen tanıklar, evlenirken davalı-karşılık davacıya 5-6 tane bile­zik takıldığını ancak ekonomik durumları düzeldikten sonra kocanın sü­rekli altın almaya başladığını, bunların sayı­sını bilmediklerini söylemişler; bu bileziklerin dükkan alınır­ken bozdurulduğunu ifade etmişlerdir. Bu beyanlardan çıkan sonuç; kadına evlenmeleri sırasında 5 adet bilezik takıl­dığı, bunların da dükkân alınırken koca tarafından bozdurulduğu­dur.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm davalı-karşı­lık davacı (kadın) tarafından; ziynet eş­yaları, manevi tazminat, yoksulluk ve iştirak nafakası yönlerinden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalı-karşılık davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, na­fakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre davalı-karşılık davacı yararına takdir edilen yoksulluk nafakası azdır. Mahkemece Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi ge­rekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.

3- Davalı-karşılık davacı, karşılık boşanma davasına ilişkin dava dilek­çesinde; düğünde kendisine takılan 8 adet bilezik ile ev­lilik birliğinin devamı sırasında kocası tarafından kendisine alınan 45 adet bilezik ve 15 adet Cumhu­riyet altınını dükkân alınırken ko­casına verdiğini; davacı-karşılık davalının bunları daha sona iade etmediğini ileri sürerek; bu altınların aynen iadesini veya bu altınlar için fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000 TL.'nin karşı davalıdan tahsiline karar verilmesini de istemiştir. Dinlenen ta­nıklar, evlenirken davalı-karşılık davacıya 5-6 tane bile­zik takıldığını ancak ekonomik durumları düzeldikten sonra Erdal­'ın Melek'e sürekli altın almaya başladığını, bunların sayısını bil­mediklerini söylemişler; bu bileziklerin dükkan alınırken bozdurul­duğunu ifade etmişlerdir. Bu beyanlardan çıkan sonuç; davalı-kar­şılık davacıya evlenmeleri sırasında 5 adet bilezik takıldığı, bunla­rın da dükkân alınırken davacı-karşılık davalı (koca) tarafından bozdurulduğudur. Tanıkların, tarafların evlenmelerinden sonra alı­nan bileziklerin cins, nitelik ve sayısıyla 15 adet Cumhuriyet altı­nıyla ilgili bilgileri bulunmamaktadır. Öy­leyse, 5 adet bilezikle il­gili talebin kabulüne karar verilmesi gerekirken; yazılı şekilde hü­küm kurulması doğru bulunmamıştır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. ve 3.bentlerde gös­terilen se­beplerle BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dı­şında kalan temyize konu bölümlerinin ise yukarıda 1.bentte göste­rilen sebeple ONANMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın teb­liğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.12.2010 gününde oybirliği ile karar verildi[7].

 

 

 

 

Kocanın, tanığın yanında “bunları tekrar yapacağım” şek­lindeki beyanı altınların traktörün borcu için kendisi tarafın­dan bozdurulduğu ve iade edilmediğinin haricen ikrarı niteli­ğindedir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm davalı-davacı tarafından boşanma davası ile ziynet­lere ilişkin birleşen dava yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle ka­nuni gerekti­rici sebeplere ve özellikle davalı-davacı kadın tarafın­dan açılan birleşen dava, boşanmaya ilişkin olmayıp, ziynet eşyala­rına ilişkin olduğu halde, karar başlı­ğında “birleşen davanın” türü­nün “boşanma” olarak gösterilmiş olması maddi hata niteliğinde olup, mahallinde düzeltilmesinin mümkün bulunmasına göre da­valı-davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz iti­razları yersizdir.

2- Davalı, birleşen davaya ilişkin dava dilekçesinde; düğünde takılan ziynetlerinin evlenmelerinden sonra alınan traktörün borcu için eşi tarafından bozdurulduğunu, eşinin bu altınları daha sonra da iade etmediğini ileri sür­müştür. Davalı tanıklarından H., kocanın kendi yanında, ziynetlerin traktörün borcu için bozdurulduğunu, “bunları tekrar yapacağım” dediğini ifade etmiş, bu beyan davalının diğer tanıklarının sözleri ile teyit edilmiştir. Davacı-davalı kocanın, tanık H.'ın yanında “bunları tekrar yapacağım” şeklindeki beyanı al­tınların traktörün borcu için kendisi tarafından bozdurulduğu ve iade edilmedi­ğinin haricen ikrarı niteliğindedir. Bu harici ikrarı te­yit eden diğer deliller de mevcuttur. O halde, Hukuk Usulü Muha­kemeleri Kanununun 236/4. maddesi gereğince ziynetlerle ilgili birleşen davanın kabulü gerekirken, yeterli delil mevcut olduğu halde, isteğin reddi doğru bulunmamıştır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2.bentte gösterilen se­beple bir­leşen dava yönünden BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan bölümlerinin yukarıda 1.bentte gösterilen se­beple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde ka­rar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.12.2010 gü­nünde oybirliği ile karar verildi[8].

 

Görgüye dayanmayan davacı tanığının ifadesi bu yöndeki isteğin kabulü için yeterli değildir.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda ma­halli mah­kemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hü­küm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uy­gun sebep­lere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görül­memesine göre aşağı­daki bent kap­samı dışında kalan temyiz iti­razları yersizdir.

2- Düğünde davacıya hediye edildiği anlaşılan 8 adet bilezik dı­şında başkaca ziynet eşyasının varlığı kanıtlanamamıştır. Görgüye dayanmayan da­vacı tanığı M. A. L.'ın ifadesi bu yöndeki isteğin kabulü için yeterli değildir. İki adet bilezik yönünden davanın reddi gerekirken kabulü usul ve yasaya aykırı­dır.

Temyiz olan kararın 2 nolu bentte gösterilen sebeple iki adet bilezik yö­nünden BOZULMASINA, temyize konu diğer yönlerin 1 nolu bentte gös­teri­len sebeple ONANMASINA, temyiz peşin har­cının yatırana geri verilme­sine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[9].

 

Davacı tanıkları, davacıdan duyduklarını aktarmışlardır. Davacıdan aktarılan beyanlar sabit kabul edilemez.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda ma­halli mah­kemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hü­küm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Davacı tanıkları, davacıdan duyduklarını aktarmışlardır. Dava­cıdan akta­rılan beyanlar sabit kabul edilemez. Ziynet eşyaları, ko­laylıkla saklanabilen, taşınabilen ve götürülebilen nev'idendir. Bo­şanma dosyası içindeki delillerden, davacının bayram ziyareti için baba evine geldiği ve bir daha dönmediği anla­şılmaktadır. Davacı, dava konusu altınların müşterek hanede kaldığını, zorla elinden alındığını, götürmesine engel olunduğunu ispatlayamamıştır. Da­vacı, yemin deliline de dayanmadığına göre isteğin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

Hükmün gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının ya­tırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar dü­zeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[10].

 

Tanıklar kolye, yüzük ve gerdanlığı davacının üzerinde gördüklerini beyan etmişlerdir. Bir kilogram altının davacı ta­rafından üzerinde taşın­dığını kabul etmek hayatın doğal akı­şına aykırıdır.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda ma­halli mah­kemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hü­küm ziynetler ve ve­kâlet ücreti yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşü­nüldü.

1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uy­gun sebep­lere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görül­memesine göre sair temyiz itirazları yersizdir.

2- 1 (bir) kg altının davacıya ait olduğu 27.08.2000 tarihli se­netle sabit­tir.

Davalı vekili 29.09.2003 havale tarihli cevap dilekçesinde ziy­net eşyala­rını (altınlar-gerdanlık-bilezikler) davacının kendi üze­rinde götürdüğünü sa­vunmuştur.

Tanıklar kolye, yüzük ve gerdanlığı davacının üzerinde gör­düklerini be­yan etmişlerdir. Bir kilogram altının davacı tarafından üzerinde taşındığını kabul etmek hayatın doğal akışına aykırıdır. Şu halde kolye, yüzük ve gerdan­lık hakkında davanın reddi, bunlar dı­şındaki ziynetler yönünden ise davanın kabulü gerekirken yazılı şe­kilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMA­SINA, bozma dışında kalan sair temyiz itirazlarının 1. bentte yazılı nedenle ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatı­rana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybir­liği ile karar ve­rildi[11].

 

Davacı tanıkları, davacının sonradan taktığını ifade ettiği takıların bile nişanda takıldığını söylemişlerdir. Dava dilekçe­sinde belirtilen eşyala­rın da, nişan töreninde verilmiş gibi be­yanda bulundukları anlaşılmakta­dır. Mahkemece; çelişkili olan davacı tanıklarının beyanlarına itibar edile­rek hüküm kurul­muş olması doğru görülmemiştir.

Dava: Dava dilekçesinde nişanın bozulması nedeniyle hediyele­rin ve eş­yaların iadesi, olmadığı takdirde bedeli olan 7.562.750.000 liranın faiz ve mas­raflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiş­tir. Mahkemece davanın kısmen kabulü cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dos­yadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Karar: Davacı vekili dilekçesi ile; tarafların 23.10.1998 tari­hinde nişan­landıklarını, kısa bir süre önce davalının kusuru nede­niyle nişanın bozulduğunu iddia ederek; dökümü yapılan altın ve eşyaların aynen iadesi, olmadığı takdirde bedeli olan 7.562.750.000 TL'nin faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava et­miştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde; nişanın bozulmasında mü­vekkilinin kusurunun bulunmadığını, dava dilekçesinde yazılan ve iadesi istenilen takıla­rın çoğunun takılmadığını, davacı ve ailesi ta­rafından sadece 4 tane burma-küpe-künye, 4 bilezik-2 çeyrek altın-3 yüzük takıldığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile; davacı tarafça dava­lıya nişan hediyesi olarak verilen ve davalı tarafça iade edilmeyen 11 adet burma bilezik, 1 adet set, 1 adet bileklik (11 gram), 1 adet künye, 1 adet bileklik (12 gram), 1 adet hal hal, 2 adet küpe, 5 adet yüzük, 1 adet kol saati, 2 adet halı, 2 adet bat­taniye, 1 adet et kıyma makinası, 1 adet cam tencere seti, 1 adet 98 parça ye­mek takımı, 2 adet toplam 24 kişilik süt takımı, 1 adet çelik tencere seti, 3 adet şampanya takımı, 1 adet 12 kişilik dondurma takımı, 1 adet 12 kişi­lik nescafe takımı, 1 adet çatal bıçak kaşık seti (Jumbo), 1 adet gü­müş takımının mevcut ise aynen davalıdan alınıp davacıya iadesine, bahse konu eşyalar aynen mevcut değil ise dava tarihindeki değer­leri toplamı olan 6.002.75-YTL'nin dava tari­hinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya ödenmesine, fazlaya iliş­kin talebin reddine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerekti­rici se­beplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik gö­rülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.

Ancak, TMK'nun 6. maddesine göre; kanunda aksine bir hü­küm bulun­madıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olgu­ların varlığını ispatla yükümlüdür. Aynı kanunun 122. maddesine göre de; nişanlılık evlenme dışın­daki bir sebeple sona ererse, nişan­lıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananla­rın, diğer nişanlıya vermiş oldukları alışılmışın dışındaki hediyeler, verenler tarafından geri istenebilir. Hediye aynen veya mislen geri verilemiyorsa, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır.

Öte yandan, dava konusu yapılan hediyelerin (ve özellikle ziy­net eşyala­rının) mutad olup olmadığının tespiti konusunda sadece yöresel örf ve adetlerin varlığı yeterli olmayıp, tarafların usulünce araştırılıp saptanacak mali ve sosyal durumlarının da dikkate alın­ması gerekir. Nişanlının mali gücünü aşarak ver­diği hediyenin onun yönünden mutad sayılması ve fahiş olmayacağının kabulü düşünü­lemez. Kaldı ki Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarına göre; nişan yü­züğü dışındaki ziynet eşyası (altınlar) mutad eşya kapsamında sa­yılmamaktadır.

Somut olayda; takılan takılara ilişkin izlenen video kasetinin çözümüyle ilgili tutulan tutanakta; davacı bizzat, “nişanda davalıya takılan yüzükler ve çeyrek altınlar kuyumcuya verilerek ve üzerine hatırlayamadığım kadar para konularak davalıya bir set takımı yap­tırdım. Set bir kolye bir de bilezikten ibaretti. Nişanda takılan 4 adet bileziği kolyenin yapılmasında sarf edilmedi. Ayrıca bir bilek­likte sarf edilmedi. Öteki nişanda davalıya takılan diğer altın­larda üzerine katkıda bulunarak boynunda görülen seti yaptık. Bunun dı­şında özel günlerde kendisine çeşitli altın bilezikler aldım taktım.” diyerek beyanda bulunmuştur. Oysa davacı tanıkları, davacının son­radan taktığını ifade ettiği takıların bile nişanda takıldığını söyle­mişlerdir. Dava dilekçesinde belirtilen eşyaların da, nişan töreninde verilmiş gibi beyanda bulundukları anlaşılmakta­dır. Mahkemece; çelişkili olan davacı tanıklarının beyanlarına itibar edilerek hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.

Mahkemece yapılacak iş; yukarıda açıklanan esaslar doğrultu­sunda, toplanan taraf delillerine göre; öncelikle tarafların arasında uyuşmazlık konusu olmayan, takı ve eşyaların aynen iadesine; ol­madığı takdirde bedeline hükmet­mek, uyuşmazlık konusu olan takı ve eşyalarla ilgili olarak; ispat külfetinin davacıda olduğu gözetile­rek, beyanlar arasındaki çelişkiler de giderilerek sonucu dairesinde hüküm kurmaktan ibaret olmalıdır.

Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutul­maksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BO­ZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iade­sine, 16.05.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi[12].

 

Davalı vekili 18.6.2002 tarihli dilekçe ile tanıklarını bildir­miştir. Bu tanıklardan Alkan'ın dinlenmesi için gerekli gider­leri yatırmak üzere davalı yana süre vermeden ve bu tanık dinlenmeden karar verilmiş olması doğru değildir.

Dava: Davacı Emiş vekili Avukat Ekici tarafından, davalı Ha­san aley­hine 23.7.2001 ve 23.9.2003 gününde verilen dilekçe ile ziynet eşyalarının aynen veya bedelinin istenmesi üzerine mahke­mece yapılan yargılama so­nunda; davanın kabulüne dair verilen 20.1.2004 günlü kararın Yargıtay'ca in­celenmesi davalı vekili tara­fından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesi­nin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

Karar: Dava ziynet eşyalarının aynen teslime veya bedelinin ödettiril­mesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece dava kabul edilmiştir. Karar davalı yanca temyiz edilmiştir.

Davalı vekili 18.6.2002 tarihli dilekçe ile tanıklarını bildirmiş­tir. Bu ta­nıklardan Alkan'ın dinlenmesi için gerekli giderleri yatır­mak üzere davalı yana süre vermeden ve bu tanık dinlenmeden ka­rar verilmiş olması doğru değildir. Karar bu nedenle bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZUL­MASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilme­sine 2.5.2005 gü­nünde oybirliği ile karar verildi[13].

 

Toplanan delillerden ve özellikle tanık Ayşe'nin beyanından davacı kadına ait 11 adet üçlü burma bileziğin davacıdan geri ödeneceği vaadiyle alınıp bozdurulduğu ve bir daha iade edil­mediği anlaşılmaktadır. Bu 11 bilezik dışında kalan diğer ziy­netlerle ilgili iddiayı doğrulayan bir delil bulunmamaktadır. O halde, 11 adet burma bilezikle ilgili talebin kabulü, fazlasının reddi gerekir.

Dava: Yukarıda tarihi, numarası, konusu ve tarafları gösterilen hükmün; Dairenin 19.10.2004 gün ve 10801 - 12124 sayılı ilamıyla bozulmasına karar verilmişti. Sözü geçen Dairemiz kararının dü­zeltilmesi istenilmekle, evrak okundu, gereği görüşülüp düşünüldü.

Karar: 1- Temyiz ilamında yer alan açıklamalara göre davalı­nın, aşağı­daki bendin kap­samı dışında kalan karar düzeltme se­bepleri yersizdir.

Davacı kadın, boşanma davasıyla birlikte harcını da vermek su­retiyle düğünde takılan 11 adet 22 ayar Adana burması tabir edilen bilezik, 13 adet küçük altın ve 1 adet yarım altının, düğünden 3 gün sonra kocası ve kayınba­bası tarafından “geriye iade edileceği” vaa­diyle alınıp bozdurulduğunu ve şahsi borçlarına sarf edildiğini ileri sürerek belirtilen takıların aynen iadesini müm­kün olmadığı tak­dirde bedelinin tahsilini istemiş, mahkemece davacının ziy­netlerle ilgili talebi reddedilmiş, kadının temyizi üzerine ziynetlere ilişkin hü­küm, Dairemizin ilamının 3. bendinde gösterilen sebeple “ziy­netlerle ilgili talebin kabulü gerektiğinden” bahisle bozulmuştur.

Toplanan delillerden ve özellikle tanık Ayşe'nin beyanından davacı ka­dına ait 11 adet üçlü burma bileziğin davacıdan geri öde­neceği vaadiyle alınıp bozdurulduğu ve bir daha iade edilmediği anlaşılmaktadır. Bu 11 bilezik dı­şında kalan diğer ziynetlerle ilgili iddiayı doğrulayan bir delil bulunmamakta­dır. O halde, 11 adet burma bilezikle ilgili talebin kabulü, fazlasının reddi gere­kirken ya­zılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. İlk incelemede bu yön gözde kaçtığından, davalının ziynetlere yönelik karar dü­zeltme talebinin kısmen kabulü ile Dairemizin ilamının 3. bendinde yer alan ziynetlerle ilgili bozma sebebinin kaldırılmasına; ziynet­lerle ilgili hükmün yukarıda gösterilen sebeple bozulmasına karar verilmesi ge­rekmiştir.

Sonuç: Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 440/4. mad­desi gere­ğince davalının karar düzeltme talebinin yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple kısmen kabulüne, Dairemizin 19.10.2004 tarihli 10801/12124 sayılı ilamının 3 numaralı bendindeki bozma sebebi­nin kaldırılarak bunun yerine “... toplanan delillerden da­vacıya ait 11 adet bileziğin davalıda kaldığı ve iade edilmediği anlaşılmakta­dır. Davacının 11 bilezikle ilgili talebinin kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir ...” ibaresinin ko­nulması suretiyle 3. bentteki bozma sebebinin değiştirilerek BOZULMASINA,

Davalının yukarıdaki bendin dışında kalan karar düzeltme tale­binin yu­karıda 1. bentte gösterilen sebeple REDDİNE, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesi­ne, oybirliği ile karar verildi[14].

 

Dava konusu 14 çift (28 adet) bileziğin davalı tarafından bozdurulup harcandığı tanıklar M. ve A.'nın beyanları ile tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında 28 adet bilezik hak­kındaki davanın kabulü gerekir­ken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda ma­halli mah­kemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hü­küm maddi - manevi tazminat, nafakalar, ziynet eşyaları ve vekâlet ücreti yönünden temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

1- Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı ge­reğince hü­küm verilmiş olmasına göre tarafların aşağıdaki bentler dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Türk Medeni Kanunu'nun 174/1. maddesi mevcut veya bek­lenen bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz ya da daha az kusurlu tara­fın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceğini, 186. maddesi, evi birlikte seçeceklerini, birliğin giderlerine güçleri oranlarında emek ve mal varlıkları ile katılacak­larını öngörmüştür. Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda maddi tazminat isteyen eşin diğerinden daha ziyade ku­surlu olmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu bu eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafla­rın sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi (MK. md. 4, BK. md. 42 ve 44) dikkate alınarak davacı yararına uygun miktarda maddi tazminat verilmelidir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.

3- Türk Medeni Kanunu'nun 174/2. maddesi uyarınca hükme­dilen ma­nevi tazminat boşanmanın eki niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesi ile istenebilir (muaccel) hale gelir. Faize de bu tarihten itibaren hükmedilmesi gerekirken dava tarihinden ge­çerli olacak şekilde faiz verilmesi doğru değildir.

4- Nafaka alacakları her gün doğar ve işlemeye başlar. Ancak hâkimin kararı ile ödenebilir hale gelir. Bu bakımdan nafakaya iş­lemiş ve muaccel hale gelmiş olmadıkça faiz takdir edilemez. Bu nedenle hükmedilen nafakalara 8.5.2003 tarihinden itibaren faiz yü­rütülmesi de bozma nedenidir.

5- Davacı 10.12.2002 tarihli tespit tutanağında 14 çift (28 adet) bileziğin davalıda kaldığını iddia etmiş, bunun dışında başka bir ziynet eşyasının varlı­ğından bahsetmemiştir. Davacının bu beyanı kendisi yönünden bağlayıcı ol­duğu gibi, duruşmada gösterdiği de­lillerle de 28 adet bilezik haricindeki ziy­netleri kanıtlayamamıştır. Dava konusu 14 çift (28 adet) bileziğin ise davalı tarafından bozdu­rulup harcandığı tanıklar M. ve A.'nın beyanları ile tüm dosya kap­samından anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında 28 adet bilezik hakkındaki davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru ol­mamıştır.

Sonuç: Temyiz edilen kararın 2, 3, 4, 5 bentlerde gösterilen se­beplerle ta­raflar yararına BOZULMASINA, bozma sebeplerine göre tarafların vekâlet ücreti ile ilgili temyiz taleplerinin incelenme­sine yer olmadığına, hükmün temyize konu diğer bölümlerinin ise 1. bentteki nedenlerle ONANMASINA, temyiz peşin harcın yatı­rana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar ve­rildi[15].

 

Davalıya düğünde takılan bilezikler ile altın set takımının, davacı ta­rafından ev alacağım diyerek davalıdan alındığı ve bir daha bu takıların iade edilmediği, davalının en son evden dö­vülmüş vaziyette, eli yüzü mor bir şekilde ayrıldığı, tanıklar Şa­ziye, Emine ve Adil'in beyanlarından anlaşılmaktadır. Bu du­rumdan kuyumcu bilirkişi tarafından belirlenen70 gram civa­rındaki 7 adet bilezik ve45 gramcivarındaki “Maraş seti” ta­bir edilen altın set takımıyla ilgili talebin kabulü gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm davacı tara­fından kusur, manevi tazminat, tedbir ve yoksulluk nafakası yönünden; davalı tarafından da ziynetler karşı­lığı talep edilen maddi tazminat yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Karar: 4722 sayılı kanunun 1. maddesi hükmü de dikkate alın­dığında olaya 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin uy­gulanması gerekir.

1- Boşanmaya neden olan olaylarda eşini döven hakaret eden davacı koca tam kusurludur. Davalıdan kaynaklanan kusurlu bir davranış kanıtlanma­mıştır.

Bilindiği gibi genel boşanma nedeniyle ilgili Medeni Kanunun 134. maddesinin eski şeklinde (ifadesinde şiddetli geçimsizliğe iliş­kin boşanma davası, ilke (unsur) olarak doğrudan kusura dayanmı­yor görünse de ikinci fıkrası ile dava hakkını kusuru olmayan yada, daha az olan tarafa tanımak su­retiyle kusuru gizli bir unsur haline getirmiştir. Nitekim ilk bakışta dava hak­kına yönelik görünse de, söz konusu 134. maddenin eski biçiminde, kusura ilişkin hükmün böylesine “katı bir tarzda uygulanması şikâyetlerin odak nokta­sını teşkil etmişti” (3444 sayılı kanunun Hükümet tasarısı 4. madde ge­rekçesi) İşte bu ve benzer düşüncelerle 3444 sayılı kanun, Medeni Kanunun 134. mad­desini değiştirirken, kusur unsurunun boşan­mada yarattığı güçlüğü önemli ölçüde hafifletmiş; kusur yerine ev­lilik birliğinin onarılmaz bir biçimde sarsıl­masına önem vermiş, özetle kusurlu eşe de dava açma hakkı tanımıştır.

Ne var ki, bu değişikliği tamamen kusurlu eşin de dava açabile­ceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yo­rumlamamak ve de­ğerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi ey­lemine ve tamamen kendi kusuruna da­yanarak bir hak elde edemiyeceği yö­nündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir dü­şünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıka­rır. Boşan­mayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek dere­cede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik artık sarsılmış di­yerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir.

Öyle ise Medeni Kanunun 134. maddesine göre boşanmayı is­teyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla ku­surlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulun­makla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır.

Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tesbiti dahi tek başına boşanma kararı verebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılma­lıdır. (M.K.134/2)

Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden bek­lenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleş­memiştir. Bu durumda açıklanan nedenle iste­ğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek bo­şanmaya ka­rar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır. Ancak bu yön temyiz edil­mediğinden bozma sebebi sayılmamış, yanlışlığa değinilmekle ye­tinilmiştir.

2- Temyiz sebeplerine hasren yapılan incelemeye gelince;

a- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uy­gun sebep­lere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görül­memesine göre davacı­nın tüm, davalının ise aşağıdaki bent dışın­daki temyiz itirazları yersizdir.

b- Davalıya düğünde takılan bilezikler ile altın set takımının, davacı tara­fından ev alacağım diyerek davalıdan alındığı ve bir daha bu takıların iade edilmediği, davalının en son evden dövülmüş vaziyette, eli yüzü mor bir şe­kilde ayrıldığı, tanıklar Şaziye, Emine ve Adil'in beyanlarından anlaşılmakta­dır. Bu durumdan kuyumcu bilirkişi tarafından belirlenen70 gram civarındaki 7 adet bilezik ve45 gramcivarındaki “Maraş seti” tabir edilen altın set takı­mıyla il­gili talebin kabulü gerekirken isteğin reddi usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Hükmün yukarıda 2/b bentte gösterilen sebeple BOZULMA­SINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin ise 2/a bentteki nedenlerle ONANMASINA, 1. bentteki yanlışlığa da işaret edil­mekle yetinilmesine, aşağıda yazılı harcın davacıya yükletilmesine, peşin har­cın mahsubuna, temyiz peşin harcının yatıran davalıya geri verilmesine, oybir­liği ile karar verildi[16].

 

Taraflar arasında 20.6.1999 tarihli çeyiz senedi şeklinde ya­zılı belge düzenlendiği ve bu suretle taraflar arasındaki hukuki ilişkinin yazılı bel­geye bağlandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle ve davacının da açık muvafa­katinin bulunmaması nedeniyle olayda tanık dinlenemez ve tanık beyanla­rına dayanılarak hü­küm tesis edilemez.

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması so­nunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hük­mün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edil­mesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü.

Davacı, davalı Ali Kılıçaslan ile 22.6.1999 tarihinde evlendi­ğini, 20.6.1999 tarihli çeyiz senedi düzenlendiğini ve senette yazılı eşyaları çeyiz olarak götürdüğünü, şiddetli geçimsizlik sonucu 2.3.2000 tarihinde boşandıkla­rını ileri sürerek fazlası saklı kalmak üzere 15.000.000.000 TL.nın davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalı, davacının çeyiz olarak sadece sandık eşyası getirdiğini, çeyiz se­nedinde belirtilen eşyaların ve bedelinin hayatın olağan akı­şına aykırı olup abartılı yazıldığını, davacının evi terk ederken ziy­netleri ve getirdiği çeyiz eşyalarını götürdüğünü savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkememce, dinlenilen tanıkların davalı savunmasını doğru­ladıkları, ziynet eşyalarının gerçekte bulunmadığı, davada istenilen diğer kalemlerinde kanıtlanamadığı gerekçesiyle divanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uy­gun gerekti­rici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isa­betsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları­nın reddi gerekir.

2- Taraflar arasında 20.6.1999 tarihli çeyiz senedi şeklinde ya­zılı belge düzenlendiği ve bu suretle taraflar arasındaki hukuki iliş­kinin yazılı belgeye bağlandığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle ve da­vacının da açık muvafakatinin bulunmaması nedeniyle olayda tanık dinlenemez ve tanık beyanlarına dayanıla­rak hüküm tesis edilemez. Mahkemece ziynet eşyalarına ilişkin istemin reddi doğru ise de çe­yiz senedinde yazılı olan diğer eşyalara ilişkin karar doğru bulun­mamıştır. Bilirkişiler tarafından düzenlenen ek raporu davacı kabul etmiş bulunmaktadır. Bu itibarla bilirkişi ek raporunun B ve C bentlerinde yer alan çeyiz eşyalarının yarı bedelinden davalının' so­rumlu olduğunun kabulü zorun­ludur. Mahkemece değinilen bu yönler gözetilerek bilirkişinin ek raporunun B ve C bentlerinde yer alan çeyiz eşyalarının yarı bedeline hükmedilmesi gere­kirken yazılı şekilde tüm istemin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

Sonuç: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenle davacı­nın diğer temyiz itirazlarının reddine, temyiz olunan hükmün (2) numaralı bent uyarınca davacı yararına BOZULMASINA peşin harcın istek halinde iadesine, 19.01.2004 gününde oybirliği ile ka­rar verildi[17].

 

Mahkemece, tarafların karı koca olmaları sebebiyle olayda tanık dinlenerek ve bu tanık beyanlarına itibar edilerek hüküm kurulmuştur. Oysa karı koca arasında bu konuda bir senet dü­zenlenmiş olduğundan bu senede karşı ileri sürülecek savun­malar tanıkla ispat edilemez. Bu sebeple de dinlenen tanık be­yanlarına dayanılarak hüküm verilemez.

Dava ve Karar: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı sebeplerden dolayı davanın kıs­men kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davalı avukatı tarafından duruşmalı davacı avukatınca duruşmasız olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kâğıdı gönderilmişti. Belirli günde davalı vekili avukat Himmet gelmiş sair taraftan gelen olma­dığından onun yokluğunda duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı, davalılardan Ahmet ile 1997 yılında evlendiklerini, çe­yiz eşya senedinde yazılı eşyaların kendisine verildiğini, davalıların evlendikten üç ay sonra ziynet eşyalarını da alarak, kendisini evden kovduklarını ileri sürerek, eşya senedi ile verilmiş olan eşyaların aynen, olmadığı takdirde bedeli olan 5.872.000.000TL.nin dava gü­nünden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınmasını istemiştir.

Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.

Mahkemece, çeyiz senedindeki yüzük, küpe ve saat ile ilgili taleplerin vazgeçme sebebiyle reddine, davacıya ilişkin olduğu ka­bul edilen ve bilirkişi raporunda belirtilen eşyaların davacıya aynen iadesine, iade edilmediği takdirde bedeli olan 126.250.000TL.nin dava gününden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte davacıya ödenmesine, 10 adet burma bilezik ve 22 ayar set takımı­nın dava­cıya aynen iadesine, iade edilmediği taktirde, dava tarihindeki de­ğeri 1.340.000.000TL.'nin dava gününden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte davalı Ahmet'den tahsili ile davacıya ödenmesine, davalı Yıldız hakkındaki davanın husumet sebebi ile reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı Ahmet Ulusoy tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uy­gun gerekti­rici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabet­sizlik bulunmamasına göre davalı Ahmet'in tüm, davacının aşağı­daki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi ge­rekir.

2- Davacı ile davalı Ahmet'in 1997 yılında evlendikleri ve bu sebeple aralarında çeyiz eşya senedi düzenlendiği uyuşmazlık ko­nusu değildir. Senette, on altı kalem halinde gösterilen çeyiz eşya ve takıların davacıya teslim edildiği ve bunların tamamının dava­cıya ilişkin olacağı, her hangi bir anlaşmazlık durumunda, bu takı­lar ve eşyaların aynen davacıya teslim edileceği, eşya ve takılarda eksilme olduğunda, o günkü piyasa şartlarına göre alınarak teslim edileceği kararlaştırılmıştır. Bu kararlaştırma tarafları bağlar.

Mahkemece, tarafların karı koca olmaları sebebiyle HUMK. nun 293/1 maddesine göre olayda tanık dinlenerek ve bu tanık be­yanlarına itibar edilerek hüküm kurulmuştur. Oysa karı koca ara­sında bu konuda bir senet düzenlenmiş olduğundan bu senede karşı ileri sürülecek savunmalar HUMK. nun 290. mad­desi uyarınca ta­nıkla ispat edilemez. Bu sebeple de dinlenen tanık beyanlarına da­yanılarak hüküm verilemez. Senede karşı ileri sürülecek savunma­ları ancak senet ile ispat edilebilir. O durumda liste de yazılı eşyala­rın tamamının dava­cıya ilişkin olduğu kabul edildiğine ve bu sene­dinde sahteliği ispat edilemedi­ğine göre, mahkemece yapılacak iş; senette yazılı olan eşyaların aynen olma­dığı takdirde dava tarihin­deki değerleri uzman bilirkişi marifetiyle tesbit edile­rek, gerek tef­him edilen ve gerekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerek­çeli kararda hüküm altına alınan eşyaların cins, nitelik, miktar ve de­ğerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanı­nan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak şekilde belirtilmesinden ibarettir. Mahkemece, delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya dü­şülerek yazılı biçimde hüküm tesisi usul ve kanuna aykırıdır. Bozma nedenidir.

Sonuç: Yukarda açıklanan 1.bent gereğince davalının tüm, da­vacının sair temyiz itirazının reddine, temyiz edilen kararın 2.bentte açıklanan sebeple da­vacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istem halinde iadesine, 20.11.2003 tarihinde oybirliği ile karar ve­rildi[18].

 

Bir kimsenin koşarak giden kişinin boynunda, kolunda, kulakla­rında ziynet eşyalarını görmesi hayatın olağan akışına uygun değildir.

Davacı H.İ. vekili Avukat N.K. tarafından, davalı A.i. aleyhine 23.10.2000 gününde verilen dilekçe ile çeyiz eşyalarının aynen, olmadığı tak­dirde bedelinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; da­vanın kısmen kabulüne dair verilen 5.12.2001 günlü kararın Yargıtayca ince­lenmesi davacı vekili tara­fından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava, boşanan taraflar arasındaki eşya ve ziynet eşyalarının ve­rilmesine ilişkindir. Mahkemece eşya için kabul karan verilmiş olup ziynet eşyaları yö­nünden istem reddedilmiştir. Karan davacı temyiz etmiştir.

Kural olarak ziynet eşyaları kişinin özel ve üzerinde taşınabilen eşyalar­dır. Bu bakımından kişi bu eşyaları üzerinde ve bulunduğu yerden alıp kolay­lıkla taşıyabilir. Bu anlamda somut olayda davacı evden ayrılırken davalıyla tartışmıştır. Hatta davalının davacıyı dövdüğü sabit olmuş ve bu yüzden de hükümlülüğüne karar veril­miştir. Davacı ceza mahkemesindeki şikâyet dilek­çesinde de dövü1düğünü ve ziynet eşyasının zorla alındığını belirtmiştir. Da­vacı tanığı Y.Ç. olay sırasında davacı henüz baba evine dönmeden giderken gördüğünü dövülme olayını kendisinden öğrendiğini ve ziynet eşyalarının üze­rinde bulunmadığını belirtmiştir. Ceza dosya­sında dinlenen tanık A.G. ise davacının kolunda ve boynunda dö­vüldüğüne ilişkin izler bulunduğunu, bu izlerin boynundaki ve ko­lundaki ziynetlerin zorla alınması sonucu oluştuğunu açıklamıştır.

Davalı tanıklarından M.A. davacının hızla evden koşarak ayrıl­dığını bu sırada boynunda, kulağında ve kolunda ziynet eşyalarının olduğunu gördüğünü; diğer davalı tanığının ise sabahleyin davalı­nın evinde birlikte pazarlığa gittikle­rini eşi davacının o sırada evde olduğunu, akşam dönüşte evden ayrılmış oldu­ğunu belirtmiş bu­lunmaları davacının iddiasını etkisiz kılamaz. Şöyle ki, bir kimsenin koşarak giden kişinin boynunda, kolunda, kulaklarında ziynet eş­yalarını görmesi hayatın olağan akışına uygun değildir. Diğer da­valı tanığının beyanına göre de davacı davalı evde iken ayrıldığını belirttiğinden davalı tanık beyanlarına itibar edilemez. Ceza mah­kemesi kararı ceza hukuku yönünden gasp suçunun unsurlarının oluşmadığı nedenine dayanmaktadır. Bu bakımından B.K. nun 53. maddesi gereğince de bağlayıcı yönü bulunmadığından ve ko­lunda ziynet eşyalarının olduğunu gördüm, diğer tanık ise sabahleyin da­valının evinden birlikte pazarcılığa gittiklerini, eşi davacının o sı­rada evde olduğunu, akşam dönüşte evden ayrılmış olduğunu be­lirtmiş bulunmaları davacının iddia­sını etkisiz kılınamaz. Şöyle ki, bir kimsenin boynunda, kolunda, kulaklarında ziynet eşyalarını görmesi hayatın olağan akışına uygun değildir. Diğer tanığın beya­nına göre davacının davalı evde iken ayrıldığı belirtildiğinden da­valı tanık beyanlarına itibar edilemez. Ceza Mahkemesi kararı ceza hukuku yönünden gasp suçunun unsurlarının oluşmadığı nedenine dayanmaktadır. Bu bakımdan B. K. nun 53. maddesi gereğince de bağlayıcı yönü bulunmamaktadır. Anılan yön gözetilmeden verilen karar usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZUL­MASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilme­sine 6.11.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[19].

 

Davalı tanıkları gibi davacı tanıklarının da görgüye dayalı bilgileri yoktur. O halde davacının, ziynetlerini götürmesine engel olunduğunu veya zorla elinden alındığını yahut evden ay­rılmadan önce ya da evden ayrılırken götürme fırsatını elde edemediğini veyahut da bunların davalı kocada kaldığını ka­nıtladığından söz edilemez.

Davacı Derya K. vekili Avukat Orhan tarafından, davalı Semih aleyhine 26.11.2001 gününde verilen dilekçe ile ziynet eşyalarının alınmasını, olmadığı takdirde bedeline hükmedilmesinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yar­gılama sonunda; istemin kabulüne dair verilen 17.12.2002 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi da­valı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kâğıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Davacı, davalı ile evliliklerini sürdürmeyip ayrıldıklarını, bir kısım eş­yaların Sulh Hukuk Mahkemesince yapılan tespit sırasında kendisine teslim edildiğini, teslim edilmeyen ziynet eşyalarının da­valı tarafından evlilikten hemen sonra kendisinden alındığını ileri sürerek, dava konusu ziynet eşyaları­nın aynen, olmadığı takdirde parasının ödetilmesi isteminde bulunmuştur. Da­valı ise, ziynet eş­yalarını almadığını, davacının kendi borçlarını ödemek ama­cıyla bir kısım ziynetlerini sattığını, bir kısmı ile de bir miktar para eklene­rek davacıya takı seti alındığını ileri sürerek istemin reddedilmesi gerektiğini sa­vunmuştur. Mahkemece istem kabul edilmiş; kararı davalı temyiz etmiştir.

Genel yaşam deneyimlerine göre olağan olan, ziynet eşyaların kadının üzerinde taşıyacağı veya kadın tarafından evde saklanmış olacağıdır. Bu tür eşyalar rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen veya götürülebilen nevindedir. Onun için evden ayrılmayı tasarlayan ka­dının bunları önceden götürmesi veya giz­lenmesi doğaldır. Kadın evden ayrılırken bunların zorla elinden alındığı veya götürülmesine engel olunduğu gerçekleşmedikçe altın ve ziynetlerin evde ya da kocada kaldığını kanıtlama yükü kadına düşer. Kadın altın ve ziy­netlerin götü­rülmesine engel olunduğunu veya bunların zorla elin­den alındığını; evden ayrılmadan önce ya da evden ayrılırken gö­türme fırsatını elde edemediğini kanıtlamalıdır.

Somut olayda davacı kadın, dava konusu ziynet eşyalarını da­valı kocanın kendisinden aldığını ileri sürmüş; bu iddiasını kanıt­lamak amacıyla tanık din­letmiştir. Davacı tanıkları ise, ziynetlerin davacı tarafından davalıya ya da da­valının annesine verildiğini da­vacıdan ve davacının annesinden duyduklarını aktarmışlardır. Da­vacı ziynet eşyalarının davalıda kaldığını tanık anlatımları ile ka­nıtlayamadığı gibi müşterek ikametgâhtan ayrılırken de ziynet eş­yalarını götürme olanağının bulunmayacağı karinesi olabilecek bir durum da saptana­mamıştır. Davalı tanıkları gibi davacı tanıklarının da görgüye dayalı bilgileri yoktur. O halde davacının, ziynetlerini götürmesine engel olunduğunu veya zorla elinden alındığını yahut evden ayrılmadan önce ya da evden ayrılırken götürme fırsatını elde edemediğini veyahut da bunların davalı kocada kaldığını ka­nıtladığından söz edilemez. Mahkemenin, davacı tanıklarının anla­tımlarına göre ziynetlerin davalıda kaldığının anlaşıldığı, davalı ta­nıklarının açıklamala­rının görgüye dayalı olmadığından yerinde gö­rülmediğine ilişkin gerekçesi de somut olaya uygun düşmediğinden yerinde değildir.

Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek istemin tümden redde­dilmemiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması ge­rekmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZUL­MASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilme­sine 2.10.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[20].

 

Davacı tanıklarının yeminli anlatımlarına göre; davacı, ba­basının hasta olması sebebiyle ziyaret amacıyla babasının evine götürülmüş ve bir daha evine getirilmemiştir. Davacının baba­sının evine giderken de üze­rinde ziynet eşyası bulunmadığı da tanıklarca ifade edilmiştir. Davacı yan, dava konusu ziynetler hakkındaki davasını tanık beyanları ile ispat etmiş­tir. Şu du­rumda mahkemece ziynetlerin, davalı tarafta kaldığı benimse­nerek buna göre hüküm kurulması gerekir.

Dava: Davacı Seher vekili Avukat tarafından, davalılar Sedat vd. aley­hine 3.2.1999 gününde verilen dilekçe ile çeyiz bedelinden alacak ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 20.2.2003 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tara­fından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içeri­sindeki kâğıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

Karar: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla ya­saya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendiril­mesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

2-Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince; dava, davacıya düğün tö­reni sırasında takılan ziynetler ile davacının çeyiz eşyaları­nın aynen iadesi veya bu mümkün olmadığı takdirde bedellerinin tazmini ile manevi tazminat iste­mine ilişkindir. Mahkemece istemin kısmen kabulüne karar verilmiş olup karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı tanıklarının yeminli anlatımlarına göre; davacı, babası­nın hasta olması sebebiyle ziyaret amacıyla babasının evine götü­rülmüş ve bir daha evine getirilmemiştir. Davacının babasının evine giderken de üzerinde ziynet eşyası bulunmadığı da tanıklarca ifade edilmiştir. Davacı yan, dava konusu ziynetler hakkındaki davasını tanık beyanları ile ispat etmiştir. Şu durumda mahkemece ziynetle­rin, davalı tarafta kaldığı benimsenerek buna göre hüküm kurulması gerekirken, bu kalem istek hakkında davanın reddine karar veril­mesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.

3-Davacı, dava dilekçesinde, çeyiz senedinde yazılı olmayan bazı eşya­ları da çeyiz olarak götürdüğünü ileri sürmüştür. Bu eşya­lardan biri de fritöz'­dür. Davalı tanıklarından İhsan ise ifadesinde; davacının çeyiz olarak getirdiği ve çeyiz senedinde yazılı bir kısım eşya ile fritöz'ün halen davalının evinde olduğunu beyan etmiştir. Bu beyana göre fritöz'e ilişkin istemin de kabulü ge­rekirken mah­kemece bu kalem isteminde reddi ayrı bir bozma nedenidir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın (2 ve 3) nolu bentlerde gösteri­len neden­lerle BOZULMASINA; diğer temyiz itirazlarının ilk bentteki nedenlerle red­dine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 1.10.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[21].

 

Dosyadaki kanıtlar itibari ile mahkemenin yeterli gerekçe gösterme­den tanık dinlenmesinden re'sen vazgeçmesi doğru olmadığı gibi, davalı­nın vazgeçtiği tanık için davacıya vazgeç­meyi kabul edip etmediği hususu­nun sorulmaması da usul hü­kümlerine aykırıdır.

Dava: Davacı Şaziye vekili tarafından, davalılar Cafer ve El­veda aley­hine 19/4/2002 gününde verilen dilekçe ile ziynet eşyala­rının aynen iadesi, mümkün olmazsa bedellerinin tazmininin isten­mesi üzerine mahkemece yapı­lan yargılama sonunda; davanın red­dine dair verilen 23/10/2002 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle tem­yiz dilekçesi­nin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından ha­zırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği gö­rüşüldü:

Karar: Davacı, davalıların elinde bulunan ziynet eşyalarının ay­nen veya olmadığı takdirde bedellerinin hüküm altına alınmasını istemiştir.

Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, dava­nın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı tarafından temyiz edil­miştir.

Davacı dava dilekçesinde tanıkların açıklamasına, bilirkişi ra­poruna ve yemin deliline dayanmıştır. Yargılamanın devam ettiği aşamada taraflar tanık­larını göstermişlerdir. Davalı tarafından gös­terilen tanıklardan İbrahim'in dinle­nilmesinden davalının istemi üzerine vazgeçilmiş, diğer tanık Muharrem'in ise mahkemece re'sen dinlenmemesine karar verilmiştir. Dosyadaki kanıtlar itibari ile mahkemenin yeterli gerekçe göstermeden tanık dinlenmesinden re'sen vaz­geçmesi doğru olmadığı gibi, davalının vazgeçtiği tanık için davacıya vazgeç­meyi kabul edip etmediği hususunun sorul­maması da usul hükümlerine aykırı­dır. Ayrıca davacı tüm kanıtlar yanında yemine de dayanmıştır.

Şu durumda mahkemece yapılacak iş, davalı tanıkları dinlen­meli ve ge­rekirse davacıya yemin kanıtına dayanma hakkı hatırla­tılmalıdır. Tarafların kanıtlarının tamamı toplanmadan, eksik ince­leme ile karar verilmiş olduğundan karar bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMA­SINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilme­sine 17.09.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[22].

 

Davacı tanıkları Hikmet ve Mehmet'ın ifadelerinden dava­cının ko­cası tarafından ziynet eşyalarının elinden alınması ne­deniyle evi terk ettiği anlaşılmaktadır. Bir parkta barıştırma amacıyla yapılan toplantıda dava­cının evi neden terk ettiğini açıklaması karşısında davalı buna karşı çık­mamış; iddiayı zım­nen kabullenmiştir.

Dava: Davacı Fatma C. vekili Avukat Hatice Dinç tarafından, davalı İd­ris C. aleyhine 26.3.2001 gününde verilen dilekçe ile ziy­net eşyasının aynen veya bedelinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; da­vanın reddine dair verilen 17.5.2002 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından sü­resi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar veril­dikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içe­ri­sindeki kâğıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

Karar: Dava, eşler arasında ziynet eşyasından kaynaklanan is­tihkak, ay­nen olmadığı takdirde bedelleri istemine ilişkin olup red­dedilmiştir. Mahkeme davayı reddederken ziynet eşyasının kadının tasarrufunda olduğu; davacı eşin evden ayrılırken ziynet eşyasının davalı koca tarafından alıkonmasını ya da davacının götürmesini engelleyici bir olayın cereyan etmediği genel kuralı ge­rekçe yap­mıştır.

Gerçekten eşler arasındaki bu tür davalarda hayatın olağan akı­şına göre uygulamada böyle bir kural benimsenmiştir. Ancak da­vacı tanıkları Hikmet ve Mehmet'ın ifadelerinden davacının kocası tarafından ziynet eşyalarının elinden alınması nedeniyle evi terk et­tiği anlaşılmaktadır. Bir parkta barıştırma ama­cıyla yapılan toplan­tıda davacının evi neden terk ettiğini açıklaması karşısında davalı buna karşı çıkmamış; iddiayı zımnen kabullenmiştir. Hal böyle olunca mahkemenin hayatın olağan akışından kaynaklanan ve uy­gulamada benimse­nen genel kuralı gerekçe yaparak davayı reddet­mesi doğru değildir. Yukarıda anılan tanıkların açıklamaları diğer tanıklarca da doğrulanıp tamamlandığına göre davanın kabul edil­mesi gerekirken reddedilmiş olması nedeniyle karar bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZUL­MASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilme­sine 13.05.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[23].

 

Davacının kardeşi Hamide çeyiz listesinin başında yazılı olan iki adet bileziğin düğünde davacıya annesinin taktığı bile­zikler olduğunu, davacının eve geldiğinde annesinin taktığı bi­lezikler dışında hiçbir şey getirmediğini ifade etmiştir. Davacı­nın kardeşinin bu beyanı karşısında sözü edilen bileziklerin da­valıda kaldığının kabulü mümkün değildir.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda ma­halli mah­kemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hü­küm maddi ve manevi tazminat, nafaka, çeyiz ve ziynet eşyaları yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşü­nüldü.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni ge­rektirici se­beplere ve özellikle davalı tanığı Yılmaz'ın ifade ettiği hakaret ve sövme ola­yından, davacı kadının yargılanmış ve beraat etmiş bulunmasına, kaldı ki tanık Yılmaz'ın sözünü ettiği olaydan sonra, davalı kocanın 27.11.2000 tarihinde davacı eşine ihtar çek­miş bulunmasına, vukuu bulmuş olsa bile ihtar isteğinin, önceki olayların affı anlamına geleceğine, bu bakımdan kadına kusur yük­len­mesinin artık mümkün bulunmadığına; davalı kocanın ise dava­cıyı dövdüğünün anlaşılmasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Davacının kardeşi Hamide çeyiz listesinin başında yazılı olan iki adet bileziğin düğünde davacıya annesinin taktığı bilezikler ol­duğunu, davacının eve geldiğinde annesinin taktığı bilezikler dı­şında hiçbir şey getirmediğini ifade etmiştir. Çeyiz listesinin ba­şında yazılı olan iki adet bileziğin, dava ko­nusu edilen " .. l adet samanyolu ve diğerinin de tek bilezik " olduğu anlaşıl­maktadır. Davacının kardeşinin bu beyanı karşısında sözü edilen bileziklerin davalıda kaldığının kabulü mümkün değildir. Bir adet samanyolu, bir adet de tek bilezikle ilgili isteğin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.

Eşyaların her birinin değerlerinin kararda ayrı ayrı gösterilme­mesi sure­tiyle infazda duraksama yaratacak şekilde hüküm oluştu­rulması da doğru gö­rülmemiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın 2.bentte gösterilen sebeplerle BOZUL­MASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu kı­sımların 1. bentte gösterilen sebeplerle ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri ve­rilmesine oybirliği ile karar verildi[24].

 

Kadının ziynetleri üzerinde taşındığının kabul edilmesi …

Dava ve Karar: Davacı Kezban vekili Avukat İskender tarafın­dan, dava­lılar Ahmet ve Yusuf aleyhine 21.11.2001 gününde veri­len dilekçe ile davacı­nın çeyiz olarak getirdiği ve davalılar tarafın­dan davacıya bağışlanan eşya ve ziynetlerin aynen iadesi veya be­delinin tahsilinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; ispat edilemeyen davanın reddine dair verilen 28.5.2002 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından sü­resi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar veril­dikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içe­risindeki kâğıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

Sonuç: Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilme­sinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA ve aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 27.01.2003 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

Karşı Oy Yazısı

Dava; evlilik birliği sırasında davacının çeyiz olarak getirdiği ve davalı­lar tarafından davacıya bağışlanan eşya ve ziynetlerin ta­rafların ayrılması üzerine davalı tarafta kaldığından bahisle aynen veya bedellerinin ödetilmesi istemidir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.

Toplanan delillere göre, buzdolabı, çamaşır makinesi, koltuk takımı, ye­mek odası, televizyon vs. gibi dayanıklı ev eşyalarının davacı tarafça çeyiz olarak götürülmediği ve mehir olarak da veril­mediği sabit olmuştur. Bu bö­lümle ilgili dairemiz çoğunluğunun onama düşüncesine katılıyorum. Ancak ziynet eşyalarının her za­man kadının üzerinde bulunması şeklindeki kabulün artık günümüz hayat şartlarına uymadığı gibi, somut olayda davalının annesi olan tanık Ümmühan da mahkemedeki beyanında, “davacı gelini baba evine giderken kendisinin de yanında olduğunu, ayrılma meselesini orada konuşmak üzere birlikte gittiklerini, ancak giderken ziynet eşyalarının davacının üzerinde olup olmadığını fark etmediğini” bildirmiştir. Diğer davalı tanıklarının tümü de davacının baba evine giderken ziynetlerinin üzerinde olup olmadığını bilme­diklerini be­lirtmişlerdir.

Şu hale göre dinlenen tüm tanıklar birlikte değerlendirildiğinde, davacı­nın ziynet eşyalarını üzerinde taşımadığı ve baba evine gö­türmediği kanıtlan­mıştır. Yine geleneklere göre evlenirken her kızın çeyiz eşyası olarak götür­düğü bilinen dantel ve işlemeli örtüler ile yazma eşarp gibi bizatihi kadına ait eşyaları da davacının baba evine götürdüğü kanıtlanmadığından bu eşyalarla ilgili davanın ka­bulüne karar vermek gerektiği düşüncesinde olduğumdan dairemiz çoğunluğunun onama görüşüne katılamıyorum[25].

 

Tanık anlatımlarından, davacı kadına ait ve davaya konu ziynet eş­yalarının, davalı erkek tarafından bozdurularak erkek adına banka hesa­bına yatırıldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle davaya konu tüm ziynet eş­yalarının hüküm altına alınması ge­rekir.

Dava: Davacı Hacer B. vekili Avukat Mehmet Kesgin tarafın­dan, dava­lılar Turgay B. ve Selim B. aleyhine 5/4/1999 gününde verilen dilekçe ile istih­kak iddiasından bulunulması üzerine mah­kemece yapılan yargılama sonunda; davalı Selim B. yönünden da­vanın husumet nedeniyle reddine; davalı Turgay Bayram bakımın­dan ise davanın kısmen kabulüne dair verilen 3/4/2001 günlü kara­rın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenil­mekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tara­fından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki ka­ğıtlar incelenerek gereği görü­şüldü:

Karar: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla ya­saya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendiril­mesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının davalı Se­lim B.'a yönelik temyiz itirazları reddedilmelidir.

2-Davacının davalı Turgay B.'a yönelik temyiz itirazlarına ge­lince; dava, çeyiz ve ziynet eşyalarının iadesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davalı Selim B. hakkındaki davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı Turgay B. yönünden ise davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı tarafın­dan temyiz olun­muştur.

Tanık anlatımlarından, davacı kadına ait ve davaya konu ziynet eşyaları­nın, davalı erkek tarafından bozdurularak erkek adına banka hesabına yatırıl­dığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle davaya konu tüm ziynet eşyalarının hüküm altına alınması gerekir. Mahkemece, ziy­net eşyaları bakımından da davanın kabulü yerine, yetersiz ve dosya içeriğine uygun düşmeyen gerekçelerle kısmen kabul kararı veril­miş bulunması, bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) nolu bentte göste­rilen ne­denlerle davalı Turgay Bayram aleyhine BOZULMASINA; davalı Selim Bay­ram'a yönelik temyiz itirazlarının (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilme­sine 18.12.2002 gününde oybirliği ile karar verildi[26].

 

Tanıklar ayrılış tarihinde evde bulunmadıkları gibi, tanık Halil'in ifadesinde geçen olay dava tarihinden sonraki bir ta­rihle ilgili olduğundan bu beyana da itibar edilemez.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü.

Karar: Davacı dövülerek evden ayrılmak ve hastaneye gitmek zorunda kalmıştır. Ziynet eşyalarını yanında götürmesi hayatın ola­ğan akışına aykırıdır. Diğer taraftan tanıklar Yusuf ve Sıdıka ayrılış tarihinde orada bulunmadıkları gibi, tanık Halil'in ifadesinde geçen olay dava tarihinden sonraki bir tarihle ilgili olduğundan bu beyana da itibar edilemez. Davanın kabulü gerekirken reddi ve yazılı şe­kilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan hükmün gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliği ile karar verildi[27].

 

Mahkeme haricindeki ikrar, bunu teyit edecek delil ve emare mev­cut ise hükme dayanak yapılabilir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü:

Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Davacının çeyizinde 1 adet Taşpınar halısının da olduğu an­laşılmak­tadır. 1 adet Taşpınar halısına ilişkin talebin de kabulü ge­rekirken reddi usul ve yasaya aykırıdır.

3-Davacı, ziynet eşyası olarak (13 adet gremsiye ve 9'lu ger­danlık) talep etmiştir. Davalı altınların varlığına itiraz etmemiş gi­derken davacının götürdü­ğünü bildirmiştir. Davalı tanığı, davalının yeğeni Ahmet “1995 veya 1996 yıl­larında davacı ile kocasının Ak­saray'da kuyumcuda 7 tane gremsiye altını bozdurduklarını” ifade etmiştir.

Diğer davalı tanığı köy muhtarı Hami ise davacı tarafından al­tınlarla il­gili talebini davalı tarafa ilettiğini de davalı ve eşinin “..altınlarını oğlumun hastalığında harcadık, onlar yok..” şeklinde harici ikrarlarına tanık olduğunu bildirmiştir. Hukuk Usulü Muha­kemeleri Kanununun 236/4. maddesi hükmüne göre “..mahkeme haricindeki ikrar, bunu teyit edecek delil ve emare mevcut ise hükme dayanak yapılabilir..” Dosyada söz konusu harici ikrarı teyit eden tanık Hami'nin beyanı mevcuttur. O halde davacı ve kocasının birlikte bozdurdukları 7 gremsiye dışındaki diğer altınlarla ilgili ta­lebin kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve ya­saya aykırıdır.

Sonuç: Hükmün yukarıda 2.ve 3. bentlerde gösterilen sebep­lerle BO­ZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri veril­mesine, oybirliği ile karar verildi[28].

 

Dinlenen tanıkların taraflara yakınlık derecesi gözetildi­ğinde olay­ları bildiklerinin kabulü gerekir.

Davacı F. Karadağ vekili Avukat Ö. Yıldız tarafından, davalı M. Kara­dağ aleyhine 18.9.2000 gününde verilen dilekçe ile eşyadan alacak ve tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonundu; davanın reddine dair verilen 19.6.2001 günlü kararın Yar­gıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafın­dan süresi içinde istenil­mekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

1- Davacı davalı ile gayrı resmi olarak evli olduklarını ve evli­likleri bo­yunca oturdukları Sarıkamış'tan tedavi için İstanbul'a git­tiklerini, uzun süre davalı ile birlikte İstanbul'da oturan kendi aile­sinin yanında kaldıklarını, iki yılın sonunda davalının kendisini bı­rakarak Sarıkamış'a döndüğünü ve istediği halde ev eşyası ve ziynet eşyasının verilmediğini belirterek anılan eşyanın be­delinin ödetil­mesini istemiş, yerel mahkemece davanın reddine karar verilmiş­tir.

Davacı davalı ile birlikte Sarıkamış'tan İstanbul'a tedavi için gittiğine göre ev eşyasını birlikle götüremez, aksinin kabulü yaşa­mın olağan akışına aykırıdır. Bu bakımdan davacının ev eşyasına yönelik talebi yerindedir. Sorun eşyanın nelerden ibaret olduğunun belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Yerel mahkemece ev eşya­sının hangi kalemlerden oluştuğunun ve tek tek istem kalemlerinin değerlerinin açıklatılarak, gerekirse bilirkişi görüşüne de başvu­rula­rak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken istemin reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

2-Davacının ziynet eşyası ile ilgili temyizine gelince; Kural olarak ziynet eşyasını bayanın üzerinde taşıyacağı kabul edilmekle birlikte tarafların evden tedavi için İstanbul'a gitmek üzere ayrılmış olmaları, dinlenen tanıkların taraf­lara yakınlık derecesi gözetildi­ğinde olayları bildiklerinin kabulünün gereke­ceği ve davalının da dava konusu ziynet eşyasını davacının birlikte götürdü­ğünü savun­mamış bulunmasına göre dava konusu altın ziynet eşyasının davacı tarafından birlikte İstanbul'a götürülmediği sabit olmuştur. Yerel mahkemece anılan istem konusunda da inceleme yapılarak karar verilmesi gerekirken bu kalem işlemin de reddedilmiş olması bozma nedenidir.

3- Manevi tazminat istemine gelince; Taraflar yaşadıkları yöre­nin gele­neklerine göre evlenmek amacıyla bir araya gelmişler ve 9 yıl birlikte yaşa­mışlardır. Çocuklarının olmaması üzerine tedavi olmuşlar ancak resmi nikah yapılmadan ayrılmışlardır. Dava ko­nusu olayda resmi nikah yapılmamış ise de yaşadıkları çevrenin gelenek ve değerlerine göre evlidirler ve davacıda bu inanç ve dü­şünce ile uzun yıllar yaşamını sürdürmüştür. Davalının davacıyı İstanbul'da bırakıp Sarıkamış'a döndükten sonra başka birisi ile resmi nikahla evlendiği tanık beyanları ile sabit olmuş ve davalı ta­rafından bu konuya itiraz edilmemiştir. Olayların bu gelişimi göze­tildiğinde davacının sosyal ve kişilik değerlerine saldırıldığının ka­bulü ile olaya uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi ge­rekirken koşutları oluşmadığından manevi tazminat isteminin red­dine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup karar bu yön­den de bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz olunan kararın (1) sayılı bentte açıklanan ne­denlerle oy­birliği, (2) ve (3) sayılı bentteki nedenlerle oyçokluğu ile BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilme­sine 14.3.2002 gününde oyçoklu­ğuyla karar verildi.

KARŞI OY

1- Yargıtay'ın kararlılık kazanmış içtihatlarına göre; ziynet eş­yası ile il­gili isteklerde, bu eşyanın kadının kullanımında olduğu, muhafaza edildiği, gereğinde de kadın tarafından evden götürül­düğü kabul edilmekte, hayatın olağan akışına uygun olan bu kabu­lün aksinin kanıtlanması kadından isten­mektedir. Eldeki davada ise, kadın ve kocası İstanbul'a tedavi için gitmişler, orada uzun süre kalmışlar, davalı memleketine dönmüş, fiili birliktelik bu şart­larda sona ermiştir. Bu gelişmelere güre kadın ziynet eşyasının kocasında kal­dığını kanıtlamadığına göre bu bölümle ilgili davanın reddedil­mesi doğru olmuştur.

2- Davacı ile davalının birlikteliklerinin başlangıcında davacı reşittir. Bu hali ile ortada suç bulunmamaktadır. 10 senelik birlikte­lik sırasında davalının nikâha yanaşmadığı ve özellikle fiili birlik­teliği davalının kusuru ile sona erdirdiği kanıtlanmayan olayda da­vacı lehine manevi tazminata karar verilmesi yasal düzenlememize uygun düşmez. Manevi tazminat verilmemesi de isabetli­dir.

Yukarıda yazılan nedenlerle ziynet eşyası ve manevi tazminat ile ilgili yerel mahkeme takdirinin uygun olduğunu düşündüğü­müzden bozma kararının bu bölümlerine katılamıyoruz[29].

 

Dinlenen davacı tanıkları 12 bilezik ve inci kolyeye ilişkin herhangi bir bilgi vermemişlerdir. Davalı tanığı Seyhan ise; da­valıda ziynet eşyası görmediklerini davacının, kendisine Al­manya'da “bu ziynetleri kasada saklıyor...” diye söylediğini ifade etmiştir. 12 bilezik ve inci kolyenin dava­lıda olduğunu kabule yeterli delil bulunmamaktadır. Tanıkların davacıdan aktardıkları bilgiler hükme esas alınamaz.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle ka­nuni gerekti­rici sebeplere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Davalı, 51 ekran televizyonu, sabah gazetesinden kupon bi­riktirerek aldığını bildirmiş, buna ilişkin kendi adına tanzim edilmiş Birleşik Basın Dağı­tım (BBD) A.Ş'nin 22.9.1997 tarihli faturasını sunmuştur, aksi kanıtlanama­mıştır.

3- Davalı, koltuk takımını kendisinin taksitle satın aldığını bil­dirmiş, buna iliş­kin kendi adına düzenlenmiş 17.9.1997 tarihli En­gin Ticarete ait faturayı ve sevk irsaliyesini sunmuştur, aksi kanıt­lanamamıştır.

4- Davalı, “3 sıra inci kolyenin” davacının ilk eşine aldığı, bo­şanınca da vermediği takı olup bunu evlenirken davacının yüz gö­rümlüğü olarak kendisine hediye ettiğini ancak davacının eşine al­dığı takıları ve inci kolyeyi asla kullan­madığını Almanya'daki evde kasasında muhafaza ettiğini, 12 bileziğin de da­vacı tarafından ken­disinden alınıp kasaya konulduğunu ileri sürmüştür. Davacı, cevaba cevap layihasında bu savunmayı karşılamamış, genel bir ifade ile “... davalının cevap dilekçesinde belirttiği tüm hususlar gerçek dışı­dır...” şeklinde ifade kullanmıştır. Dinlenen davacı tanıkları 12 bile­zik ve inci kolyeye ilişkin herhangi bir bilgi vermemişlerdir. Davalı tanığı Seyhan ise; davalıda ziynet eşyası görmediklerini davacının, kendisine Almanya'da “bu ziynetleri kasada saklıyor...” diye söyle­diğini ifade etmiştir. 12 bilezik ve inci kolyenin davalıda olduğunu kabule yeterli delil bulunmamaktadır. Tanıkların davacıdan aktar­dıkları bilgiler hükme esas alınamaz. İsteğin reddi gerekir.

Sonuç: Hükmün yukarıda (2.), (3.) ve (4.) bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan kısım­lara yönelik temyiz itirazlarının REDDİNE, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybir­liği ile karar verildi[30].

 

Boşanma dosyasında dinlenen tanıklar da 7 adet dövme al­tın bilezik ile sayılan diğer ziynetlerin kadına ait olduğunu ve koca tarafından bozdu­rulduğunu ifade etmişlerdir. Gerçekle­şen bu durum karşısında mahke­mece sözü edilen ziynetlerle il­gili davanın kabulüne karar verilmesi gere­kir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Tarafların hâkim huzurundaki ikrarları kendilerini bağlar. Davacı bo­şanma dosyasına verdiği 16.12.1998 günlü dilekçesinde ziynetlerini 7 adet sarı lira, yarım metre zincir, bir adet saat ve 8 adet dövme altın bilezik olarak açık­lamıştır. Boşanma dosyasında dinlenen tanıklar da 7 adet dövme altın bilezik ile sayılan diğer ziy­netlerin kadına ait olduğunu ve koca tarafından bozdurul­duğunu ifade etmişlerdir. Gerçekleşen bu durum karşısında mahkemece sözü edilen ziynetlerle ilgili davanın kabulüne karar verilmesi gere­kirken delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şe­kilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün ikinci bentte gösterilen sebeple bozulma­sına, kararın bozma kapsamı dışında kalan yönlerine ilişkin temyiz itirazlarının ise reddine, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliği ile karar verildi[31].

 

Davacı tanıkların sözlerinden davacı kadına ait bulunan ve dava ko­nusu altın ve ziynet eşyası ile diğer ev eşyasının davalı kocada kaldığı bunları yeniden evleneceği eşine vermek üzere sakladığı açıkça anlaşıl­maktadır. Bunların bir kısmı davacı ka­dına bağışlanmış, bir kısmı da davacı tarafından birliğe getir­tilmiş eşya bulunduğuna ve davalıda kaldığı sabit olduğuna göre, istek doğrultusunda davalıdan alınmasına karar ve­rilmesi gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki "eşya iadesi" davasından dolayı ya­pılan yargı­lama sonunda; Akşehir Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 12.6.1985 gün ve 984 - 200 1985/418 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üze­rine,

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 26.12.1985 gün ve 9742 - 11204 sayılı ilamı:

(... Aksine ciddi ve inandırıcı deliller olmadıkça asıl olan ta­nıkların doğ­ruyu söylemiş olduklarıdır. Davacı tanıkların sözlerin­den davacı kadına ait bulunan ve dava konusu altın ve ziynet eşyası ile diğer ev eşyasının davalı ko­cada kaldığı bunları yeniden evlene­ceği eşine vermek üzere sakladığı açıkça anlaşılmaktadır. Bunların bir kısmı davacı kadına bağışlanmış, bir kısmı da davacı tarafından birliğe getirtilmiş eşya bulunduğuna ve davalıda kaldığı sabit oldu­ğuna göre, istek doğrultusunda davalıdan alınmasına karar veril­mesi gerekir. Bu yön gözetilmeksizin değerlendirmede yanılgı so­nucu davanın reddedilmesi usul ve kanuna aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki ka­rarda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süre­sinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduk­tan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Davacı kadının kocasında eşyası kaldığı hakkında ta­nıklar iddiayı doğrular nitelikte beyanda bulunmuşlardır. O halde tanık sözleri üzerinde du­rulup değerlendirilerek kocada kalan eş­yalar tespit edilip sonucu uyarınca karar verilmelidir. Bu nedenlerle mahkemece Hukuk Genel Kurulu'ncada benimse­nen özel daire bozma kararına uyulmak icabederken direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının 17.06.1987 gü­nünde BOZULMASINA, oyçokluğuyla karar ve­rildi[32].



[1] GENÇCAN, Mal Rejimleri Hukuku, Sahife 521. “Davalı-davacı vekiline 17.03.2005 tarihli ara kararı ile tanıklarını bildirmesi konusunda verilen kesin mehile ‘tanık adedi ikiyi geçmemek üzere’ şeklinde şart koşulması davalının savunma hak­kını kısıtlar nitelikte olduğundan kesin mehil sonuç doğurmaz. Bu yön nazara alın­madan karar verilmesi doğru değildir.” 2. Hukuk Dairesi 25.04.2007 22119/6735

[2] HGK 2010/6-734 2011/17 02.02.2011

[3] 13. Hukuk Dairesi 1378/5230 1.3.2012

[4] 2. Hukuk Dairesi 4866/6085 05.04.2011

[5] 6. Hukuk Dairesi 815/6689 20.6.2011

[6] 2. Hukuk Dairesi 2010/1504 2011/1609 17.10.2011

[7] 2. Hukuk Dairesi 2009/19054 2010/21220 16.12.2010

[8] 2. Hukuk Dairesi 2009/19678 2010/20922 13.12.2010

[9] 2. Hukuk Dairesi 2006/1603 2007/1662 12.02.2007

[10] 2. Hukuk Dairesi 8873/16956 05.12.2006

[11] 2. Hukuk Dairesi 7791/15838 16.11.2006

[12] 3. Hukuk Dairesi 5143/5411 16.05.2005

[13] 4. Hukuk Dairesi 2004/10391 2005/4698 02.05.2005

[14] 2. Hukuk Dairesi 15794/15910 28.12.2004

[15] 2. Hukuk Dairesi 8517/9126 07.07.2004

[16] 2. Hukuk Dairesi 3510/4406 07.04.2004

[17] 13. Hukuk Dairesi 2003/10706 2004/232 19.01.2004

[18] 13. Hukuk Dairesi 9120/13939 20.11.2003

[19] 4. Hukuk Dairesi 12873/12926 06.11.2003

[20] 4. Hukuk Dairesi 5258/11046 02.10.2003

[21] 4. Hukuk Dairesi 5459/10957 01.10.2003

[22] 4. Hukuk Dairesi 4522/10139 17.09.2003

[23] 4. Hukuk Dairesi 1647/6244 13.05.2003

[24] 2. Hukuk Dairesi 2800/3907 20.03.2003

[25] 4. Hukuk Dairesi 2002/10654 2003/831 27.01.2003

[26] 4. Hukuk Dairesi 13844/14292 18.12.2002

[27] 2. Hukuk Dairesi 2787/3502 14.03.2002

[28] 2. Hukuk Dairesi 1150/2019 15.02.2002

[29] 4. Hukuk Dairesi 2001/12142 2002/3001 14.03.2002

[30] 2. Hukuk Dairesi 13592/14872 01.11.2001

[31] 2. Hukuk Dairesi 2000/15082 2001/536 15.01.2001

[32] HGK 1986/2-701 1987/526 17.06.1987