Kasa

Mahallinde yapılan inceleme sırasında davalıya ait kasada iki adet pasaport, bir CD ve bir sigorta poliçesi bulunmuş olup, kasa açma kapama tutanağı incelendiğinde ise kasanın davalı tarafından en son 04.07.2007 tarihinde saat: 08.45'te açıldığı görülmüştür. Kasanın açıldığı saat itibari ile kasaya konulmuş olan eşyaların günün çok erken saatinde kasaya ko­nulmasını gerektirecek mahiyette eşyalar da olmadığı belirgindir.

Taraflar arasındaki “Ziynet Eşyası” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Denizli 2. Aile Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 21/05/2008 gün ve 2007/380- 2008/442 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 22/12/2008 gün ve 9227-14024 sayılı ilamı ile;

(... Uyuşmazlık, ziynet eşyalarının iadesi, olmadığı takdirde bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi üze­rine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, dava dilekçesinde, tarafların 04.07.2006 tarihinde evlen­diklerini, düğün sırasında takılan takıların banka kasasında saklandığını, gezme bahanesi ile gidilen İzmir'de müvekkilinin terk edildiğini, ailesine sığınan mü­vekkilinin takılarını alamadığını, aynen olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hak­ları saklı kalmak üzere 5.000,00.-YTL'nin tahsilini istemiş, ıslah ile talebini 12.175,00.-YTL'ye çıkarmıştır. Davalı vekili, davacının dava konusu ziynetleri balayına giderken annesine verdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesi hükmü uyarınca, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatla­rında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı ka­nıtlaması gerekir.

Davacı kadın, dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Ha­yat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla, bunların davalı tarafın zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.

Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürü­lebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlenmesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşya-larının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir.

Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, ispat yükü altındadır.

Somut olayda, davacı evlilik nedeniyle kendisine takılan ve hediye edi­len dava konusu ziynetlerin iadesini istemektedir. Ne var ki, davada davacı kadının evden ayrıldığı tarih itibariyle dava konusu ziynet eşyasının götürülme­sine engel olunduğunu ve zorla elinden alındığını, daha önce de götürme fırsatı elde edemediğini tanık-ların beyanı ile ispat edememiştir. Yukarıda açıklandığı üzere ispat yükümlülüğü davacıdadır. Mahkeme ise kanıtlama yükümlülüğünü yer değiştirerek 21.05.2008 tarihli oturumda kendiliğinden ziynetlerin davalıda kalıp kendisine teslim edilmediğine ilişkin davacıya yemin teklif etmiş, davacı da teklif edilen yemini eda etmiştir. Kanıtlama yükümlülüğü davacıda olup 04.12.2007 tarihli delil listesinde her türlü yasal delil demek suretiyle yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya, ziynetlerin elinden alındığı, götü­rülmesine engel olunduğu, davalı tarafta kaldığı konusunda davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ve eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir...),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR: Dava, T.M.K.'nun 220, 222 ve 226'ncı maddelerine dayalı kişi­sel malların tespitiyle geri alınması, olmadığı takdirde bedelinin tahsiline iliş­kindir.

Mahkemece, tanık beyanları, bankada bulunan kiralık kasa üzerine mah­kemece konulan ihtiyati tedbir kararının icrasından hemen önce alışılmadık biçimde sabah erken saatte davacı tarafından kasanın açılmış olması ve bilirkişi tarafından kasa açıldığından içinde değerli bir şey bulunmamış olması, ayrıca davalıya icra etti-rilen tamamlayıcı yemine dayalı olarak davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Özel dairece; yukarıya aynen alınan gerekçelerle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Davacı bozmadan sonra yemin teklif etmek istemediklerini beyan etmiş, mahkeme önceki kararda direnmiştir.

Yerel mahkeme ile özel daire arasında çıkan uyuşmazlık; ziynet eşyaları yönünden ispat yükünün kimde olduğu noktasında toplanmaktadır.

T.M.K.'nun 220'nci maddesine göre, karşılıksız kazanma yoluyla elde edilen mallar kişisel mal kapsamındadır. T.M.K.'nun 222'nci maddesi kişisel malın ispat şeklini düzenlemiş, 226'ncı maddesiyse bu malların iadesi usulünü belirlemiştir.

Türk Medeni Kanunu'nun 6'ncı maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatla­rında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı ka­nıtlaması gerekir.

Davacı kadın, dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Ha­yat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla, bunların davalı tarafın zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Di­ğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılır­ken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşul­larda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Bu du­rumda, ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alın­dığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, kadının ispatlaması gerekir. Özel dairenin bu yönlere ilişkin saptaması ilke olarak doğru ve yerin­dedir.

Ne var ki, bu ilkeler doğru olmakla birlikte, soyut normların olaylara uy­gulanması sırasında somut olayın özelliğinin gözetilmesi, hak ve adaleti gözetir bir uygulama yoluna gidilmesi gerekir.

Somut olayda, tüm dosya kapsamı ile boşanma davasında dinlenen tanık beyanlarından da anlaşılacağı gibi, davacı ve davalı Denizli'de ikamet etmekte iken bir ziyaret için İzmir'e gittikleri, İzmir'de bir kafede otururken yaptıkları tartışma sonucunda davalının davacıyı orada bırakarak Denizli'ye döndüğü, davacı kadının ise İzmir'de kaldığı anlaşılmaktadır.

Olayın oluş şekli itibarı ile davacı kadın evden boşanmayı tasarlayarak ayrılmamıştır. Bu düşünce ile evden ayrılmayan davacı kadının ziynetleri ya­nına alarak götürdüğünün kabulü mümkün değildir. Öte yandan, davacının talimatla dinlenen tanığı Yıldız beyanında, davalının boşanma davasının devam ettiği süreçte davacının kendisinden maddi ve manevi tazminat talep etmemesi halinde bütün ziynet eşyalarını iade edeceğini beyan ettiğini söylemiş, bu ha­liyle de davalı tanık huzurunda ziynetlerin kendisinde bulunduğunu zımnen kabul etmiştir.

Davacı, yargılamanın başından itibaren dava konusu ziynetlerin davalıya ait kasada saklandığı konusunda ısrarcı olmuş ve dava açılırken davalının hesa­bına ihtiyati tedbir konulmasını talep etmiştir. Mahkemece davalıya ait hesabın bulunduğu bankaya 15.06.2007 tarihinde ihtiyati tedbir konulması konusunda müzekkere yazılmış, banka 03.07.2007 tarihli cevabi yazısında davalının he­sabı üzerine ihtiyati tedbir konulduğunu, ayrıca davalının kiralık kasasının da mevcut olup, bu hesabına da ihtiyati tedbir konulup konulmayacağı hakkında bilgi verilmesini talep etmiştir. Davacının kasada keşif yapılmasını talep etmesi üzerine, mahallinde yapılan inceleme sırasında davalıya ait kasada iki adet pasaport, bir CD ve bir sigorta poliçesi bulunmuş olup, kasa açma kapama tu­tanağı incelendiğinde ise, kasanın davalı tarafından en son 04.07.2007 tarihinde saat: 08.45'te açıldığı görülmüştür.

Bu tarihe ve saate dikkat edildiğinde, mahkemece davalının hesabına ih­tiyati tedbir konulmasının ertesi günü olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra, kasanın açıldığı saat itibari ile kasaya konulmuş olan eşyaların günün çok erken saatinde kasaya konulmasını gerektirecek mahiyette eşyalar da olmadığı belir­gindir.

Hal böyle olunca; davacının evden kavgalı bir şekilde ve ayrılma düşün­cesi ile ayrılmadığı, eşi ile birlikte İzmir'e gittikleri, İzmir'de bir kafede otur­dukları sırada aralarında çıkan bir tartışma sonucunda ayrı yaşamaya başladık­ları sabit olduğundan, davalı erkek kendisi lehine olan karineden yararlanamaz. Bu durumda ispat külfeti yer değiştireceğinden, artık altınların kendisinde ol­madığını ispatlama külfeti davalı erkeğe düşer. Davalının hesabına konulan ihtiyati tedbirin ertesi günü, olağan olmayan bir saatte davalıya ait kasanın açıldığı ve kasada normal koşullarda banka kasasında saklanması gerekmeyen evraklar bulunduğu saptanmıştır. Bu şekilde, yerel mahkemece dava konusu ziynetlerin davalıda kaldığını önemli ölçüde ispat edecek deliller elde edilmiş olmakla birlikte, hâkimin kanaatinin güçlendirilmesi amacı ile ziynetlerin miktarı ve davalıda kalıp kalmadığı konusunda resen davacıya yemin teklif edilmiştir.

Tüm dosya kapsamı, olayların gelişimi ve davacı tarafından icra edilen tamamlayıcı yemin de gözetildiğinde, davacının davasını ispat ettiği sonucuna varılarak, davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamakta­dır.

Ne var ki, bozma şekline göre mahkemece hükmedilen ziynet eşyası be­deli konusundaki davalı vekilinin temyiz itirazları incelenmediğinden bu hu­susların incelenmesi için dosyanın özel daireye gönderilmesi gerekir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin ispat yükü­nün davalıya düştüğü gerekçesi ile davanın kabulüne dair kurduğu hüküm ye­rinde olmakla birlikte, ziynet eşyalarının bedeli konusunda davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'ne gönderilmesine, 17.02.2010 gününde oybirliği ile karar verildi[1].

 

Ziynetlerin kasada saklandığını iddia eden kadının bunu ispat et­mesi gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü:

Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalı-davacı kocanın tüm, davacı-davalı ka­dının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersiz­dir.

2- Toplanan delillerden eşine hakaret eden ve birlik görevlerini yerine getirmeyen davalı-davacı koca tamamen kusurludur.

a- Türk Medeni Kanunu'nun 174/1. maddesi mevcut veya bek­lenen bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz ya da daha az kusurlu tara­fın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceğini, 186. maddesi, eşlerin evi birlikte seçeceklerini, birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile ka­tılacaklarını öngörmüştür. Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda maddi tazminat isteyen eşin diğerinden daha ziyade ve eşit kusurlu olmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu bu eş, en azından diğe­rinin maddi desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve eko­nomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi (TMK. md.4, BK. md. 42 ve 44) dikkate alınarak davacı-da­valı kadın yararına uygun miktarda maddi tazmi­nat verilmelidir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.

b- Türk Medeni Kanunu'nun 174/2 maddesi, boşanmaya sebe­biyet ver­miş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngör­müştür. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılma­sına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davacı-davalı kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kişilik haklarına sal­dırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (TMK. md. 4 BK. md. 42, 43, 44, 49) dikkate alınarak davacı-davalı kadın yararına uygun miktarda manevi taz­minata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.

3- Davacı-davalı kadın ziynet ve takılarının kocasının kuyumcu olan ağabeyinin kasasında saklandığını ve kendisine iade edilmedi­ğini; koca ise kadının ortak konuttan ayrılırken ziynetlerini yanında götürdüğünü iddia ve savunmuştur. Bu iddia ve savunma karşısında ziynetlere yönelik davada “ispat yükü” davacı-davalı kadına düş­mektedir. Davacı-davalı kadın kasada saklandı­ğını iddia ettiği ziy­netlerin kasada saklandığını ve iade edilmediğini toplanan diğer delilleriyle ispat edememiştir. Ne var ki davacı-davalı kadın delil liste­sinde açıkça “yemin” deliline de dayanmıştır. (HUMK. md. 344-354) O halde davacı-davalı kadına yemin teklif hakkı hatırla­tılmak, yemin teklif ettiği ve davalı-davacı koca da yemin teklifini kabul ettiği takdirde Hukuk Usulü Muha­kemeleri Kanunu'nun 337-343 maddesinde gösterilen usulde yemin yaptırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi uygun olmamıştır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün 2. ve 3. bentlerde açıklanan ne­denlerle BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan bölümlerinin 1. bentte açıklanan nedenle ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın M.'ya yükle­tilmesine, peşin harcın mahsubuna ve 67.20.-TL temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatı­ran M.'e geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01.07.2010 gününde oybirliği ile karar verildi[2].

 

Davacı kadına ait ziynet eşyalarının kasada muhafaza edil­diği ve davacının evden ayrılması sırasında götürülmediğinin anlaşılmasına göre ziynet eşyaları ile ilgili davanın kabulü ge­rekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü:

Karar: 1- Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davalının, da­vacı kadı­nın bağımsız konut sağlanması isteğine olumlu yaklaşma­yarak, ailesiyle bir­likte yaşamak durumunda bıraktığı, kayınvalide­nin davacı kadına müdahalesine kayıtsız kaldığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı teme­linden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mev­cut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta hak­lıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.

2- Davacının ziynet eşyalarına yönelik temyizine gelince; Top­lanan de­lillerden; davacı kadına ait ziynet eşyalarının kasada muha­faza edildiği ve davacının evden ayrılması sırasında götürülmediği­nin anlaşılmasına göre ziynet eşyaları ile ilgili davanın kabulü ge­rekirken davanın reddedilmesi doğru gö­rülmemiştir.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 1. ve 2.bentlerde açık­lanan ne­denlerle BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin har­cının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.12.2010 gü­nünde oyçokluğuyla karar verildi.

Karşı Oy:

Davacı Emine, dava dilekçesinde, altın ziynet eşyalarının koca­sında kal­dığını ve kendisine iade edilmediğini ileri sürerek iade/alacak davası açmıştır. Altın ziynet takı eşyalarının kadına özgü ve kim tarafından takılırsa takılsın kadına ait olduğu ve kural olarak kadın elinde olduğu ve kadın tarafından taşı­nacağı karinedir. Bir karinenin aksini ispat; karine lehine olmayan tarafa düşer. Da­vacı kadın evinden normal koşullarda ayrılmış, düğün için baba evine gel­miştir. Normal olan, normal koşullarda evden ayrılmış ka­dının ziynet takı eşyalarını yanında götürmesidir. Bu durumda da­vacı kadının ziynet takı eşyala­rının koca tarafından elinden alınıp, iade edilmediğini kanıtlaması gerekir. Bu nedenle, ziynet, takı eş­yası davası için ispat yükü davacı kadın üzerindedir. Davacı kadın, dava dilekçesinde ziynet takı eşyalarının evde kasada saklandığı ve kasa anahtarının kocada olduğundan hiç söz etmemiştir. Buna rağ­men, tanıklardan birinin beyanında geçen ve duyuma dayanan ziy­netlerin evde kasada saklandığı ve koca tarafından kadına iade edilmediği şeklindeki soyut sözlerine değer verilerek; dolaylı yol­dan davada ispat yükünün davalı kocada olduğu ve kocanın iade edilmediğini ispat edemediğini, bu yüzden ziynetler yönünden da­vanın kabulü ile hükmün ziynetler yönünden bozulması gerektiği yolundaki, değerli çoğunluğun görüşüne katılmıyorum. Davada, ziynetler yö­nünden ispat yükü kendi üzerinde olan davacı kadın id­diasını gösterdiği delil­lerle usulünce kanıtlayamamıştır. Boşanma isteği yönünden bozma görüşüne katılmakla birlikte; hükmün ziy­netlere yönelik bölümünün onanması gerekti­ğini düşünüyorum[3].

 

Banka kasasında saklanan altınlar için tamamlayıcı yemin yaptırıl­ması.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda ma­halli mah­kemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşü­nüldü.

Davacı tanıkları dava konusu ziynetlerin davalı tarafından banka kasa­sına saklandığına dair davalının ikrarının bulunduğunu bildirmelerine rağmen, davalı tanıkları ise taraflar ayrıldıktan sonra ziynetlerin davacının üzerinde görüldüğünü beyan etmeleri karşı­sında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu­nun 355 ve devamı maddeleri uyarınca mahkemece doğrudan tamamlayıcı yemin deli­line başvurularak sonucu uyarınca karar verilmesi gerektiğinin dü­şünülmemesi bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz konu hükmün gösterilen nedenlerle bozulma­sına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliği ile karar verildi[4].

 

Davalı adına kiralanan kasadan ziynetlerin alındığı tespit kararı ile anlaşılmış bulunduğundan ziynetlerin davalıda kaldı­ğının kabulü gerekir.

Dava ve Karar: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhake­mesi so­nunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uy­gun sebep­lere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görül­memesine göre davacı­nın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Banka kasasında davalı adına kiralanan kasadan ziynetlerin alındığı tespit kararı ile anlaşılmış bulunduğundan ziynetlerin da­valıda kaldığı gözetil­meden ziynetlerle ilgili davanın reddi doğru bulunmamıştır.

Sonuç: Hükmün 2. maddede belirtilen nedenlerle davacı yara­rına bozul­masına, bozma dışında kalan temyiz isteklerinin 1. mad­dede belirtilen neden­lerle reddine, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliği ile karar verildi[5].



[1] HGK 6-46/75 17.02.2010 (İstanbul Barosu Dergisi, Mayıs Haziran 2013, Cilt:87, Sayı: 2013/3, Sahife 297, Gönderen: Av. Talih Uyar, e.uyar.com)

[2] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 8939/13238 01.07.2010

[3] 2. Hukuk Dairesi 2009/20387 2010/21401 20.12.2010

[4] 2. Hukuk Dairesi 6785/8460 31.05.2001

[5] 2. Hukuk Dairesi 2285/3649 12.03.2001

Mahallinde yapılan inceleme sırasında davalıya ait kasada iki adet pasaport, bir CD ve bir sigorta poliçesi bulunmuş olup, kasa açma kapama tutanağı incelendiğinde ise kasanın davalı tarafından en son 04.07.2007 tarihinde saat: 08.45'te açıldığı görülmüştür. Kasanın açıldığı saat itibari ile kasaya konulmuş olan eşyaların günün çok erken saatinde kasaya ko­nulmasını gerektirecek mahiyette eşyalar da olmadığı belirgindir.

Taraflar arasındaki “Ziynet Eşyası” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Denizli 2. Aile Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 21/05/2008 gün ve 2007/380- 2008/442 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 22/12/2008 gün ve 9227-14024 sayılı ilamı ile;

(... Uyuşmazlık, ziynet eşyalarının iadesi, olmadığı takdirde bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi üze­rine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, dava dilekçesinde, tarafların 04.07.2006 tarihinde evlen­diklerini, düğün sırasında takılan takıların banka kasasında saklandığını, gezme bahanesi ile gidilen İzmir'de müvekkilinin terk edildiğini, ailesine sığınan mü­vekkilinin takılarını alamadığını, aynen olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hak­ları saklı kalmak üzere 5.000,00.-YTL'nin tahsilini istemiş, ıslah ile talebini 12.175,00.-YTL'ye çıkarmıştır. Davalı vekili, davacının dava konusu ziynetleri balayına giderken annesine verdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesi hükmü uyarınca, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatla­rında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı ka­nıtlaması gerekir.

Davacı kadın, dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Ha­yat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla, bunların davalı tarafın zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.

Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürü­lebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlenmesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşya-larının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir.

Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, ispat yükü altındadır.

Somut olayda, davacı evlilik nedeniyle kendisine takılan ve hediye edi­len dava konusu ziynetlerin iadesini istemektedir. Ne var ki, davada davacı kadının evden ayrıldığı tarih itibariyle dava konusu ziynet eşyasının götürülme­sine engel olunduğunu ve zorla elinden alındığını, daha önce de götürme fırsatı elde edemediğini tanık-ların beyanı ile ispat edememiştir. Yukarıda açıklandığı üzere ispat yükümlülüğü davacıdadır. Mahkeme ise kanıtlama yükümlülüğünü yer değiştirerek 21.05.2008 tarihli oturumda kendiliğinden ziynetlerin davalıda kalıp kendisine teslim edilmediğine ilişkin davacıya yemin teklif etmiş, davacı da teklif edilen yemini eda etmiştir. Kanıtlama yükümlülüğü davacıda olup 04.12.2007 tarihli delil listesinde her türlü yasal delil demek suretiyle yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya, ziynetlerin elinden alındığı, götü­rülmesine engel olunduğu, davalı tarafta kaldığı konusunda davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ve eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir...),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR: Dava, T.M.K.'nun 220, 222 ve 226'ncı maddelerine dayalı kişi­sel malların tespitiyle geri alınması, olmadığı takdirde bedelinin tahsiline iliş­kindir.

Mahkemece, tanık beyanları, bankada bulunan kiralık kasa üzerine mah­kemece konulan ihtiyati tedbir kararının icrasından hemen önce alışılmadık biçimde sabah erken saatte davacı tarafından kasanın açılmış olması ve bilirkişi tarafından kasa açıldığından içinde değerli bir şey bulunmamış olması, ayrıca davalıya icra etti-rilen tamamlayıcı yemine dayalı olarak davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Özel dairece; yukarıya aynen alınan gerekçelerle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Davacı bozmadan sonra yemin teklif etmek istemediklerini beyan etmiş, mahkeme önceki kararda direnmiştir.

Yerel mahkeme ile özel daire arasında çıkan uyuşmazlık; ziynet eşyaları yönünden ispat yükünün kimde olduğu noktasında toplanmaktadır.

T.M.K.'nun 220'nci maddesine göre, karşılıksız kazanma yoluyla elde edilen mallar kişisel mal kapsamındadır. T.M.K.'nun 222'nci maddesi kişisel malın ispat şeklini düzenlemiş, 226'ncı maddesiyse bu malların iadesi usulünü belirlemiştir.

Türk Medeni Kanunu'nun 6'ncı maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatla­rında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı ka­nıtlaması gerekir.

Davacı kadın, dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Ha­yat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla, bunların davalı tarafın zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Di­ğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılır­ken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşul­larda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Bu du­rumda, ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alın­dığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, kadının ispatlaması gerekir. Özel dairenin bu yönlere ilişkin saptaması ilke olarak doğru ve yerin­dedir.

Ne var ki, bu ilkeler doğru olmakla birlikte, soyut normların olaylara uy­gulanması sırasında somut olayın özelliğinin gözetilmesi, hak ve adaleti gözetir bir uygulama yoluna gidilmesi gerekir.

Somut olayda, tüm dosya kapsamı ile boşanma davasında dinlenen tanık beyanlarından da anlaşılacağı gibi, davacı ve davalı Denizli'de ikamet etmekte iken bir ziyaret için İzmir'e gittikleri, İzmir'de bir kafede otururken yaptıkları tartışma sonucunda davalının davacıyı orada bırakarak Denizli'ye döndüğü, davacı kadının ise İzmir'de kaldığı anlaşılmaktadır.

Olayın oluş şekli itibarı ile davacı kadın evden boşanmayı tasarlayarak ayrılmamıştır. Bu düşünce ile evden ayrılmayan davacı kadının ziynetleri ya­nına alarak götürdüğünün kabulü mümkün değildir. Öte yandan, davacının talimatla dinlenen tanığı Yıldız beyanında, davalının boşanma davasının devam ettiği süreçte davacının kendisinden maddi ve manevi tazminat talep etmemesi halinde bütün ziynet eşyalarını iade edeceğini beyan ettiğini söylemiş, bu ha­liyle de davalı tanık huzurunda ziynetlerin kendisinde bulunduğunu zımnen kabul etmiştir.

Davacı, yargılamanın başından itibaren dava konusu ziynetlerin davalıya ait kasada saklandığı konusunda ısrarcı olmuş ve dava açılırken davalının hesa­bına ihtiyati tedbir konulmasını talep etmiştir. Mahkemece davalıya ait hesabın bulunduğu bankaya 15.06.2007 tarihinde ihtiyati tedbir konulması konusunda müzekkere yazılmış, banka 03.07.2007 tarihli cevabi yazısında davalının he­sabı üzerine ihtiyati tedbir konulduğunu, ayrıca davalının kiralık kasasının da mevcut olup, bu hesabına da ihtiyati tedbir konulup konulmayacağı hakkında bilgi verilmesini talep etmiştir. Davacının kasada keşif yapılmasını talep etmesi üzerine, mahallinde yapılan inceleme sırasında davalıya ait kasada iki adet pasaport, bir CD ve bir sigorta poliçesi bulunmuş olup, kasa açma kapama tu­tanağı incelendiğinde ise, kasanın davalı tarafından en son 04.07.2007 tarihinde saat: 08.45'te açıldığı görülmüştür.

Bu tarihe ve saate dikkat edildiğinde, mahkemece davalının hesabına ih­tiyati tedbir konulmasının ertesi günü olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra, kasanın açıldığı saat itibari ile kasaya konulmuş olan eşyaların günün çok erken saatinde kasaya konulmasını gerektirecek mahiyette eşyalar da olmadığı belir­gindir.

Hal böyle olunca; davacının evden kavgalı bir şekilde ve ayrılma düşün­cesi ile ayrılmadığı, eşi ile birlikte İzmir'e gittikleri, İzmir'de bir kafede otur­dukları sırada aralarında çıkan bir tartışma sonucunda ayrı yaşamaya başladık­ları sabit olduğundan, davalı erkek kendisi lehine olan karineden yararlanamaz. Bu durumda ispat külfeti yer değiştireceğinden, artık altınların kendisinde ol­madığını ispatlama külfeti davalı erkeğe düşer. Davalının hesabına konulan ihtiyati tedbirin ertesi günü, olağan olmayan bir saatte davalıya ait kasanın açıldığı ve kasada normal koşullarda banka kasasında saklanması gerekmeyen evraklar bulunduğu saptanmıştır. Bu şekilde, yerel mahkemece dava konusu ziynetlerin davalıda kaldığını önemli ölçüde ispat edecek deliller elde edilmiş olmakla birlikte, hâkimin kanaatinin güçlendirilmesi amacı ile ziynetlerin miktarı ve davalıda kalıp kalmadığı konusunda resen davacıya yemin teklif edilmiştir.

Tüm dosya kapsamı, olayların gelişimi ve davacı tarafından icra edilen tamamlayıcı yemin de gözetildiğinde, davacının davasını ispat ettiği sonucuna varılarak, davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamakta­dır.

Ne var ki, bozma şekline göre mahkemece hükmedilen ziynet eşyası be­deli konusundaki davalı vekilinin temyiz itirazları incelenmediğinden bu hu­susların incelenmesi için dosyanın özel daireye gönderilmesi gerekir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin ispat yükü­nün davalıya düştüğü gerekçesi ile davanın kabulüne dair kurduğu hüküm ye­rinde olmakla birlikte, ziynet eşyalarının bedeli konusunda davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'ne gönderilmesine, 17.02.2010 gününde oybirliği ile karar verildi[1].

 

Ziynetlerin kasada saklandığını iddia eden kadının bunu ispat et­mesi gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü:

Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalı-davacı kocanın tüm, davacı-davalı ka­dının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersiz­dir.

2- Toplanan delillerden eşine hakaret eden ve birlik görevlerini yerine getirmeyen davalı-davacı koca tamamen kusurludur.

a- Türk Medeni Kanunu'nun 174/1. maddesi mevcut veya bek­lenen bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz ya da daha az kusurlu tara­fın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceğini, 186. maddesi, eşlerin evi birlikte seçeceklerini, birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile ka­tılacaklarını öngörmüştür. Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda maddi tazminat isteyen eşin diğerinden daha ziyade ve eşit kusurlu olmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu bu eş, en azından diğe­rinin maddi desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve eko­nomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi (TMK. md.4, BK. md. 42 ve 44) dikkate alınarak davacı-da­valı kadın yararına uygun miktarda maddi tazmi­nat verilmelidir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.

b- Türk Medeni Kanunu'nun 174/2 maddesi, boşanmaya sebe­biyet ver­miş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngör­müştür. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılma­sına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davacı-davalı kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kişilik haklarına sal­dırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (TMK. md. 4 BK. md. 42, 43, 44, 49) dikkate alınarak davacı-davalı kadın yararına uygun miktarda manevi taz­minata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.

3- Davacı-davalı kadın ziynet ve takılarının kocasının kuyumcu olan ağabeyinin kasasında saklandığını ve kendisine iade edilmedi­ğini; koca ise kadının ortak konuttan ayrılırken ziynetlerini yanında götürdüğünü iddia ve savunmuştur. Bu iddia ve savunma karşısında ziynetlere yönelik davada “ispat yükü” davacı-davalı kadına düş­mektedir. Davacı-davalı kadın kasada saklandı­ğını iddia ettiği ziy­netlerin kasada saklandığını ve iade edilmediğini toplanan diğer delilleriyle ispat edememiştir. Ne var ki davacı-davalı kadın delil liste­sinde açıkça “yemin” deliline de dayanmıştır. (HUMK. md. 344-354) O halde davacı-davalı kadına yemin teklif hakkı hatırla­tılmak, yemin teklif ettiği ve davalı-davacı koca da yemin teklifini kabul ettiği takdirde Hukuk Usulü Muha­kemeleri Kanunu'nun 337-343 maddesinde gösterilen usulde yemin yaptırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi uygun olmamıştır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün 2. ve 3. bentlerde açıklanan ne­denlerle BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan bölümlerinin 1. bentte açıklanan nedenle ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın M.'ya yükle­tilmesine, peşin harcın mahsubuna ve 67.20.-TL temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatı­ran M.'e geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01.07.2010 gününde oybirliği ile karar verildi[2].

 

Davacı kadına ait ziynet eşyalarının kasada muhafaza edil­diği ve davacının evden ayrılması sırasında götürülmediğinin anlaşılmasına göre ziynet eşyaları ile ilgili davanın kabulü ge­rekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü:

Karar: 1- Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davalının, da­vacı kadı­nın bağımsız konut sağlanması isteğine olumlu yaklaşma­yarak, ailesiyle bir­likte yaşamak durumunda bıraktığı, kayınvalide­nin davacı kadına müdahalesine kayıtsız kaldığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı teme­linden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mev­cut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta hak­lıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.

2- Davacının ziynet eşyalarına yönelik temyizine gelince; Top­lanan de­lillerden; davacı kadına ait ziynet eşyalarının kasada muha­faza edildiği ve davacının evden ayrılması sırasında götürülmediği­nin anlaşılmasına göre ziynet eşyaları ile ilgili davanın kabulü ge­rekirken davanın reddedilmesi doğru gö­rülmemiştir.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 1. ve 2.bentlerde açık­lanan ne­denlerle BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin har­cının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.12.2010 gü­nünde oyçokluğuyla karar verildi.

Karşı Oy:

Davacı Emine, dava dilekçesinde, altın ziynet eşyalarının koca­sında kal­dığını ve kendisine iade edilmediğini ileri sürerek iade/alacak davası açmıştır. Altın ziynet takı eşyalarının kadına özgü ve kim tarafından takılırsa takılsın kadına ait olduğu ve kural olarak kadın elinde olduğu ve kadın tarafından taşı­nacağı karinedir. Bir karinenin aksini ispat; karine lehine olmayan tarafa düşer. Da­vacı kadın evinden normal koşullarda ayrılmış, düğün için baba evine gel­miştir. Normal olan, normal koşullarda evden ayrılmış ka­dının ziynet takı eşyalarını yanında götürmesidir. Bu durumda da­vacı kadının ziynet takı eşyala­rının koca tarafından elinden alınıp, iade edilmediğini kanıtlaması gerekir. Bu nedenle, ziynet, takı eş­yası davası için ispat yükü davacı kadın üzerindedir. Davacı kadın, dava dilekçesinde ziynet takı eşyalarının evde kasada saklandığı ve kasa anahtarının kocada olduğundan hiç söz etmemiştir. Buna rağ­men, tanıklardan birinin beyanında geçen ve duyuma dayanan ziy­netlerin evde kasada saklandığı ve koca tarafından kadına iade edilmediği şeklindeki soyut sözlerine değer verilerek; dolaylı yol­dan davada ispat yükünün davalı kocada olduğu ve kocanın iade edilmediğini ispat edemediğini, bu yüzden ziynetler yönünden da­vanın kabulü ile hükmün ziynetler yönünden bozulması gerektiği yolundaki, değerli çoğunluğun görüşüne katılmıyorum. Davada, ziynetler yö­nünden ispat yükü kendi üzerinde olan davacı kadın id­diasını gösterdiği delil­lerle usulünce kanıtlayamamıştır. Boşanma isteği yönünden bozma görüşüne katılmakla birlikte; hükmün ziy­netlere yönelik bölümünün onanması gerekti­ğini düşünüyorum[3].

 

Banka kasasında saklanan altınlar için tamamlayıcı yemin yaptırıl­ması.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda ma­halli mah­kemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşü­nüldü.

Davacı tanıkları dava konusu ziynetlerin davalı tarafından banka kasa­sına saklandığına dair davalının ikrarının bulunduğunu bildirmelerine rağmen, davalı tanıkları ise taraflar ayrıldıktan sonra ziynetlerin davacının üzerinde görüldüğünü beyan etmeleri karşı­sında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu­nun 355 ve devamı maddeleri uyarınca mahkemece doğrudan tamamlayıcı yemin deli­line başvurularak sonucu uyarınca karar verilmesi gerektiğinin dü­şünülmemesi bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz konu hükmün gösterilen nedenlerle bozulma­sına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliği ile karar verildi[4].

 

Davalı adına kiralanan kasadan ziynetlerin alındığı tespit kararı ile anlaşılmış bulunduğundan ziynetlerin davalıda kaldı­ğının kabulü gerekir.

Dava ve Karar: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhake­mesi so­nunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uy­gun sebep­lere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görül­memesine göre davacı­nın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Banka kasasında davalı adına kiralanan kasadan ziynetlerin alındığı tespit kararı ile anlaşılmış bulunduğundan ziynetlerin da­valıda kaldığı gözetil­meden ziynetlerle ilgili davanın reddi doğru bulunmamıştır.

Sonuç: Hükmün 2. maddede belirtilen nedenlerle davacı yara­rına bozul­masına, bozma dışında kalan temyiz isteklerinin 1. mad­dede belirtilen neden­lerle reddine, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliği ile karar verildi[5].



[1] HGK 6-46/75 17.02.2010 (İstanbul Barosu Dergisi, Mayıs Haziran 2013, Cilt:87, Sayı: 2013/3, Sahife 297, Gönderen: Av. Talih Uyar, e.uyar.com)

[2] Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 8939/13238 01.07.2010

[3] 2. Hukuk Dairesi 2009/20387 2010/21401 20.12.2010

[4] 2. Hukuk Dairesi 6785/8460 31.05.2001

[5] 2. Hukuk Dairesi 2285/3649 12.03.2001