Yemin

Yeminin konusu, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Bir kimsenin bir hususu bilmesi onun kendisinden kaynaklanan vakıa sayılır.

Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği vakıalar., bir işlemin geçerliliği için, kanunen iki tarafın irade açıklamalarının yeterli görülmediği hâller, yemin edecek kimsenin namus ve onu­runu etkileyecek veya onu ceza soruşturması ya da kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak vakıalar yemine konu olamaz.

Uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan etmiş olan taraf dahi yemin teklif edebilir.

Yemin teklif olunan kimse, yemini edaya hazır olduğunu bildir­dikten sonra, diğer taraf teklifinden vazgeçerek başka bir delile da­yanamaz ve yeni bir delil de gösteremez.

Yemin teklif edilen kimse, duruşmada bizzat hazır bulunmadığı takdirde, kendisine yemin için bir davetiye çıkarılır.

Yemin davetiyesine, yemine konu hususlar hakkında sorulacak sorular ile geçerli bir özrü olmaksızın yemin için tayin olunan gün ve saatte mahke­meye bizzat gelmediği veya gelip de yemini iade etmediği yahut yemini eda etmekten kaçındığı takdirde, yemin ko­nusu vakıaları ikrar etmiş sayılacağı yazılır.

Yemin için davet edilen kimse, tayin edilen gün ve saatte mah­kemede geçerli bir özrü olmaksızın bizzat hazır bulunmaz yahut ha­zır bulunup da yemini iade etmez ya da yemini eda etmekten kaçı­nırsa yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılır.

Kendisine yemin iade olunan kimse, yemin etmekten kaçınırsa yemin konusu vakıa ispat edilememiş sayılır.

Yeminin konusunu oluşturan vakıa, her iki tarafın değil, yal­nızca kendi­sine yemin teklif edilen tarafın şahsından kaynaklanı­yorsa yemin iade edilemez

Yemin, tarafa teklif olunur ve tarafça eda yahut iade olunur.

Yemin, mahkeme huzurunda eda olunur. Hâkim, yeminin icra­sından önce yemin edecek kimseye, hangi konuda yemin edeceğini açıklar, yeminin anlam ve önemini anlatır ve yalan yere yemin et­mesi hâlinde cezalandırılacağı hususunda dikkatini çeker. Yemin edecek kimse, yemin konusunun yeterli açıklıkta olmadığını ileri sü­rerse; hâkim, karşı tarafın görüşünü aldıktan sonra derhâl bu konuda kararını verir. Sonra "Size sorulan sorular hakkında, gerçeğe uygun cevap vereceğinize ve hiçbir şey saklamayacağınıza namusunuz, şe­refiniz ve kutsal saydığınız bütün inanç ve değerler üzerine yemin eder misi­niz?" diye sorar. O kimse de "Bana sorulan sorular hak­kında gerçeğe uygun cevap vereceğime ve hiçbir şey saklamayaca­ğıma namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerle­rim üzerine yemin ediyorum." demekle yemin eda edilmiş sayılır.

Hâkim, eksik olan noktaları tamamlamak veya açık olmayan hu­susları aydınlatmak için yeminin konusu ile bağlantılı gördüğü so­ruları yemin eden kimseye sorabilir. Hâkim, yemin eden kimsenin beyanını dinleyip tutanağa geçirir ve yazılanları yüksek sesle huzu­runda okur; beyanında ısrar edip etme­diğini sorar ve verilen cevabı tutanağa kaydeder.

Ziynet alacağı davalarında yemin deliline başvurulabilir.

 

Davacı kadın delil listesinde açıkça yemin deliline de da­yanmış oldu­ğundan davacıya, ziynetlerin elinden alındığı götü­rülmesine engel olun­duğu, davalı tarafta kaldığı konusunda davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 2. Aile Mahkemesince davanın kabu­lüne dair verilen 24.09.2008 gün ve 2008/520-1025 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tara­fından istenilmesi üzerine, 6. Hukuk Dairesinin 23.03.2009 gün ve 2009/13436-2381 K. sayılı ilamı ile;

(… Uyuşmazlık, ziynet ve çeyiz eşyalarının iadesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller mah­kemece tak­dir edilerek karar verilmiş olmasına ve takdirde de bir isabetsizlik bulunmama­sına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz iti­razları yerinde değildir.

2- Davalı vekilinin ziynet eşyalarına ilişkin temyiz itirazlarına gelince;

Davacı vekili, dava dilekçesinde, tarafların 12.05.2000 tari­hinde evlen­diklerini, davalının 15 gün sonra askere gittiğini, dava­cıyı da babasının evine bıraktığını, asker dönüşünde babasının evinden almadığını, boşanmak istediğini bildirdiğini, davacının da geri alınmamak üzere babasının evine bırakıldığını bilmediğinden ziynetlerini ve çeyizini alamadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak üzere çeyiz eşyaları ve ziynetlerin aynen ya da şimdilik 5.000,00 YTL sının tahsiline karar verilmesini istemiş, ıslah ile talebini 14.056,00 TL'ye çıkarmıştır. Davalı vekili, davacı­nın evi terk ederken tüm eşyalarını alıp gittiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuş­tur.

Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandır­dığı olguların varlı­ğını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir Davacı kadın dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kaldı­ğını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü sa­vunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilme­sidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyetlik ve koru­masına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen tür­den eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üze­rinde olduğunun kabulü gerekir. Davacı, dava konusu ziynet eşya­sının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alın­dığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını ispat yükü altında­dır.

Somut olayda, Davacı kadın evden ayrılması sırasında dava ko­nusu ziy­net eşyasının götürülmesine engel olunduğunu ve zorla elinden alındığını, daha önce de götürme fırsatı elde edemediğini dinlettiği tanıkların beyanı ile ispat edememiştir. Bununla birlikte davacı delil listesinde açıkça yemin deliline de dayanmış olduğun­dan davacıya, ziynetlerin elinden alındığı götürülmesine engel olunduğu, davalı tarafta kaldığı konusunda davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir­ken eksik ince­leme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir...),

Gerekçesiyle 2. bentte yer alan nedenlerle bozularak dosya ye­rine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahke­mece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süre­sinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduk­tan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici neden­lere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek ha­linde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 13.10.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Karşı Oy:

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık ziynet eşyaları­nın davalı kocada kalıp kalmadığı, davacının bu hususu kanıtlayıp kanıtlayamadığı, bunun sonucuna göre davacıya yemin delilinin hatırlatılıp hatırlatılamayacağıdır.

Mahkeme ziynet eşyalarının davalı tarafta kaldığını kabul ede­rek dava­nın kabulüne karar vermiştir. Özel Daire ziynetlerin dava­lıda kaldığının ispat­lanamadığını belirtip kararı bozmuştur.

Ancak dosya içerisinde delil olarak sunulan ve içeriğine ve im­zalarına itiraz edilmeyin ve tarafların resmi nikâhlarının yapılma­sından sonra düzen­lenmiş bir çeyiz belgesi vardır. Bu belgede ziy­netlerin davalı kocaya teslim edildiği yazılıdır. Bu durumda kural olarak ziynetlerin davalı-kocada bulundu­ğunun kabulü gerekir. H.U.M.Y nın 287 ve devam eden maddelerine göre bu davada ispat külfetinin irdelenmesi gerekmektedir. Bu husus belirtilerek deği­şik bozma yapılması gerekirken ispat yükünün davacı üzerinde olduğu ve da­vanın ispat edilemediği gerekçesi ile kurulan Hukuk Genel Kurulu Kararına katılamıyorum[1].

 

Yasal ve takdiri her türlü delil demek suretiyle yemin deli­line de da­yanılması …

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numa­rası yazılı eşya alacağı davasına dair kararın temyiz ince­lemesi duruşmalı olarak davacı tarafından süresi içinde istenilmekle gün tayin edilerek taraflara gönderilen davetiyelerin tebliğ edilmesi üzerine belli günde her iki taraf vekil­leri de gelmediler. İncelemeye evrak üzerinden devam edilmiş olup, dosyadaki bütün kâğıtlar oku­nup gereği görüşülüp düşünüldü.

Karar: Uyuşmazlık, bir kısım ziynet eşyaların iadesi, mümkün olmadığı takdirde 14.850 TL bedelinin tahsiline ilişkindir. Mahke­mece davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayan­dırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek dokt­rinde, gerek Yargıtay içtihatla­rında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse, iddia ettiği olayı kanıtla­ması gerekir.

Davacı kadın dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kal­dığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilme­sidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyetlik ve koru­masına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.

Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürü­lebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı ta­sarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de müm­kündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir.

Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını, ve götürülmesine engel olundu­ğunu, evde kaldı­ğını,ispat yükü altındadır.

Olayda, taraflar 11.08.1991 tarihinde evlenmişlerdir. Davacı düğünde kendisine takılan dava konusu edilen ziynetlerin bir süre banka kiralık kasa­sında kaldıktan sonra iade edilme taahhüdü ile dolara çevrilmek üzere alındık­tan sonra bozdurulup davalı adına bankaya yatırıldığını, bir kısmı ile de mini­büs hattı alındığını iddia ederek talepte bulunmuş ise de bu iddiasını sunduğu deliller ve dinlettiği tanıklarının beyanı ile kanıtlayamamıştır. Bununla birlikte davacı, dava dilekçesinde ve delil listesinin 8. bendinde “ yasal ve takdiri her türlü delil” demek suretiyle yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya ziynetlerin elinden alındığı ve davalı tarafta kaldığı konusunda davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden kararın bo­zulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gö­zetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcı­nın temyiz edene iadesine, 10.07.2012 tari­hinde oybirliğiyle karar verildi[2].

 

Dava dilekçesinde ve delil listesinin 8. bendinde “ yasal ve takdiri her türlü delil” denmek suretiyle yemin deliline de da­yanılmış olduğundan davacıya, ziynetlerin elinden alındığı ve davalı tarafta kaldığı konusunda, davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numa­rası yazılı eşya alacağı davasına dair karar, davacı ve da­valı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görü­şülüp düşünüldü.

Karar: Dava, ziynet eşyalarının aynen iadesi, olmadığı takdirde bedelle­rinin, 2.500.TL nakit para ile birlikte 26.072,50.TL'nin da­valıdan tahsiline ilişkindir. Mahkemece, istemin kısmen kabulü ile 13.164.TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm her iki tarafca temyiz edilmiştir.

Davacı vekili müvekkili davacıya düğün merasimi sırasında ta­kılan ve düğünün ertesi günü davalı tarafından hemen alınarak, bozdurulup harcandığı iddiasında bulunulan ziynet eşyaları bedel­leri ile nakit 2.500.TL'nin davalıdan tahsilini istemiştir. Davalı ve­kili, ziynet eşyalarının, davacının annesinde gü­venlik amaçlı bulun­durulduğunu, müvekkilinin hastahanede yatarken müşterek hanenin davacı eş tarafından kullanıldığını, altınların bozdurulma iddiasını kabul etmediklerini belirterek, davanın reddini savunmuştur.

Türk Medeni Kanunu'nun 6.maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayan­dırdığı olguların varlı­ğını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek dokt­rinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtla­ması gerekir. Davacı kadın dava konusu edilen ziynet eşyasının da­valıda kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götü­rüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muha­faza edilmesidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyet­lik ve korumasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürüle­bilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir.

Davacı, dava dilekçesinde tek tek ziynet eşyalarının cins ve va­sıflarını açıklamış, ziynet eşyalarının bozdurulduğunu iddia etmiş­tir. Ancak, davacının 23.07.2008 tarihinde açmış olduğu boşanma dava dosyasındaki dava dilekçesi­nin incelenmesinden, bu davaya konu edilen ve davalı tarafından bozdurulduğu iddia olunan altınla­rın, sadece 5 adet düz bilezik ile 15 adet küçük altın olduğu iddia olunmuştur. Bu durumda hem iddialar arasında çelişki bulunması, hem de davacı taraf anlatımlarının duyguya dayalı olması sebebiyle hüküm kurmaya elverişli bulunmadığından davacı davasını ispat edememiştir. Bununla birlikte davacı vekili dava dilekçesinde, her türlü yasal delil demekle, yemin deliline de dayanmış olduğundan, davacıya ziynetlerin elinden alındığı, bozdurulduğu ve davalı ta­rafta kaldığı konusunda mahkemece davalıya yemin teklif etme hakkı­nın varlığının hatırlatılması gerekir.. Bu durumda mahkemece, tarafların yemin hususundaki beyanlarının alınmasından sonra so­nucuna göre bir karar verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir.

Ayrıca, kabule göre dava dilekçesinde altı adet ray bilezik ya da bedeli talep edilmişken, talep aşılarak sekiz adet ray bilezik için ka­rar verilmesi, hükümde aynen iadesine karar verilen ziynet eşyala­rının, tek tek parasal de­ğerleri gösterilmeden, toplam bedelinin da­valıdan tahsiline karar verilmesi de hatalı olmuştur.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazla­rının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı veki­linin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edenlere iadesine, 03.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi[3].

 

Yemin delili ancak yapılacak araştırma ve inceleme ile din­lenecek tanık beyanları ve alınacak bilirkişi raporlarıyla açık­lığa kavuşturulma­yan ve sonuçsuz kalan hallerde başvurulan bir yöntemdir.

Dava: Gülsüm ile Durmuş aralarındaki katkı payı ve ziynet be­deli dava­sının reddine dair M. 2. Asliye Hukuk Mahkemesinden ve­rilen 02.12.2010 gün ve 356/868 sayılı hükmün Yargıtay'ca ince­lenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

Karar: Davacı Gülsüm vekili, dava dilekçesinde, tarafların 1973 yılında evlendiklerini, müşterek çocuklarının bulunmadığını, 1982 yılına kadar davalı­nın babasından kalan taşınmazlarda çiftçilik yaptığını, yedi yıl, seracılık işi ile uğraştığını, serada yılda iki kez mahsül ürettiklerini, vekil edeninin babasının desteği ile tasarruf ettikleri taşınmazlardan biri üzerine ev yaptıklarını, birlikte çalışma sonucu elde edilen gelirlerden alınan büyükbaş hayvanları besle­dikle­rini, ineklerden elde edilen sütü sattıklarını, ayrıca ayran yapıp eşinin çalıştır­dığı kahvede satışının yapıldığını, her yıl doğan tosun ve danalara bakmak ve zamanı gelince satmak suretiyle evin geçi­mine ve gelirine katkıda bulundu­ğunu, onbeş sene boyunca bir cins Hollanda ineği, yedi yıl boyunca bir boğa ve yine bu süre içerisinde altı adet dana dört adet tosunun bakımını yaptığını, tüm bunların yanında küçükbaş hayvanlarından keçi, koyun ve tavuk besledikle­rini, bu işin 2002 yılına kadar devam ettiğini, 1982'den beri eşinin çalıştırdığı kah­vede vekil edeninin 2002 yılına kadar yaptığı ayran­ların satıldığını, eşinin kazancına katkıda bulunduğunu, aynı za­manda kahvenin her gün temizliğini yaptığını, çay demlediğini, bulaşıklarını yıkadığını ve her konuda eşine destek olduğunu bu çalışmalardan elde edilen para ile Murat 124 araç aldıklarını, kah­vehanenin yapımı için vekil edeninin ağabeyisi Ali tarafından da­valı eşe inşaat malzemesi verdiğini, bedelinin ödenmediğini, bu ne­denle verilen malzeme bedelinin vekil edenine bağış olarak kabul edilmesi gerektiğini açıklayarak kahvenin inşaatında kullanılan malzeme bedeli ile birlikte 25.000,00 TL'nin faiziyle birlikte, bun­dan ayrı dilekçede yazılı ziynet eşyaları mevcut ise aynen iadesine, değil ise beş bilezik, 22 ayar ikili burma bilezik, bir adet ucu sarı li­ralı beşli burma, bir tane kafesli üçlü burma, iki bileklik, iki yüzük, iki kolye, iki tanede sarı liranın toplam bedeli olan 7.500,00 TL'nin, yine dilekçede sayılan ev eşyalarının aynen iadesine, mevcut değil ise toplam bedelleri olan 7.500,00 TL'nin yasal faizleriyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı Durmuş 16.10.2007 tarihli yargılama oturumunda; kim­seye bor­cunun olmadığını, davayı kabul etmediğini açıklamış ve beyanı okunup imzası alınmıştır.

Mahkemece, ev eşyaları yönünden davanın feragat, ziynet eş­yalarının kanıtlanamaması, katkı payı olarak talep edilen kahveha­neye harcanan mal­zeme bedeli bakımından ise husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, 743 sayılı TKM.nin 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen mallardan kaynaklanan katkı payı alacağı ile 01.01.2002 tarihinden sonra edinilen mallar bakımından ise, edinilmiş mallar­dan kaynaklanan katılma payı ala­cağı isteğine ilişkindir. (TMK.m.231, 235, 236)

Taraflar 09.02.1973 tarihinde evlenmişler, 21.03.2007 tarihinde açılan boşanma davasının kabulle sonuçlanması ve 15.01.2010 tari­hinde kesinleşme­siyle boşanmışlardır. Eşler arasında; evlilik tari­hinden 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar 743 sayılı TKM.nin 170. maddesi uya­rınca mal ayrılığı, eşler başka bir mal rejimini seçtiklerini ileri sür­mediklerine göre 01.01.2002 tarihinden boşanma davasının açıldığı 21.03.2007 tarihine kadar ise, yasal mal rejimi olarak kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. (TKM.m.202, 4722 s.K.m. 10)

Boşanma davasının açıldığı 21.03.2007 tarihinde eşler arasın­daki mal rejimi sona ermiştir. (TMK. m. 225/2)

Her ne kadar ev eşyaları yönünden verilen hüküm davacı vekili tarafın­dan temyiz edilmiş ise de, 02.02.2010 tarihli yargılama otu­rumunda davacı vekili ev eşyaları için istenen bedelin 7.500,00 TL ziynet eşyaları için istenen miktarın da 7.500,00 TL olduğunu açıklamış ve ev eşyaları ile ilgili davadan feragat ettiklerini bildir­miş ve beyanı okunup imzası alınmıştır. Bu nedenle ev eşyaları ile ilgili davanın feragat nedeniyle karar verildiği göre davacı vekilinin buna yönelik temyiz itirazları yerinde bulunmamaktadır.

Davacı vekilinin ziynet eşyaları ile diğer isteklerine yönelik temyiz iti­razlarına gelince; davacı vekili dava dilekçesinde, vekil edeninin birçok işte çalıştığını, gelir elde ettiğini, hayvanlara baktı­ğını, hayvanların doğurdukları yavruların yetiştirildiğini ve satıldı­ğını elde edilen sütün yoğurt ve ayran yapıl­dığını, elde edilen ayra­nın davalının çalıştırdığı kahvede satılarak tüm bunlar­dan gelir elde ettiklerini, vekil edeninin babasının desteği ile bir taşınmaz üze­rine ev yapıldığını, dilekçede sözü edilen altınların davalıda kaldığını, açıklaya­rak birçok istekte bulunduğu ve mahkemece de bu istekler üzerinde yeteri ka­dar durulmadığı görülmektedir. Davacı vekili her şeyden önce dava dilekçe­sinde "her türlü delile" dayandığını açık­ladığına göre bunlar arasında sayılan yemin deliline de dayandığı­nın kabulü gerekir. Yemin delili ancak yapılacak araştırma ve in­celeme ile dinlenecek tanık beyanları ve alınacak bilirkişi ra­porla­rıyla açıklığa kavuşturulmayan ve sonuçsuz kalan hallerde başvu­rulan bir yöntemdir.

Bu nedenle, öncelikle dinlenen tanıkların yeniden dinlenmek suretiyle; davacının dava dilekçesinde bahsettiği seracılık ve hay­vancılık yoluyla çalış­masının bulunup bulunmadığı, bu işlerde ça­lışmak suretiyle sebze, meyve vb. şeyler ile hayvanlara bakmak su­retiyle satılan hayvanlardan süt, yoğurt vb. şeylerden herhangi bir gelir elde edip etmediği, kahvede eşinin yanında ayran satıp satma­dığı, bulaşık yıkayıp yıkamadığı konularında sorular yöneltilmek suretiyle durumun açıklığa kavuşturulması, yöresel örf ve adet de göz önünde tutularak bu tür işleri yapan bir kişinin günlük, aylık veya yıllık kazancının ne olabileceği, gerekirse konularına göre dinlenecek uzman kişilerin bilgilerine başvurulması, kendilerinden rapor alınması durumun hiçbir duraksamaya yer vermeyecek bi­çimde saptanması, beyanlar arasında çelişki bulunduğu takdirde HMK. nun 261. maddesi uyarınca yüzleştirilmek suretiyle aykırılı­ğın gideril­mesi, davacının ağabeysi Ali, gerçekten kahvenin yapıl­ması için davalıya malzeme yardımında bulunmuş ve bunu davacı kız kardeşi için yapıldığının ve bedellerinin davacıya yapılan bağış niteliğinde olduğunun düşünülmesi, dolayı­sıyla davacının bu ko­nuda da aktif dava açma hukuki ehliyetinin bulunduğunun kabulü gerekir. Tüm bu araştırma ve incelemelerden sonra sonuca ulaşıl­madığı takdirde davacı taraftan HUMK.nun 337 ve devamı mad­deleri gereğince (HMK m. 225 vd.) yemin teklif hakkını kullanıp kullanmayacaklarının sorulması, yemin teklif ettikleri takdirde da­valı tarafın yemin teklifini kabul edip etmeye­ceğinin belirlenmesi, kabul ettiği takdirde dava dilekçesinde belirtilen ev eşya­ları dışında diğer tüm konularda yemin metninin hazırlanarak davalıya yeminin yaptırılması ve ondan sonra durumun değerlendirilmesi gerekmek­tedir.

Tüm bunlara karşın yemin ile de sonuç elde edilemediği tak­dirde dinle­nen tanık beyanlarındaki bazı bilgiler ile olayın gelişimi, çalıştığı işlerin açık bir biçimde somutlaştırılmış olması, yaptığı iş­ler ile olayların anlatımındaki samimiyet, hayatın olağan akışı, yö­resel örf ve adet, birlikte yaşadıkları süre, fedakârlığın denkleştiril­mesi ve hakkaniyet ilkeleri göz önünde bulundurularak ve BK.nun 43 ve 44. maddelerinin kapsamları gözetilerek davacı yararına hak­kaniyete uygun bir miktar tazminatın tayin edilmesi düşünülmelidir.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle ye­rinde oldu­ğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK. nun Geçici 3. maddesi yollama­sıyla 1086 sayılı HUMK. nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraf­larca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/I maddeleri gere­ğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar dü­zeltme isteğinde bulunulabileceğine ve istek halinde 18,40 TL peşin harcın temyiz eden davacıya iadesine 25.06.2012 tarihinde oybirli­ğiyle karar verildi[4].

 

Ziynet ve eşyaların bir kısmının mevcudiyeti dosyaya ibraz edilen fotoğraflar ve davalının kabulü ile kanıtlanmış durum­dadır. Bu husus göz ardı edilerek ilgili tarafa yemin delilinin hatırlatılması usulsüz olup mah­kemece davalının kabulü ve mevcut delil durumu dikkate alınmak sure­tiyle bir karar ve­rilmesi gerekir.

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan alacak dava­sına dair ka­rar, davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş ol­makla, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup, gereği görüşülüp düşü­nüldü:

Karar: Dava, çeyiz ve ziynet eşyalarının aynen iadesi veya be­delinin tah­sili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine ka­rar verilmiş; hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin 09.05.2006 tari­hinde da­valı tarafından dövülerek kapı dışarı edildiğini, bu nedenle dava dilekçesinde belirtilen ziynet ve çeyiz eşyalarının müşterek konutta kaldığını belirterek dava dilekçesinde sıralanan takı ve eş­yaların aynen iadesi veya bedelinin davalıdan tahsiline karar veril­mesini istemiştir. Davalı ise; davacının kap kaçak ve bir adet yün yatak dışında eşya getirmediğini, talep edilen ziynet eşyalarının da nitelik ve sayısının çok fazla olduğunu, davacıya düğünde ailesi ta­rafından 5-6 adet altın bilezik takıldığını, davacının evden ayrılır­ken ziynetleri beraberinde götürdüğünü, davanın reddini savun­muştur. Mahkemece, davada talep edilen çeyiz ve ziynet eşyalarının adet, nitelik ve akıbetlerinin kanıtlanamadığı, buna ilişkin davacı ta­rafından teklif edilen yeminin de eda edildiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandır­dığı olguların varlı­ğını kanıtlamakla yükümlüdür. Kural olarak da­vacı, dava konusu ettiği çeyiz ve ziynet eşyalarının varlığını ve ev­den ayrılırken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını ispat yükü altındadır. Ziy­net eş­yalarının kadın üzerinde taşınması doğal ise de evden fiziksel şid­dete uğrayarak ayrılan bir kadının ziynet eşyalarını da üzerinde ta­şıması olağan olarak kabul edilemez. Öte yandan varlığı kanıtlanan ve evden ayrıldığı sırada beraberinde götürülebilecek hacim ve ni­telikte olmayan eşyaların da aksi is­patlanmadıkça koca evinde kal­dığı kabul edilmelidir.

Olayımızda davacı, fiziksel şiddete maruz kaldığını bu nedenle dava ko­nusu edilen eşyaları alma imkânı bulamadığını iddia etmiş olup esasen bu hu­sus taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Nitekim B. 4. Aile Mahkeme­si'nin boşanmaya ilişkin 2006/338 Esas ve 2009/59 Karar sayılı kesinleşmiş kararında da bu hususa değinilmiştir. Uyuşmazlık, ziynet ve çeyiz eşyalarının mevcudiye­tine ilişkindir. Ziynet ve eşyaların bir kısmının mevcudiyeti dos­yaya ibraz edilen fotoğraflar ve davalının kabulü ile kanıtlanmış du­rumdadır. Bu husus göz ardı edilerek ilgili tarafa yemin delilinin hatırlatılması usulsüz olup mahkemece davalının kabulü ve mevcut delil durumu dikkate alınmak suretiyle bir karar verilmesi gerekir­ken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi usul ve ya­saya aykırıdır.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 20.04.2011 tarihinde oybir­liği ile karar verildi[5].

 

Davacı dava dilekçesinde "vesair delil" demekle yemin de­liline de dayanmış olduğundan davacıya 7 adet bileziğin bozdu­rulduğu konusunda davalı Gökhan'a, set, trabzon bilezik ve 6 adet ikili burgulu bileziğin da­valı Ümmühan'da kaldığı konu­sunda, davalı Ümmühan'a, yemin teklif etme hakkı hatırlatıla­rak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numa­rası yazılı eşya alacağı davasına dair karar, davacı ve da­valılardan Ü. F. tara­fından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Dava, ziynet eşyalarının iadesi olmadığı takdirde bedeli­nin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davalı Ümmühan aley­hine açılan davanın kabulüne, davalı G. F. hakkındaki davanın kıs­men kabulüne karar verilmiş, hüküm davacı tarafından reddedilen ziynetler, davalı Ümmühan vekili tarafın­dan davalı Ü. F.'dan tahsi­line karar verilen ziynetler yönünden temyiz edilmiş­tir.

Davacı vekili dava dilekçesinde davacıya düğünde takılan 5 adet 22 ayar hediyelik bilezik, 2 adet 22 ayar burgu bilezik ve 34 adet küçük altının davalı eş Gökhan'ın bozdurup, kendi adına araba aldığını, düğünde takılan paralarla alınan set, 22 ayar Trabzon bile­zik ve 6 adet burgulu (2'li) bileziğin saklan­ması amacıyla kayın­validesi olan davalı Ümmühan tarafından alındığını ve bir daha iade edilmediğini belirterek davalı Gökhan'ın bozdurduğu ziynetlerin bedelinin davalı Gökhan'dan, davalı Ümmühan'da kalan ziynetlerin de aynen olmadığı takdirde bedelinin dava tarihinden itibaren işle­yecek yasal faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsi­lini istemiştir. Davalılar vekili davalı Gökhan'ın 34 adet çeyrek al­tını bozdurduğunu ancak diğer ziynetlerin davacı tarafından götü­rüldüğünü savunmuştur.

Türk Medeni Kanunu'nun 6.maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayan­dırdığı olguların varlı­ğını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek dokt­rinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer.

Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çı­karmak is­teyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.

Davacı kadın dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kal­dığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilme­sidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyetlik ve koru­masına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.

Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürü­lebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı ta­sarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de müm­kündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir.

Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olundu­ğunu, evde kaldığını, ispat yükü altındadır.

Olayımıza gelince; Davacı dava dilekçesinde talep ettiği 5 adet hediyelik bilezik ve 2 adet burgulu bileziğin davalı Gökhan tarafın­dan bozdurulduğunu, düğünde takılan 1 adet set trabzon bilezik ve 6 adet ikili burgulu bileziğin da­valı Ümmühan'da kaldığını dinlet­tiği tanık beyanlarıyla ispat edememiştir. Bununla birlikte davacı dava dilekçesinde "vesair delil" demekle yemin deliline de dayan­mış olduğundan davacıya 7 adet bileziğin bozdurulduğu konusunda davalı Gökhan'a, set, trabzon bilezik ve 6 adet ikili burgulu bilezi­ğin davalı Ümmühan'da kaldığı konusunda, davalı Ümmühan'a, yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar ve­rilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm ku­rulması doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı ve davalı veki­linin tem­yiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA,, is­tek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 07.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi[6].

 

 

 

Usulüne uygun eda edilmeyen yemin sebebiyle ziynet eşya­sının red­dine dair hüküm kurulması doğru değildir.

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarda tarih ve numa­rası yazılı kişisel ev ve ziynet eşyası alacağı davasına dair karar davacı ve da­valı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş ol­makla dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği düşünüldü:

Karar: Dava, eşya ve ziynetlerin aynen iadesi, olmadığı tak­dirde bedeli­nin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, ziynet eşya­sına dair talebin reddine, ev eşyasına dair talebin kabulüne karar ve­rilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, tarafların boşandıklarını, düğünle birlikte getiri­len ev eş­yalarının evde kaldığını, ziynetlerin ise bozdurulup dava­lıya Ford Cargo marka kamyon alındığını, boşanma davası öncesi bu aracın devrinin başkasına yapıl­dığını bildirerek ziynet ve ev eş­yalarının aynen iadesine olmadığı takdirde bedelinin tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, boşanma dava­sında eşya ala­cağı için açılan davada harç yatırılmadığı için karar verilmedi­ğini, 19.600-TL tazminatın davalı tarafından davacı eşine ödendiğini, davacının1 metrealtın zincir ve20 gram bilezik dışında hiçbir ziy­net eşyasının bulunma­dığını, davacının söz konusu ziynet eşyalarını evi terk ederken yanında götür­düğünü, ev eşyalarının birçoğunun faturalı olup davalı tarafından alındığını, davacının yanında iki adet yün döşek, bir adet dikiş makinesi, iki adet yorgan, bir adet ütü ve masası, iki adet halı yolluk, bir adet elektrik süpürgesi, bir adet san­dık camekân ve birkaç parça giysi getirdiğini, bunların haricindeki tüm eşyaların davalı tarafından satın alındığını, ayrıca talep edilen eşyaların cins ve markası belli olmadığını bildirerek kötü niyetle açılan davanın reddini savun­muştur.

Mahkemece, 25.9.2009 tarihinde davacının bir kısım ev eşyası ve ziynet eşyalarının davalıda kaldığını ispat edemediğinden ve ta­nık anlatımlarının soyut olup hüküm kurmaya yeterli bulunmadı­ğından davanın reddine dair verilen kararın Dairemizin 24.5.2010 tarih 2010/703 - 6056 Sayılı ilamı ile "...Olayda, davacı kadın evli­lik birliği içinde altınların davalı tarafça kendisine iş kurmak için kamyon alınması amacıyla bozdurulduğunu ve kendisine bir daha verilmediğini davada dinlettiği tanıkların beyanı ile ya da kesin de­lillerle ispat edememiştir. Bununla birlikte davacı, dava dilekçe­sinde "ve yasal delil" demek suretiyle yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya ziynetlerin elinden alındığı, götürülmesine engel olunduğu, davalı tarafta kaldığı konu­sunda davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediği gibi, ayrıca davalının kabulünde olan söz ko­nusu ev eşyala­rının aynen veya bedelinin davacıya verilmesi gere­kirken bu eşyalar yönünden de davanın reddine karar verilmesi doğru değildir...", Gerekçesiyle BOZUL­MASINA karar verilmiş olup, mahkemece bozma ilamına uyularak ziynet eş­yasına dair ta­lebin reddine, ev eşyasına dair talebin kabulüne karar verilmiştir.

1-) Mahkemece her ne kadar bozma ilamına uyularak davacı vekiline yemin hakkı hatırlatılmış ve davacı tarafından teklif edilen yemin davalı tara­fından eda edilmiş ise de, davalı tarafından eda edilen yeminin H.U.M.K.nun 339 - 340. maddelerine uygun şekilde icra edilmediği anlaşılmaktadır. Mahke­mece bu yönler gözetilme­den usulüne uygun eda edilmeyen yemin sebebiyle ziynet eşyasının reddine dair hüküm kurulması doğru değildir.

2-) Mahkemece hükmüne uyulan Yargıtay bozma kararında "davalının kabulünde olan söz konusu ev eşyalarının aynen veya bedellerinin davacıya verilmesi gerekirken bu eşyalar yönünden de davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden" BOZULMASINA karar verilmiş olmasına rağmen dava dilekçe­sinde belirtilen tüm eşyalar yönünden kabul kararı verilmiş olması da doğru değildir.

Hüküm bu sebeplerle bozulmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan sebeplerle temyiz itirazlarının ka­bulüyle H.U.M.K.nun 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istenmesi halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 15.09.2011 tari­hinde oybirliğiyle karar ve­rildi[7].

 

Dava konusu edilen 15 adet bileziğin koca tarafından boz­durularak harcandığına ilişkin ispat külfeti kadında olduğun­dan davalı kocanın davacıya yemin teklif etmesi sonucu değiş­tirmez.

Dava ve Karar: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yu­karıda tarih ve numarası yazılı eşya iadesi-alacak davasına dair ka­rar, davalı-davacı tarafın­dan süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, ziynet ve çeyiz eşyalarının aynen iadesi, mümkün olma­ması ha­linde bedellerinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen ka­bulüne karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosya kapsamına toplanan delillere, delilerin mahkemece takdir edile­rek karar verilmiş olmasına ve takdirde de bir isabetsiz­lik olmamasına göre davacının ve davalının aşağıdaki bendin kap­samı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Davalının ve davacının hükmün ziynetlere ilişkin kısmına yönelttik­leri temyiz itirazlarına gelince:

Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi hükmü uyarınca, ka­nunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatla­rında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savun­mada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı ka­nıtlaması gerekir.

Davacı kadın dava konusu edilen ziynet eşyasının davalı tara­fından boz­durularak harcandığı ileri sürmüş, davalı koca ise 15 tane bileziğin davacı ailesi tarafından düğünden hemen sonra götürüldü­ğünü, 5 adedinin ise kendi küçük­baş hayvanları için harcandığını savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muha­faza edilme­sidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyetlik ve koru­masına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.

Ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadı­nın bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün ol­duğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bu­nun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Davacı, dava konusu ziynet eş­yasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, ispat yükü al­tındadır.

Diğer yandan evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafın­dan alınmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır. Ancak ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiğini, kadının isteği ve onayı ile iade edilmemek üzere bozdurulup ihtiyaçlar için harcandığının davalı yanca kanıtlanması ha­linde koca ziynet eşyala­rını iadeden kurtulur.

Olayımıza gelince, davacı tarafından düğünde takılan 20 adet bileziğin davalı tarafından bozdurulup harcandığını iddia edilmiş, davalı koca ise bu takılardan 5 tanesinin bozdurulduğunu kabul et­miş ancak bu paranın davalının küçükbaş hayvanları için harcandı­ğını savunmuştur. Bu durumda davalı tara­fından bozdurulduğu ka­bul edilmeyen 15 adet bileziğe yönelik iddianın davacı tarafından, bozdurulan 5 adet bileziğin ise kadının isteği ve onayı ile iade edil­memek üzere bozdurulup ihtiyaçlar için harcandığını davalı koca tarafından kanıtlaması gerekir. Tanık ifadeleri tarafların iddi­alarını kanıtlamak için yeterli değildir. Mahkemenin yemin delilini hatırlatması üzerine davacı yemin tekli­finden kaçınmış, davalının yemin teklifi üzerine davacı yeminli beyanında bile­zikleri kendisi veya ailesi tarafından götürülmediğini ve bozdurulan bilezikler ile mobilya masraflarının karşılandığına ilişkin yemini eda etmiştir. Davada, davacıya ait olduğu anlaşılan dava konusu 5 adet bileziğin, evliliğin devamı sırasında, davalı tarafından bozdurularak, küçük­baş hayvanların bakımı için kendi rızası ile davacı tarafından har­candığı, davalı koca tarafından kanıtlana­mamıştır. Diğer yandan dava konusu edilen 15 adet bileziğin davalı tarafından bozdurularak harcandığına ilişkin ispat külfeti davacıda olduğundan davalının davacıya yemin teklif etmesi sonucu değiştirmez. Zira kanıtlama yükümlülüğü kendisinde olmayan tarafın diğer tarafa yemin teklif etmesi ve teklif olunan yeminin eda edilmesi o tarafı ispat yükün­den kurtarmaz ve ispat yükü kendi­sinde olmayan kimse aleyhine sonuç doğurmaz. Bu durumda davacı da İddia­sını kanıtlayamamış­tır. Mahkemece dava konusu bozdurulduğu kabul edilen 5 adet bi­lezik yönünden davanın kabulüne 15 adet bilezik yönünden kanıtla­namayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken bu yön üze­rinde durulma­dan yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

Sonuç: Yukarıda 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZUL­MASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının tem­yiz edenlere iadesine, 10.03.2011 tarihinde oybirliği ile karar ve­rildi[8].

 

Kadının kabul edilen ziynet eşyalarına ilişkin davası yö­nünden koca yemin deliline de dayanmıştır. Kocaya yemin hakkı hatırlatılmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru olmamıştır.

Dava: Taraflar arasındaki davanın birleştirilerek yapılan muha­kemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih nu­marası gösterilen hüküm kocanın boşanma davası, kusur, tazmi­natlar ve ziynetler yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: 1- Davacı-davalı kocanın temyizi yönünden yapılan in­celemeye göre;

a- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uy­gun sebep­lere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görül­memesine göre davacı-davalı kocanın aşağıdaki bent kapsamı dı­şında kalan temyiz itirazları yersizdir.

b- Kadının kabul edilen ziynet eşyalarına ilişkin davası yönün­den da­vacı-davalı koca yemin deliline de dayanmıştır. Davacı-da­valı kocaya yemin hakkı hatırlatılmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru olmamıştır.

2- Davalı-davacı kadının temyizi yönünden incelemeye gelince;

Davacı-davalı koca tanıklarının beyanında geçen olaylardan sonra evlilik birliği devam etmiştir. Bu nedenle kadına kusur izafesi mümkün değildir. Açıklanan nedenlerle davacı-davalı kocanın bo­şanma davasının reddi gerekir­ken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir.

Sonuç: Temyiz edilen kararın 1/b ve 2 nci bentlerde açıklanan sebeplerle ziynet eşyaları ve davacı-davalı kocanın boşanma davası yönünden BOZUL­MASINA, hükmün temyize konu diğer bölümle­rinin ise 1/a bentteki nedenlerle ONANMASINA, temyiz peşin har­cının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.07.2007 gü­nünde oybirliği ile karar verildi[9].

 

Toplanan delillerden dava konusu ziynetlerin varlığı konu­sunda bir tartışmanın bulunmadığı ve bunların kocada kaldığı anlaşılmaktadır. Bu halde res'en teklif edilen yemin sonuç do­ğurmaz. Kadının ziynetlerle ilgili talebinin kabulü gerekir.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda ma­halli mah­kemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hükmün temyizen mura­faa icrası sure­tiyle tetkiki istenilmekle du­ruşma için tayin olunan 21.03.2007 günü duruşmalı temyiz eden vekili ve temyiz eden karşı taraf vekili geldi. Ge­lenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruş­madan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kâ­ğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uy­gun sebep­lere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görül­memesine göre tarafla­rın aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Toplanan delillerden dava konusu ziynetlerin varlığı konu­sunda bir tartışmanın bulunmadığı ve bunların kocada kaldığı anla­şılmaktadır. Bu halde, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 356. maddesi koşulları oluşmadığın­dan res'en teklif edilen yemin sonuç doğurmaz. Bu bakımdan davacının ziy­netlerle ilgili talebinin kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülme­miştir.

3- Davacının eşyalara ilişkin talebi reddedildiği halde, redde­dilen miktar üzerinden davalı yararına nispi vekâlet ücreti takdiri gerekirken, maktu vekâlet ücreti verilmesi de usul ve yasaya aykırı olduğu gibi reddedilen kısımla ilgili yargılama giderlerinin de da­valı üzerinde bırakılması doğru değildir.

Hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple davacı yararına, 3. bent­te gösterilen sebeple davalı yararına BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin 1. bentte gösterilen sebeple ONAN­MASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebli­ğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar ve­rildi[10].

 

 

 

 

Dava ispat edildikten sonra davalının Hukuk Usulü Muha­kemeleri Yasasının 344-354. maddeleri çerçevesinde yemin et­miş olması değer ifade etmez.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü.

Karar: Davanın konusunu teşkil eden ziynetlerin varlığı ve da­vacıya ait olduğu, dinlenen tanık sözleri, boşanma dosyası ve dava­lının 6.7.2004 tarihli oturumdaki beyanı ile sabittir. Davacı dövül­mesi sebebiyle evden ayrılmak zorunda kalmış, dava konusu ziy­netleri beraberinde götürme imkânını bula­mamıştır. Mahkemece bu deliller dikkate alınıp Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 355. maddesi uyarınca da davacıya tamamlayıcı yemin yaptırılmıştır. Artık dava ispatlamıştır. Dava ispat edildikten sonra davalının Hu­kuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 344-354. maddeleri çerçeve­sinde yemin etmiş olması değer ifade etmez. Bu açıklama karşı­sında davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde ret hükmü kurulması doğru görülmemiştir.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itiba­ren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar ve­rildi[11].

 

Mahkemece davacıya tamamlayıcı yemin yaptırılmış ve da­vacı, dava konusu ettiği iki yarımlık altını dava dışı kayınvali­desinin aldığını söyle­miştir. Davacının bu açıklamasında iki adet yarımlık olarak tanımlanan altının davalılara verilmediği anlaşıldığına göre bunlardan da davalıların sorumlu tutulmuş olmaları doğru değildir.

Dava: Davacı Fadime Gülmez tarafından, davalı Ünal Gülmez ve Sela­hattin Gülmez aleyhine 10.10.2001 gününde verilen dilekçe ile ziynet eşyasının istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargı­lama sonunda; istemin kısmen kabulüne dair verilen 18.2.2003 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalılar vekilleri tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar veril­dikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içe­ri­sindeki kâğıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla ya­saya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendiril­mesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kap­samı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

2- Diğer temyiz itirazına gelince; davacı, düğünde takılan takı­ların dava­lılar tarafından alınıp geri verilmediğini ileri sürerek ziy­netlerin aynen, olma­dığı takdirde değerinin ödetilmesi isteminde bulunmuştur. Mahkemece istem kabul edilmiş, kararı davalılar temyiz etmişlerdir.

Davacı, eşi ve kayınpederi olan davalıların düğünde takılan ta­kıları, dü­ğün borcunu ödemek üzere kendisinden alıp geri verme­diklerini ileri sürmüş; davacı tanıkları davalılardan Selahattin’in “ne olmuşsa olmuş, ben altınları ödeyeceğim” dediğini, davalılar­dan eş Ünal ile onun annesinin davacının eve dönmesi halinde ta­kıları geri vereceklerini taahhüt ettiklerinden davacıya baskı yapa­rak eve dönmesini sağladığını, iki ay içinde altınlar geri verilmediği için davacının altınları istemesi üzerine “illa altınları istiyorsan sen köyün yolunu tut” dediklerini; davacının sürekli olarak ziynetleri istediğini, davalı eşin “alı­rız” biçiminde cevap verdiğini; ziynetlerin davalı eş tarafından kuyumcuya satıldığını, baba evine döndüğü sı­rada davacının yanında ziynetlerinin bulun­madığını açıklamışlardır.

Mahkemece davacıya tamamlayıcı yemin yaptırılmış ve davacı, dava konusu ettiği iki yarımlık altını dava dışı kayınvalidesinin al­dığını söylemiştir. Davacının bu açıklamasında iki adet yarımlık olarak tanımlanan altının davalı­lara verilmediği anlaşıldığına göre bunlardan da davalıların sorumlu tutulmuş olmaları doğru olmadı­ğından kararın bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) nolu bentte göste­rilen ne­denlerle BOZULMASINA; öteki temyiz itirazlarının ilk bentteki nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 29.04.2004 gü­nünde oybirliği ile karar verildi[12].

 

Davacıya ziynet eşyalarının davalılarda kaldığını ispat için davalı­lara yemin teklif etme hakkı hatırlatılması gerekirken bu yönün gözetil­meyerek eksik incelemeyle hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.

Dava: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konu­şulup düşünüldü.

Karar: Davacı, davalılardan Hüseyin Çimen ile evli olduklarını, arala­rında 8.7.1998 tarihli mehir senedi ve eşya senedi düzenledik­lerini, bu senetle yazılı eşyaların aynen, bulunamadığı takdirde be­dellerini davalılardan talep etmiştir.

Davalılar, ziynet eşyaları yönünden davanın reddini dilemişler, diğer eş­yalar yönünden bir diyeceklerinin olmadığını beyan etmiş­lerdir.

Mahkemece, ziynet eşyaları ile ilgili talebin reddine, diğer eş­yaların ay­nen, bulunamadığı takdirde toplam değerlerinin davalı­lardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uy­gun gerekti­rici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isa­betsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bent kapsamı dı­şında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Taraflar arasında 8.7.1998 tarihli mehir ve eşya senedi dü­zenledikleri ve bu senette yazılı eşyaların davacının olduğu davalı­ların kabulündedir. İhtilaf senette yazılı bulunan ziynet eşyalarından kaynaklanmaktadır. Davacı dilekçe­sinde belirttiği ziynet eşyalarının da davalıda kaldığı iddiasıyla bunların aynen veya bedellerinin tah­silini istemiştir. Kural olarak evden cebir ve şiddet zoruyla ayrılma­yan kadının ziynet eşyalarını kendi üzerinde olduğu ve götürdüğü­nün kabulü gerekir. Davacı tarafından davalılarca cebir ve şiddet yoluyla evden atıldığı iddia ve ispat edilmemiş ise de davacı bu ziynet eşyalarının davalılarda kaldığını iddia etmiş ve bu iddiasını ispat için dava dilekçesinde yasal deliller demekle yemin deliline de dayanmıştır. Mahkemece, davacıya ziynet eşyaları­nın davalılarda kaldığını ispat için davalılara yemin teklif etme hakkı hatırla­tılması gerekirken bu yönün gözetilmeyerek eksik incelemeyle hüküm ku­rul­ması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirir.

Sonuç: Yukarıda (1) nolu bentte yazılı nedenlerle davacının yukarıda bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının red­dine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 17.09.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[13].



[1] HGK 6-464/502 13.10.2010

[2] 6. Hukuk Dairesi 5333/10423 10.7.2012

[3] 6. Hukuk Dairesi 8715/10031 3.7.2012

[4] 8. Hukuk Dairesi 4651/6139 25.6.2012

[5] 6. Hukuk Dairesi 4115/5097 20.4.2011

[6] 6. Hukuk Dairesi 2011/12862 2012/1655 7.2.2012

[7] 6. Hukuk Dairesi 3565/9065 15.9.2011

[8] 6. Hukuk Dairesi 2010/13993 2011/2887 10.03.2011

[9] 2. Hukuk Dairesi 10364/10866 09.07.2007

[10] 2. Hukuk Dairesi 7695/8415 21.05.2007

[11] 2. Hukuk Dairesi 2006/16005 2007/10162 14.06.2007

[12] 4. Hukuk Dairesi 2003/16081 2004/5724 29.04.2004

[13] 13. Hukuk Dairesi 5751/10214 17.09.2003