Gerekçe ve Hüküm

Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır[1].

Tarafların ileri sürdükleri iddia ve vakıaların değerlendirilmemesi, sa­vunma hakkının ihlali olduğu gibi bu durumda gerekçenin de devreye girdiğini unutulmamalıdır. Zira mahkeme kararlarının gerekçeli olması, tarafların ileri sürdükleri iddia ve savunmaların dikkate alınmasının bir sonucudur. Anayasa 141/3 maddesi “Bütün mahkemelerin her türlü ka­rarları gerekçeli olarak yazı­lır.” HUMK 388 (HMK 297) maddesi de bütün kararların gerekçeli olmasını öngörmüştür. Gerekçe hükmün da­yandığı hukuki esasları açıklar. Böylelikle hükmün denetlenmesi müm­kün olur. Taraflar da mahkemenin gerekçesi saye­sinde haklı olup olma­dıklarını anlayabilir[2].

Gerekçe, hâkimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendili­ğinden (re'sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.

Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz[3].

Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve so­yadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini, tarafların ve davaya katılanların kim­likleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile ad­reslerini, tarafların iddia ve savun­malarının özetini, anlaştıkları ve anlaşama­dıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartı­şılması ve değerlendi­rilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri içerir. Hüküm sonucu kısmında, yargılama giderleri ile taraf­lardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresi, hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâ­tibinin imzaları, gerekçeli kararın yazıldığı tarih yer alır.

Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmek­sizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir[4].

Açıklanan bu hükümler en başta yargıda açıklık ve netlik prensibi­nin ge­reğidir ve emredici hükümlerden olup "Kamu düzeni" amacı ile vazedilmişler­dir. Bu hükümlerle getirilen anılan biçim koşulları hükmün açıklığı ve anlaşı­lırlığı kadar infaz kabiliyetini de sağlamak amacını ta­şımaktadır. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar. Hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturu­lamaz.

Görülmektedir ki, uyuşmazlıkların çözümünde yargıya düşen en önemli görevlerden birisi de açık ve net çözümler bulmak, anlaşılabilir, tutarlı karar­larla kamu düzen ve barışının sağlanmasına hizmet etmek olmalıdır. Hükmün açık ve net olması gereği hüküm sonucu ile sınırlı olmayıp, iddiaların tek tek ele alındığı, cevaplandırıldığı, hukuka ve ya­saya aykırı bulunma ya da bulun­mama nedenlerinin açıklandığı, yasal dayanakların gösterildiği, anlamaya ve denetime elverişli gerekçenin varlığını da gerektirir. Zira taraflar ancak gerekçe sayesinde hükmün hangi maddi ve hukuki sebebe dayandırıldığını anlayabile­cekleri gibi Yargıtay denetimi de ancak kararın gerekçe içermesi halinde müm­kün olacaktır[5].

Adil yargılanma hakkının içinde barındırdığı temel haklardan olan ve dayanağını insan onuru ile eşitlik ilkesinden alan, hukuki dinlenilme hakkının üç unsuru vardır. Bunlar, tarafların yargılama konusunda bil­gilenme hakkı, yargılama ile ilgili açıklama ve ispat hakkı, bu açıkla­maların mahkemece dikkate alınıp değerlendirilmesi yükümlülüğüdür. Gerekçe özellikle tarafların yargılamada dikkate alındığının, açıklama ve delillerinin değerlendirildiğinin bir göstergesidir[6].

Kanunun genel düzenlemesinden yola çıkarak ziynet eşyasına iliş­kin ka­rarlarda da yukarıda belirlenen temel ilkelerle hareket etmek ge­rekmektedir.

Ziynet alacağına ilişkin dava sonucunda düzenlenen gerekçeli ka­rarda hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı göste­rilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın in­fazda güçlük çıkarmaya­cak biçimde belirtilmesi gerekir[7]. Çeyiz eşyaları­nın toplu değerleri gösterile­rek karar verilmesi[8] ve dava dilek­çesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir bel­geye gönderme yapılarak hü­küm kurulması da hukuka uygun olmayacaktır[9].

Kısa karar yanlış dahi olsa gerekçeli kararın buna uygun düzenlen­mesi gerekmektedir. Yanlışlık ancak temyiz yoluna başvurulması ve ka­rarın bozul­ması halinde düzeltilebilir. Tefhim edilen kararla gerekçeli karardaki aykırılık diğer yönler incelenmeden tek başına bozma sebebi olur[10].

Hâkim taraflar arsında yapılan anlaşmayı uygun bulması halinde anlaşma koşulları uyarınca boşanma kararı verecektir. Bu halde de kara­rın tarafların anlaşmalarına uygun düzenlenmesi, anlaşılan hususların tam olarak karara ge­çirilmesi gerekmektedir[11].

 

Gerekçeli kararda hüküm altına alınan ziynet eşyasının cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve ta­raflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkar­mayacak biçimde belirtilmesi gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerekti­rici sebeplere ve özellikle hükmedilen tazminatlara uygula­nan faizin başlangı­cının boşanma hükmünün kesinleşme tarihi ol­masının tabii bulunmasına göre davalı kocanın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersiz­dir.

2-Ziynet eşyaları konusunda bilirkişi raporuna atıf yapılarak hüküm ku­rulmuş olup kabul edilen ziynetler ve ayrı ayrı değerleri hükümde gösterilme­miştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinin (2). fık­rasında: hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmek­sizin, taleplerden her biri hakkında verilen hü­kümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösteril­mesi gerektiği, aynı Yasanın 298. maddesinin (2.) fıkrasında da, ge­rekçeli kararın, tefhim edilen hükme aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Bu düzenlemeye göre; Dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye atıf yapılarak hüküm kurulamaz. Gerek tefhim edilen ve zabıtla belirlenen ka­rarda, gerekse buna uygun dü­zenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraf­lara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurul­ması usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen se­beple bo­zulmasına, bozma sebebine göre ziynetlerle ilgili diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, hükmün temyize konu diğer bölümleri­nin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple onanmasına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilme­sine, işbu kararın tebliğinden itibaren onbeş gün içinde karar dü­zeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi[12].

 

Ziynet ve çeyiz eşyalarının toplu değerleri gösterilerek ka­rar veril­mesi doğru görülmemiştir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü:

Karar: Mahkemece bozma kararına uyulduğu halde bozma ge­rekleri ye­rine getirilmemiştir. Davacı, dava konusu ziynetler ve çe­yiz eşyalarının aynen iadesi olmadığı takdirde bedelinin tahsilini talep etmiştir. Mahkemece hüküm altına alınan çeyiz ve ziynet eş­yalarının kararın hüküm fıkrasında cins, nitelik, miktar ve değerle­rinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların infazda güçlük çıkarmayacak şekilde belirlenmesi gerekir­ken bu yön üzerinde durulmadan ziynet ve çeyiz eşyalarının toplu değerleri gösterilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görül­memiştir.

Sonuç: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle bozulma­sına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri ve­rilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar dü­zeltme yolu açık olmak üzere, 23.02.2011 gününde oybirliği ile ka­rar verildi[13].

 

 

 

Davacı, ziynetlerinin aynen, olmadığı takdirde bedellerinin tahsilini de istediğine göre hüküm altına alınan ziynetlerin cins, gram ve ayarları gösterilmeksizin toplamının değerine hükme­dilmesi doğru değildir.

Dava ve Karar: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhake­mesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numa­rası gösterilen hüküm maddi tazminat, ziynet alacağı ve yargılama giderleri yönünden temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşü­lüp düşünüldü:

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uy­gun sebep­lere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görül­memesine göre davacı-davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dı­şında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Davalı-davacı, birleşen boşanma davasına ilişkin dava dilek­çesinde evlilik birliği içinde çalışmasına kocasının izin vermediğini iddia ederek bu yüzden yoksun kaldığı kazanç kaybına karşılık maddi tazminat talebinde bu­lunmuştur. Bu talep Türk Medeni Ka­nunun 174/1. maddesi kapsamında bo­şanmanın eki niteliğinde de­ğildir. Talep genel hükümlerden kaynaklanmakta olup, inceleme görevi de genel mahkemelere aittir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzeninden olup, ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargı­lamanın her aşamasında hâkim tarafından kendiliğinden nazara alı­nır. Öyleyse davalı-davacının boşanmanın eki niteliğinde olmayan maddi tazminat isteği yönünden görevsizlik kararı verilmesi gere­kirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.

3- Davalı-davacı, birleşen boşanma davasına ilişkin dilekçe­sinde ziynet­lerinin aynen, olmadığı takdirde bedellerinin tahsilini de istediğine göre hüküm altına alınan ziynetlerin cins, gram ve ayarları gösterilmeksizin toplamının değerine hükmedilmesi doğru değildir.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. ve 3. bentlerde gös­terilen se­beplerle bozulmasına, bozma kapsamı dışında kalan tem­yize konu bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple onanmasına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri ve­rilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar dü­zeltme yolu açık olmak üzere, 15.12.2010 gününde oybirliği ile ka­rar verildi[14].

 

Mahkemece hükümde infazda tereddüt yaratmayacak şe­kilde ka­bulüne karar verilen eşyaların cins, nitelik ve değerleri ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekirken, tereddüt hâsıl ola­cak şekilde hüküm verilmesi doğru değildir.

Dava ve Karar: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yu­karıda tarih ve numarası yazılı alacak davasına dair karar davalı ta­rafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kâ­ğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, ziynet eşyalarının ve davalıya verilen paranın iadesi is­temine iliş­kindir. Mahkemece istemin kısmen kabulüne karar ve­rilmesine üzerine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller mah­kemece tak­dir edilerek karar verilmiş olmasına ve takdirde de bir isabetsizlik bulunmama­sına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz iti­razları yerinde değildir.

2- Davalı vekilinin eşyalara ilişkin hükme yönelik temyiz iti­razlarına ge­lince;

Davacı, dava dilekçesinde, kendisine ait olduğunu bildirdiği bir kısım ev eşyalarının aynen iadelerine olmazsa bedellerinin tahsilini istemiştir. Mahke­mece davanın kısmen kabulü ile 1.275- TL'nin tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Ancak mahkemece hüküm kısmında hangi eşyalar yönünden davanın ka­bulüne karar verildiği, eşyaların cins, nitelik ve değerleri gösteril­memiştir. Mahkemece hükümde infazda tereddüt yaratmayacak şe­kilde kabulüne karar verilen eşyaların cins, nitelik ve değerleri ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekirken, tereddüt hâsıl olacak şekilde hüküm verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerek­miştir.

Sonuç: Yukarıda 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün bozulma­sına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 24.06.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi[15].

 

Dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye atıf yapıla­rak hüküm kurulması doğru değildir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm ziynetler ve tazminatlar yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşü­nüldü.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma ka­rarı gere­ğince hüküm verilmiş olmasına göre davalı kocanın aşağı­daki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Hükmedilen ziynetlerin değer ve özelliklerinin ayrı ayrı gösterilme­diği anlaşılmaktadır.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388/5. maddesi, hük­mün so­nucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edil­meksizin istek sonuçla­rından her biri hakkın da verilen hükümle ta­raflara yükletilen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesini emredici kural olarak getirmiştir. Ge­rekçeli kararın da kısa karara uygun düzenlenmesi zorunludur. (HUMK. md. 381/2).

Dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye atıf yapılarak hüküm kurulamaz. Gerek tefhim edilen ve zabıtla belirle­nen kararda, gerekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşya­nın cins, nitelik, miktar ve değerle­rinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yük­lenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde ziynetlerin aynen iadesine, ol­ma­dığı taktirde 4250 YTL. bedelinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen ne­denlerle bozulmasına, bozma kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının ise yuka­rıda 1. bentte gösterilen nedenlerle onanma­sına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.03.2010 gününde oybirliği ile karar verildi[16].

 

Ziynetlerin ayar ve gramlarının hükümde belirtilmesi gere­kir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bentler kapsamı dışındaki temyiz itirazları yersizdir.

2- Davalının 22.7.2005 tarihli dilekçesinde “eğer boşanmaya karar veri­lirse ben zaten eşimin getirdiği eşyaları kendisine veririm” diye beyanda bulu­narak davacının istediği eşyalarını kendisinde ol­duğunu kabul etmesi ve 6.10.2005 tarihli dilekçesinde ise “davacıya nakit olarak takılanların düğün gecesi masraf ve bahşişlere harcan­dığını” belirtmesi karşısında, davacının istediği şahsi ve ev eşyala­rıyla; 400 YTL. nakit paraya ilişkin isteminin kabu­lüne karar veril­mesi gerekirken yazılı gerekçeyle reddine karar verilmesi boz­mayı gerektirmiştir.

3- Mahkemece kadın lehine verilen ziynetlerin ayar ve gramları hü­kümde belirtilmemiştir. Mahkeme kararında hüküm altına alınan ziynetlerin cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösteril­mesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtmek gere­kir.(HUMK. md. 388/son) Bu yön gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm veril­mesi bozmayı ge­rektirmiştir.

Sonuç: Hükmün yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple onanma­sına, 2. ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle bozulmasına, davacının harç ve vekalet ücre­tine yönelik temyiz itirazlarının şimdilik ince­lenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri ve­rilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar dü­zeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[17].

 

Hüküm altına alınan ziynet eşyalarının değerlerinin ayrı ayrı göste­rilmemesi usul ve yasaya aykırıdır.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm kusur, nafaka ve ziynetler yönünden temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp düşü­nüldü.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle ka­nuni gerekti­rici sebeplere ve özellikle anlaşmalı boşanma koşulları­nın oluşmamasına, kocasına sürekli hakaret eden davalı kadının da boşanmaya esas alınan olay­larda kusurlu bulunmasına, ancak Türk Medeni Kanununun 166/2. madde ko­şullarının gerçekleşmiş bu­lunmasına göre sair temyiz itirazları yersizdir.

2- Davalı-davacı kadın ziynetlerin aynen iadesini olmadığı tak­dirde be­delinin verilmesini istemiştir.

Davacı-davalı koca; kadının ziynet eşyalarını götürdüğünü sa­vunmuştur.

İstek, ziynetlerin mevcut ise aynen, değilse bedelinin tahsilin­den ibaret olduğu halde, bu yön gözetilmeden yalnızca (aynen ia­deye) karar verilmesi doğru olmadığı gibi hüküm altına alınan ziy­net eşyalarının değerlerinin de ayrı ayrı gösterilmemesi usul ve ya­saya aykırıdır.

Sonuç: Temyiz olunan hükmün 2. bentte gösterilen sebeplerle bozulma­sına, bozma kapsamı dışında kalan sair hususların 1. bentte gösterilen sebeple onanmasına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın teb­liğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[18].

 

Gerek tefhim edilen ve tutanakla belirlenen kararda, ge­rekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hü­küm altına alınan eşya­nın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gere­kir.

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numa­rası yazılı eşya iadesi davasına dair karar davacı-davalı ta­rafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kâ­ğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Karar: Uyuşmazlık çeyiz eşyası ile ziynet iadesi, olmadığında bedelinin tahsili istemine ilişkin olup mahkemece istemin kısmen kabulüne karar veril­mesi üzerine hüküm her iki taraf vekilince de ayrı ayrı temyiz edilmiştir.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388/5. maddesi, hük­mün so­nucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edil­meksizin istek sonuçla­rından her biri hakkında verilen hükümle ta­raflara yükletilen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesini emredici kural olarak getirmiştir. Ge­rekçeli kararın da kısa karara uygun düzenlenmesi zorunludur.

Mahkemece dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye gönderme yapılarak hüküm kurulamaz. Gerek tefhim edi­len ve tutanakla belir­lenen kararda, gerekse buna uygun düzenlen­mesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı göste­rilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmaya­cak bi­çimde belirtilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hü­küm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının ka­bulü ile HUMK. nun 428.maddesi uyarınca hükmün bozulmasına, bozma nedenine göre diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edenlere iadesine, 17.07.2007 tarihinde oybirliği ile karar verildi[19].

 

Gerekçenin kısa karara uygun yazılması gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm kusur, tazmi­natlar, nafaka, eşya ve ziynet alacağı yö­nünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşü­nüldü;

Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının aşağıdaki bent kapsamı dışında ka­lan temyiz itirazları yersizdir.

2- Eşya ve ziynetlere ilişkin olarak kısa karar da belirtilenler ile gerekçeli karar da belirtilenler arasında çelişki yaratılmıştır.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 381/2. maddesi uya­rınca kararın tefhimi en az 388. maddede belirtilen hüküm sonucu­nun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Bu du­rumda gerekçeli kararın, tefhim edilen karar yanlışta olsa, buna uy­gun düzenlenmesi gerekmektedir. Yanlışlık ancak temyiz yoluna başvurulası ve kararın bozulması halinde düzeltilebilir. Tefhim edilen kararla gerekçeli karardaki aykırılık diğer yönler incelenme­den tek başına bozma sebebi olur. O halde mahkemece yapılacak iş, 10.4.1992 ta­rihli 7/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı gözetilerek yeniden karar oluşturmak­tan ibarettir.

3- Kabule göre de; kabul edilen eşya ve ziynetlerin değerinin hükümde gösterilmemesi infazda güçlük yaratacak nitelikte oldu­ğundan doğru bulun­mamıştır.

Sonuç: Hükmün 2. bentte gösterilen nedenle bozulmasına, bozma nede­nine göre eşya ve ziynetlerle ilgili vekâlet ücretine iliş­kin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, temyize konu diğer hususların 1. bentte göste­rilen nedenle onanmasına, bozma sebebine göre diğer yönlerin şimdilik ince­lenmesine yer ol­madığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu ka­rarın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[20].

 

Tarafların altın ve ziynet eşyası iadesi dava haklarından pe­şinen fe­ragat ettikleri belirtildiği halde, bu hususun hüküm fık­rasında bulunma­ması bozmayı gerektirir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü:

Karar: 1- Taraf vekilleri birlikte düzenledikleri 8.4.2003 tarihli dilekçele­rinde, aynı günlü kararı temyiz haklarından feragat ettikle­rini bildirmişler, daha sonra gerekçeli karar davalı vekiline 11.6.2003 tarihinde tebliğ edilmiş ve da­valı vekili tarafından 23.6.2003 tarihinde temyiz edilmiştir. Hukuk Usulü Mu­hakemeleri Kanununun 432/1. madde uyarınca temyiz süresi, ilamın usulen tebliği ile başlar. Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden tem­yizden feragat etmeleri hüküm doğurmaz. Zira bu nitelikteki bir fe­ragatin, geçerli kabul edil­mesi halinde, tarafların hüküm gerekçe­sini yada tefhim edilen kararla sonradan yazılan kararın çelişmesi halinde bile, temyiz hakkından yoksun olmaları sonu­cunu doğura­caktır. Bu durum karşısında davalı vekilinin temyiz dilekçesinin kabulü ile hükmün esastan incelenmesi gerekmiştir.

Türk Medeni Kanununun 166/3. madde uyarınca hâkim, taraf­ların men­faatlerini gözönünde tutarak aralarındaki anlaşmayı uygun bulması ya da ge­rekli gördüğünde yaptığı değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde, anlaşma koşulları uyarınca boşanmaya karar ve­recektir. Taraflar ve vekilleri tarafından imzalanan 8.4.2003 tarihli boşanma anlaşmasında "tarafların birbirlerinden hiçbir hak ve ala­cakları kalmadığından tazminat, nafaka, eşya iadesi, altın ve ziynet eşyası iadesi dava haklarından peşinen feragat ettikleri" belirtildiği halde, bu husus hüküm fıkrasında bulunmamaktadır. Kararın taraf­ların anlaş­malarına uygun düzenlenmemesi bozmayı gerektirmiştir.

2- 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4/1 maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kita­bından (MK. md. 118-494) kaynaklanan bü­tün davaların Aile Mahkemesinde bakılacağını, geçici 1. maddesi de; sonuçlanmamış davaların yetkili ve görevli aile mahkemesine devredileceğini hükme bağlamıştır. Karar bozulmakla so­nuçlan­mamış hale gelmiştir. Bu açıklama karşısında işin görev yönünün de düşünülmesi zorunludur.

Sonuç: Hükmün 1.bentte gösterilen nedenle bozulmasına, tem­yiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 26.02.2004 gününde oybirliği ile karar ve­rildi[21].

 

Hâkim hükmolunan ziynet eşyalarının adet, nitelik ve de­ğerlerini in­fazda tereddüde yer vermeyecek şekilde karar ye­rinde ayrı ayrı gösterme­lidir. Bilirkişi raporuna atıfla veya ka­rarın eki olarak gösterilmek sure­tiyle hüküm kurulamaz.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda ma­halli mah­kemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup ge­reği görüşülüp düşü­nüldü.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uy­gun sebep­lere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görül­memesine göre tarafla­rın aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Davacı kadının yoksulluk nafakası talebi hakkında olumlu veya olum­suz bir karar verilmemesi kanuna aykırıdır.

3- Hâkim hükmolunan ziynet eşyalarının adet, nitelik ve de­ğerlerini in­fazda tereddüde yer vermeyecek şekilde karar yerinde ayrı ayrı göstermelidir. Bilirkişi raporuna atıfta veya kararın eki olarak gösterilmek suretiyle hüküm kurulamaz. (HUMK. md. 388) Diğer taraftan davacı üç düz bilezik istediği halde, bilirkişi rapo­runda 4 düz bilezik kabul edilerek istek dışı hüküm tesisi de kanuna aykırıdır. (HUMK. md.74)

4- Kabule göre de boşanmanın eki niteliğinde olmayan ve harcı yatırıla­rak kabul edilen altınlar yönünden avukatlık ücretine hük­molunmaması da kanuna aykırıdır.

5- 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4/1. maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kita­bından (MK. md. 118-494) kaynaklanan bü­tün davalara aile mahkemesinde bakılacağını, geçici 1. maddesi de; sonuçlanmamış davaların yetkili ve görevli aile mahkemesine dev­redileceğini hükme bağlamıştır. Karar bozulmakla so­nuçlanmamış hale gelmiştir. Bu açıklama karşısında işin görev yönünün de düşü­nülmesi zorunludur.

Sonuç: 1- Hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu kesimle­rinin 1. bentte gösterilen nedenlerle onanmasına,

2- Hükmün 2. bentte gösterilen nedenlerle davacı yararına, 3. bentte gösterilen nedenlerle davalı yararına bozulmasına, bozma nedenlerine göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliği ile karar verildi[22].

 

Misli eşyalar aynen bulunamaz ise mahkeme kararında göste­rilen değer­leri, mahkeme kararında bir değer gösterilmemişse takip tarihindeki değerleri­nin hüküm altına alınacağı

Davacı Özlem vekili tarafından, davalı Mehmet aleyhine 18.5.2001 gü­nünde verilen dilekçe ile davalı eşte kalan eşyaların istenmesi üzerine mahke­mece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 24.4.2002 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve davalı tarafla­rından süresi içinde iste­nilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar veril­dikten sonra tet­kik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıt­lar incelenerek gereği görüşüldü.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uy­gun gerek­tirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görül­memesine göre davalının tüm, davacının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedil­melidir.

2- Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince;

Dava davalı eşte kalan ziynet eşyalarının aynen iadesi, iade mümkün ol­mazsa bedellerinin verilmesi isteğine ilişkindir. Mah­kemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve karar davacı ta­rafından da temyiz edilmiştir.

Davacı, dava konusu altın takıların aynen verilmesini ancak bu mümkün olmaz ise bedellerinin ödenmesini istemiştir. Bu kap­samda dava harcına esas alınmak üzere göstermiş olduğu değer HUMK nun 74. maddesi anlamında talebin sınırlandırılması olarak kabul edilemez. Esasen dava konusu eşyalar türleri itibariyle misli eşya niteliğinde olup yerine konulabilir durumdadır. Da­vacının asıl isteği de bu eşyaların aynen verilmesine yöneliktir. Bu durumda aynen iade isteminin kabulü biçiminde verilecek hüküm İİK nun 24. madde­sinde gösterilen infaz şekline göre, infazı olanaklıdır. Anılan maddede, misli eşyalar aynen bulunamaz ise mahkeme kara­rında gösterilen değerleri, mah­keme kararında bir değer gösteril­memişse takip tarihindeki değerlerinin hüküm altına alınacağı dü­zenlenmiştir. Bu yasal düzenleme karşısında davacının dava dilek­çesinde göstermiş olduğu değerin bir bağlayıcılığının olmadığı daha açık biçimde ortaya çıkar. Ne var ki davacı, temyiz dilekçesinde bu isteminden vaz­geçerek, ziynet eşyasının dava tarihindeki değerinin hüküm altına alınması gerektiğini belirtmiştir. Şu haliyle davacı dilekçesindeki istemine sınırlama getirmiştir.

Öyleyse davacının aynen iade kararı üzerine dava konusu misli eşyaların (altın takıların) icra takip tarihindeki değerlerini alabilme olanağı varken, sa­dece dava dilekçesinde değer bildirmiş olması nedeniyle bunun altındaki bir değere göre karar verilmesi hakkani­yete de uygun düşmez. Ancak davacı temyiz dilekçesinde eşyaların dava tarihindeki değerlerini faiziyle istediği anla­şıldığından, bilir­kişi tarafından belirlenen dava tarihindeki değerler esas alın­mak su­retiyle hüküm kurulmalıdır. Mahkemece bu yön üzerinde durulma­dan yazılı şekilde karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın (2) sayılı bentte gösterilen ne­denle davacı yararına (bozulmasına), davalının tüm davacının diğer temyiz itirazlarının ise (1) sayılı bentte açıklanan nedenlerle reddine ve temyiz eden davacıdan peşin alınan harcın istek halinde geri ve­rilmesine, 3.3.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[23].

 

Davacı ziynetler yönünden hükme en yakın tarihteki değe­rini iste­diği halde istek aşılarak infaz tarihindeki değere hük­molunması doğru değildir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm ziynetler yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan tem­yiz itirazları yersizdir.

2- Davacı ziynetler yönünden hükme en yakın tarihteki değerini istediği halde istek aşılarak infaz tarihindeki değere hükmolunması doğru değildir.

Sonuç: Temyiz edilen kararın 2. bentte gösterilen sebeple bo­zulmasına, sair temyiz itirazlarının 1. bentte gösterilen sebeple REDDİNE, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybir­liği ile karar verildi[24].



[1] Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Kabul Tarihi: 18.10.1982, Kanun Numarası: 2709, Resmi Gazete Sayısı: 17863, Mükerrer Resmi Gazete Tarihi: 09.11.1982, Madde 141.

[2] Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, Esas Numarası: 2010/1, Karar Numarası: 2012/1, Karar Tarihi: 10.02.2012, Resmi Gazete Sayısı: 20.09.2012, Resmi Gazete Tarihi: 28417

[3] KURU, Baki, ARSLAN, Ramazan, YILMAZ, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK'na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, Sahife 472.

[4] Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Kanun Numarası: 6100, Kabul Tarihi: 12.1.2011, Yayımlandığı Resmi Gazete Tarih: 4.2.2011, Sayı: 27836, Madde 297.

[5] Hukuk Genel Kurulu, 4-776/720 03.12.2003

[6] 10. Hukuk Dairesi 2007/24779 2008/8902 24.06.2008

[7] 2. Hukuk Dairesi 14.5.2012 9196/13068

[8] 2. Hukuk Dairesi 23.02.2011 1351/3080

[9] 6. Hukuk Dairesi 17.07.2007 4901/9142

[10] 2. Hukuk Dairesi 04.10.2006 6407/13144

[11] 2. Hukuk Dairesi 1182/2300 26.02.2004

[12] 2. Hukuk Dairesi 14.5.2012 9196/13068

[13] 2. Hukuk Dairesi 23.02.2011 1351/3080

[14] 2. Hukuk Dairesi 15.12.2010 20736/21206

[15] 6. Hukuk Dairesi 24.06.2010 25/7936

[16] 2. Hukuk Dairesi 18.03.2010 2009/2881 2010/5273

[17] 2. Hukuk Dairesi 09.06.2008 2007/9870 2008/8233

[18] 2. Hukuk Dairesi 29.05.2007 8414/9014

[19] 6. Hukuk Dairesi 17.07.2007 4901/9142

[20] 2. Hukuk Dairesi 04.10.2006 6407/13144

[21] 2. Hukuk Dairesi 1182/2300 26.02.2004

[22] 2. Hukuk Dairesi 15266/16133 01.12.2003

[23] 4. Hukuk Dairesi 2002/11872 2003/2050 03.03.2003

[24] 2. Hukuk Dairesi 2001/17359 2002/387 24.01.2002

Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır[1].

Tarafların ileri sürdükleri iddia ve vakıaların değerlendirilmemesi, sa­vunma hakkının ihlali olduğu gibi bu durumda gerekçenin de devreye girdiğini unutulmamalıdır. Zira mahkeme kararlarının gerekçeli olması, tarafların ileri sürdükleri iddia ve savunmaların dikkate alınmasının bir sonucudur. Anayasa 141/3 maddesi “Bütün mahkemelerin her türlü ka­rarları gerekçeli olarak yazı­lır.” HUMK 388 (HMK 297) maddesi de bütün kararların gerekçeli olmasını öngörmüştür. Gerekçe hükmün da­yandığı hukuki esasları açıklar. Böylelikle hükmün denetlenmesi müm­kün olur. Taraflar da mahkemenin gerekçesi saye­sinde haklı olup olma­dıklarını anlayabilir[2].

Gerekçe, hâkimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendili­ğinden (re'sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.

Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz[3].

Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve so­yadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini, tarafların ve davaya katılanların kim­likleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile ad­reslerini, tarafların iddia ve savun­malarının özetini, anlaştıkları ve anlaşama­dıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartı­şılması ve değerlendi­rilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri içerir. Hüküm sonucu kısmında, yargılama giderleri ile taraf­lardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresi, hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâ­tibinin imzaları, gerekçeli kararın yazıldığı tarih yer alır.

Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmek­sizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir[4].

Açıklanan bu hükümler en başta yargıda açıklık ve netlik prensibi­nin ge­reğidir ve emredici hükümlerden olup "Kamu düzeni" amacı ile vazedilmişler­dir. Bu hükümlerle getirilen anılan biçim koşulları hükmün açıklığı ve anlaşı­lırlığı kadar infaz kabiliyetini de sağlamak amacını ta­şımaktadır. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar. Hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturu­lamaz.

Görülmektedir ki, uyuşmazlıkların çözümünde yargıya düşen en önemli görevlerden birisi de açık ve net çözümler bulmak, anlaşılabilir, tutarlı karar­larla kamu düzen ve barışının sağlanmasına hizmet etmek olmalıdır. Hükmün açık ve net olması gereği hüküm sonucu ile sınırlı olmayıp, iddiaların tek tek ele alındığı, cevaplandırıldığı, hukuka ve ya­saya aykırı bulunma ya da bulun­mama nedenlerinin açıklandığı, yasal dayanakların gösterildiği, anlamaya ve denetime elverişli gerekçenin varlığını da gerektirir. Zira taraflar ancak gerekçe sayesinde hükmün hangi maddi ve hukuki sebebe dayandırıldığını anlayabile­cekleri gibi Yargıtay denetimi de ancak kararın gerekçe içermesi halinde müm­kün olacaktır[5].

Adil yargılanma hakkının içinde barındırdığı temel haklardan olan ve dayanağını insan onuru ile eşitlik ilkesinden alan, hukuki dinlenilme hakkının üç unsuru vardır. Bunlar, tarafların yargılama konusunda bil­gilenme hakkı, yargılama ile ilgili açıklama ve ispat hakkı, bu açıkla­maların mahkemece dikkate alınıp değerlendirilmesi yükümlülüğüdür. Gerekçe özellikle tarafların yargılamada dikkate alındığının, açıklama ve delillerinin değerlendirildiğinin bir göstergesidir[6].

Kanunun genel düzenlemesinden yola çıkarak ziynet eşyasına iliş­kin ka­rarlarda da yukarıda belirlenen temel ilkelerle hareket etmek ge­rekmektedir.

Ziynet alacağına ilişkin dava sonucunda düzenlenen gerekçeli ka­rarda hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı göste­rilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın in­fazda güçlük çıkarmaya­cak biçimde belirtilmesi gerekir[7]. Çeyiz eşyaları­nın toplu değerleri gösterile­rek karar verilmesi[8] ve dava dilek­çesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir bel­geye gönderme yapılarak hü­küm kurulması da hukuka uygun olmayacaktır[9].

Kısa karar yanlış dahi olsa gerekçeli kararın buna uygun düzenlen­mesi gerekmektedir. Yanlışlık ancak temyiz yoluna başvurulması ve ka­rarın bozul­ması halinde düzeltilebilir. Tefhim edilen kararla gerekçeli karardaki aykırılık diğer yönler incelenmeden tek başına bozma sebebi olur[10].

Hâkim taraflar arsında yapılan anlaşmayı uygun bulması halinde anlaşma koşulları uyarınca boşanma kararı verecektir. Bu halde de kara­rın tarafların anlaşmalarına uygun düzenlenmesi, anlaşılan hususların tam olarak karara ge­çirilmesi gerekmektedir[11].

 

Gerekçeli kararda hüküm altına alınan ziynet eşyasının cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve ta­raflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkar­mayacak biçimde belirtilmesi gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerekti­rici sebeplere ve özellikle hükmedilen tazminatlara uygula­nan faizin başlangı­cının boşanma hükmünün kesinleşme tarihi ol­masının tabii bulunmasına göre davalı kocanın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersiz­dir.

2-Ziynet eşyaları konusunda bilirkişi raporuna atıf yapılarak hüküm ku­rulmuş olup kabul edilen ziynetler ve ayrı ayrı değerleri hükümde gösterilme­miştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinin (2). fık­rasında: hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmek­sizin, taleplerden her biri hakkında verilen hü­kümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösteril­mesi gerektiği, aynı Yasanın 298. maddesinin (2.) fıkrasında da, ge­rekçeli kararın, tefhim edilen hükme aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Bu düzenlemeye göre; Dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye atıf yapılarak hüküm kurulamaz. Gerek tefhim edilen ve zabıtla belirlenen ka­rarda, gerekse buna uygun dü­zenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraf­lara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurul­ması usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen se­beple bo­zulmasına, bozma sebebine göre ziynetlerle ilgili diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, hükmün temyize konu diğer bölümleri­nin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple onanmasına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilme­sine, işbu kararın tebliğinden itibaren onbeş gün içinde karar dü­zeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi[12].

 

Ziynet ve çeyiz eşyalarının toplu değerleri gösterilerek ka­rar veril­mesi doğru görülmemiştir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü:

Karar: Mahkemece bozma kararına uyulduğu halde bozma ge­rekleri ye­rine getirilmemiştir. Davacı, dava konusu ziynetler ve çe­yiz eşyalarının aynen iadesi olmadığı takdirde bedelinin tahsilini talep etmiştir. Mahkemece hüküm altına alınan çeyiz ve ziynet eş­yalarının kararın hüküm fıkrasında cins, nitelik, miktar ve değerle­rinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların infazda güçlük çıkarmayacak şekilde belirlenmesi gerekir­ken bu yön üzerinde durulmadan ziynet ve çeyiz eşyalarının toplu değerleri gösterilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görül­memiştir.

Sonuç: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle bozulma­sına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri ve­rilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar dü­zeltme yolu açık olmak üzere, 23.02.2011 gününde oybirliği ile ka­rar verildi[13].

 

 

 

Davacı, ziynetlerinin aynen, olmadığı takdirde bedellerinin tahsilini de istediğine göre hüküm altına alınan ziynetlerin cins, gram ve ayarları gösterilmeksizin toplamının değerine hükme­dilmesi doğru değildir.

Dava ve Karar: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhake­mesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numa­rası gösterilen hüküm maddi tazminat, ziynet alacağı ve yargılama giderleri yönünden temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşü­lüp düşünüldü:

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uy­gun sebep­lere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görül­memesine göre davacı-davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dı­şında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Davalı-davacı, birleşen boşanma davasına ilişkin dava dilek­çesinde evlilik birliği içinde çalışmasına kocasının izin vermediğini iddia ederek bu yüzden yoksun kaldığı kazanç kaybına karşılık maddi tazminat talebinde bu­lunmuştur. Bu talep Türk Medeni Ka­nunun 174/1. maddesi kapsamında bo­şanmanın eki niteliğinde de­ğildir. Talep genel hükümlerden kaynaklanmakta olup, inceleme görevi de genel mahkemelere aittir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzeninden olup, ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargı­lamanın her aşamasında hâkim tarafından kendiliğinden nazara alı­nır. Öyleyse davalı-davacının boşanmanın eki niteliğinde olmayan maddi tazminat isteği yönünden görevsizlik kararı verilmesi gere­kirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.

3- Davalı-davacı, birleşen boşanma davasına ilişkin dilekçe­sinde ziynet­lerinin aynen, olmadığı takdirde bedellerinin tahsilini de istediğine göre hüküm altına alınan ziynetlerin cins, gram ve ayarları gösterilmeksizin toplamının değerine hükmedilmesi doğru değildir.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. ve 3. bentlerde gös­terilen se­beplerle bozulmasına, bozma kapsamı dışında kalan tem­yize konu bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple onanmasına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri ve­rilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar dü­zeltme yolu açık olmak üzere, 15.12.2010 gününde oybirliği ile ka­rar verildi[14].

 

Mahkemece hükümde infazda tereddüt yaratmayacak şe­kilde ka­bulüne karar verilen eşyaların cins, nitelik ve değerleri ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekirken, tereddüt hâsıl ola­cak şekilde hüküm verilmesi doğru değildir.

Dava ve Karar: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yu­karıda tarih ve numarası yazılı alacak davasına dair karar davalı ta­rafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kâ­ğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, ziynet eşyalarının ve davalıya verilen paranın iadesi is­temine iliş­kindir. Mahkemece istemin kısmen kabulüne karar ve­rilmesine üzerine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller mah­kemece tak­dir edilerek karar verilmiş olmasına ve takdirde de bir isabetsizlik bulunmama­sına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz iti­razları yerinde değildir.

2- Davalı vekilinin eşyalara ilişkin hükme yönelik temyiz iti­razlarına ge­lince;

Davacı, dava dilekçesinde, kendisine ait olduğunu bildirdiği bir kısım ev eşyalarının aynen iadelerine olmazsa bedellerinin tahsilini istemiştir. Mahke­mece davanın kısmen kabulü ile 1.275- TL'nin tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Ancak mahkemece hüküm kısmında hangi eşyalar yönünden davanın ka­bulüne karar verildiği, eşyaların cins, nitelik ve değerleri gösteril­memiştir. Mahkemece hükümde infazda tereddüt yaratmayacak şe­kilde kabulüne karar verilen eşyaların cins, nitelik ve değerleri ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekirken, tereddüt hâsıl olacak şekilde hüküm verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerek­miştir.

Sonuç: Yukarıda 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün bozulma­sına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 24.06.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi[15].

 

Dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye atıf yapıla­rak hüküm kurulması doğru değildir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm ziynetler ve tazminatlar yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşü­nüldü.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma ka­rarı gere­ğince hüküm verilmiş olmasına göre davalı kocanın aşağı­daki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Hükmedilen ziynetlerin değer ve özelliklerinin ayrı ayrı gösterilme­diği anlaşılmaktadır.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388/5. maddesi, hük­mün so­nucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edil­meksizin istek sonuçla­rından her biri hakkın da verilen hükümle ta­raflara yükletilen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesini emredici kural olarak getirmiştir. Ge­rekçeli kararın da kısa karara uygun düzenlenmesi zorunludur. (HUMK. md. 381/2).

Dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye atıf yapılarak hüküm kurulamaz. Gerek tefhim edilen ve zabıtla belirle­nen kararda, gerekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşya­nın cins, nitelik, miktar ve değerle­rinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yük­lenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde ziynetlerin aynen iadesine, ol­ma­dığı taktirde 4250 YTL. bedelinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen ne­denlerle bozulmasına, bozma kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının ise yuka­rıda 1. bentte gösterilen nedenlerle onanma­sına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.03.2010 gününde oybirliği ile karar verildi[16].

 

Ziynetlerin ayar ve gramlarının hükümde belirtilmesi gere­kir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bentler kapsamı dışındaki temyiz itirazları yersizdir.

2- Davalının 22.7.2005 tarihli dilekçesinde “eğer boşanmaya karar veri­lirse ben zaten eşimin getirdiği eşyaları kendisine veririm” diye beyanda bulu­narak davacının istediği eşyalarını kendisinde ol­duğunu kabul etmesi ve 6.10.2005 tarihli dilekçesinde ise “davacıya nakit olarak takılanların düğün gecesi masraf ve bahşişlere harcan­dığını” belirtmesi karşısında, davacının istediği şahsi ve ev eşyala­rıyla; 400 YTL. nakit paraya ilişkin isteminin kabu­lüne karar veril­mesi gerekirken yazılı gerekçeyle reddine karar verilmesi boz­mayı gerektirmiştir.

3- Mahkemece kadın lehine verilen ziynetlerin ayar ve gramları hü­kümde belirtilmemiştir. Mahkeme kararında hüküm altına alınan ziynetlerin cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösteril­mesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtmek gere­kir.(HUMK. md. 388/son) Bu yön gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm veril­mesi bozmayı ge­rektirmiştir.

Sonuç: Hükmün yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple onanma­sına, 2. ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle bozulmasına, davacının harç ve vekalet ücre­tine yönelik temyiz itirazlarının şimdilik ince­lenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri ve­rilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar dü­zeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[17].

 

Hüküm altına alınan ziynet eşyalarının değerlerinin ayrı ayrı göste­rilmemesi usul ve yasaya aykırıdır.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm kusur, nafaka ve ziynetler yönünden temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp düşü­nüldü.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle ka­nuni gerekti­rici sebeplere ve özellikle anlaşmalı boşanma koşulları­nın oluşmamasına, kocasına sürekli hakaret eden davalı kadının da boşanmaya esas alınan olay­larda kusurlu bulunmasına, ancak Türk Medeni Kanununun 166/2. madde ko­şullarının gerçekleşmiş bu­lunmasına göre sair temyiz itirazları yersizdir.

2- Davalı-davacı kadın ziynetlerin aynen iadesini olmadığı tak­dirde be­delinin verilmesini istemiştir.

Davacı-davalı koca; kadının ziynet eşyalarını götürdüğünü sa­vunmuştur.

İstek, ziynetlerin mevcut ise aynen, değilse bedelinin tahsilin­den ibaret olduğu halde, bu yön gözetilmeden yalnızca (aynen ia­deye) karar verilmesi doğru olmadığı gibi hüküm altına alınan ziy­net eşyalarının değerlerinin de ayrı ayrı gösterilmemesi usul ve ya­saya aykırıdır.

Sonuç: Temyiz olunan hükmün 2. bentte gösterilen sebeplerle bozulma­sına, bozma kapsamı dışında kalan sair hususların 1. bentte gösterilen sebeple onanmasına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın teb­liğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[18].

 

Gerek tefhim edilen ve tutanakla belirlenen kararda, ge­rekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hü­küm altına alınan eşya­nın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gere­kir.

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numa­rası yazılı eşya iadesi davasına dair karar davacı-davalı ta­rafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kâ­ğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Karar: Uyuşmazlık çeyiz eşyası ile ziynet iadesi, olmadığında bedelinin tahsili istemine ilişkin olup mahkemece istemin kısmen kabulüne karar veril­mesi üzerine hüküm her iki taraf vekilince de ayrı ayrı temyiz edilmiştir.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388/5. maddesi, hük­mün so­nucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edil­meksizin istek sonuçla­rından her biri hakkında verilen hükümle ta­raflara yükletilen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesini emredici kural olarak getirmiştir. Ge­rekçeli kararın da kısa karara uygun düzenlenmesi zorunludur.

Mahkemece dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye gönderme yapılarak hüküm kurulamaz. Gerek tefhim edi­len ve tutanakla belir­lenen kararda, gerekse buna uygun düzenlen­mesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı göste­rilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmaya­cak bi­çimde belirtilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hü­küm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının ka­bulü ile HUMK. nun 428.maddesi uyarınca hükmün bozulmasına, bozma nedenine göre diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edenlere iadesine, 17.07.2007 tarihinde oybirliği ile karar verildi[19].

 

Gerekçenin kısa karara uygun yazılması gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm kusur, tazmi­natlar, nafaka, eşya ve ziynet alacağı yö­nünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşü­nüldü;

Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının aşağıdaki bent kapsamı dışında ka­lan temyiz itirazları yersizdir.

2- Eşya ve ziynetlere ilişkin olarak kısa karar da belirtilenler ile gerekçeli karar da belirtilenler arasında çelişki yaratılmıştır.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 381/2. maddesi uya­rınca kararın tefhimi en az 388. maddede belirtilen hüküm sonucu­nun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Bu du­rumda gerekçeli kararın, tefhim edilen karar yanlışta olsa, buna uy­gun düzenlenmesi gerekmektedir. Yanlışlık ancak temyiz yoluna başvurulası ve kararın bozulması halinde düzeltilebilir. Tefhim edilen kararla gerekçeli karardaki aykırılık diğer yönler incelenme­den tek başına bozma sebebi olur. O halde mahkemece yapılacak iş, 10.4.1992 ta­rihli 7/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı gözetilerek yeniden karar oluşturmak­tan ibarettir.

3- Kabule göre de; kabul edilen eşya ve ziynetlerin değerinin hükümde gösterilmemesi infazda güçlük yaratacak nitelikte oldu­ğundan doğru bulun­mamıştır.

Sonuç: Hükmün 2. bentte gösterilen nedenle bozulmasına, bozma nede­nine göre eşya ve ziynetlerle ilgili vekâlet ücretine iliş­kin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, temyize konu diğer hususların 1. bentte göste­rilen nedenle onanmasına, bozma sebebine göre diğer yönlerin şimdilik ince­lenmesine yer ol­madığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu ka­rarın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[20].

 

Tarafların altın ve ziynet eşyası iadesi dava haklarından pe­şinen fe­ragat ettikleri belirtildiği halde, bu hususun hüküm fık­rasında bulunma­ması bozmayı gerektirir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü:

Karar: 1- Taraf vekilleri birlikte düzenledikleri 8.4.2003 tarihli dilekçele­rinde, aynı günlü kararı temyiz haklarından feragat ettikle­rini bildirmişler, daha sonra gerekçeli karar davalı vekiline 11.6.2003 tarihinde tebliğ edilmiş ve da­valı vekili tarafından 23.6.2003 tarihinde temyiz edilmiştir. Hukuk Usulü Mu­hakemeleri Kanununun 432/1. madde uyarınca temyiz süresi, ilamın usulen tebliği ile başlar. Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden tem­yizden feragat etmeleri hüküm doğurmaz. Zira bu nitelikteki bir fe­ragatin, geçerli kabul edil­mesi halinde, tarafların hüküm gerekçe­sini yada tefhim edilen kararla sonradan yazılan kararın çelişmesi halinde bile, temyiz hakkından yoksun olmaları sonu­cunu doğura­caktır. Bu durum karşısında davalı vekilinin temyiz dilekçesinin kabulü ile hükmün esastan incelenmesi gerekmiştir.

Türk Medeni Kanununun 166/3. madde uyarınca hâkim, taraf­ların men­faatlerini gözönünde tutarak aralarındaki anlaşmayı uygun bulması ya da ge­rekli gördüğünde yaptığı değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde, anlaşma koşulları uyarınca boşanmaya karar ve­recektir. Taraflar ve vekilleri tarafından imzalanan 8.4.2003 tarihli boşanma anlaşmasında "tarafların birbirlerinden hiçbir hak ve ala­cakları kalmadığından tazminat, nafaka, eşya iadesi, altın ve ziynet eşyası iadesi dava haklarından peşinen feragat ettikleri" belirtildiği halde, bu husus hüküm fıkrasında bulunmamaktadır. Kararın taraf­ların anlaş­malarına uygun düzenlenmemesi bozmayı gerektirmiştir.

2- 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4/1 maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kita­bından (MK. md. 118-494) kaynaklanan bü­tün davaların Aile Mahkemesinde bakılacağını, geçici 1. maddesi de; sonuçlanmamış davaların yetkili ve görevli aile mahkemesine devredileceğini hükme bağlamıştır. Karar bozulmakla so­nuçlan­mamış hale gelmiştir. Bu açıklama karşısında işin görev yönünün de düşünülmesi zorunludur.

Sonuç: Hükmün 1.bentte gösterilen nedenle bozulmasına, tem­yiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 26.02.2004 gününde oybirliği ile karar ve­rildi[21].

 

Hâkim hükmolunan ziynet eşyalarının adet, nitelik ve de­ğerlerini in­fazda tereddüde yer vermeyecek şekilde karar ye­rinde ayrı ayrı gösterme­lidir. Bilirkişi raporuna atıfla veya ka­rarın eki olarak gösterilmek sure­tiyle hüküm kurulamaz.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda ma­halli mah­kemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup ge­reği görüşülüp düşü­nüldü.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uy­gun sebep­lere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görül­memesine göre tarafla­rın aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Davacı kadının yoksulluk nafakası talebi hakkında olumlu veya olum­suz bir karar verilmemesi kanuna aykırıdır.

3- Hâkim hükmolunan ziynet eşyalarının adet, nitelik ve de­ğerlerini in­fazda tereddüde yer vermeyecek şekilde karar yerinde ayrı ayrı göstermelidir. Bilirkişi raporuna atıfta veya kararın eki olarak gösterilmek suretiyle hüküm kurulamaz. (HUMK. md. 388) Diğer taraftan davacı üç düz bilezik istediği halde, bilirkişi rapo­runda 4 düz bilezik kabul edilerek istek dışı hüküm tesisi de kanuna aykırıdır. (HUMK. md.74)

4- Kabule göre de boşanmanın eki niteliğinde olmayan ve harcı yatırıla­rak kabul edilen altınlar yönünden avukatlık ücretine hük­molunmaması da kanuna aykırıdır.

5- 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4/1. maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kita­bından (MK. md. 118-494) kaynaklanan bü­tün davalara aile mahkemesinde bakılacağını, geçici 1. maddesi de; sonuçlanmamış davaların yetkili ve görevli aile mahkemesine dev­redileceğini hükme bağlamıştır. Karar bozulmakla so­nuçlanmamış hale gelmiştir. Bu açıklama karşısında işin görev yönünün de düşü­nülmesi zorunludur.

Sonuç: 1- Hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu kesimle­rinin 1. bentte gösterilen nedenlerle onanmasına,

2- Hükmün 2. bentte gösterilen nedenlerle davacı yararına, 3. bentte gösterilen nedenlerle davalı yararına bozulmasına, bozma nedenlerine göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliği ile karar verildi[22].

 

Misli eşyalar aynen bulunamaz ise mahkeme kararında göste­rilen değer­leri, mahkeme kararında bir değer gösterilmemişse takip tarihindeki değerleri­nin hüküm altına alınacağı

Davacı Özlem vekili tarafından, davalı Mehmet aleyhine 18.5.2001 gü­nünde verilen dilekçe ile davalı eşte kalan eşyaların istenmesi üzerine mahke­mece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 24.4.2002 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve davalı tarafla­rından süresi içinde iste­nilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar veril­dikten sonra tet­kik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıt­lar incelenerek gereği görüşüldü.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uy­gun gerek­tirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görül­memesine göre davalının tüm, davacının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedil­melidir.

2- Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince;

Dava davalı eşte kalan ziynet eşyalarının aynen iadesi, iade mümkün ol­mazsa bedellerinin verilmesi isteğine ilişkindir. Mah­kemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve karar davacı ta­rafından da temyiz edilmiştir.

Davacı, dava konusu altın takıların aynen verilmesini ancak bu mümkün olmaz ise bedellerinin ödenmesini istemiştir. Bu kap­samda dava harcına esas alınmak üzere göstermiş olduğu değer HUMK nun 74. maddesi anlamında talebin sınırlandırılması olarak kabul edilemez. Esasen dava konusu eşyalar türleri itibariyle misli eşya niteliğinde olup yerine konulabilir durumdadır. Da­vacının asıl isteği de bu eşyaların aynen verilmesine yöneliktir. Bu durumda aynen iade isteminin kabulü biçiminde verilecek hüküm İİK nun 24. madde­sinde gösterilen infaz şekline göre, infazı olanaklıdır. Anılan maddede, misli eşyalar aynen bulunamaz ise mahkeme kara­rında gösterilen değerleri, mah­keme kararında bir değer gösteril­memişse takip tarihindeki değerlerinin hüküm altına alınacağı dü­zenlenmiştir. Bu yasal düzenleme karşısında davacının dava dilek­çesinde göstermiş olduğu değerin bir bağlayıcılığının olmadığı daha açık biçimde ortaya çıkar. Ne var ki davacı, temyiz dilekçesinde bu isteminden vaz­geçerek, ziynet eşyasının dava tarihindeki değerinin hüküm altına alınması gerektiğini belirtmiştir. Şu haliyle davacı dilekçesindeki istemine sınırlama getirmiştir.

Öyleyse davacının aynen iade kararı üzerine dava konusu misli eşyaların (altın takıların) icra takip tarihindeki değerlerini alabilme olanağı varken, sa­dece dava dilekçesinde değer bildirmiş olması nedeniyle bunun altındaki bir değere göre karar verilmesi hakkani­yete de uygun düşmez. Ancak davacı temyiz dilekçesinde eşyaların dava tarihindeki değerlerini faiziyle istediği anla­şıldığından, bilir­kişi tarafından belirlenen dava tarihindeki değerler esas alın­mak su­retiyle hüküm kurulmalıdır. Mahkemece bu yön üzerinde durulma­dan yazılı şekilde karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın (2) sayılı bentte gösterilen ne­denle davacı yararına (bozulmasına), davalının tüm davacının diğer temyiz itirazlarının ise (1) sayılı bentte açıklanan nedenlerle reddine ve temyiz eden davacıdan peşin alınan harcın istek halinde geri ve­rilmesine, 3.3.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[23].

 

Davacı ziynetler yönünden hükme en yakın tarihteki değe­rini iste­diği halde istek aşılarak infaz tarihindeki değere hük­molunması doğru değildir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm ziynetler yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan tem­yiz itirazları yersizdir.

2- Davacı ziynetler yönünden hükme en yakın tarihteki değerini istediği halde istek aşılarak infaz tarihindeki değere hükmolunması doğru değildir.

Sonuç: Temyiz edilen kararın 2. bentte gösterilen sebeple bo­zulmasına, sair temyiz itirazlarının 1. bentte gösterilen sebeple REDDİNE, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybir­liği ile karar verildi[24].



[1] Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Kabul Tarihi: 18.10.1982, Kanun Numarası: 2709, Resmi Gazete Sayısı: 17863, Mükerrer Resmi Gazete Tarihi: 09.11.1982, Madde 141.

[2] Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, Esas Numarası: 2010/1, Karar Numarası: 2012/1, Karar Tarihi: 10.02.2012, Resmi Gazete Sayısı: 20.09.2012, Resmi Gazete Tarihi: 28417

[3] KURU, Baki, ARSLAN, Ramazan, YILMAZ, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK'na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, Sahife 472.

[4] Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Kanun Numarası: 6100, Kabul Tarihi: 12.1.2011, Yayımlandığı Resmi Gazete Tarih: 4.2.2011, Sayı: 27836, Madde 297.

[5] Hukuk Genel Kurulu, 4-776/720 03.12.2003

[6] 10. Hukuk Dairesi 2007/24779 2008/8902 24.06.2008

[7] 2. Hukuk Dairesi 14.5.2012 9196/13068

[8] 2. Hukuk Dairesi 23.02.2011 1351/3080

[9] 6. Hukuk Dairesi 17.07.2007 4901/9142

[10] 2. Hukuk Dairesi 04.10.2006 6407/13144

[11] 2. Hukuk Dairesi 1182/2300 26.02.2004

[12] 2. Hukuk Dairesi 14.5.2012 9196/13068

[13] 2. Hukuk Dairesi 23.02.2011 1351/3080

[14] 2. Hukuk Dairesi 15.12.2010 20736/21206

[15] 6. Hukuk Dairesi 24.06.2010 25/7936

[16] 2. Hukuk Dairesi 18.03.2010 2009/2881 2010/5273

[17] 2. Hukuk Dairesi 09.06.2008 2007/9870 2008/8233

[18] 2. Hukuk Dairesi 29.05.2007 8414/9014

[19] 6. Hukuk Dairesi 17.07.2007 4901/9142

[20] 2. Hukuk Dairesi 04.10.2006 6407/13144

[21] 2. Hukuk Dairesi 1182/2300 26.02.2004

[22] 2. Hukuk Dairesi 15266/16133 01.12.2003

[23] 4. Hukuk Dairesi 2002/11872 2003/2050 03.03.2003

[24] 2. Hukuk Dairesi 2001/17359 2002/387 24.01.2002

Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır[1].

Tarafların ileri sürdükleri iddia ve vakıaların değerlendirilmemesi, sa­vunma hakkının ihlali olduğu gibi bu durumda gerekçenin de devreye girdiğini unutulmamalıdır. Zira mahkeme kararlarının gerekçeli olması, tarafların ileri sürdükleri iddia ve savunmaların dikkate alınmasının bir sonucudur. Anayasa 141/3 maddesi “Bütün mahkemelerin her türlü ka­rarları gerekçeli olarak yazı­lır.” HUMK 388 (HMK 297) maddesi de bütün kararların gerekçeli olmasını öngörmüştür. Gerekçe hükmün da­yandığı hukuki esasları açıklar. Böylelikle hükmün denetlenmesi müm­kün olur. Taraflar da mahkemenin gerekçesi saye­sinde haklı olup olma­dıklarını anlayabilir[2].

Gerekçe, hâkimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendili­ğinden (re'sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.

Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz[3].

Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve so­yadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini, tarafların ve davaya katılanların kim­likleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile ad­reslerini, tarafların iddia ve savun­malarının özetini, anlaştıkları ve anlaşama­dıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartı­şılması ve değerlendi­rilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri içerir. Hüküm sonucu kısmında, yargılama giderleri ile taraf­lardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresi, hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâ­tibinin imzaları, gerekçeli kararın yazıldığı tarih yer alır.

Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmek­sizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir[4].

Açıklanan bu hükümler en başta yargıda açıklık ve netlik prensibi­nin ge­reğidir ve emredici hükümlerden olup "Kamu düzeni" amacı ile vazedilmişler­dir. Bu hükümlerle getirilen anılan biçim koşulları hükmün açıklığı ve anlaşı­lırlığı kadar infaz kabiliyetini de sağlamak amacını ta­şımaktadır. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar. Hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturu­lamaz.

Görülmektedir ki, uyuşmazlıkların çözümünde yargıya düşen en önemli görevlerden birisi de açık ve net çözümler bulmak, anlaşılabilir, tutarlı karar­larla kamu düzen ve barışının sağlanmasına hizmet etmek olmalıdır. Hükmün açık ve net olması gereği hüküm sonucu ile sınırlı olmayıp, iddiaların tek tek ele alındığı, cevaplandırıldığı, hukuka ve ya­saya aykırı bulunma ya da bulun­mama nedenlerinin açıklandığı, yasal dayanakların gösterildiği, anlamaya ve denetime elverişli gerekçenin varlığını da gerektirir. Zira taraflar ancak gerekçe sayesinde hükmün hangi maddi ve hukuki sebebe dayandırıldığını anlayabile­cekleri gibi Yargıtay denetimi de ancak kararın gerekçe içermesi halinde müm­kün olacaktır[5].

Adil yargılanma hakkının içinde barındırdığı temel haklardan olan ve dayanağını insan onuru ile eşitlik ilkesinden alan, hukuki dinlenilme hakkının üç unsuru vardır. Bunlar, tarafların yargılama konusunda bil­gilenme hakkı, yargılama ile ilgili açıklama ve ispat hakkı, bu açıkla­maların mahkemece dikkate alınıp değerlendirilmesi yükümlülüğüdür. Gerekçe özellikle tarafların yargılamada dikkate alındığının, açıklama ve delillerinin değerlendirildiğinin bir göstergesidir[6].

Kanunun genel düzenlemesinden yola çıkarak ziynet eşyasına iliş­kin ka­rarlarda da yukarıda belirlenen temel ilkelerle hareket etmek ge­rekmektedir.

Ziynet alacağına ilişkin dava sonucunda düzenlenen gerekçeli ka­rarda hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı göste­rilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın in­fazda güçlük çıkarmaya­cak biçimde belirtilmesi gerekir[7]. Çeyiz eşyaları­nın toplu değerleri gösterile­rek karar verilmesi[8] ve dava dilek­çesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir bel­geye gönderme yapılarak hü­küm kurulması da hukuka uygun olmayacaktır[9].

Kısa karar yanlış dahi olsa gerekçeli kararın buna uygun düzenlen­mesi gerekmektedir. Yanlışlık ancak temyiz yoluna başvurulması ve ka­rarın bozul­ması halinde düzeltilebilir. Tefhim edilen kararla gerekçeli karardaki aykırılık diğer yönler incelenmeden tek başına bozma sebebi olur[10].

Hâkim taraflar arsında yapılan anlaşmayı uygun bulması halinde anlaşma koşulları uyarınca boşanma kararı verecektir. Bu halde de kara­rın tarafların anlaşmalarına uygun düzenlenmesi, anlaşılan hususların tam olarak karara ge­çirilmesi gerekmektedir[11].

 

Gerekçeli kararda hüküm altına alınan ziynet eşyasının cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve ta­raflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkar­mayacak biçimde belirtilmesi gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerekti­rici sebeplere ve özellikle hükmedilen tazminatlara uygula­nan faizin başlangı­cının boşanma hükmünün kesinleşme tarihi ol­masının tabii bulunmasına göre davalı kocanın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersiz­dir.

2-Ziynet eşyaları konusunda bilirkişi raporuna atıf yapılarak hüküm ku­rulmuş olup kabul edilen ziynetler ve ayrı ayrı değerleri hükümde gösterilme­miştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinin (2). fık­rasında: hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmek­sizin, taleplerden her biri hakkında verilen hü­kümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösteril­mesi gerektiği, aynı Yasanın 298. maddesinin (2.) fıkrasında da, ge­rekçeli kararın, tefhim edilen hükme aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Bu düzenlemeye göre; Dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye atıf yapılarak hüküm kurulamaz. Gerek tefhim edilen ve zabıtla belirlenen ka­rarda, gerekse buna uygun dü­zenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraf­lara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurul­ması usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen se­beple bo­zulmasına, bozma sebebine göre ziynetlerle ilgili diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, hükmün temyize konu diğer bölümleri­nin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple onanmasına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilme­sine, işbu kararın tebliğinden itibaren onbeş gün içinde karar dü­zeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi[12].

 

Ziynet ve çeyiz eşyalarının toplu değerleri gösterilerek ka­rar veril­mesi doğru görülmemiştir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü:

Karar: Mahkemece bozma kararına uyulduğu halde bozma ge­rekleri ye­rine getirilmemiştir. Davacı, dava konusu ziynetler ve çe­yiz eşyalarının aynen iadesi olmadığı takdirde bedelinin tahsilini talep etmiştir. Mahkemece hüküm altına alınan çeyiz ve ziynet eş­yalarının kararın hüküm fıkrasında cins, nitelik, miktar ve değerle­rinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların infazda güçlük çıkarmayacak şekilde belirlenmesi gerekir­ken bu yön üzerinde durulmadan ziynet ve çeyiz eşyalarının toplu değerleri gösterilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görül­memiştir.

Sonuç: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle bozulma­sına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri ve­rilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar dü­zeltme yolu açık olmak üzere, 23.02.2011 gününde oybirliği ile ka­rar verildi[13].

 

 

 

Davacı, ziynetlerinin aynen, olmadığı takdirde bedellerinin tahsilini de istediğine göre hüküm altına alınan ziynetlerin cins, gram ve ayarları gösterilmeksizin toplamının değerine hükme­dilmesi doğru değildir.

Dava ve Karar: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhake­mesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numa­rası gösterilen hüküm maddi tazminat, ziynet alacağı ve yargılama giderleri yönünden temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşü­lüp düşünüldü:

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uy­gun sebep­lere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görül­memesine göre davacı-davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dı­şında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Davalı-davacı, birleşen boşanma davasına ilişkin dava dilek­çesinde evlilik birliği içinde çalışmasına kocasının izin vermediğini iddia ederek bu yüzden yoksun kaldığı kazanç kaybına karşılık maddi tazminat talebinde bu­lunmuştur. Bu talep Türk Medeni Ka­nunun 174/1. maddesi kapsamında bo­şanmanın eki niteliğinde de­ğildir. Talep genel hükümlerden kaynaklanmakta olup, inceleme görevi de genel mahkemelere aittir. Göreve ilişkin kurallar kamu düzeninden olup, ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargı­lamanın her aşamasında hâkim tarafından kendiliğinden nazara alı­nır. Öyleyse davalı-davacının boşanmanın eki niteliğinde olmayan maddi tazminat isteği yönünden görevsizlik kararı verilmesi gere­kirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.

3- Davalı-davacı, birleşen boşanma davasına ilişkin dilekçe­sinde ziynet­lerinin aynen, olmadığı takdirde bedellerinin tahsilini de istediğine göre hüküm altına alınan ziynetlerin cins, gram ve ayarları gösterilmeksizin toplamının değerine hükmedilmesi doğru değildir.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. ve 3. bentlerde gös­terilen se­beplerle bozulmasına, bozma kapsamı dışında kalan tem­yize konu bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple onanmasına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri ve­rilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar dü­zeltme yolu açık olmak üzere, 15.12.2010 gününde oybirliği ile ka­rar verildi[14].

 

Mahkemece hükümde infazda tereddüt yaratmayacak şe­kilde ka­bulüne karar verilen eşyaların cins, nitelik ve değerleri ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekirken, tereddüt hâsıl ola­cak şekilde hüküm verilmesi doğru değildir.

Dava ve Karar: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yu­karıda tarih ve numarası yazılı alacak davasına dair karar davalı ta­rafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kâ­ğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, ziynet eşyalarının ve davalıya verilen paranın iadesi is­temine iliş­kindir. Mahkemece istemin kısmen kabulüne karar ve­rilmesine üzerine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller mah­kemece tak­dir edilerek karar verilmiş olmasına ve takdirde de bir isabetsizlik bulunmama­sına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz iti­razları yerinde değildir.

2- Davalı vekilinin eşyalara ilişkin hükme yönelik temyiz iti­razlarına ge­lince;

Davacı, dava dilekçesinde, kendisine ait olduğunu bildirdiği bir kısım ev eşyalarının aynen iadelerine olmazsa bedellerinin tahsilini istemiştir. Mahke­mece davanın kısmen kabulü ile 1.275- TL'nin tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Ancak mahkemece hüküm kısmında hangi eşyalar yönünden davanın ka­bulüne karar verildiği, eşyaların cins, nitelik ve değerleri gösteril­memiştir. Mahkemece hükümde infazda tereddüt yaratmayacak şe­kilde kabulüne karar verilen eşyaların cins, nitelik ve değerleri ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekirken, tereddüt hâsıl olacak şekilde hüküm verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerek­miştir.

Sonuç: Yukarıda 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün bozulma­sına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 24.06.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi[15].

 

Dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye atıf yapıla­rak hüküm kurulması doğru değildir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm ziynetler ve tazminatlar yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşü­nüldü.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma ka­rarı gere­ğince hüküm verilmiş olmasına göre davalı kocanın aşağı­daki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Hükmedilen ziynetlerin değer ve özelliklerinin ayrı ayrı gösterilme­diği anlaşılmaktadır.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388/5. maddesi, hük­mün so­nucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edil­meksizin istek sonuçla­rından her biri hakkın da verilen hükümle ta­raflara yükletilen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesini emredici kural olarak getirmiştir. Ge­rekçeli kararın da kısa karara uygun düzenlenmesi zorunludur. (HUMK. md. 381/2).

Dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye atıf yapılarak hüküm kurulamaz. Gerek tefhim edilen ve zabıtla belirle­nen kararda, gerekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşya­nın cins, nitelik, miktar ve değerle­rinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yük­lenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde ziynetlerin aynen iadesine, ol­ma­dığı taktirde 4250 YTL. bedelinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen ne­denlerle bozulmasına, bozma kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının ise yuka­rıda 1. bentte gösterilen nedenlerle onanma­sına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.03.2010 gününde oybirliği ile karar verildi[16].

 

Ziynetlerin ayar ve gramlarının hükümde belirtilmesi gere­kir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bentler kapsamı dışındaki temyiz itirazları yersizdir.

2- Davalının 22.7.2005 tarihli dilekçesinde “eğer boşanmaya karar veri­lirse ben zaten eşimin getirdiği eşyaları kendisine veririm” diye beyanda bulu­narak davacının istediği eşyalarını kendisinde ol­duğunu kabul etmesi ve 6.10.2005 tarihli dilekçesinde ise “davacıya nakit olarak takılanların düğün gecesi masraf ve bahşişlere harcan­dığını” belirtmesi karşısında, davacının istediği şahsi ve ev eşyala­rıyla; 400 YTL. nakit paraya ilişkin isteminin kabu­lüne karar veril­mesi gerekirken yazılı gerekçeyle reddine karar verilmesi boz­mayı gerektirmiştir.

3- Mahkemece kadın lehine verilen ziynetlerin ayar ve gramları hü­kümde belirtilmemiştir. Mahkeme kararında hüküm altına alınan ziynetlerin cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösteril­mesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtmek gere­kir.(HUMK. md. 388/son) Bu yön gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm veril­mesi bozmayı ge­rektirmiştir.

Sonuç: Hükmün yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple onanma­sına, 2. ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle bozulmasına, davacının harç ve vekalet ücre­tine yönelik temyiz itirazlarının şimdilik ince­lenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri ve­rilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar dü­zeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[17].

 

Hüküm altına alınan ziynet eşyalarının değerlerinin ayrı ayrı göste­rilmemesi usul ve yasaya aykırıdır.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm kusur, nafaka ve ziynetler yönünden temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp düşü­nüldü.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle ka­nuni gerekti­rici sebeplere ve özellikle anlaşmalı boşanma koşulları­nın oluşmamasına, kocasına sürekli hakaret eden davalı kadının da boşanmaya esas alınan olay­larda kusurlu bulunmasına, ancak Türk Medeni Kanununun 166/2. madde ko­şullarının gerçekleşmiş bu­lunmasına göre sair temyiz itirazları yersizdir.

2- Davalı-davacı kadın ziynetlerin aynen iadesini olmadığı tak­dirde be­delinin verilmesini istemiştir.

Davacı-davalı koca; kadının ziynet eşyalarını götürdüğünü sa­vunmuştur.

İstek, ziynetlerin mevcut ise aynen, değilse bedelinin tahsilin­den ibaret olduğu halde, bu yön gözetilmeden yalnızca (aynen ia­deye) karar verilmesi doğru olmadığı gibi hüküm altına alınan ziy­net eşyalarının değerlerinin de ayrı ayrı gösterilmemesi usul ve ya­saya aykırıdır.

Sonuç: Temyiz olunan hükmün 2. bentte gösterilen sebeplerle bozulma­sına, bozma kapsamı dışında kalan sair hususların 1. bentte gösterilen sebeple onanmasına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın teb­liğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[18].

 

Gerek tefhim edilen ve tutanakla belirlenen kararda, ge­rekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hü­küm altına alınan eşya­nın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gere­kir.

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numa­rası yazılı eşya iadesi davasına dair karar davacı-davalı ta­rafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kâ­ğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Karar: Uyuşmazlık çeyiz eşyası ile ziynet iadesi, olmadığında bedelinin tahsili istemine ilişkin olup mahkemece istemin kısmen kabulüne karar veril­mesi üzerine hüküm her iki taraf vekilince de ayrı ayrı temyiz edilmiştir.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388/5. maddesi, hük­mün so­nucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edil­meksizin istek sonuçla­rından her biri hakkında verilen hükümle ta­raflara yükletilen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesini emredici kural olarak getirmiştir. Ge­rekçeli kararın da kısa karara uygun düzenlenmesi zorunludur.

Mahkemece dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye gönderme yapılarak hüküm kurulamaz. Gerek tefhim edi­len ve tutanakla belir­lenen kararda, gerekse buna uygun düzenlen­mesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı göste­rilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmaya­cak bi­çimde belirtilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hü­küm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının ka­bulü ile HUMK. nun 428.maddesi uyarınca hükmün bozulmasına, bozma nedenine göre diğer yönlerin incelenmesine yer olmadığına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edenlere iadesine, 17.07.2007 tarihinde oybirliği ile karar verildi[19].

 

Gerekçenin kısa karara uygun yazılması gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm kusur, tazmi­natlar, nafaka, eşya ve ziynet alacağı yö­nünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşü­nüldü;

Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının aşağıdaki bent kapsamı dışında ka­lan temyiz itirazları yersizdir.

2- Eşya ve ziynetlere ilişkin olarak kısa karar da belirtilenler ile gerekçeli karar da belirtilenler arasında çelişki yaratılmıştır.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 381/2. maddesi uya­rınca kararın tefhimi en az 388. maddede belirtilen hüküm sonucu­nun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Bu du­rumda gerekçeli kararın, tefhim edilen karar yanlışta olsa, buna uy­gun düzenlenmesi gerekmektedir. Yanlışlık ancak temyiz yoluna başvurulası ve kararın bozulması halinde düzeltilebilir. Tefhim edilen kararla gerekçeli karardaki aykırılık diğer yönler incelenme­den tek başına bozma sebebi olur. O halde mahkemece yapılacak iş, 10.4.1992 ta­rihli 7/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı gözetilerek yeniden karar oluşturmak­tan ibarettir.

3- Kabule göre de; kabul edilen eşya ve ziynetlerin değerinin hükümde gösterilmemesi infazda güçlük yaratacak nitelikte oldu­ğundan doğru bulun­mamıştır.

Sonuç: Hükmün 2. bentte gösterilen nedenle bozulmasına, bozma nede­nine göre eşya ve ziynetlerle ilgili vekâlet ücretine iliş­kin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, temyize konu diğer hususların 1. bentte göste­rilen nedenle onanmasına, bozma sebebine göre diğer yönlerin şimdilik ince­lenmesine yer ol­madığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu ka­rarın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[20].

 

Tarafların altın ve ziynet eşyası iadesi dava haklarından pe­şinen fe­ragat ettikleri belirtildiği halde, bu hususun hüküm fık­rasında bulunma­ması bozmayı gerektirir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü:

Karar: 1- Taraf vekilleri birlikte düzenledikleri 8.4.2003 tarihli dilekçele­rinde, aynı günlü kararı temyiz haklarından feragat ettikle­rini bildirmişler, daha sonra gerekçeli karar davalı vekiline 11.6.2003 tarihinde tebliğ edilmiş ve da­valı vekili tarafından 23.6.2003 tarihinde temyiz edilmiştir. Hukuk Usulü Mu­hakemeleri Kanununun 432/1. madde uyarınca temyiz süresi, ilamın usulen tebliği ile başlar. Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden tem­yizden feragat etmeleri hüküm doğurmaz. Zira bu nitelikteki bir fe­ragatin, geçerli kabul edil­mesi halinde, tarafların hüküm gerekçe­sini yada tefhim edilen kararla sonradan yazılan kararın çelişmesi halinde bile, temyiz hakkından yoksun olmaları sonu­cunu doğura­caktır. Bu durum karşısında davalı vekilinin temyiz dilekçesinin kabulü ile hükmün esastan incelenmesi gerekmiştir.

Türk Medeni Kanununun 166/3. madde uyarınca hâkim, taraf­ların men­faatlerini gözönünde tutarak aralarındaki anlaşmayı uygun bulması ya da ge­rekli gördüğünde yaptığı değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde, anlaşma koşulları uyarınca boşanmaya karar ve­recektir. Taraflar ve vekilleri tarafından imzalanan 8.4.2003 tarihli boşanma anlaşmasında "tarafların birbirlerinden hiçbir hak ve ala­cakları kalmadığından tazminat, nafaka, eşya iadesi, altın ve ziynet eşyası iadesi dava haklarından peşinen feragat ettikleri" belirtildiği halde, bu husus hüküm fıkrasında bulunmamaktadır. Kararın taraf­ların anlaş­malarına uygun düzenlenmemesi bozmayı gerektirmiştir.

2- 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4/1 maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kita­bından (MK. md. 118-494) kaynaklanan bü­tün davaların Aile Mahkemesinde bakılacağını, geçici 1. maddesi de; sonuçlanmamış davaların yetkili ve görevli aile mahkemesine devredileceğini hükme bağlamıştır. Karar bozulmakla so­nuçlan­mamış hale gelmiştir. Bu açıklama karşısında işin görev yönünün de düşünülmesi zorunludur.

Sonuç: Hükmün 1.bentte gösterilen nedenle bozulmasına, tem­yiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 26.02.2004 gününde oybirliği ile karar ve­rildi[21].

 

Hâkim hükmolunan ziynet eşyalarının adet, nitelik ve de­ğerlerini in­fazda tereddüde yer vermeyecek şekilde karar ye­rinde ayrı ayrı gösterme­lidir. Bilirkişi raporuna atıfla veya ka­rarın eki olarak gösterilmek sure­tiyle hüküm kurulamaz.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda ma­halli mah­kemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup ge­reği görüşülüp düşü­nüldü.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uy­gun sebep­lere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görül­memesine göre tarafla­rın aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Davacı kadının yoksulluk nafakası talebi hakkında olumlu veya olum­suz bir karar verilmemesi kanuna aykırıdır.

3- Hâkim hükmolunan ziynet eşyalarının adet, nitelik ve de­ğerlerini in­fazda tereddüde yer vermeyecek şekilde karar yerinde ayrı ayrı göstermelidir. Bilirkişi raporuna atıfta veya kararın eki olarak gösterilmek suretiyle hüküm kurulamaz. (HUMK. md. 388) Diğer taraftan davacı üç düz bilezik istediği halde, bilirkişi rapo­runda 4 düz bilezik kabul edilerek istek dışı hüküm tesisi de kanuna aykırıdır. (HUMK. md.74)

4- Kabule göre de boşanmanın eki niteliğinde olmayan ve harcı yatırıla­rak kabul edilen altınlar yönünden avukatlık ücretine hük­molunmaması da kanuna aykırıdır.

5- 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4/1. maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kita­bından (MK. md. 118-494) kaynaklanan bü­tün davalara aile mahkemesinde bakılacağını, geçici 1. maddesi de; sonuçlanmamış davaların yetkili ve görevli aile mahkemesine dev­redileceğini hükme bağlamıştır. Karar bozulmakla so­nuçlanmamış hale gelmiştir. Bu açıklama karşısında işin görev yönünün de düşü­nülmesi zorunludur.

Sonuç: 1- Hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu kesimle­rinin 1. bentte gösterilen nedenlerle onanmasına,

2- Hükmün 2. bentte gösterilen nedenlerle davacı yararına, 3. bentte gösterilen nedenlerle davalı yararına bozulmasına, bozma nedenlerine göre sair hususların incelenmesine yer olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliği ile karar verildi[22].

 

Misli eşyalar aynen bulunamaz ise mahkeme kararında göste­rilen değer­leri, mahkeme kararında bir değer gösterilmemişse takip tarihindeki değerleri­nin hüküm altına alınacağı

Davacı Özlem vekili tarafından, davalı Mehmet aleyhine 18.5.2001 gü­nünde verilen dilekçe ile davalı eşte kalan eşyaların istenmesi üzerine mahke­mece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 24.4.2002 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve davalı tarafla­rından süresi içinde iste­nilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar veril­dikten sonra tet­kik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıt­lar incelenerek gereği görüşüldü.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uy­gun gerek­tirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görül­memesine göre davalının tüm, davacının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedil­melidir.

2- Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince;

Dava davalı eşte kalan ziynet eşyalarının aynen iadesi, iade mümkün ol­mazsa bedellerinin verilmesi isteğine ilişkindir. Mah­kemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve karar davacı ta­rafından da temyiz edilmiştir.

Davacı, dava konusu altın takıların aynen verilmesini ancak bu mümkün olmaz ise bedellerinin ödenmesini istemiştir. Bu kap­samda dava harcına esas alınmak üzere göstermiş olduğu değer HUMK nun 74. maddesi anlamında talebin sınırlandırılması olarak kabul edilemez. Esasen dava konusu eşyalar türleri itibariyle misli eşya niteliğinde olup yerine konulabilir durumdadır. Da­vacının asıl isteği de bu eşyaların aynen verilmesine yöneliktir. Bu durumda aynen iade isteminin kabulü biçiminde verilecek hüküm İİK nun 24. madde­sinde gösterilen infaz şekline göre, infazı olanaklıdır. Anılan maddede, misli eşyalar aynen bulunamaz ise mahkeme kara­rında gösterilen değerleri, mah­keme kararında bir değer gösteril­memişse takip tarihindeki değerlerinin hüküm altına alınacağı dü­zenlenmiştir. Bu yasal düzenleme karşısında davacının dava dilek­çesinde göstermiş olduğu değerin bir bağlayıcılığının olmadığı daha açık biçimde ortaya çıkar. Ne var ki davacı, temyiz dilekçesinde bu isteminden vaz­geçerek, ziynet eşyasının dava tarihindeki değerinin hüküm altına alınması gerektiğini belirtmiştir. Şu haliyle davacı dilekçesindeki istemine sınırlama getirmiştir.

Öyleyse davacının aynen iade kararı üzerine dava konusu misli eşyaların (altın takıların) icra takip tarihindeki değerlerini alabilme olanağı varken, sa­dece dava dilekçesinde değer bildirmiş olması nedeniyle bunun altındaki bir değere göre karar verilmesi hakkani­yete de uygun düşmez. Ancak davacı temyiz dilekçesinde eşyaların dava tarihindeki değerlerini faiziyle istediği anla­şıldığından, bilir­kişi tarafından belirlenen dava tarihindeki değerler esas alın­mak su­retiyle hüküm kurulmalıdır. Mahkemece bu yön üzerinde durulma­dan yazılı şekilde karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın (2) sayılı bentte gösterilen ne­denle davacı yararına (bozulmasına), davalının tüm davacının diğer temyiz itirazlarının ise (1) sayılı bentte açıklanan nedenlerle reddine ve temyiz eden davacıdan peşin alınan harcın istek halinde geri ve­rilmesine, 3.3.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[23].

 

Davacı ziynetler yönünden hükme en yakın tarihteki değe­rini iste­diği halde istek aşılarak infaz tarihindeki değere hük­molunması doğru değildir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm ziynetler yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan tem­yiz itirazları yersizdir.

2- Davacı ziynetler yönünden hükme en yakın tarihteki değerini istediği halde istek aşılarak infaz tarihindeki değere hükmolunması doğru değildir.

Sonuç: Temyiz edilen kararın 2. bentte gösterilen sebeple bo­zulmasına, sair temyiz itirazlarının 1. bentte gösterilen sebeple REDDİNE, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybir­liği ile karar verildi[24].



[1] Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Kabul Tarihi: 18.10.1982, Kanun Numarası: 2709, Resmi Gazete Sayısı: 17863, Mükerrer Resmi Gazete Tarihi: 09.11.1982, Madde 141.

[2] Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, Esas Numarası: 2010/1, Karar Numarası: 2012/1, Karar Tarihi: 10.02.2012, Resmi Gazete Sayısı: 20.09.2012, Resmi Gazete Tarihi: 28417

[3] KURU, Baki, ARSLAN, Ramazan, YILMAZ, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK'na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, Sahife 472.

[4] Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Kanun Numarası: 6100, Kabul Tarihi: 12.1.2011, Yayımlandığı Resmi Gazete Tarih: 4.2.2011, Sayı: 27836, Madde 297.

[5] Hukuk Genel Kurulu, 4-776/720 03.12.2003

[6] 10. Hukuk Dairesi 2007/24779 2008/8902 24.06.2008

[7] 2. Hukuk Dairesi 14.5.2012 9196/13068

[8] 2. Hukuk Dairesi 23.02.2011 1351/3080

[9] 6. Hukuk Dairesi 17.07.2007 4901/9142

[10] 2. Hukuk Dairesi 04.10.2006 6407/13144

[11] 2. Hukuk Dairesi 1182/2300 26.02.2004

[12] 2. Hukuk Dairesi 14.5.2012 9196/13068

[13] 2. Hukuk Dairesi 23.02.2011 1351/3080

[14] 2. Hukuk Dairesi 15.12.2010 20736/21206

[15] 6. Hukuk Dairesi 24.06.2010 25/7936

[16] 2. Hukuk Dairesi 18.03.2010 2009/2881 2010/5273

[17] 2. Hukuk Dairesi 09.06.2008 2007/9870 2008/8233

[18] 2. Hukuk Dairesi 29.05.2007 8414/9014

[19] 6. Hukuk Dairesi 17.07.2007 4901/9142

[20] 2. Hukuk Dairesi 04.10.2006 6407/13144

[21] 2. Hukuk Dairesi 1182/2300 26.02.2004

[22] 2. Hukuk Dairesi 15266/16133 01.12.2003

[23] 4. Hukuk Dairesi 2002/11872 2003/2050 03.03.2003

[24] 2. Hukuk Dairesi 2001/17359 2002/387 24.01.2002