Yeminin konusu, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Bir kimsenin bir hususu bilmesi onun kendisinden kaynaklanan vakıa sayılır.
Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği vakıalar., bir işlemin geçerliliği için, kanunen iki tarafın irade açıklamalarının yeterli görülmediği hâller, yemin edecek kimsenin namus ve onurunu etkileyecek veya onu ceza soruşturması ya da kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak vakıalar yemine konu olamaz.
Uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan etmiş olan taraf dahi yemin teklif edebilir.
Yemin teklif olunan kimse, yemini edaya hazır olduğunu bildirdikten sonra, diğer taraf teklifinden vazgeçerek başka bir delile dayanamaz ve yeni bir delil de gösteremez.
Yemin teklif edilen kimse, duruşmada bizzat hazır bulunmadığı takdirde, kendisine yemin için bir davetiye çıkarılır.
Yemin davetiyesine, yemine konu hususlar hakkında sorulacak sorular ile geçerli bir özrü olmaksızın yemin için tayin olunan gün ve saatte mahkemeye bizzat gelmediği veya gelip de yemini iade etmediği yahut yemini eda etmekten kaçındığı takdirde, yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılacağı yazılır.
Yemin için davet edilen kimse, tayin edilen gün ve saatte mahkemede geçerli bir özrü olmaksızın bizzat hazır bulunmaz yahut hazır bulunup da yemini iade etmez ya da yemini eda etmekten kaçınırsa yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılır.
Kendisine yemin iade olunan kimse, yemin etmekten kaçınırsa yemin konusu vakıa ispat edilememiş sayılır.
Yeminin konusunu oluşturan vakıa, her iki tarafın değil, yalnızca kendisine yemin teklif edilen tarafın şahsından kaynaklanıyorsa yemin iade edilemez
Yemin, tarafa teklif olunur ve tarafça eda yahut iade olunur.
Yemin, mahkeme huzurunda eda olunur. Hâkim, yeminin icrasından önce yemin edecek kimseye, hangi konuda yemin edeceğini açıklar, yeminin anlam ve önemini anlatır ve yalan yere yemin etmesi hâlinde cezalandırılacağı hususunda dikkatini çeker. Yemin edecek kimse, yemin konusunun yeterli açıklıkta olmadığını ileri sürerse; hâkim, karşı tarafın görüşünü aldıktan sonra derhâl bu konuda kararını verir. Sonra "Size sorulan sorular hakkında, gerçeğe uygun cevap vereceğinize ve hiçbir şey saklamayacağınıza namusunuz, şerefiniz ve kutsal saydığınız bütün inanç ve değerler üzerine yemin eder misiniz?" diye sorar. O kimse de "Bana sorulan sorular hakkında gerçeğe uygun cevap vereceğime ve hiçbir şey saklamayacağıma namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerlerim üzerine yemin ediyorum." demekle yemin eda edilmiş sayılır.
Hâkim, eksik olan noktaları tamamlamak veya açık olmayan hususları aydınlatmak için yeminin konusu ile bağlantılı gördüğü soruları yemin eden kimseye sorabilir. Hâkim, yemin eden kimsenin beyanını dinleyip tutanağa geçirir ve yazılanları yüksek sesle huzurunda okur; beyanında ısrar edip etmediğini sorar ve verilen cevabı tutanağa kaydeder.
Ziynet alacağı davalarında yemin deliline başvurulabilir.
Davacı kadın delil listesinde açıkça yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya, ziynetlerin elinden alındığı götürülmesine engel olunduğu, davalı tarafta kaldığı konusunda davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
Dava: Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 2. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 24.09.2008 gün ve 2008/520-1025 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, 6. Hukuk Dairesinin 23.03.2009 gün ve 2009/13436-2381 K. sayılı ilamı ile;
(… Uyuşmazlık, ziynet ve çeyiz eşyalarının iadesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verilmiş olmasına ve takdirde de bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davalı vekilinin ziynet eşyalarına ilişkin temyiz itirazlarına gelince;
Davacı vekili, dava dilekçesinde, tarafların 12.05.2000 tarihinde evlendiklerini, davalının 15 gün sonra askere gittiğini, davacıyı da babasının evine bıraktığını, asker dönüşünde babasının evinden almadığını, boşanmak istediğini bildirdiğini, davacının da geri alınmamak üzere babasının evine bırakıldığını bilmediğinden ziynetlerini ve çeyizini alamadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak üzere çeyiz eşyaları ve ziynetlerin aynen ya da şimdilik 5.000,00 YTL sının tahsiline karar verilmesini istemiş, ıslah ile talebini 14.056,00 TL'ye çıkarmıştır. Davalı vekili, davacının evi terk ederken tüm eşyalarını alıp gittiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir Davacı kadın dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını ispat yükü altındadır.
Somut olayda, Davacı kadın evden ayrılması sırasında dava konusu ziynet eşyasının götürülmesine engel olunduğunu ve zorla elinden alındığını, daha önce de götürme fırsatı elde edemediğini dinlettiği tanıkların beyanı ile ispat edememiştir. Bununla birlikte davacı delil listesinde açıkça yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya, ziynetlerin elinden alındığı götürülmesine engel olunduğu, davalı tarafta kaldığı konusunda davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir...),
Gerekçesiyle 2. bentte yer alan nedenlerle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 13.10.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Karşı Oy:
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık ziynet eşyalarının davalı kocada kalıp kalmadığı, davacının bu hususu kanıtlayıp kanıtlayamadığı, bunun sonucuna göre davacıya yemin delilinin hatırlatılıp hatırlatılamayacağıdır.
Mahkeme ziynet eşyalarının davalı tarafta kaldığını kabul ederek davanın kabulüne karar vermiştir. Özel Daire ziynetlerin davalıda kaldığının ispatlanamadığını belirtip kararı bozmuştur.
Ancak dosya içerisinde delil olarak sunulan ve içeriğine ve imzalarına itiraz edilmeyin ve tarafların resmi nikâhlarının yapılmasından sonra düzenlenmiş bir çeyiz belgesi vardır. Bu belgede ziynetlerin davalı kocaya teslim edildiği yazılıdır. Bu durumda kural olarak ziynetlerin davalı-kocada bulunduğunun kabulü gerekir. H.U.M.Y nın 287 ve devam eden maddelerine göre bu davada ispat külfetinin irdelenmesi gerekmektedir. Bu husus belirtilerek değişik bozma yapılması gerekirken ispat yükünün davacı üzerinde olduğu ve davanın ispat edilemediği gerekçesi ile kurulan Hukuk Genel Kurulu Kararına katılamıyorum[1].
Yasal ve takdiri her türlü delil demek suretiyle yemin deliline de dayanılması …
Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı eşya alacağı davasına dair kararın temyiz incelemesi duruşmalı olarak davacı tarafından süresi içinde istenilmekle gün tayin edilerek taraflara gönderilen davetiyelerin tebliğ edilmesi üzerine belli günde her iki taraf vekilleri de gelmediler. İncelemeye evrak üzerinden devam edilmiş olup, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: Uyuşmazlık, bir kısım ziynet eşyaların iadesi, mümkün olmadığı takdirde 14.850 TL bedelinin tahsiline ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse, iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.
Davacı kadın dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.
Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir.
Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını, ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını,ispat yükü altındadır.
Olayda, taraflar 11.08.1991 tarihinde evlenmişlerdir. Davacı düğünde kendisine takılan dava konusu edilen ziynetlerin bir süre banka kiralık kasasında kaldıktan sonra iade edilme taahhüdü ile dolara çevrilmek üzere alındıktan sonra bozdurulup davalı adına bankaya yatırıldığını, bir kısmı ile de minibüs hattı alındığını iddia ederek talepte bulunmuş ise de bu iddiasını sunduğu deliller ve dinlettiği tanıklarının beyanı ile kanıtlayamamıştır. Bununla birlikte davacı, dava dilekçesinde ve delil listesinin 8. bendinde “ yasal ve takdiri her türlü delil” demek suretiyle yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya ziynetlerin elinden alındığı ve davalı tarafta kaldığı konusunda davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 10.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi[2].
Dava dilekçesinde ve delil listesinin 8. bendinde “ yasal ve takdiri her türlü delil” denmek suretiyle yemin deliline de dayanılmış olduğundan davacıya, ziynetlerin elinden alındığı ve davalı tarafta kaldığı konusunda, davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı eşya alacağı davasına dair karar, davacı ve davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: Dava, ziynet eşyalarının aynen iadesi, olmadığı takdirde bedellerinin, 2.500.TL nakit para ile birlikte 26.072,50.TL'nin davalıdan tahsiline ilişkindir. Mahkemece, istemin kısmen kabulü ile 13.164.TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm her iki tarafca temyiz edilmiştir.
Davacı vekili müvekkili davacıya düğün merasimi sırasında takılan ve düğünün ertesi günü davalı tarafından hemen alınarak, bozdurulup harcandığı iddiasında bulunulan ziynet eşyaları bedelleri ile nakit 2.500.TL'nin davalıdan tahsilini istemiştir. Davalı vekili, ziynet eşyalarının, davacının annesinde güvenlik amaçlı bulundurulduğunu, müvekkilinin hastahanede yatarken müşterek hanenin davacı eş tarafından kullanıldığını, altınların bozdurulma iddiasını kabul etmediklerini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Türk Medeni Kanunu'nun 6.maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir. Davacı kadın dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir.
Davacı, dava dilekçesinde tek tek ziynet eşyalarının cins ve vasıflarını açıklamış, ziynet eşyalarının bozdurulduğunu iddia etmiştir. Ancak, davacının 23.07.2008 tarihinde açmış olduğu boşanma dava dosyasındaki dava dilekçesinin incelenmesinden, bu davaya konu edilen ve davalı tarafından bozdurulduğu iddia olunan altınların, sadece 5 adet düz bilezik ile 15 adet küçük altın olduğu iddia olunmuştur. Bu durumda hem iddialar arasında çelişki bulunması, hem de davacı taraf anlatımlarının duyguya dayalı olması sebebiyle hüküm kurmaya elverişli bulunmadığından davacı davasını ispat edememiştir. Bununla birlikte davacı vekili dava dilekçesinde, her türlü yasal delil demekle, yemin deliline de dayanmış olduğundan, davacıya ziynetlerin elinden alındığı, bozdurulduğu ve davalı tarafta kaldığı konusunda mahkemece davalıya yemin teklif etme hakkının varlığının hatırlatılması gerekir.. Bu durumda mahkemece, tarafların yemin hususundaki beyanlarının alınmasından sonra sonucuna göre bir karar verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir.
Ayrıca, kabule göre dava dilekçesinde altı adet ray bilezik ya da bedeli talep edilmişken, talep aşılarak sekiz adet ray bilezik için karar verilmesi, hükümde aynen iadesine karar verilen ziynet eşyalarının, tek tek parasal değerleri gösterilmeden, toplam bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesi de hatalı olmuştur.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edenlere iadesine, 03.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi[3].
Yemin delili ancak yapılacak araştırma ve inceleme ile dinlenecek tanık beyanları ve alınacak bilirkişi raporlarıyla açıklığa kavuşturulmayan ve sonuçsuz kalan hallerde başvurulan bir yöntemdir.
Dava: Gülsüm ile Durmuş aralarındaki katkı payı ve ziynet bedeli davasının reddine dair M. 2. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 02.12.2010 gün ve 356/868 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
Karar: Davacı Gülsüm vekili, dava dilekçesinde, tarafların 1973 yılında evlendiklerini, müşterek çocuklarının bulunmadığını, 1982 yılına kadar davalının babasından kalan taşınmazlarda çiftçilik yaptığını, yedi yıl, seracılık işi ile uğraştığını, serada yılda iki kez mahsül ürettiklerini, vekil edeninin babasının desteği ile tasarruf ettikleri taşınmazlardan biri üzerine ev yaptıklarını, birlikte çalışma sonucu elde edilen gelirlerden alınan büyükbaş hayvanları beslediklerini, ineklerden elde edilen sütü sattıklarını, ayrıca ayran yapıp eşinin çalıştırdığı kahvede satışının yapıldığını, her yıl doğan tosun ve danalara bakmak ve zamanı gelince satmak suretiyle evin geçimine ve gelirine katkıda bulunduğunu, onbeş sene boyunca bir cins Hollanda ineği, yedi yıl boyunca bir boğa ve yine bu süre içerisinde altı adet dana dört adet tosunun bakımını yaptığını, tüm bunların yanında küçükbaş hayvanlarından keçi, koyun ve tavuk beslediklerini, bu işin 2002 yılına kadar devam ettiğini, 1982'den beri eşinin çalıştırdığı kahvede vekil edeninin 2002 yılına kadar yaptığı ayranların satıldığını, eşinin kazancına katkıda bulunduğunu, aynı zamanda kahvenin her gün temizliğini yaptığını, çay demlediğini, bulaşıklarını yıkadığını ve her konuda eşine destek olduğunu bu çalışmalardan elde edilen para ile Murat 124 araç aldıklarını, kahvehanenin yapımı için vekil edeninin ağabeyisi Ali tarafından davalı eşe inşaat malzemesi verdiğini, bedelinin ödenmediğini, bu nedenle verilen malzeme bedelinin vekil edenine bağış olarak kabul edilmesi gerektiğini açıklayarak kahvenin inşaatında kullanılan malzeme bedeli ile birlikte 25.000,00 TL'nin faiziyle birlikte, bundan ayrı dilekçede yazılı ziynet eşyaları mevcut ise aynen iadesine, değil ise beş bilezik, 22 ayar ikili burma bilezik, bir adet ucu sarı liralı beşli burma, bir tane kafesli üçlü burma, iki bileklik, iki yüzük, iki kolye, iki tanede sarı liranın toplam bedeli olan 7.500,00 TL'nin, yine dilekçede sayılan ev eşyalarının aynen iadesine, mevcut değil ise toplam bedelleri olan 7.500,00 TL'nin yasal faizleriyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Durmuş 16.10.2007 tarihli yargılama oturumunda; kimseye borcunun olmadığını, davayı kabul etmediğini açıklamış ve beyanı okunup imzası alınmıştır.
Mahkemece, ev eşyaları yönünden davanın feragat, ziynet eşyalarının kanıtlanamaması, katkı payı olarak talep edilen kahvehaneye harcanan malzeme bedeli bakımından ise husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, 743 sayılı TKM.nin 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen mallardan kaynaklanan katkı payı alacağı ile 01.01.2002 tarihinden sonra edinilen mallar bakımından ise, edinilmiş mallardan kaynaklanan katılma payı alacağı isteğine ilişkindir. (TMK.m.231, 235, 236)
Taraflar 09.02.1973 tarihinde evlenmişler, 21.03.2007 tarihinde açılan boşanma davasının kabulle sonuçlanması ve 15.01.2010 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Eşler arasında; evlilik tarihinden 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar 743 sayılı TKM.nin 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı, eşler başka bir mal rejimini seçtiklerini ileri sürmediklerine göre 01.01.2002 tarihinden boşanma davasının açıldığı 21.03.2007 tarihine kadar ise, yasal mal rejimi olarak kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. (TKM.m.202, 4722 s.K.m. 10)
Boşanma davasının açıldığı 21.03.2007 tarihinde eşler arasındaki mal rejimi sona ermiştir. (TMK. m. 225/2)
Her ne kadar ev eşyaları yönünden verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiş ise de, 02.02.2010 tarihli yargılama oturumunda davacı vekili ev eşyaları için istenen bedelin 7.500,00 TL ziynet eşyaları için istenen miktarın da 7.500,00 TL olduğunu açıklamış ve ev eşyaları ile ilgili davadan feragat ettiklerini bildirmiş ve beyanı okunup imzası alınmıştır. Bu nedenle ev eşyaları ile ilgili davanın feragat nedeniyle karar verildiği göre davacı vekilinin buna yönelik temyiz itirazları yerinde bulunmamaktadır.
Davacı vekilinin ziynet eşyaları ile diğer isteklerine yönelik temyiz itirazlarına gelince; davacı vekili dava dilekçesinde, vekil edeninin birçok işte çalıştığını, gelir elde ettiğini, hayvanlara baktığını, hayvanların doğurdukları yavruların yetiştirildiğini ve satıldığını elde edilen sütün yoğurt ve ayran yapıldığını, elde edilen ayranın davalının çalıştırdığı kahvede satılarak tüm bunlardan gelir elde ettiklerini, vekil edeninin babasının desteği ile bir taşınmaz üzerine ev yapıldığını, dilekçede sözü edilen altınların davalıda kaldığını, açıklayarak birçok istekte bulunduğu ve mahkemece de bu istekler üzerinde yeteri kadar durulmadığı görülmektedir. Davacı vekili her şeyden önce dava dilekçesinde "her türlü delile" dayandığını açıkladığına göre bunlar arasında sayılan yemin deliline de dayandığının kabulü gerekir. Yemin delili ancak yapılacak araştırma ve inceleme ile dinlenecek tanık beyanları ve alınacak bilirkişi raporlarıyla açıklığa kavuşturulmayan ve sonuçsuz kalan hallerde başvurulan bir yöntemdir.
Bu nedenle, öncelikle dinlenen tanıkların yeniden dinlenmek suretiyle; davacının dava dilekçesinde bahsettiği seracılık ve hayvancılık yoluyla çalışmasının bulunup bulunmadığı, bu işlerde çalışmak suretiyle sebze, meyve vb. şeyler ile hayvanlara bakmak suretiyle satılan hayvanlardan süt, yoğurt vb. şeylerden herhangi bir gelir elde edip etmediği, kahvede eşinin yanında ayran satıp satmadığı, bulaşık yıkayıp yıkamadığı konularında sorular yöneltilmek suretiyle durumun açıklığa kavuşturulması, yöresel örf ve adet de göz önünde tutularak bu tür işleri yapan bir kişinin günlük, aylık veya yıllık kazancının ne olabileceği, gerekirse konularına göre dinlenecek uzman kişilerin bilgilerine başvurulması, kendilerinden rapor alınması durumun hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanması, beyanlar arasında çelişki bulunduğu takdirde HMK. nun 261. maddesi uyarınca yüzleştirilmek suretiyle aykırılığın giderilmesi, davacının ağabeysi Ali, gerçekten kahvenin yapılması için davalıya malzeme yardımında bulunmuş ve bunu davacı kız kardeşi için yapıldığının ve bedellerinin davacıya yapılan bağış niteliğinde olduğunun düşünülmesi, dolayısıyla davacının bu konuda da aktif dava açma hukuki ehliyetinin bulunduğunun kabulü gerekir. Tüm bu araştırma ve incelemelerden sonra sonuca ulaşılmadığı takdirde davacı taraftan HUMK.nun 337 ve devamı maddeleri gereğince (HMK m. 225 vd.) yemin teklif hakkını kullanıp kullanmayacaklarının sorulması, yemin teklif ettikleri takdirde davalı tarafın yemin teklifini kabul edip etmeyeceğinin belirlenmesi, kabul ettiği takdirde dava dilekçesinde belirtilen ev eşyaları dışında diğer tüm konularda yemin metninin hazırlanarak davalıya yeminin yaptırılması ve ondan sonra durumun değerlendirilmesi gerekmektedir.
Tüm bunlara karşın yemin ile de sonuç elde edilemediği takdirde dinlenen tanık beyanlarındaki bazı bilgiler ile olayın gelişimi, çalıştığı işlerin açık bir biçimde somutlaştırılmış olması, yaptığı işler ile olayların anlatımındaki samimiyet, hayatın olağan akışı, yöresel örf ve adet, birlikte yaşadıkları süre, fedakârlığın denkleştirilmesi ve hakkaniyet ilkeleri göz önünde bulundurularak ve BK.nun 43 ve 44. maddelerinin kapsamları gözetilerek davacı yararına hakkaniyete uygun bir miktar tazminatın tayin edilmesi düşünülmelidir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK. nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK. nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve istek halinde 18,40 TL peşin harcın temyiz eden davacıya iadesine 25.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi[4].
Ziynet ve eşyaların bir kısmının mevcudiyeti dosyaya ibraz edilen fotoğraflar ve davalının kabulü ile kanıtlanmış durumdadır. Bu husus göz ardı edilerek ilgili tarafa yemin delilinin hatırlatılması usulsüz olup mahkemece davalının kabulü ve mevcut delil durumu dikkate alınmak suretiyle bir karar verilmesi gerekir.
Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan alacak davasına dair karar, davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Dava, çeyiz ve ziynet eşyalarının aynen iadesi veya bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin 09.05.2006 tarihinde davalı tarafından dövülerek kapı dışarı edildiğini, bu nedenle dava dilekçesinde belirtilen ziynet ve çeyiz eşyalarının müşterek konutta kaldığını belirterek dava dilekçesinde sıralanan takı ve eşyaların aynen iadesi veya bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı ise; davacının kap kaçak ve bir adet yün yatak dışında eşya getirmediğini, talep edilen ziynet eşyalarının da nitelik ve sayısının çok fazla olduğunu, davacıya düğünde ailesi tarafından 5-6 adet altın bilezik takıldığını, davacının evden ayrılırken ziynetleri beraberinde götürdüğünü, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davada talep edilen çeyiz ve ziynet eşyalarının adet, nitelik ve akıbetlerinin kanıtlanamadığı, buna ilişkin davacı tarafından teklif edilen yeminin de eda edildiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Kural olarak davacı, dava konusu ettiği çeyiz ve ziynet eşyalarının varlığını ve evden ayrılırken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını ispat yükü altındadır. Ziynet eşyalarının kadın üzerinde taşınması doğal ise de evden fiziksel şiddete uğrayarak ayrılan bir kadının ziynet eşyalarını da üzerinde taşıması olağan olarak kabul edilemez. Öte yandan varlığı kanıtlanan ve evden ayrıldığı sırada beraberinde götürülebilecek hacim ve nitelikte olmayan eşyaların da aksi ispatlanmadıkça koca evinde kaldığı kabul edilmelidir.
Olayımızda davacı, fiziksel şiddete maruz kaldığını bu nedenle dava konusu edilen eşyaları alma imkânı bulamadığını iddia etmiş olup esasen bu husus taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Nitekim B. 4. Aile Mahkemesi'nin boşanmaya ilişkin 2006/338 Esas ve 2009/59 Karar sayılı kesinleşmiş kararında da bu hususa değinilmiştir. Uyuşmazlık, ziynet ve çeyiz eşyalarının mevcudiyetine ilişkindir. Ziynet ve eşyaların bir kısmının mevcudiyeti dosyaya ibraz edilen fotoğraflar ve davalının kabulü ile kanıtlanmış durumdadır. Bu husus göz ardı edilerek ilgili tarafa yemin delilinin hatırlatılması usulsüz olup mahkemece davalının kabulü ve mevcut delil durumu dikkate alınmak suretiyle bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 20.04.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi[5].
Davacı dava dilekçesinde "vesair delil" demekle yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya 7 adet bileziğin bozdurulduğu konusunda davalı Gökhan'a, set, trabzon bilezik ve 6 adet ikili burgulu bileziğin davalı Ümmühan'da kaldığı konusunda, davalı Ümmühan'a, yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı eşya alacağı davasına dair karar, davacı ve davalılardan Ü. F. tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Dava, ziynet eşyalarının iadesi olmadığı takdirde bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davalı Ümmühan aleyhine açılan davanın kabulüne, davalı G. F. hakkındaki davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davacı tarafından reddedilen ziynetler, davalı Ümmühan vekili tarafından davalı Ü. F.'dan tahsiline karar verilen ziynetler yönünden temyiz edilmiştir.
Davacı vekili dava dilekçesinde davacıya düğünde takılan 5 adet 22 ayar hediyelik bilezik, 2 adet 22 ayar burgu bilezik ve 34 adet küçük altının davalı eş Gökhan'ın bozdurup, kendi adına araba aldığını, düğünde takılan paralarla alınan set, 22 ayar Trabzon bilezik ve 6 adet burgulu (2'li) bileziğin saklanması amacıyla kayınvalidesi olan davalı Ümmühan tarafından alındığını ve bir daha iade edilmediğini belirterek davalı Gökhan'ın bozdurduğu ziynetlerin bedelinin davalı Gökhan'dan, davalı Ümmühan'da kalan ziynetlerin de aynen olmadığı takdirde bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir. Davalılar vekili davalı Gökhan'ın 34 adet çeyrek altını bozdurduğunu ancak diğer ziynetlerin davacı tarafından götürüldüğünü savunmuştur.
Türk Medeni Kanunu'nun 6.maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer.
Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.
Davacı kadın dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.
Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir.
Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, ispat yükü altındadır.
Olayımıza gelince; Davacı dava dilekçesinde talep ettiği 5 adet hediyelik bilezik ve 2 adet burgulu bileziğin davalı Gökhan tarafından bozdurulduğunu, düğünde takılan 1 adet set trabzon bilezik ve 6 adet ikili burgulu bileziğin davalı Ümmühan'da kaldığını dinlettiği tanık beyanlarıyla ispat edememiştir. Bununla birlikte davacı dava dilekçesinde "vesair delil" demekle yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya 7 adet bileziğin bozdurulduğu konusunda davalı Gökhan'a, set, trabzon bilezik ve 6 adet ikili burgulu bileziğin davalı Ümmühan'da kaldığı konusunda, davalı Ümmühan'a, yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı ve davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA,, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 07.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi[6].
Usulüne uygun eda edilmeyen yemin sebebiyle ziynet eşyasının reddine dair hüküm kurulması doğru değildir.
Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarda tarih ve numarası yazılı kişisel ev ve ziynet eşyası alacağı davasına dair karar davacı ve davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü:
Karar: Dava, eşya ve ziynetlerin aynen iadesi, olmadığı takdirde bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, ziynet eşyasına dair talebin reddine, ev eşyasına dair talebin kabulüne karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, tarafların boşandıklarını, düğünle birlikte getirilen ev eşyalarının evde kaldığını, ziynetlerin ise bozdurulup davalıya Ford Cargo marka kamyon alındığını, boşanma davası öncesi bu aracın devrinin başkasına yapıldığını bildirerek ziynet ve ev eşyalarının aynen iadesine olmadığı takdirde bedelinin tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, boşanma davasında eşya alacağı için açılan davada harç yatırılmadığı için karar verilmediğini, 19.600-TL tazminatın davalı tarafından davacı eşine ödendiğini, davacının1 metrealtın zincir ve20 gram bilezik dışında hiçbir ziynet eşyasının bulunmadığını, davacının söz konusu ziynet eşyalarını evi terk ederken yanında götürdüğünü, ev eşyalarının birçoğunun faturalı olup davalı tarafından alındığını, davacının yanında iki adet yün döşek, bir adet dikiş makinesi, iki adet yorgan, bir adet ütü ve masası, iki adet halı yolluk, bir adet elektrik süpürgesi, bir adet sandık camekân ve birkaç parça giysi getirdiğini, bunların haricindeki tüm eşyaların davalı tarafından satın alındığını, ayrıca talep edilen eşyaların cins ve markası belli olmadığını bildirerek kötü niyetle açılan davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, 25.9.2009 tarihinde davacının bir kısım ev eşyası ve ziynet eşyalarının davalıda kaldığını ispat edemediğinden ve tanık anlatımlarının soyut olup hüküm kurmaya yeterli bulunmadığından davanın reddine dair verilen kararın Dairemizin 24.5.2010 tarih 2010/703 - 6056 Sayılı ilamı ile "...Olayda, davacı kadın evlilik birliği içinde altınların davalı tarafça kendisine iş kurmak için kamyon alınması amacıyla bozdurulduğunu ve kendisine bir daha verilmediğini davada dinlettiği tanıkların beyanı ile ya da kesin delillerle ispat edememiştir. Bununla birlikte davacı, dava dilekçesinde "ve yasal delil" demek suretiyle yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya ziynetlerin elinden alındığı, götürülmesine engel olunduğu, davalı tarafta kaldığı konusunda davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediği gibi, ayrıca davalının kabulünde olan söz konusu ev eşyalarının aynen veya bedelinin davacıya verilmesi gerekirken bu eşyalar yönünden de davanın reddine karar verilmesi doğru değildir...", Gerekçesiyle BOZULMASINA karar verilmiş olup, mahkemece bozma ilamına uyularak ziynet eşyasına dair talebin reddine, ev eşyasına dair talebin kabulüne karar verilmiştir.
1-) Mahkemece her ne kadar bozma ilamına uyularak davacı vekiline yemin hakkı hatırlatılmış ve davacı tarafından teklif edilen yemin davalı tarafından eda edilmiş ise de, davalı tarafından eda edilen yeminin H.U.M.K.nun 339 - 340. maddelerine uygun şekilde icra edilmediği anlaşılmaktadır. Mahkemece bu yönler gözetilmeden usulüne uygun eda edilmeyen yemin sebebiyle ziynet eşyasının reddine dair hüküm kurulması doğru değildir.
2-) Mahkemece hükmüne uyulan Yargıtay bozma kararında "davalının kabulünde olan söz konusu ev eşyalarının aynen veya bedellerinin davacıya verilmesi gerekirken bu eşyalar yönünden de davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden" BOZULMASINA karar verilmiş olmasına rağmen dava dilekçesinde belirtilen tüm eşyalar yönünden kabul kararı verilmiş olması da doğru değildir.
Hüküm bu sebeplerle bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan sebeplerle temyiz itirazlarının kabulüyle H.U.M.K.nun 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istenmesi halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 15.09.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi[7].
Dava konusu edilen 15 adet bileziğin koca tarafından bozdurularak harcandığına ilişkin ispat külfeti kadında olduğundan davalı kocanın davacıya yemin teklif etmesi sonucu değiştirmez.
Dava ve Karar: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı eşya iadesi-alacak davasına dair karar, davalı-davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, ziynet ve çeyiz eşyalarının aynen iadesi, mümkün olmaması halinde bedellerinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosya kapsamına toplanan delillere, delilerin mahkemece takdir edilerek karar verilmiş olmasına ve takdirde de bir isabetsizlik olmamasına göre davacının ve davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davalının ve davacının hükmün ziynetlere ilişkin kısmına yönelttikleri temyiz itirazlarına gelince:
Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi hükmü uyarınca, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.
Davacı kadın dava konusu edilen ziynet eşyasının davalı tarafından bozdurularak harcandığı ileri sürmüş, davalı koca ise 15 tane bileziğin davacı ailesi tarafından düğünden hemen sonra götürüldüğünü, 5 adedinin ise kendi küçükbaş hayvanları için harcandığını savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyetlik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.
Ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, ispat yükü altındadır.
Diğer yandan evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır. Ancak ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiğini, kadının isteği ve onayı ile iade edilmemek üzere bozdurulup ihtiyaçlar için harcandığının davalı yanca kanıtlanması halinde koca ziynet eşyalarını iadeden kurtulur.
Olayımıza gelince, davacı tarafından düğünde takılan 20 adet bileziğin davalı tarafından bozdurulup harcandığını iddia edilmiş, davalı koca ise bu takılardan 5 tanesinin bozdurulduğunu kabul etmiş ancak bu paranın davalının küçükbaş hayvanları için harcandığını savunmuştur. Bu durumda davalı tarafından bozdurulduğu kabul edilmeyen 15 adet bileziğe yönelik iddianın davacı tarafından, bozdurulan 5 adet bileziğin ise kadının isteği ve onayı ile iade edilmemek üzere bozdurulup ihtiyaçlar için harcandığını davalı koca tarafından kanıtlaması gerekir. Tanık ifadeleri tarafların iddialarını kanıtlamak için yeterli değildir. Mahkemenin yemin delilini hatırlatması üzerine davacı yemin teklifinden kaçınmış, davalının yemin teklifi üzerine davacı yeminli beyanında bilezikleri kendisi veya ailesi tarafından götürülmediğini ve bozdurulan bilezikler ile mobilya masraflarının karşılandığına ilişkin yemini eda etmiştir. Davada, davacıya ait olduğu anlaşılan dava konusu 5 adet bileziğin, evliliğin devamı sırasında, davalı tarafından bozdurularak, küçükbaş hayvanların bakımı için kendi rızası ile davacı tarafından harcandığı, davalı koca tarafından kanıtlanamamıştır. Diğer yandan dava konusu edilen 15 adet bileziğin davalı tarafından bozdurularak harcandığına ilişkin ispat külfeti davacıda olduğundan davalının davacıya yemin teklif etmesi sonucu değiştirmez. Zira kanıtlama yükümlülüğü kendisinde olmayan tarafın diğer tarafa yemin teklif etmesi ve teklif olunan yeminin eda edilmesi o tarafı ispat yükünden kurtarmaz ve ispat yükü kendisinde olmayan kimse aleyhine sonuç doğurmaz. Bu durumda davacı da İddiasını kanıtlayamamıştır. Mahkemece dava konusu bozdurulduğu kabul edilen 5 adet bilezik yönünden davanın kabulüne 15 adet bilezik yönünden kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken bu yön üzerinde durulmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
Sonuç: Yukarıda 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edenlere iadesine, 10.03.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi[8].
Kadının kabul edilen ziynet eşyalarına ilişkin davası yönünden koca yemin deliline de dayanmıştır. Kocaya yemin hakkı hatırlatılmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Dava: Taraflar arasındaki davanın birleştirilerek yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm kocanın boşanma davası, kusur, tazminatlar ve ziynetler yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: 1- Davacı-davalı kocanın temyizi yönünden yapılan incelemeye göre;
a- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacı-davalı kocanın aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
b- Kadının kabul edilen ziynet eşyalarına ilişkin davası yönünden davacı-davalı koca yemin deliline de dayanmıştır. Davacı-davalı kocaya yemin hakkı hatırlatılmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru olmamıştır.
2- Davalı-davacı kadının temyizi yönünden incelemeye gelince;
Davacı-davalı koca tanıklarının beyanında geçen olaylardan sonra evlilik birliği devam etmiştir. Bu nedenle kadına kusur izafesi mümkün değildir. Açıklanan nedenlerle davacı-davalı kocanın boşanma davasının reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir.
Sonuç: Temyiz edilen kararın 1/b ve 2 nci bentlerde açıklanan sebeplerle ziynet eşyaları ve davacı-davalı kocanın boşanma davası yönünden BOZULMASINA, hükmün temyize konu diğer bölümlerinin ise 1/a bentteki nedenlerle ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.07.2007 gününde oybirliği ile karar verildi[9].
Toplanan delillerden dava konusu ziynetlerin varlığı konusunda bir tartışmanın bulunmadığı ve bunların kocada kaldığı anlaşılmaktadır. Bu halde res'en teklif edilen yemin sonuç doğurmaz. Kadının ziynetlerle ilgili talebinin kabulü gerekir.
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hükmün temyizen murafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle duruşma için tayin olunan 21.03.2007 günü duruşmalı temyiz eden vekili ve temyiz eden karşı taraf vekili geldi. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Toplanan delillerden dava konusu ziynetlerin varlığı konusunda bir tartışmanın bulunmadığı ve bunların kocada kaldığı anlaşılmaktadır. Bu halde, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 356. maddesi koşulları oluşmadığından res'en teklif edilen yemin sonuç doğurmaz. Bu bakımdan davacının ziynetlerle ilgili talebinin kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
3- Davacının eşyalara ilişkin talebi reddedildiği halde, reddedilen miktar üzerinden davalı yararına nispi vekâlet ücreti takdiri gerekirken, maktu vekâlet ücreti verilmesi de usul ve yasaya aykırı olduğu gibi reddedilen kısımla ilgili yargılama giderlerinin de davalı üzerinde bırakılması doğru değildir.
Hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple davacı yararına, 3. bentte gösterilen sebeple davalı yararına BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[10].
Dava ispat edildikten sonra davalının Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 344-354. maddeleri çerçevesinde yemin etmiş olması değer ifade etmez.
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: Davanın konusunu teşkil eden ziynetlerin varlığı ve davacıya ait olduğu, dinlenen tanık sözleri, boşanma dosyası ve davalının 6.7.2004 tarihli oturumdaki beyanı ile sabittir. Davacı dövülmesi sebebiyle evden ayrılmak zorunda kalmış, dava konusu ziynetleri beraberinde götürme imkânını bulamamıştır. Mahkemece bu deliller dikkate alınıp Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 355. maddesi uyarınca da davacıya tamamlayıcı yemin yaptırılmıştır. Artık dava ispatlamıştır. Dava ispat edildikten sonra davalının Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 344-354. maddeleri çerçevesinde yemin etmiş olması değer ifade etmez. Bu açıklama karşısında davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde ret hükmü kurulması doğru görülmemiştir.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[11].
Mahkemece davacıya tamamlayıcı yemin yaptırılmış ve davacı, dava konusu ettiği iki yarımlık altını dava dışı kayınvalidesinin aldığını söylemiştir. Davacının bu açıklamasında iki adet yarımlık olarak tanımlanan altının davalılara verilmediği anlaşıldığına göre bunlardan da davalıların sorumlu tutulmuş olmaları doğru değildir.
Dava: Davacı Fadime Gülmez tarafından, davalı Ünal Gülmez ve Selahattin Gülmez aleyhine 10.10.2001 gününde verilen dilekçe ile ziynet eşyasının istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; istemin kısmen kabulüne dair verilen 18.2.2003 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalılar vekilleri tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kâğıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Diğer temyiz itirazına gelince; davacı, düğünde takılan takıların davalılar tarafından alınıp geri verilmediğini ileri sürerek ziynetlerin aynen, olmadığı takdirde değerinin ödetilmesi isteminde bulunmuştur. Mahkemece istem kabul edilmiş, kararı davalılar temyiz etmişlerdir.
Davacı, eşi ve kayınpederi olan davalıların düğünde takılan takıları, düğün borcunu ödemek üzere kendisinden alıp geri vermediklerini ileri sürmüş; davacı tanıkları davalılardan Selahattin’in “ne olmuşsa olmuş, ben altınları ödeyeceğim” dediğini, davalılardan eş Ünal ile onun annesinin davacının eve dönmesi halinde takıları geri vereceklerini taahhüt ettiklerinden davacıya baskı yaparak eve dönmesini sağladığını, iki ay içinde altınlar geri verilmediği için davacının altınları istemesi üzerine “illa altınları istiyorsan sen köyün yolunu tut” dediklerini; davacının sürekli olarak ziynetleri istediğini, davalı eşin “alırız” biçiminde cevap verdiğini; ziynetlerin davalı eş tarafından kuyumcuya satıldığını, baba evine döndüğü sırada davacının yanında ziynetlerinin bulunmadığını açıklamışlardır.
Mahkemece davacıya tamamlayıcı yemin yaptırılmış ve davacı, dava konusu ettiği iki yarımlık altını dava dışı kayınvalidesinin aldığını söylemiştir. Davacının bu açıklamasında iki adet yarımlık olarak tanımlanan altının davalılara verilmediği anlaşıldığına göre bunlardan da davalıların sorumlu tutulmuş olmaları doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) nolu bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA; öteki temyiz itirazlarının ilk bentteki nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 29.04.2004 gününde oybirliği ile karar verildi[12].
Davacıya ziynet eşyalarının davalılarda kaldığını ispat için davalılara yemin teklif etme hakkı hatırlatılması gerekirken bu yönün gözetilmeyerek eksik incelemeyle hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
Dava: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
Karar: Davacı, davalılardan Hüseyin Çimen ile evli olduklarını, aralarında 8.7.1998 tarihli mehir senedi ve eşya senedi düzenlediklerini, bu senetle yazılı eşyaların aynen, bulunamadığı takdirde bedellerini davalılardan talep etmiştir.
Davalılar, ziynet eşyaları yönünden davanın reddini dilemişler, diğer eşyalar yönünden bir diyeceklerinin olmadığını beyan etmişlerdir.
Mahkemece, ziynet eşyaları ile ilgili talebin reddine, diğer eşyaların aynen, bulunamadığı takdirde toplam değerlerinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Taraflar arasında 8.7.1998 tarihli mehir ve eşya senedi düzenledikleri ve bu senette yazılı eşyaların davacının olduğu davalıların kabulündedir. İhtilaf senette yazılı bulunan ziynet eşyalarından kaynaklanmaktadır. Davacı dilekçesinde belirttiği ziynet eşyalarının da davalıda kaldığı iddiasıyla bunların aynen veya bedellerinin tahsilini istemiştir. Kural olarak evden cebir ve şiddet zoruyla ayrılmayan kadının ziynet eşyalarını kendi üzerinde olduğu ve götürdüğünün kabulü gerekir. Davacı tarafından davalılarca cebir ve şiddet yoluyla evden atıldığı iddia ve ispat edilmemiş ise de davacı bu ziynet eşyalarının davalılarda kaldığını iddia etmiş ve bu iddiasını ispat için dava dilekçesinde yasal deliller demekle yemin deliline de dayanmıştır. Mahkemece, davacıya ziynet eşyalarının davalılarda kaldığını ispat için davalılara yemin teklif etme hakkı hatırlatılması gerekirken bu yönün gözetilmeyerek eksik incelemeyle hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirir.
Sonuç: Yukarıda (1) nolu bentte yazılı nedenlerle davacının yukarıda bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 17.09.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[13].
[1] HGK 6-464/502 13.10.2010
[2] 6. Hukuk Dairesi 5333/10423 10.7.2012
[3] 6. Hukuk Dairesi 8715/10031 3.7.2012
[4] 8. Hukuk Dairesi 4651/6139 25.6.2012
[5] 6. Hukuk Dairesi 4115/5097 20.4.2011
[6] 6. Hukuk Dairesi 2011/12862 2012/1655 7.2.2012
[7] 6. Hukuk Dairesi 3565/9065 15.9.2011
[8] 6. Hukuk Dairesi 2010/13993 2011/2887 10.03.2011
[9] 2. Hukuk Dairesi 10364/10866 09.07.2007
[10] 2. Hukuk Dairesi 7695/8415 21.05.2007
[11] 2. Hukuk Dairesi 2006/16005 2007/10162 14.06.2007
[12] 4. Hukuk Dairesi 2003/16081 2004/5724 29.04.2004
[13] 13. Hukuk Dairesi 5751/10214 17.09.2003