İspat

Dava konusu yapılan hakkın gerçekten var olup olmadığının anla­şılması, maddi hukukun o hakkın doğumunu veya sona ermesini kendi­sine bağladığı vakıaların doğru olup olmadığının tespit edilmesi sonu­cunda mümkün olur. İşte dava konusu hakkın ve buna karşı yapılan sa­vunmanın dayandığı vakıaların var olup olmadıkları hakkında mahke­meye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. Davacı, davasında ne kadar haklı olursa olsun, davasını dayandırdığı vakıaları ispat edemez veya ispat eder de davalı bunların hilafını ispat ederse, davayı kaybeder[1]. Bu anlamda salt haklı olmak hakkı almak için yeterli olmamakta, haklı olu­nan hususun hukukun kabul gördüğü vasıtalarla ispatlanması da büyük önem taşımaktadır.

İspat, genel anlamda bir iddianın doğru ve gerçek olup olmadığı konu­sunda hâkimi inandırma faaliyetidir. İspat, kelime olarak tespit etme, belirleme, sabitleme anlamına gelir. Davada ispat, taraflarca iddia edilen talebin dayandığı hukuk kuralının koşul vakıalarının somut olarak iddia edildiği gibi gerçekleş­tiği konusunda hâkimde kanaat uyandırmak üzere yapılan inandırma faaliyeti­dir. Hukukî anlamda ispat faaliyetinde amaç esasen hâkimin dışında ve dava­dan önce gerçekleşen uyuşmazlığa ilişkin vakıaların gerçekliği konusunda yar­gılama sırasında hâkimde ka­naat uyandırmaktır. Hâkim, geçmişte ve bilgisi dışında gerçekleşen bir olayın oluş şekli konusunda bir kanaate sahip olacaktır. Dış âlemde ger­çekleşen maddi gerçek, dava sırasında hâkimin vicdanında oluşturulacak kanaatle adli gerçeğe dönüştürülecektir[2].

İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlı­ğın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakı­aların ispatı için de delil gösterilir.

Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hak­kını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür[3]. Dava konusu çekişmeli vakıaların taraflardan hangisi tarafından ispatlanması gerek­tiği hususuna ispat yükü denir.

İspat yüküne ilişkin kurallar, bir somut vakıa iddiasının ispatsız veya be­lirsiz kalması durumunda, yani hakimin iddia edilen vakıanın varlığı veya yokluğu konusunda kanaat edinemediği durumda, hangi taraf aleyhine karar verileceği sorusuna cevap vererek, belirsizlik halinin aşılmasına hizmet eden ve dolayısıyla maddi meseledeki belirsizliğe rağmen hukuki mesele hakkında hakime bir yönde karar verme yüküm­lülüğü yükleyen maddi hukuka ilişkin kurallardır. İspat yükü, tarafların iddia ve savunmalarını dayandırdıkları bir olayın gerçekleşmiş olup ol­madığının ispat edilememesi halinde aleyhe bir kararla karşılaşma tehli­kesidir[4].

İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen va­kıaya bağlanan hukuki sonuçtan lehine hak çıkaran tarafa aittir[5].

İspat yükünün belirlenebilmesi için önce ilgili maddi hukuk kura­lındaki koşul vakıaların doğru bir şekilde tespit edilmiş olması ve buna uygun somut vakıaların ortaya konulmuş olması gerekir. Her bir vakıa bakımından lehine hak çıkarma çerçevesinde ispat yükü kuralları belir­lenir. Ancak kanunda özel olarak ispat yükünün belirlendiği hallerde genel kurala göre değil, kanunda belirtilen şekilde ispat yükü belirlenir.

Belli bir olaydan, belli olmayan diğer bir olay için çıkarılan sonuca ka­rine denir. Karine, fiili karine ve kanuni karine olmak üzere ikiye ay­rılır. Belli bir olaydan, belli olmayan bir olay için hakim tarafından çıka­rılan sonuca fiili karine denir. Fiili karine lehine olan taraf o hususu ispat etmiş sayılır. Fiili ka­rinenin aksinin ispatı mümkündür. Belli bir olaydan, belli olmayan bir olay için kanun tarafından çıkarılan sonuca da kanuni karine denir. Kanunui karine le­hine olan taraf o vakıayı ispat etmekle yükümlü değildir[6]. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngö­rülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanunui karinenin aksini ispat edebi­lir. Karineye dayanan taraf, sadece karine sonucunu ispat yükünden kurtulmuş olur ancak karine temelini ispat etmek yükü altındadır.

İspat yükü kural olarak önce davacıdadır. Öte yandan normal bir duruma dayanan tarafın bu iddiasını ispatı gerekmemekte fakat normal durumun aksini iddia eden tarafın bunu ispat etmesi gerekmektedir.

Evlenme sebebiyle kadına gerek ailelerce ve gerekse yakınlarınca takılan ziynet eşyaları, ülke gerçekleri ve yöresel geleneklere göre bir yerde kadının geleceğinin güvencesidir[7]. Evlenme sebebiyle kadına takılan ziynetlerin ema­neten takıldığı hususunda kadının bir kabulü ol­madığı sürece evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafın­dan alınmış olursa olsun ona bağış­lanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır.

Yargıtay ziynet eşyalarının, normal koşullarda ve hayatın olağan akışına göre kadın üzerinde bulunan, saklanabilen ve götürülebilir nite­likte eşyalar olduğunu kabul etmektedir[8]. Bunun sonucu olarak ziynet isteyen kadının, ziynetlerin kocada kaldığını veya götürülmesine engel olunduğunu ispat etmesi gerekmektedir.

Koca tarafından ziynetlerin varlığının kabul edilmesi halinde ise is­pat yükü yer değiştirecektir.

Ziynetlerin düğün masrafları, balayı masrafları ve ev eşyası alı­mında bozdurulması veya evlilik içerisinde bozdurularak harcanması halinde ise kadı­nın isteği ve onayı ile iade edilmemek üzere bozdurulup ihtiyaçlar için harcan­dığının koca tarafından kanıtlaması gerekir.

Eş söyleyişle; evin ihtiyacı için bozdurulan ziynet eşyalarının rıza ile ve iade şartı olmaksızın verildiğini koca ispatlamak zorunda olup bu durumu ispat edemeyen koca ziynet eşyalarını iade ile mükelleftir[9].

Evi terk eden veya kendi isteği ile evden ayrılan kadının ziynetleri de yanında götüreceğini varsayan Yargıtay, şiddete uğramak suretiyle, dövülerek, zorla evden atılan, benzer sebeplerle evi terk etmek zorunda kalan kadının ise ziynetleri yanında götüremeyeceğini bu halde ziynetle­rin kadında olduğunu kocanın ispatlaması gerektiğini belirtmektedir.

 

Ziynetlerin zorla elinden alındığı hususunu kadının ispat­laması ge­rekir.

Dava: Taraflar arasındaki “boşanma, nafaka, ziynet alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eyüp 1.Aile Mah­kemesince “asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne” dair ve­rilen 30.12.2008 gün ve 2008/260 E- 983 K. Sayılı kararın ince­lenmesi davacı/karşı davalı vekili tarafından istenil­mesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 14.7.2010 gün ve 2010/12043-14213 sayılı ilamı ile;

(... 1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun se­beplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık gö­rülmemesine göre davacı-karşılık davalı kocanın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Davacı-karşılık davalı kocanın ziynet eşyalarına yönelik temyizine gelince; Kanunda aksi öngörülmedikçe kural olarak her­kes iddiasını ispatla yükümlüdür (TMK. md. 6). Ancak iddialar kar­şılaştığında kimin ispat yükü altında bulunduğunun tespiti her za­man kolay olmamaktadır. Bunun için gerek ilmi gerekse kazai içti­hatlarda bir takım ölçülere yer verilmiştir.

Hemen bütün ilim adamlarının birleştiği ve Yargıtay uygulama­sında ka­rarlılık ifade eden ölçüye göre, ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer (Prof. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1968, sh.372; Prof. İlhan Postacıoğlu, Medeni Yargılama Usulü, 1970, sh. 464; Prof.Necip Bilge, Hukuk Yargılamaları Usulü, 1967, sh.449; Prof.Sabri Şakir Ansay Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1957, sh. 248-249; Prof.Saim Üstündağ Hu­kuk Muhakemeleri Usulü, 1973, sh. 378; H.G.K.nun 19.7.1967 gün ve 239-340 sayılı, 7.6.1974 gün ve 1972/84 Sayılı kararları).

İleri sürdürdüğü bir vakıadan lehine haklar çıkaran kimse iddia ettiği olayları ispat etmelidir (Prof.Saim Üstündağ, age. 1973 sh.397).

Davacı, ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olan bu çeşit eşyanın kadın üzerinde olması ya da evde saklanmış, muhafaza edilmiş bulunmasıdır. Diğer bir deyimle bun­ların davalı tarafın zilyetlik ve siyanetine terk edilmiş olması ola­ğana ters düşer.

Diğer taraftan söz konusu eşya rahatlıkla saklanabilen, taşına­bilen, götü­rülebilen nev`idendir. Onun için evden ayrılmayı tasarla­yan kadının bunları önceden götürmesi gizlemesi her zaman müm­kündür.

Davacı davaya konu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olundu­ğunu, evde kaldığını, ispat yükü altındadır.

Olayda kadın, davaya konu ziynet eşyasının, götürülmesine en­gel olun­duğunu ve zorla elinden alındığını, daha öncede götürme fırsatı elde edemedi­ğini ispat edememiştir. Buna rağmen yukarda yazılı ilkelerde hataya düşülerek hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır..,

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

H.G.K.nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anla­şıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra ge­reği görüşüldü:

Karar: Dava, boşanma istemli olup davalı kadın karşı davasında ziynet eşyalarının bedelinin tahsilini istemiştir.

Mahkeme, koca tarafından açılan boşanma davasının reddine, kadın tara­fından açılan ziynet eşyalarına yönelik davanın kabulüne karar vermiş; da­vacı/karşı davalı koca vekilinin temyizi üzerine ka­rar Özel Dairece, yukarda açıklanan sebeplerle bozulmuştur.

Mahkeme, davalı kadının ziynet eşyalarına dair davasını ispat ettiği, da­vacı/kaşı davalı kocanın 16.06.2008 tarihli dilekçesiyle ziynet eşyalarından ihtiyaç için bozdurulanların dışındakilerin kadın tarafından götürüldüğünü be­yanla, ziynet eşyalarının bir bölümü­nün bozdurulduğunu kendisinin de kabul ettiği, kadının çeyiz eş­yalarını satarak ihtiyaçlarını karşıladığı iddiasının kabulü yönün­deki kararın onandığını, bunun hayatın olağan akışına ters olduğu, ziynet eşyalarının bozdurulduğu kabul edilenler dışındakilerin ka­dın tarafından evden götürüldüğü iddiasını davacı/karşı davalı ko­canın ispatlaması gerektiği, kadının ziynet eşyaları konusundaki id­diasını tanık beyanları ve diğer delillerle kanıtla­dığı, kocanın ise kısmen bozdurduğunu ikrar ettiği bu eşyaların kalanının oldu­ğunu ve bunların kadın tarafından götürüldüğünü ispatlayamadığı gerek­çesiyle önceki kararında direnmiş; hükmü davacı/karşı davalı koca vekili temyize ge­tirmiştir.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıt­lara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunma­masına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.

SONUÇ: Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile di­renme kararının yukarda açıklanan sebeplerle ONANMASINA, 19.10.2011 gününde oybirliği ile karar verildi[10].

 

Ziynetlerin rıza ile ve iade şartı olmaksızın verildiğini ko­canın is­patlaması gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki “Ziynet ve çeyiz eşyalarının mev­cutsa aynen, değilse bedelinin tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 10. Aile Mahkemesince davanın kıs­men kabulüne dair verilen 22.12.2008 gün ve 2006/221 E., 2008/1525 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafın­dan istenilmesi üzerine,

Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 12.10.2009 gün ve 4376-8176 sayılı ilamı ile;

(...Dava ziynet ve çeyiz eşyalarının mevcutsa aynen değilse be­delinin tahsiline ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosya kapsamına, toplanan delillere, hükmün dayandığı ge­rekçelere, davalının beyanlarına göre davalı vekilinin temyiz iti­razları yerinde değildir.

2- Davacı vekilinin red edilen ziynetler yönünden temyiz iti­razlarına ge­lince:

Davacı vekili, dava dilekçesinde yazılı ziynet ve çeyiz eşyaları­nın davalı da kaldığını, ziynet ve çeyiz eşyalarının mevcutsa aynen değilse bedeli olan 12.000.00 YTL nin dava tarihinden itibaren ya­sal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesini iste­miştir. Davalı vekili ise davalının dava dilek­çesinde belirttiği mik­tarda ziynetlerinin bulunmadığını, dava konusu edilen ziynetlerin bir kısmının önceden taraflarca bozdurulup harcandığını, bir kısmı­nın da davalı tarafından götürüldüğünü, düğünde takılan 4 tane ya­rım altın, 3 adet hediyelik bilezik dışındaki bilezikler ve çeyrek al­tınların düğünden sonra bozdurulduğunu, müvekkilinde, 3 hediye­lik bilezik, iki adet altın yüzük ve bir adet alyans yüzük ve kol saati ve dava dilekçesinde belirtilen çeyiz eşyalarının kaldığını ve bunları iade etmeye hazır olduklarını, diğer haksız isteklerin red­dini sa­vunmuştur.

Evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından takılmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır. Dava dilekçesinde istenilen ziynet eşyala­rının bir kısmının ailenin ortak giderleri için bozdurulup harcandığı davalı tara­fından kabul edilmektedir. Davalı ziynet eşyalarının davacının rızası ile bozdu­rulup harcandığını iddia etmiş ise de bu iddiasını kanıtlayamamıştır. Öte yan­dan karının ia­şesini sağlamak kocaya aittir. Davacıya ait olduğu anlaşılan dava konusu altınların evliliğin devamı sırasında davalı tarafından boz­durulup har­canmış olduğu kabul edildiğine göre davacıya iadesi ge­rekir. Bu nedenle davalı tarafından bozdurulup harcandığı kabul edilen ve mahkemece red edilen ziy­netler yönünden davanın kabu­lüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle bu ziynetler yö­nünden talebin red edilmesi doğru olmadığından hükmün bozul­ması gerekmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çev­rilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süre­sinde tem­yiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduk­tan sonra gereği görü­şüldü:

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı

Dava, Ziynet ve çeyiz eşyalarının mevcutsa aynen değilse be­delinin tah­sili istemine ilişkindir.

Yerel Mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak ve­rilen karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle ziy­net eşyaları yönünden bozulmuştur. Yerel Mahkeme; ispat yükünün davacıda olduğu, davacının da kendisine ait olan ve kendisinde bulunması gereken ziy­net eşyalarının rızası dışında davalı tarafından elinden alındığını ve bozdurul­duğunu is­pat edemediği, ailenin ortak giderleri için malvarlığından rıza ile yapılan katkının geri istenemeyeceği gerekçesi ile önceki kararında direnerek ziynet eşyaları yönünden davanın reddine karar vermiştir. Hükmü taraf vekille­rince temyiz edilmiştir.

Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, düğün sonrası da­valı tarafından davacıdan alınarak bozdurulan altınların davacının evlilik birli­ğinin giderlerine mal varlığı oranında katkısı olarak nitelendirilip nitelendirile­meyeceği, bozdurulan altınların rıza ile bozdurulduğu hususunun kim tarafın­dan ispatlanması ge­rektiği buna bağlı olarak bozdurulan altınların bedelinin davalıdan tahsiline karar verilip verilemeyeceği noktasındadır.

Sair hususlar kesinleşmiş olup uyuşmazlık konusu değildir.

1- 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Me­deni Kanu­nunu ile birlikte 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin ka­rının iaşesini kocaya yükleyen 152. maddesi de yürürlükten kaldı­rılmıştır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 186/3 fıkrası “Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katı­lırlar.” hükmünü getirmiştir. Bu nedenle bozma ilamında yer alan “…Öte yandan karının iaşesini sağlamak kocaya aittir.” cümlesinin maddi hataya dayalı olduğu kanaatine varıldığından bozma metnin­den çıkarıl­ması gerekir.

Ne var ki; TMK. nun 186/3 fıkrasında her ne kadar eşlerin bir­liğin gi­derlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katıla­cakları belirtilmiş ise de buradaki katılma ya eşlerin rızası ile ya da mahkeme kararıyla olması gere­kir.

Diğer taraftan, evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tara­fından alınmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır ve artık onun kişisel malı niteliğini kazanır. Bu durumda ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiğinin, kadının isteği ve onayı ile bozdurulup ev ihtiyaçları için harcandı­ğının davalı yanca kanıt­lanması halinde koca almış olduğu ziynet eşyalarını iadeden kurtu­lur.

Somut olayda ise bu konuda herhangi bir mahkeme kararı bu­lunmadığı gibi kadının rızası ile katkı amacıyla bozdurulmak üzere ziynet eşyalarının verildiğine dair herhangi bir delil de bulunma­maktadır. Davacıya ait olduğu anlaşılan dava konusu altınların ev­liliğin devamı sırasında davalı tarafından bozdurularak ev ihtiyacı için harcandığı davalı yanca kabul edilmiştir; ancak davalı, davacı kadının kendi rızası ile ziynet eşyalarını verdiğini kanıtlayama­mış­tır.

Eş söyleyişle; evin ihtiyacı için bozdurulan ziynet eşyalarının rıza ile ve iade şartı olmaksızın verildiğini davalı koca ispatlamak zorunda olup somut olayda davalı koca bu durumu ispat edemedi­ğinden dava konusu ziynet eşyala­rını davacıya iade ile mükelleftir.

O halde Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma ka­rarına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

2- Davalı vekili daha önce hükmü temyiz edip, Özel Dairece temyiz iti­razları reddedildiğinden, hakkındaki hüküm kesimleş­mekle direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmamaktadır. Bu nedenle temyiz isteminin reddi gerekir.

 

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1) Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme ka­rarının yu­karıda ve Özel Daire bozma kararından “…Öte yandan karının iaşesini sağla­mak kocaya aittir.” ibaresi çıkartılmak sure­tiyle gösterilen diğer nedenlerden dolayı BOZULMASINA,

2) Davalı tarafın ilk hükme yönelik temyiz itirazları reddedil­mekle hak­kındaki hüküm kesinleştiğinden direnme hükmünü tem­yizde hukuki yararı bulunmamakla davalı vekilinin temyiz istemi­nin REDDİNE, oybirliği ile karar verildi[11].

 

Ziynetler, kadın üzerinde bulunan, saklanabilen ve götürü­lebilir ni­telikte eşyalardır.

Dava: Taraflar arasındaki “ziynet ve çeyiz eşyalarının aynen, bulunama­dığı takdirde bedellerinin tahsili” davasından dolayı ya­pılan yargılama so­nunda; Ankara 11. Aile Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 20.04.2007 gün ve 2006/696 E., 2007/635 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından iste­nilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 03.03.2008 gün ve 2007/13877 E., 2008/2318 K. sayılı ilamı ile, (...Dava, boşanma dava­sından tefrik edilerek yeniden esasa kayıt edilen ziynet ve çe­yiz eşyalarının aynen, bulunmadığı takdirde bedellerini davalıdan tahsiline ilişkindir. Mahke­mece ziynet eşyaları yönünden davanın kısmen kabulüne, çeyiz eşyaları yö­nünden davanın reddine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edil­miştir.

Davacı, evden zorla çıkarıldığından bahisle alınmasına müsa­ade edilme­yen ziynet eşyalarının davalıda kaldığını iddia ederek, mevcutsa aynen, olma­dığı takdirde bedelinin davalıda tahsilini talep etmiştir. Davalı, ziynet eşyaları­nın davacı üzerinde götürüldüğünü, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.

Ziynet eşyalarının, normal koşullarda ve hayatın olağan akışına göre ka­dın üzerinde bulunan, saklanabilen ve götürülebilir nitelikte eşyalar olduğunun kabulü gerekir. Bunun sonucu olarak davacı ziy­netlerinin, davalı koca yedinde kaldığını ispat etmek durumundadır. Davacı, ziynet eşyalarının götürülmesine engel olunduğunu ve zorla elinden alındığını, daha önceden götürme fırsatı elde edemediğini mevcut deliller ile ispat edememiştir. Bu durumda, mahke­mece dava dilekçesinde tüm yasal deliller denilmekle davacının yemin deliline de dayandığı anlaşıldığından davalıya yemin teklif etme hakkı olduğu davacıya hatırlatılarak sonucuna göre bir karar veril­mesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın ziynet eşyaları yönünden kısmen kabulüne karar verilmesi hatalı ol­muştur.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki ka­rarda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davalı vekili

Hukuk Genel Kurulu Kararı

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süre­sinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduk­tan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıt­lara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Ku­rulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya ay­kırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozul­malıdır.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek ha­linde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 28.01.2009 gününde oyçokluğu ile karar verildi[12].

 

Olayın oluş şekli itibarı ile davacı kadın evden boşanmayı tasarlaya­rak ayrılmamıştır. Bu düşünce ile evden ayrılmayan davacı kadının ziy­netleri yanına alarak götürdüğünün kabulü mümkün değildir.

Taraflar arasındaki “Ziynet Eşyası” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Denizli 2. Aile Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 21/05/2008 gün ve 2007/380- 2008/442 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 22/12/2008 gün ve 9227-14024 sayılı ilamı ile;

(... Uyuşmazlık, ziynet eşyalarının iadesi, olmadığı takdirde bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi üze­rine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, dava dilekçesinde, tarafların 04.07.2006 tarihinde evlen­diklerini, düğün sırasında takılan takıların banka kasasında saklandığını, gezme bahanesi ile gidilen İzmir'de müvekkilinin terk edildiğini, ailesine sığınan mü­vekkilinin takılarını alamadığını, aynen olmadığı takdirde fazlaya ilişkin hak­ları saklı kalmak üzere 5.000,00.-YTL'nin tahsilini istemiş, ıslah ile talebini 12.175,00.-YTL'ye çıkarmıştır. Davalı vekili, davacının dava konusu ziynetleri balayına giderken annesine verdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesi hükmü uyarınca, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatla­rında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı ka­nıtlaması gerekir.

Davacı kadın, dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Ha­yat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla, bunların davalı tarafın zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.

Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürü­lebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlenmesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşya-larının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir.

Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, ispat yükü altındadır.

Somut olayda, davacı evlilik nedeniyle kendisine takılan ve hediye edi­len dava konusu ziynetlerin iadesini istemektedir. Ne var ki, davada davacı kadının evden ayrıldığı tarih itibariyle dava konusu ziynet eşyasının götürülme­sine engel olunduğunu ve zorla elinden alındığını, daha önce de götürme fırsatı elde edemediğini tanık-ların beyanı ile ispat edememiştir. Yukarıda açıklandığı üzere ispat yükümlülüğü davacıdadır. Mahkeme ise kanıtlama yükümlülüğünü yer değiştirerek 21.05.2008 tarihli oturumda kendiliğinden ziynetlerin davalıda kalıp kendisine teslim edilmediğine ilişkin davacıya yemin teklif etmiş, davacı da teklif edilen yemini eda etmiştir. Kanıtlama yükümlülüğü davacıda olup 04.12.2007 tarihli delil listesinde her türlü yasal delil demek suretiyle yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya, ziynetlerin elinden alındığı, götü­rülmesine engel olunduğu, davalı tarafta kaldığı konusunda davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ve eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir...),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR: Dava, T.M.K.'nun 220, 222 ve 226'ncı maddelerine dayalı kişi­sel malların tespitiyle geri alınması, olmadığı takdirde bedelinin tahsiline iliş­kindir.

Mahkemece, tanık beyanları, bankada bulunan kiralık kasa üzerine mah­kemece konulan ihtiyati tedbir kararının icrasından hemen önce alışılmadık biçimde sabah erken saatte davacı tarafından kasanın açılmış olması ve bilirkişi tarafından kasa açıldığından içinde değerli bir şey bulunmamış olması, ayrıca davalıya icra etti-rilen tamamlayıcı yemine dayalı olarak davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Özel dairece; yukarıya aynen alınan gerekçelerle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Davacı bozmadan sonra yemin teklif etmek istemediklerini beyan etmiş, mahkeme önceki kararda direnmiştir.

Yerel mahkeme ile özel daire arasında çıkan uyuşmazlık; ziynet eşyaları yönünden ispat yükünün kimde olduğu noktasında toplanmaktadır.

T.M.K.'nun 220'nci maddesine göre, karşılıksız kazanma yoluyla elde edilen mallar kişisel mal kapsamındadır. T.M.K.'nun 222'nci maddesi kişisel malın ispat şeklini düzenlemiş, 226'ncı maddesiyse bu malların iadesi usulünü belirlemiştir.

Türk Medeni Kanunu'nun 6'ncı maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatla­rında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı ka­nıtlaması gerekir.

Davacı kadın, dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Ha­yat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla, bunların davalı tarafın zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Di­ğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılır­ken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşul­larda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Bu du­rumda, ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alın­dığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, kadının ispatlaması gerekir. Özel dairenin bu yönlere ilişkin saptaması ilke olarak doğru ve yerin­dedir.

Ne var ki, bu ilkeler doğru olmakla birlikte, soyut normların olaylara uy­gulanması sırasında somut olayın özelliğinin gözetilmesi, hak ve adaleti gözetir bir uygulama yoluna gidilmesi gerekir.

Somut olayda, tüm dosya kapsamı ile boşanma davasında dinlenen tanık beyanlarından da anlaşılacağı gibi, davacı ve davalı Denizli'de ikamet etmekte iken bir ziyaret için İzmir'e gittikleri, İzmir'de bir kafede otururken yaptıkları tartışma sonucunda davalının davacıyı orada bırakarak Denizli'ye döndüğü, davacı kadının ise İzmir'de kaldığı anlaşılmaktadır.

Olayın oluş şekli itibarı ile davacı kadın evden boşanmayı tasarlayarak ayrılmamıştır. Bu düşünce ile evden ayrılmayan davacı kadının ziynetleri ya­nına alarak götürdüğünün kabulü mümkün değildir. Öte yandan, davacının talimatla dinlenen tanığı Yıldız beyanında, davalının boşanma davasının devam ettiği süreçte davacının kendisinden maddi ve manevi tazminat talep etmemesi halinde bütün ziynet eşyalarını iade edeceğini beyan ettiğini söylemiş, bu ha­liyle de davalı tanık huzurunda ziynetlerin kendisinde bulunduğunu zımnen kabul etmiştir.

Davacı, yargılamanın başından itibaren dava konusu ziynetlerin davalıya ait kasada saklandığı konusunda ısrarcı olmuş ve dava açılırken davalının hesa­bına ihtiyati tedbir konulmasını talep etmiştir. Mahkemece davalıya ait hesabın bulunduğu bankaya 15.06.2007 tarihinde ihtiyati tedbir konulması konusunda müzekkere yazılmış, banka 03.07.2007 tarihli cevabi yazısında davalının he­sabı üzerine ihtiyati tedbir konulduğunu, ayrıca davalının kiralık kasasının da mevcut olup, bu hesabına da ihtiyati tedbir konulup konulmayacağı hakkında bilgi verilmesini talep etmiştir. Davacının kasada keşif yapılmasını talep etmesi üzerine, mahallinde yapılan inceleme sırasında davalıya ait kasada iki adet pasaport, bir CD ve bir sigorta poliçesi bulunmuş olup, kasa açma kapama tu­tanağı incelendiğinde ise, kasanın davalı tarafından en son 04.07.2007 tarihinde saat: 08.45'te açıldığı görülmüştür.

Bu tarihe ve saate dikkat edildiğinde, mahkemece davalının hesabına ih­tiyati tedbir konulmasının ertesi günü olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanı sıra, kasanın açıldığı saat itibari ile kasaya konulmuş olan eşyaların günün çok erken saatinde kasaya konulmasını gerektirecek mahiyette eşyalar da olmadığı belir­gindir.

Hal böyle olunca; davacının evden kavgalı bir şekilde ve ayrılma düşün­cesi ile ayrılmadığı, eşi ile birlikte İzmir'e gittikleri, İzmir'de bir kafede otur­dukları sırada aralarında çıkan bir tartışma sonucunda ayrı yaşamaya başladık­ları sabit olduğundan, davalı erkek kendisi lehine olan karineden yararlanamaz. Bu durumda ispat külfeti yer değiştireceğinden, artık altınların kendisinde ol­madığını ispatlama külfeti davalı erkeğe düşer. Davalının hesabına konulan ihtiyati tedbirin ertesi günü, olağan olmayan bir saatte davalıya ait kasanın açıldığı ve kasada normal koşullarda banka kasasında saklanması gerekmeyen evraklar bulunduğu saptanmıştır. Bu şekilde, yerel mahkemece dava konusu ziynetlerin davalıda kaldığını önemli ölçüde ispat edecek deliller elde edilmiş olmakla birlikte, hâkimin kanaatinin güçlendirilmesi amacı ile ziynetlerin miktarı ve davalıda kalıp kalmadığı konusunda resen davacıya yemin teklif edilmiştir.

Tüm dosya kapsamı, olayların gelişimi ve davacı tarafından icra edilen tamamlayıcı yemin de gözetildiğinde, davacının davasını ispat ettiği sonucuna varılarak, davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamakta­dır.

Ne var ki, bozma şekline göre mahkemece hükmedilen ziynet eşyası be­deli konusundaki davalı vekilinin temyiz itirazları incelenmediğinden bu hu­susların incelenmesi için dosyanın özel daireye gönderilmesi gerekir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin ispat yükü­nün davalıya düştüğü gerekçesi ile davanın kabulüne dair kurduğu hüküm ye­rinde olmakla birlikte, ziynet eşyalarının bedeli konusunda davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'ne gönderilmesine, 17.02.2010 gününde oybirliği ile karar verildi[13].

 

Ziynetlerin kocanın bozulan işleri için harcanması halinde kadına iadesi gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki “ziynet eşyasının iadesi ve alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 1. Aile Mah­kemesi’nce davanın reddine dair verilen 19.04.2006 gün ve 2006/111 E, 278 K. sayılı kararın ince­lenmesi davacı vekili tara­fından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 19.02.2007 gün ve 2006/12132 E, 2007/2163 K. sayılı ilamı ile,

(...Toplanan delillerden, dava konusu edilen ve düğünde kadına takılan ziynet eşyaları ile paranın evlilik süresinde davalı koca tara­fından işlerinin bozulması nedeniyle davacıdan alındığı ve daha sonra iade edilmediği anlaşıl­maktadır. Bu durum karşısında davanın kabulü gerekirken reddi, usul ve yasaya aykırı olup açıklanan ne­denle kararın bozulması gerekmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davacı vekili

Hukuk Genel Kurulu Kararı

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süre­sinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduk­tan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıt­lara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Ku­rulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kara­rına uyulmak gerekirken, ön­ceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek ha­linde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 17.10.2007 gününde oybirliği ile karar verildi[14].

 

Ziynetlerin kadının borcu için harcandığı savunması araştı­rılmadan karar verilmesi doğru değildir.

Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargı­lama so­nunda; Uşak 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kıs­men kabulüne dair verilen 16.4.2002 gün ve 2000/323 E. 2002/301 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 10.6.2003 gün ve 2003/13670 -7512 sayılı ilamı ile; (...Dava, çeyiz ve ziynet eşyası alacağına ilişkin olup, mahkemece, dava kısmen kabul edilmiştir.

Davalı, dava konusu altınların, davacının icradaki borçlarını ödemek için bozulduğunu savunmuştur. Ancak bu savunma üze­rinde durulup konu hak­kında gerekli araştırma yapılmadan karar verilmiştir. Mahkemece savunma kapsamındaki kanıtlar toplanıp sonucuna göre bir karar vermek üzere, eksik araştırmaya dayalı ola­rak kurulan hükmün bozulması gerekmiştir...) gerekçe­siyle bozula­rak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama so­nunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davalı vekili

Hukuk Genel Kurulu Kararı

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süre­sinde temyiz edildi­ği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okun­duktan sonra gereği görü­şüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıt­lara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Ku­rulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kara­rına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozul­malıdır.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. nun 429.mad­desi gereğince BOZULMASINA, istek ha­linde temyiz peşin harcının geri verilmesi­ne 02.06.2004 gününde oybirliği ile karar verildi[15].

 

 

 

Koca, ziynet eşyalarının kendisine bağışlandığını iddia et­miş ise de, bunların bağışlandığı harcamaların kadının isteği ve onayı ile yapıldığı kanıtlanamadığından kocanın aynen iade veya tazminle sorumlu tutulma­sına karar verilmesi gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki "istirdat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Yerköy Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 5.3.2003 gün ve 2002/289 E, 2003/66 K. sayılı kararın incelenmesi davacı ve­kili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 30.6.2003 gün ve 4787-8650 sayılı ilamı ile,

(...Davacı, aralarında boşanma davası devam eden davalı ile ayrı yaşa­dıklarını, çeyiz senedindeki eşyalarını da alamadığını be­lirterek, aynen iadesini olmadığı takdirde dava tarihindeki değeri olan 15.000.000.000 TL. nin yasal faizi ile birlikte ödetilmesine ka­rar verilmesini istemiştir.

Davalı, ziynet eşyaları yönünden davanın kısmen reddini sa­vunmuştur. Mahkemece ziynet eşyaları dışındaki eşyaların teslim edilmiş olması nedeniyle bu eşyalar bakımından karar verilmesine yer olmadığına, ziynet eşyaları ile ilgili talebin ise, evlilik birliğinin devamı sırasında bozdurularak evlilik kuru­munun borçlarına har­canmış olması nedeniyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ta­rafından temyiz edilmiştir.

Çeyiz senedinde belirtilen ziynet eşyalarının davacı tarafından evden ay­rılırken götürülmediği, aksine mahkemenin kabulünde de olduğu gibi evlilik birliğinin devamı sırasında paraya çevrilerek harcandığı açıklığa kavuşmuştur. Evin infak ve iaşesinin temini ko­caya ait olduğuna göre ziynet eşyaları bakı­mından da tazminata hükmedilmesi gerekirken, bunların satımından dolayı elde edilen paranın evlilik kurumunun borçlarına harcandığından bahisle yazılı şe­kilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı ge­rektirir...) gerek­çesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu Kararı

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süre­sinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduk­tan sonra gereği görüşüldü:

Dava istirdat istemine ilişkindir.

Davacı kadın 19.7.2002 tarihli dava dilekçesinde, aralarında boşanma davası devam eden davalı ile ayrı yaşadıklarını, çeyiz se­nedindeki eşyaların kendine iade edilmediğini beyanla, aynen iade­sini, olmadığı takdirde dava tarihindeki değerinin faizi ile ödenme­sini talep etmiştir.

Davalı, çeyiz senedindeki ziynet eşyaları dışındaki eşyaların iade edildi­ğini, ziynet eşyalarının ise davacı tarafından kendisine bağışlandığını, paraya çevrilerek araba satın alındığını, daha sonra arabanın da satılarak evlilik birli­ğinin borçlarının ödendiğini be­yanla davanın reddini istemiştir.

Mahkemenin davanın reddine dair verdiği karar, yukarıda be­lirtilen ne­denlerle Özel Dairece bozulmuştur.

Mahkemece, davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 4721 sa­yılı Türk Medeni Kanunu'nun 185/2, 186/son ve 188/1 maddeleri karşısında, evin infak ve iaşesinin sadece kocaya ait olduğu yönün­deki bozma gerekçesinin kabul edilemeyeceği, Türk Medeni Kanu­nu'nda eşlerin birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılacaklarının belirtildiği, çeyiz senedin­deki ziynet eşyalarının paraya çevrilerek araba alındığı ve daha sonra arabanın da satılarak birliğin borçlarının ödendiği, davalının elinde kalma­dığı" gerekçe­siyle önceki kararda direnilmiştir.

Taraflar ve tanıklarca imzalanan 20.6.1999 tarihli çeyiz sene­dindeki da­vacıya ait ziynet eşyalarının davalıya teslim edildiği, da­vacı tarafından evden ayrılırken götürülmediği, aksine bozdurularak davalı adına araba alındığı onun da satılarak evlilik birliğinin borç­larına harcandığı konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Dava, çeyiz senedindeki ziynet eşyalarının iadesi istemine ilişkin olup sözleşme hukuku kurallarına göre davalı, iade edilmemek üzere söz konusu ziynet eşyalarının kendisine verildiğini kanıtla­madıkça iade ve tazmin ile mükelleftir.

Somut olayda davalı, ziynet eşyalarının kendisine bağışlandı­ğını iddia etmiş ise de, bunların bağışlandığı harcamaların davacı­nın isteği ve onayı ile yapıldığı kanıtlanamadığından davalının ay­nen iade veya tazminle sorumlu tutulmasına karar verilmesi gere­kirken davanın reddi isabetsizdir.

Öte yandan, her ne kadar dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanu­nu'nun yü­rürlüğünden sonra açılmış ise de, evlilik akdinin ve çeyiz senedinin 743 sayılı Medeni Kanun zamanında yapıldığı gözetile­rek sonucuna göre karar vermek gerekirken olayda uygulama yeri bulunmayan gerekçelerle davanın reddi usul ve yasaya aykırıdır.

O halde, yukarıda belirtilen bu nedenlerle direnme kararı bo­zulmalıdır.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararı­nın yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen ne­denlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının iadesine, 28.1.2004 gününde oybirliği ile karar verildi[16].

 

 

 

 

Ziynetleri götürmesine engel olunduğu hususunu kadının ispatla­ması gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Nevşehir 2. Asliye Hukuk Mahkemesince da­vanın davalı Yusuf Cömert yönünden kabulüne, davalı Şirin Cö­mert yönünden reddine dair verilen 12.06.2001 gün ve 2000/354-2001/200 sayılı kararın incelenmesi davalı Yusuf Cömert tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 01.11.2001 gün ve 2001/13323-14988 sayılı ilamı ile;

(... Davacılardan aktarılan olaylar sabit kabul edilemez.

Kanunda aksi öngörülmedikçe kural olarak herkes iddiasını isbatla yü­kümlüdür (M.K.6). Ancak iddialar karşılaştığında kimin isbat yükü altında bulunduğunun tesbiti her zaman kolay olma­maktadır. Bunun için gerek ilmi gerekse kazai içtihatlarda bir takım ölçülere yer verilmiştir.

a) Hemen bütün ilim adamlarının birleştiği ve Yargıtay uygu­lamasında kararlılık ifade eden ölçüye göre, isbat yükü hayatın ola­ğan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer (Prof. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1968, sh.372 Prof İlhan Postacıoğlu, Medeni Yargılama Usulü, 1970, sh.464, Prof Necip Bilge, Hukuk Yargılamaları Usulü, 1967, sh.449; Prof Sabri Şakir Ansay Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1957, sh.248.249; Prof Saim Üstündağ Hukuk Muhakemeleri Usulü, 1973, sh.378; H.G.K.nun 19.07.1967 gün ve 239-340 sayılı 07.06.1974 gün ve 1972/84 sayılı kararları; Yargıtay 2.Hukuk Daire­sinin 6.6.1983 gün ve 4936-5076 sayılı kararı).

b) İleri sürdüğü bir vakıadan lehine haklar çıkaran kimse iddia ettiği olayları isbat etmelidir. (Prof Saim Üstündağ, Ağe 1973 sh.397).

c) İsbat yükü daha kolay başarana düşer (Prof. Saim Üstündağ Ağe, Fe­deral Mahkeme Kararına atfen).

Davacı ziynet eşyasının davalıda kaldığını ileri sürmüş, davalı ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olan bu çeşit eşyanın kadın üzerinde olması ya da evde saklanmış, muhafaza edilmiş bulunmasıdır. Diğer bir deyimle bun­ların davalı tarafın zilyetlik ve siyanetine terk edilmiş olması ola­ğana ters düşer.

Diğer taraftan söz konusu eşya rahatlıkla saklanabilen, taşına­bilen götü­rülebilen nev'idendir. Onun için evden ayrılmayı tasarla­yan kadının bunları önceden götürmesi gizlemesi her zaman müm­kündür.

Davacı dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olundu­ğunu, evde kaldığını, isbat yükü altındadır.

Olayda kadın, dava konusu ziynet eşyasının, götürülmesine en­gel olun­duğunu ve zorla elinden alındığını, daha öncede götürme fırsatı elde edemedi­ğini isbat edememiştir. Buna rağmen yukarıda yazılı ilkelerde hataya düşülerek hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.

Ancak, davacı yemin deliline de dayanmıştır. Dava konusu ziy­netlerin davalılarda kalması konusunda yemin delilinin kullanılıp kullanılmayacağının hatırlatılması, kullanılmaması halinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasanın 344-354. maddeleri uyarınca yemin yaptırılması ve sonucu uyarınca karar ve­rilmesi gerekir. Bu husus üzerinde durulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz­dir...),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süre­sinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduk­tan sonra gereği görüşüldü:

Karar: 1) 12.06.2001 günlü ilk hükmü temyiz etmeyen davalı Şirin Cö­mert yönünden karar kesinleştiğinden, direnme kararını temyizinde hukuki yarar bulunmadığından davalı Şirin Cömert'in temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2) Davalı Cömert'in temyiz itirazlarına gelince; Tarafların kar­şılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak ge­rekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: 1) Yukarıda 1 nolu bentde açıklanan nedenlerle davalı Şirin Cö­mert'in temyiz itirazlarının REDDİNE, 15.10.2003 gü­nünde oybirliğiyle,

2) Davalı Yusuf Cömert'in temyiz itirazlarının kabulü ile, di­renme kara­rının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 22.10.2003 gününde ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar ve­rildi[17].

 

Evden ayrılmayı tasarlayan kadının ziynetleri yanında gö­türmesi, gizlemesi tabiidir.

Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargı­lama so­nunda; Uşak Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın ve karşı davanın kısmen kabulüne dair verilen 31.03.1998 gün ve 1996/954 E-1998/545 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 21.06.1999 gün ve 1999/5985-7092 sayılı ilamı ile;

(...1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun se­beplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık gö­rülmemesine göre kadının tüm, kocanın aşağıdaki bent kapsamı dı­şında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Dinlenen tanık beyanlarıyla kadının Almanya'dan dönerken üzerinde ziynet eşyaları bulunduğu belirlenmiştir. Kadının davası­nın reddi gerekirken kabulü bozmayı gerektirmiştir.

Kabule göre de; hüküm fıkrasının 2. bendinde gösterilen eşya­ların 6. bentte yeniden gösterilmesi de doğru bulunmamıştır...) ge­rekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı ve karşı davalı vekili

Hukuk Genel Kurulu Kararı

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süre­sinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduk­tan sonra gereği görüşüldü:

Dava, tarafların evli iken davalı kadına verilen altın ve ziynet eşyalarının bağıştan rücu nedeniyle davalıdan alınması; karşılık dava davalı-karşı davacı kadına ait altın ve ziynet eşyalarının da­vacı koca tarafından hile ile davalı kadının elinden alındığı iddia­sıyla aynen iadesi istemine ilişkindir.

Yerel mahkeme kocanın kadına hibe ettiği ziynet eşyalarının davalı ka­dından alınarak davacı kocaya verilmesine; davalı-karşı davacı kadının şahsi ziynetlerinin kocada kaldığının kabulü ile da­vacı-karşı davalı kocadan alınarak davalı-karşı davacı kadına ve­rilmesine karar vermiştir.

Tarafların temyizi üzerine kadının tüm temyiz itirazları redde­dilerek ka­rar davacı koca yararına “kadının davasının reddi gerekti­ğine işaretle bozul­muş; yerel mahkeme kadına ait ziynet eşyalarının Almanya'dan dönerken üze­rinde olduğu konusunda tanık bulunma­dığı; ziynet eşyalarının kocada kaldığı; kaldı ki, davalı kadının delil listesinde “diğer kanuni deliller” demek suretiyle yemin deliline de dayandığı, yemin yöneltme hakkı hatırlatılmadan davanın reddi ge­reğine ilişkin bozmanın yerinde olmadığı gerekçesiyle önceki kara­rında direnmiştir.

Kanunda aksi görülmedikçe kural olarak herkes iddiasını isbatla yü­kümlüdür (MK. md. 6). Hemen belirtmek gerekir ki, ge­rek öğreti de gerekse yargısal içtihatlarda “isbat yükünün hayatın olağan akışına aykırı iddia ve sa­vunmada bulunana düşeceği” kabul edilmiştir.

Somut olayda davalı-karşı davacı kadın altın ve ziynetlerinin kocasının Almanya'ya giderken “sen gümrükten geçiremezsin diye” elinden alındığını ve bunların kocasında kaldığını ileri sürmüş, da­vacı-karşı davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savun­muştur. Hayat deneylerine göre, olağan olan, bu çeşit eşyanın kadı­nın üzerinde olması ya da evde saklanmış, muhafaza edilmiş bu­lunmasıdır. Diğer bir deyimle, bunların davacı kocanın zilyetlik veya korunmasına terk edilmiş olması olağana ters düşer. Diğer ta­raftan altın ve ziynetlerin rahatlıkla saklanabilen taşınabilen götü­rülebilen nev'indendir. Onun için evden ayrılmayı tasarlayan kadı­nın bunları yanında götürmesi, gizlemesi tabiidir. Her ne kadar da­valı-karşı davacı tanıkları kadına ait altın ve ziynetleri kocanın gümrükten geçirerek Almanya'ya götürdüğünü bildirmişlerse de ta­raflar Almanya'da bir araya gelmişlerdir. Kadının evi terk ederken bunların zorla elinden alındığı ve götürmesine engel olunduğu ger­çekleşmedikçe yuka­rıda açıklanan gerekçeler karşısında altın ve ziynetlerin evde kaldığını isbat yükü kadına düşer. Nitekim bo­şanma dosyasında davalı kadının cevap dilekçe­sinde altın seti sata­rak Türkiye'ye döndüğü yolunda bir kabulü de bulunmakta­dır.

Olayda kadın altın ve ziynetlerin götürülmesine engel olunduğu ve zorla elinden alındığını, daha önce de götürme fırsatını elde edemediğini isbat ede­memiştir.

Hal böyle olunca, davalı-karşı davacı kadına ait altın ve ziy­netlerin evde ve kocada kaldığı sonucuna kavuşmak mümkün de­ğildir. Davalı-karşı davacı kadının delilleri altın ve ziynetlerin Al­manya'da kocada kaldığı veya elinden zorla alındığını isbata yeterli olmadığına göre yapılacak iş davalı-karşı davacı kadının kocasına ant yöneltme hakkı bulunduğu hatırlatılıp sonucu uyarınca uyuş­mazlığı çözmekten ibarettir. Buna rağmen yukarıdaki yazılı ilke­lerde hataya düşülerek davalı-karşılık davacı kadının davasının kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, di­renme kararı bu nedenle bozulma­lıdır.

Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile di­renme ka­rarının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. nun 429. maddesi gere­ğince BOZULMASINA, istek halinde tem­yiz peşin harcının geri verilmesine, 20.09.2000 gününde, oyçokluğu ile karar verildi[18].

 

Ziynetle ilgili olarak başka delillerle veya emarelerle tak­viye edilme­yen mahkeme dışı ikrar herhangi bir delil değerinde kabul edilemez.

Dava: Taraflar arasındaki "ziynet eşyasının iadesi-alacak" da­vasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bozkır Asliye Hukuk Mahkemesince dava­nın reddine dair verilen 4.7.1996 gün ve 1996/73 E-138 K. sayılı kararın ince­lenmesi davacı vekili tarafın­dan istenilmesi üzerine.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 8.11.1996 gün ve 1996/10406-11482 sayılı ilamı: (...Mahkeme dışı ikrar bir delil veya emare ile doğrulanması ikrarı ya­panı bağlar. Taraflar karı koca olduklarından yargılama dışı ikrarın tanıkla ka­nıtlanması mümkündür. (HUMK. 236-293). Dinlenen tanık Mevlüt ve Abdul­lah davalının dava ko­nusu ziynetleri satarak taşınmaz aldığına dair ikrarına tanık oldukla­rını belirtmişlerdir. Davacının ziynet dışında kalan eşyalarıyla ilgili tutanaklarda ziynetten söz etmemiş olması, ziynetlerin kendi­sinde olduğunu göstermez. Belirtilen tanık sözlerin doğruluğunu ortadan kaldı­racak veya inanılır olduğunu kuşkuya düşürecek başkaca delil bulunmadığına göre bu tanıkların beyanlarına değer verilerek bir hüküm kurulması yerine da­vanın kanıtlanmadığı belirtilerek red edilmiş olması doğru bulunmamıştır...) gereçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mah­kemece önceki kararda direnilmiştir.

Karar: Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okun­duktan sonra gereği görüşüldü:

Dinlenen tanıklar Mevlüt ve Abdullah ziynet eşyalarını alıp bozdurdu­ğunu davalının huzurlarında ikrar ettiğini bildirmişlerdir. Özel Dairenin ço­ğunluk görüşü, bu olguyu mahkeme dışı ikrar ola­rak kabul ederek sonuca kavuşmuştur. Gerçektende, somut olayda görüldüğü şekilde mahkeme dışı ikrarın varlığı tanık sözleriyle var­lık kazanmıştır. Bu durumda ortada mücerret bir mahkeme dışı ik­rarın bulunduğuna kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Hemen belirtelim ki, mahkeme dışı ikrar bir emaredir. O nedenle zorunlu­lukla diğer delillerle pekiştirilmesi diğer bir anlatımla güçlendiril­mesi gerekir. (H.U.M.K. md. 236/ son). Başka delillerle veya ema­relerle takviye edilmeyen mahkeme dışı ikrar herhangi bir delil de­ğerinde kabul edilemez. Aksinin ka­bulü halinde usulün 288 nci maddesinde anlamını bulan yapıldığı tarihte değeri 10 milyon lirayı aşan (4146 sayılı K. nun 1/6 maddesi gereği olarak 23.6.1996 tari­hinden itibaren bu rakama ulaşılmıştır. Hukuki muamelelerin se­netle ispat edilmesi gerekeceğine ilişkin yasal kurala aykırı sonuç­lara yol açılmış olunur ki, asla kabul edilemez. Dosyadaki bilgi ve belgelerden az yukarıda açıklanan mahkeme dışı ikrarla diğer de­lillerle veya emarelerle kanıtlanmadığı çok açık­tır. Hal böyle olunca yerel mahkemenin Özel Dairenin bozmasına karşı diren­mesi yerindedir. Direnme kararı bu nedenle onanmalıdır.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA 25.06.1997 tarihinde oyçok­luğu ile karar verildi[19].

 

Kocaya hangi savunmasına dayandığının açıklattırılması ve delille­rin o yönde toplanarak sonuca gidilmesi gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki eşya iadesi, alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; A... 1. Asliye Hukuk mahkemesince davanın kısmen ka­bulüne dair verilen 20.10.1992 gün ve 1991/186-1992/714 sayılı kararın ince­lenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine,

Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 23.02.1993 gün ve 274-1697 sa­yılı ilamı ile; (...Davada ispat yükü davacıya aittir (M.K.m.6). Da­vacı, davanın konusunu oluşturan ziynet eşyalarının evlenme sıra­sında kendisine hediye olarak takıldı­ğını ispat edememiştir. İbraz olunan 07.02.1988 günlü senedin de dava ile ala­kası bulunmamak­tadır. Video kaseti de tek başına davanın kabulü için yeterli değil­dir. O halde mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm ku­rulması usul ve yasaya aykırıdır...)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldık­tan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Dava, evlenme nedeniyle örf gereci davacı kadına veri­len, ziynet eşyalarının aynen iadesi, olmadığı takdirde bedelinin alınması istemine ilişkin­dir.

Temyize konu dava, taraflar arasında şiddetli geçimsizlik sebe­bine dayalı olarak önce açılıp görülerek kabulle sonuçlanan bo­şanma davasından sonra ikame edilmiştir. Davacı kadın, davalılar­dan İsa ile evlenmeleri nedeniyle kendi yakınlarınca verilen takıla­rın önce görülen boşanma davası sırasında aynen iade edildiğini an­cak eşi tarafının ve bir kısım dostlarının taktıkları takıların ise ken­dine geri verilmediğini ileri sürerek temyize konu davayı aç­mıştır.

Davalılar, davada zamanaşımı bulunduğunu, hak iddia edilen takıların düğünde davalıya takılmadığını, takılmış olsa bile evi terk ederken beraberinde götürdüğünü kaldı ki boşanmaya davacı kadı­nın kusuru nedeniyle karar veril­diğini ve bu eşyalar ile ilgili olarak bağıştan dönme koşullarının gerçekleştiğini savunarak davaya karşı çıkmışlardır. Gerçekten evlenme nedeniyle kadına ai­leler ve yakın­larınca takılan ziynet eşyaları, ülke gerçekleri ve yöresel gelenek­lere göre bir yerde kadının geleceğinin güvencesidir. Bu nedenledir ki kadının oluşan şartlar altında müşterek evi terk ederken gelece­ğinin güvencesi olan ziynet eşyalarını, beraberinde götürdüğünün kabulü gerekir. Ancak, kadının müşterek yuvadan ayrılışı, iradesi dışında cebir ve şiddete maruz kalması so­nucu veya takıları düşün­mesinin, olayların doğal akışı içeririnde kendisinden beklenemeye­cek derecede açık bulunan bir sebeple gerçekleşmesi halinin, ön­ceki kabulün bir istisnası olduğu kuşkusuzdur.

Somut olayda da davacı kadının eşi tarafından tedavi için has­taneye gö­türülmesini takiben tekrar müşterek eve getirilmeden ba­bası evine bırakıldığı belirlenmiş durumdadır. Ne var ki davalı, da­vaya karşı çıkarken savunmasını yukarıda açıklanan 3. nedene da­yandırmıştır. Bunların her birinin incelenme­sinde izlenmesi gere­ken yol diğerinden farklıdır ve savunmada dayanılan sebepler yek­diğerine karşı çelişkilidir. Bu durumda olayda sağlıklı çözüme ula­şılabilmesi için öncelikle davalıya, savunmasında hangi nedene da­yandığının açıklattırılması ve o çerçevede göstereceği delillerin toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Mümeyyizlerin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 20.04.1994 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.

Karşı Oy Yazısı:

Davacının evden ayrılma biçimi, davalının davaya karşı verdiği cevap göz önünde tutulduğunda, dava konusu edilen ziynet eşyası­nın davacı tarafın­dan sabit olan bir vakadır. Yargıtayın yerleşmiş kararları da bu yöndedir. Bu nedenle artık ziynet eşyasının davacı tarafından götürüldüğü hususunda tanık dinlenemez. Tanık sadece eşyanın niteliği ile ilgili olarak dinlenebilir. Bu ko­nuda dinlenen ta­nıkların beyanı ile videobandı ile birlikte değerlendirilerek isteğin kapsamı belirlenmelidir. Bu nedenle çoğunluğun, bunun dışındaki ko­nularda da tanık dinlenebileceği biçimindeki görüşüne katılama­maktayım[20].

 

Normal olarak kadının evi terkederken beraberinde gö­türmüş ola­bileceği zati eşyaları ile ziynet eşyalarını da, yeniden getirmiş olması olası­dır.

Dava: Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri 1. Asliye Hukuk Mahkemesince dava­nın reddine dair verilen 6.11.1990 gün ve 1989/553 E. ve 1990/829 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 18.5.1992 gün ve 1992/5545-5791 sayılı ilamı,

(.. Davacının delil olarak dayandığı dava konusu altın ziynetle­rin kayın­peder adına kiralanan Tütün Bank'a ait kiralık kasada bu­lunduğuna ilişkin ve açıkça karşı çıkılmayan iddiası hakkında ge­rekli araştırma yapılmadan eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru bulunmamıştır..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece ön­ceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süre­sinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduk­tan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici neden­lere ve ayrıca da, davada yeminle dinlenilen bir kısım tanıklar, da­valının tutuklanarak cezaevine girip çıkmasını takiben, tarafların tekrar birleşerek bir süre aynı evde müşterek ha­yatı sürdürdüklerini ifade etmişlerdir. Böyle bir birleşme meydana gelmişse, normal ola­rak kadının evi terkederken beraberinde götürmüş olabileceği zati eşyaları ile ziynet eşyalarını da, yeniden getirmiş olması olasıdır. Bu birleşme­den sonraki ayrılmanın hangi şartlar altında gerçekleş­tiği saptanarak, ayrılma şekline göre, bir yerde evli kadının istikba­linin güvencesi niteliğinde bulunan, o itibarla da beraberinde bu­lundurması doğal olan ziynet eşyalarını, yeniden götürme imkânına sahip olup olmadığının tespiti icabeder.

Bu durumda, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen, Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarda işaret edilen yönde, tüm delillerin bir­likte değerlendirilerek, hâsıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı, önceki kararda direnilmesi doğru değildir.

O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bo­zulmalıdır.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, di­renme kararı­nın Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA), 1.12.1993 günü yapılan ilk görüşmede çoğunluk sağlana­madığı için, yapılan ikinci görüşmede, 8.12.1993 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi[21].

 

Arabanın kocaya verilmiş olması, alımında kullanılan ziy­netlerden vazgeçildiği anlamına gelmez.

"Taraflar arasındaki "eşya alacağı" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;

Konya 3.Asliye Hukuk Mahkemesi'nce mukabil davanın red­dine dair ve­rilen 21.2.1992 gün ve 47- 85 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 22.9.1992 gün ve 7244-8263 sa­yılı ilâmı; (...Toplanan delillerden, karşılık davanın konusunu oluşturan ziynet eşyaları­nın kadın tarafından kocasına verildiği ve bunların bozdurularak otomobil alın­dığı anlaşılmaktadır. Koca ziy­netleri veya bedellerini eşine iade ettiğini ispat edememiştir. O halde mahkeme'ce bu konuda açılan davanın kabulüne karar ver­mek gerekirken delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve Yasa'ya aykırıdır...) gerek­çesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahke­me'ce önceki kararda direnilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı:

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süre­sinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduk­tan sonra gereği görüşüldü:

Dava, kayden boşanmış bulunan taraflar arasındaki alacak is­temine iliş­kindir. Direnme kararı yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalı kadının kocası aleyhine açtığı ziy­net eşyalarından doğan alacak ile ilgili karşılık davadan kaynak­lanmaktadır. Davalı kadın, karşılık davasında mülki­yeti kocaya bı­rakılan arabanın alınmasında borç olarak verdiği, ancak kendisine iade edilmediğini ileri sürdüğü ziynet eşyalarını aynen, olmadığı takdirde be­dellerinin kocadan alınmasını talep etmiştir. Gerçekten, taraflar arasında dü­zenlenen ve karşı çıkılmayan (Tutanaktır) baş­lıklı kendilerinin imzasını taşıyan yazılı belgede, açıkça ev malze­melerinin bölüştürüldüğü belirtilmiş ve arabanın mülkiyeti kocaya bırakılmıştır. Anılan belgede, arabanın kocaya bırakılmasına karşın arabanın alınmasında kullanıldığı ileri sürülen ziynet eşyalarıyla il­gili bir çekince konulmuş değildir. Ancak, hemen belirtmek gerekir ki yazılı belgenin içeriği itibariyle de, arabanın mülkiyetinin kocaya bırakılmış olması dolayısıyla kadının, kocasına ödünç olarak verdi­ğini ileri sürdüğü ziynet eşyaları üzerin­deki hakkından vazgeçtiği­nin kabulü mümkün değildir. Yine koca tarafından açılan ve tuta­nakta kendisine bırakılan bilgisayarla ilgili davada, dava dilekçe­sine ekli olarak ibraz edilen ve kadının imzasını taşıyan yazılı bel­gede, bilgisa­yarın araba alınmasında kullanılan ziynet eşyalarının kendisine iade edilmesi halinde geri verileceği belirtilmiş ve belge mahkemece kurulan davanın kabu­lüne ilişkin karara etkili olmuştur.

Bu belgenin bir bütün teşkil ettiği ve içeriğinin bölünmemesi gerekeceği kuşkusuzdur.

Ayrıca da tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde göster­dikleri ye­minle dinlenilen ve birlikte değerlendirilen tanık beyanla­rından, eşler arasın­daki anlaşmada kocaya bırakılan arabanın alı­mında, kadına ait ziynet eşyaları­nın paraya çevrilerek kullanıldığı anlaşıldığı gibi koca tarafından kendisine ödünç verilen bu ziynet eşyalarının aynen veya bedellerinin iade edildiği de kanıtlanabilmiş değildir.

Bu durumda karşılık davanın kabul edilmesi gerektiğine deği­nen ve Hu­kuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru de­ğildir. O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen ne­denlerden dolayı BO­ZULMASINA, ilk görüşmede çoğunluk sağla­namadığı için yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

Karşı Oy Yazısı

Evlilikleri boşanma ile sonuçlanan taraflar arasında Yargıtay denetimine gelen uyuşmazlık; davalı ve karşılık davacı kadına ait takılarla ilgilidir.

Mahkeme, takıların davalıda bulunmadığını kabul ederek dava­cının iste­ğinin reddine karar vermiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunca da be­nimsenen bozma kararında "dava konusu takıların davalı ve karşılık davacı tarafından eş kocası davacı ve karşılık davalıya ve­rildiğini ancak bunların iade edildiğinin kanıtlanmadığı" gerekçe­siyle mahkeme kararını bozmuştur.

Bir davada olguların belirlenebilmesi için yargılama sırasında tarafların gözönünde ve onların katılımıyla sorunların tartışılması bu işleme esas olacak kanıtların doğrudan doğruya yargıç tarafın­dan toplanıp değerlendirilmesi gere­kir. Bu nedenle olguların (olay ve vakıa) belirlenmesi yargılamayı yapan yar­gıca aittir.

Yargıtay alt dereceli mahkemeler tarafından verilen kararları denetlerken yargılama (duruşma) yapmamaktadır; bu nedenle ta­raflarında katılımıyla olgu sorunlarını doğrudan doğruya belirleme olanağına sahip değildir. Başka bir anlatımla olguların belirlenmesi için olayın tekrar yaşatılması sözkonusu değil­dir. İşte bu neden­lerle; Yargıtay, yargılama yapmadan mahkemenin belirlediği olgu­ları bir tarafa bırakarak olgu belirlemesi yapamaz. Yaparsa bu "adil yargı­lanma hakkına" ve "onu gerçekleştirecek garantör normlara" aykırı olur.

Çalışma düzeni ve iş çokluğu nedeniyle karara iştirak eden üyelerin dos­yadaki kanıtları doğrudan ele alıp değerlendirme ola­nağı da yoktur. Değerlen­dirme, tetkik yargıcının ve karara katılan bir başka üyenin açıklamalarıyla ya­pılmaktadır. Böyle bir ortamda olguların belirlenmesi hem sağlıklı olmayacak hem de çelişki yara­tacaktır. Bu nedenle; Yargıtay, yargıcın belirlediği olguların yanlış olduğunun kabul ederek kendisi yeni olgular belirlememelidir. Kuşkusuz böyle bir yargı, alt dereceli mahkemelerin kararlarında olguların belirlenmesi­nin tümden denetimsiz bırakılacağı anlamına gelmemelidir. Bu bağlamda ge­rekçe denetimi söz konusu olmalıdır. Yargıtay, mahkemenin belirlediği olgu­nun nedenlerini ve daya­naklarını göstermemiş veya göstermekle birlikte man­tık, deneyim ve kurullar açısından çelişki yaratmışsa gerekçesizlik veya yeter­siz gerekçeden bozma yapmalıdır, Bu yolla yargıçların olası özensiz ve keyfi davranışlarını önleme olanağı olduğu gözardı edilmemelidir.

Mahkeme, H.U.M.K.'nun 388/5.maddelerinde açıklandığı gibi "Uyuş­mazlık konusu hakkında toplanan kanıtlan teker teker göste­rip tartışmadan ret ve üstün tutma nedenlerini açıklamadan "bir kı­sım davacı tanıkları karşılık davacının üzerinde takıları gördüğünü; bir kısmının ise takıların bir kısmının koca tarafından alındığını, boşanmadan hemen önce takıların davacı Gülşen'in üstünde görül­düğünü ayrıca boşanma sırasında taraflar arasında düzenlenen pro­tokolde takılarla ilgili bir açıklama bulunmadığı" gerekçesiyle kar­şılık davacı Gülşen'in isteğinin reddine karar vermiştir.

Ne var ki; davacı Gülşen'in evlilik birliği içinde takılarını ko­cası dava­lıya oto alımı için verdiği ve daha sonra iade edilmediği yolunda açık tanık açıklamaları vardır. Diğer taraftan davacı ve kar­şılık davalının dilekçesine ekli ve karşılık davacı Gülşen'e ait bel­gedeki "ailemin taktığı altınları aldığım zaman bilgisayarı iade ede­ceğim" sözleri de yeterince tartışılmamıştır.

O halde; mahkeme kararı, usulün buyurucu kuralında gösterilen biçimde yeterli gerekçeyi içermemektedir. Tanık açıklamaları ile belgelerin değerlendi­rilmesi yeterli olmadığı gibi açık çelişki ya­ratmıştır; özellikle Gülşen'in düzen­lediği ve yukarıda açıklanan belgedeki takılarla ilgili açıklaması protokole da­yanarak varılan so­nuçla çelişkili kalmıştır.

Mahkeme, bu somut olayda gerekçelendirme açısından şöyle yöntem iz­lemeliydi; Öncelikle karşılık davacı kadının, kocası dava­cıya şu veya bu ne­denle takılarını verip vermediğini "tanıkların açıklamalarını tek tek belirterek ret ve üstün tutma nedenleri açık­layarak" daha sonra gerek bu konuda açıklama yapan tanıklar ile karşılık davacı Gülşen'in el yazısıyla düzenlediği belgedeki yaptığı açıklama (ailemin taktığı altınlar) aynı şekilde birlikte değerlendi­rilerek kocaya verilen altınlar kapsam ve niteliği hakkında varılan olguyu son olarak da geri verme hususundaki tanık açıklamaları yine aynı yöntemle ve usulün açık buyruğu gereğince gerekçelendi­rilerek değerlendirilmeliydi.

İşte bu yöntemle ve Yasa'nın buyruğuna uyularak yapılacak bir yargı­lama çalışması ve sorulabilecek tüm soruları önceden yanıtlar şekilde gerekçe­lendirme yapılması durumunda, mahkemenin, be­lirlediği olgularla (altınların verilip verilmediği, verildi ise kapsamı ve İade edilip edilmediği). Yargıtay bağlı olmalıdır; yargılama yapmadan ve yeniden hüküm kurmadan mahkeme­nin belirlediği olguları tartışamaz. Denetim gerekçe ile sınırlıdır.

Gerçek anlamda gerekçe yapılması durumunda yargıcın hukuk ve olgu sorunlarında hata yapma olasılığının oldukça az olacağı ka­bul edilmelidir çünkü yargıç, gerekçe yazmak için araştırmak, dü­şünmek ve tartışmak zorun­dadır. Hukuk usulünde bir takım kuralla­rın bulunmasını gerekçe denetimi ile sınırlı kabul edilmelidir. Yar­gıtay, yargılama yapmadan ve tarafların katılımı sağlamadan gerçek olayı ve olguları belirlemeyi yeğlerse evrensel kural "adil yargılama hakkının (İHAS.m.6)" gerçekleşmesini riske ve tehlikeye sokar. Nitekim karşılık davacı, Gülşen'in kendi elinden çıkan belgede iade edilmeyen takıları "ailemin taktığı altınlarla" sınırlamasına rağmen; çoğunluğun oluştur­duğu bozma tüm altınları içine alacak şekilde olmuştur.

Bu nedenle sayın çoğunluğun görüşüne bu gerekçeyle katılmı­yorum, mahkemece kararı eksik ve çelişik gerekçe nedeniyle bo­zulmalıydı[22].

 

Tüm altınların talep edilmesini nişanda takılanları da kap­sar.

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numa­rası yazılı eşya alacağı davasına dair karar, davacı ve da­valı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görü­şülüp düşünüldü:

Karar: Dava ziynet eşyalarının mevcutsa aynen değilse bedeli­nin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabu­lüne kısmen reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosya kapsamına toplanan delillere, hükmün dayandığı ge­rekçelere göre davalının tüm davacı vekilinin aşağıdaki bendin kap­samı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2-Davacının 10 adet 22 ayar üçlü burma bileziğe ilişkin temyiz itirazla­rına gelince:

Davacı vekili dava dilekçesinde müvekkili ile davalının 12.11.2007 tari­hinde evlendiklerini, açılan boşanma davasının red­dedildiğini, müvekkiline evlilik töreninde takılan ziynet eşyalarının davalıda kaldığını, davalının altınla­rın kendisinde kaldığını telefon mesajı ile itiraf ettiğini, düğünde takılan ziynet eşyalarının mülki­yetinin geline ait bulunmasına rağmen takıları iade etmediğini be­lirterek belirtilen ziynet eşyalarının mevcutsa aynen değilse bedeli­nin tahsilini istemiştir. Davalı vekili ise tarafların boşanma davası açıldıktan sonra üç ay birlikte yaşadıklarını, üç ay sonra anlaşarak ayrı yaşamaya karar verdikle­rini davacı evi terk ederken ziynet eş­yalarının elinden zorla alındığını ve evde kaldığını iddia etmediğini, halen evli olduklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davacı vekili dava dilekçesinde belirttiği ziynet eşyalarının da­valı uhde­sinde kaldığını iddia etmiş bu konuda taraf tanıkları dinle­nilmiş ve mahkemece karar gerekçesinde tarafların boşanma davası açılmadan önce bir süre aynı evi paylaştıkları, aynı yerde ikamet eden ailelerini ziyaret için Lüleburgaz'a gittik­leri ve davacının üze­rindeki altınların davalı tarafından Lüleburgaz da, diğer altınların ise daha önce Eskişehir'e dönen davalı tarafından evden alındığı ve altınların boşanma davasında pazarlık konusu yapıldığı hususunda tam bir ka­nat hâsıl olduğu belirtildiği halde altınların cins ve mik­tarı konusunda dava dilekçesinde talep edilen nişan ve düğün cd'nde mevcudiyeti bilirkişilerce be­lirlenen altınlar yönünden dava­nın kabulüne karar verildiği belirtilmekte ise de dava dilekçesinde nişan ve düğünde takılan ziynet eşyalarının ayırımının ya­pılmadığı gibi davacı kendisine hediye edilen tüm ziynet eşyalarını dava di­lekçesine konu etmiş, fotoğraf ve cd'ler üzerinde yapılan inceleme sonunda bilirkişice düzenlenen raporda nişanda ve düğünde takılan ziynet eşyaları tesbit edildiği gibi düğün cd'sinde takı töreninden evvel gelin üzerinde 10 adet 22 ayar 8.946,00_TL 3'lü burma bile­ziğin bulunduğu belirtilmiştir. Mahkemece dava dilekçesinde belir­tilen ziynet eşyalarının az yukarda açıklandığı gibi davalı tarafında kaldığı kabul edilmesine rağmen 10 adet 22 ayar 3'lü burma bile­ziğe ilişkin davanın da kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerek­çeyle reddedilmesi doğru değildir.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarda açıklanan nedenle BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının tem­yiz edene iadesine, 09.07.2012 tari­hinde oybirliğiyle karar ve­rildi[23].

 

Ziynet eşyalarının kadın tarafından alınmadığına ilişkin kocanın ya­zılı beyanı karşısında altınların kocada kaldığının kabulü gerekir.

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numa­rası yazılı eşya alacağı davasına dair karar, davacı tarafın­dan süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Dava, eşyaların aynen iadesi istemine ilişkindir. Mah­kemece da­vanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm, davacı ta­rafından temyiz edil­miştir.

Davacı vekili dava dilekçesinde, düğünde takılan altınların da­valı tara­fından alıkonulduğunu ve iade edilmediğini belirterek ay­nen iadesini talep etmiştir. Davalı, altınların evden ayrılırken dava­cının üzerinde olduğunu kendi­sinde kalmadığını savunmuştur.

Davacı tarafça sunulan dosya içindeki ''bize ait olan eşyaların listesi (al­dığımız)" başlıklı belgede ziynet eşyalarının davacı kadın tarafından alınmadı­ğının yazılı olduğu ve bu belgenin davalı koca tarafından imzalandığı görül­mektedir. Nitekim davalı bu belge ile ilgili beyanında belge altındaki imzayı kabul etmiştir. Her ne kadar davalı koca ''belgeyi okumadan düşünmeden imzaladım'' şeklinde beyanda bulunmuş ise de, bu belgeyi imzalamakla içeri­ğini de ka­bul etmiş sayılır. Belgenin tanzimi sırasında hazır olan tanıklar da belge içeriğini doğrulayan beyan ve ifadelerde bulunmuşlardır. Bu durumda varlığı davalı tarafından inkâr edilmeyen ziynet eşyaları­nın davalıda kaldığı ve davacı kadına teslim edilmediğinin kabulü gerekir. Açıklanan nedenlerle dava­nın kabulüne karar vermek gere­kirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde karar ve­rilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK’ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gö­zetilerek HUMK’nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcı­nın temyiz edene iadesine, 04.07.2012 tari­hinde oybirliğiyle karar verildi[24].

 

Evden ayrılmayı tasarlayan kadının ziynetleri önceden gö­türmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrı­lırken üzerinde gö­türmesi de mümkündür. Bunun sonucu ola­rak ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğu kabul edilmeli­dir.

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numa­rası yazılı eşya alacağı davasına dair kararın temyiz ince­lemesi duruşmalı olarak davalı tarafından süresi içinde istenilmekle gün tayin edilerek taraflara gönderilen davetiyelerin tebliğ edilmesi üzerine belli günde davalı vekili ile davacı D. Ş. geldiler. Hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Uyuşmazlık, dava konusu edilen ev ve ziynet eşyalarının aynen iadesine, mümkün değilse bedelinin tahsiline ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulü ile ev ve ziynet eşyalarının ay­nen iadesine, mümkün olmaması halinde toplam 17.901,00_TL be­delinin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline karar veril­mesi üzerine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edil­miştir.

Davacı vekili, dava dilekçesinde, tarafların boşanmasına dair verilen ka­rarın 10.6.2010 tarihinde kesinleştiğini, düğün sırasında davacıya takılan ziy­netlerin davacı tarafından daha sonra onüç adet 22 ayar 26 gram üç burgulu bileziğe çevrildiğini, bu bilezikleri de davalının evliliklerinin birinci yılında kendisinden aldığını ve bir daha da iade etmediğini, bunun dışında 2006 yılında davalı aleyhine eşya alacağına esas olmak üzere mahkeme aracılığı ile tespit yap­tırdığını, söz konusu ziynetler ve ev eşyalarının davalının yeni ev­lendiği ikinci eşi ile ikamet ettiği evde ve davalının tasarrufunda ol­duğunu belirterek, ev eşyaları ziynetlerin aynen iadesini, mümkün değilse 20.000,00_TL olan bedelinin tahsilini istemiştir.

Davalı vekili, davacının iddialarının dayanaksız olduğunu, ta­raflar ara­sındaki boşanma sürecinde davacının ziynet eşyalarından bahsetmediği gibi herhangi bir istemde de bulunmadığını, ikinci eşi ile ikamet ettiği aile konu­tunda da bulunmadığını, davacının tüm bunları ikinci kez evlenen davalıyı huzursuz etmek için ileri sürdü­ğünü, iddialarını kanıtlaması gerektiğini belirte­rek, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayan­dırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek dokt­rinde, gerek Yargıtay içtihatla­rında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkaran kimsenin iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.

Davacı dava konusu edilen ziynet eşyasının elinden alındığını ileri sür­müş, davalı yan ise bu iddiayı kabul etmemiştir. Hayat de­neylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde ol­ması ya da evde saklanması, muha­faza edilmesidir. Diğer bir de­yimle bunların davalı tarafın zilyetlik ve koruma­sına terk edilmesi olağana ters düşer.

Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürü­lebilen türden eşyadır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarla­yan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman müm­kün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkün­dür. Bunun sonucu olarak ziynet eşyalarının kadının üzerinde ol­duğu kabul edilmelidir.

Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olundu­ğunu, evde kaldığını, ispat yükü altındadır.

Olayda, taraflar 27.6.2006 tarihinde evlenmişlerdir. Davacı işbu davada dava konusu edilen ziynetleri davalının evliliklerinin birinci yılında aldığını, bir daha da iade etmediğini, halen ikinci eşi ile ikamet ettiği aile konutunda bulun­duğunu iddia ederken, taraflar arasında E. 1. Aile Mahkemesi'nin 2004/812 esas sayılı dosyasında görülen boşanma davasında ise davalının nakliyecilik yapan baba­sının aşırı borçlanması nedeniyle davalı tarafından kendisinden alındıktan sonra bozdurulup babasına verdiğini ileri sürerek çeliş­kili beyanlarda bulunmuştur. Dinlenen davacı tanıkları da ziynetle­rin akıbeti konusunda dava­cının iddialarını doğrulayacak şekilde net, açık ve ayrıntılı bilgi vermemişler, genel ve soyut beyanlarda bulunmuşlardır. Davacı, iddialarını tanık beyanla­rıyla kanıtlayama­dığı gibi gerek dava dilekçesinde, gerek 11.11.2010 tarihli delil lis­tesinde yemin deliline dayanmamakla beraber mahkemece hatırla­tılmasına karşın 19.7.2011 tarihli dilekçesi ile de yemin teklif et­meyeceğini belirtmiştir. Mevcut delillerle davacı dava konusu ettiği ziynetlerin davalı ta­rafta kaldığını, onun tarafından alınarak bozdu­rulup harcandığını kanıtlayama­dığından ziynetler hakkındaki dava­nın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kısmen kabul kararı verilmesi doğru değildir.

Ev eşyaları yönünden ise; davacı tarafından aynı zamanda dava konusu edilen ev eşyalarına ilişkin olarak "eşya listesi" başlıklı lis­tede yer alan eşyala­rın tespiti konusunda E. 2. Aile Mahkemesi'nin 2006 / 67 D. İş sayılı dosya­sında tespit talebinde bulunmuş ancak ortak konutun kapalı olması ve anahtarı­nın da davacıda bulunma­ması nedeniyle tespit yapılamamıştır. Davacı dava konusu ettiği ev ya da çeyiz eşyalarının varlığını, miktarını, varsa markalarını, nite­liklerini ve bunların davalı tarafta kaldığını kanıtlamakla yükümlü­dür. Dava konusu olayda ise davacı bu konuda sunduğu "eşya lis­tesi" başlıklı belge dı­şında bir delil sunamadığı gibi eşyaların bu­lunduğunu iddia ettiği yerde keşif yapılmasını da istememiş bu eş­yaların varlığını da kanıtlayamamıştır. Bu itibarla mahkemenin varlığı belirsiz ve üzerinde inceleme de yapılamayan eş­yaların de­ğeri konusunda bilirkişi raporu alarak ev eşyaları yönünden de da­vanın kabulüne karar vermesi yerinde değildir.

Hüküm bu nedenlerle bozulmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK’ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gö­zetilerek HUMK’nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA ve Yar­gıtay duruşması için kendisini vekille temsil ettiren davalı yararına takdir olu­nan 900,00_TL ve­kâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, istek ha­linde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 27.03.2012 tari­hinde oybirliğiyle karar verildi[25].

 

Ziynetlerin iade edilmemek üzere harcandığını kocanın is­pat etmesi gerekir.

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numa­rası yazılı eşya alacağı davasına dair karar, davacı tarafın­dan süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Dava, ziynet eşyalarının aynen iadesi, mümkün olma­ması halinde bedellerinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar ve­rilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı kadın dava konusu edilen ziynet eşyasının davalı tara­fından boz­durularak harcandığı ileri sürmüş, davalı koca ise evlilik birliği devam ederken kendisinin guatr ameliyatı olduğu ve çocuk­ları olması için yapılan tedavi gi­derleri nedeni ile davacı kadının rı­zasıyla satıldığını, savunmuştur.

Türk Medeni Kanunu'nun 6.maddesi hükmü uyarınca, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını da­yandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatla­rında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savun­mada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı ka­nıtlaması gerekir.

Ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadı­nın bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün ol­duğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bu­nun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Davacı, dava konusu ziynet eş­yasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, ispat yükü al­tındadır.

Diğer yandan evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafın­dan takılmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır. Ancak ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiğini, kadının isteği ve onayı ile iade edilmemek üzere bozdurulup ihtiyaçlar için harcandığının davalı yanca kanıtlanması ha­linde koca ziynet eşyala­rını iade yükümlülüğünden kurtulur.

Olayımıza gelince, davacı tarafından düğünde takılan altınların davalı ta­rafından bozdurulup harcandığı iddia edilmiş, davalı koca ise; düğünde takılan altınların davacının rızasıyla kendi guatr ame­liyatı ve ortak çocukları olması için tedavi giderlerine harcandığını, savunmuştur. Bu durumda 11 adet bilezik ve orta boy altın zincirin davacı kadının isteği ve onayı ile iade edilmemek üzere bozdurulup ihtiyaçlar için harcandığının davalı koca tarafından kanıtla­ması ge­rekir. Davada, davacıya ait olduğu anlaşılan dava konusu 11 adet bile­zik ve orta boy altın zincirin evliliğin devamı sırasında, davacı­nın rızası ile davalı tarafından bozdurularak harcandığı, davalı koca tarafından kanıtlana­mamıştır. Davalının ikrarından, evlilik birliği içerisinde davacı kadına ait olan ziynetlerin davalı tarafından boz­durularak harcandığı anlaşılmakla altınların iadesine karar verilmesi gerekirken bu husus üzerinde durulmadan yazılı şe­kilde karar ve­rilmesi doğru değildir

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, is­tek halinde peşin alınan temyiz harcının tem­yiz edenlere iadesine, 06.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar ve­rildi[26].

 

Kadına ait olduğu anlaşılan dava dilekçesinde yazılı dava konusu al­tınların evliliğin devamı sırasında koca tarafından alınarak bozdurulup harcandığı koca tarafından kabul edildi­ğine göre ziynetlerin kadına iadesi gerekir.

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numa­rası yazılı eşya alacağı davasına dair karar, davacı ve da­valı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görü­şülüp düşünüldü:

Karar: Dava, ziynet eşyaların mevcutsa aynen mevcut değilse bedelinin tahsiline ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hü­küm davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosya kapsamına, toplanan delillere, hükmün dayandığı ge­rekçelere göre davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir.

2-Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince:

Davacı vekili dava dilekçesinde müvekkiline evlendiğinde ziy­net eşyası olarak her biri20 gram ağırlığında 19 adet 22 ayar adana burması altın bilezik, 1 adet160 gramağırlığında 22 ayar altın set takımı (kolye, bilezik, küpeden oluşan)1 adet120 gramağırlığında 22 ayar altın set takımı (kolye, bilezikten oluşan) 4 adet her biri30 gram22 ayar künye bilezik, 75 adet 22 ayar çeyrek altın ve bir adet10 gramağırlığında 22 ayar altın yüzük takıldığını, ayrılırken mü­vekkilinin yanına almadığını, davalıdan müteaddit defalar isteme­sine rağmen davalı ziynetlerin annesinde olduğunu ve sakladığını sen kaybedersin diye iade etmediğini belirterek ziynetler mevcutsa aynen değilse fiili ödeme tarihindeki bedelinin tahsilini istemiştir.

Davalı vekili ise 06.10.2010 tarihli savunma dilekçesinde iddi­aları kabul etmediğini dava konusu ziynet eşyalarının evlilik birliği içinde harcandığını, amcasından 10.000 DM borç aldığını, 2007 yı­lında davalının iş yerinde yaşa­nan kriz nedeniyle maaş alamadığını temelinde tüm maddi sıkıntı nedeniyle tarafların boşandığını, düğün sırasında takılan altınların evlilik birliği içinde kira ve ihtiyaçları için bozdurulup harcandığını bu nedenle davanın reddini savun­muştur.

Evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyalarının kim tarafın­dan takılmış olursa olsun ona bağışlanmış sayılır.

Dava dilekçesinde istenilen ziynet eşyalarına davalı miktar ve nicelik yönünden karşı çıkmadığı gibi ziynet eşyalarının bir kısmı­nın amcasından alınan borç para için bir kısmının da kira ve ihti­yaçlar için bozdurulup harcan­dığı davalı tarafından kabul edilmek­tedir.

Davalı ziynet eşyalarının davacının rızası ile bozdurulup har­candığını da iddia etmemiştir. Davacıya ait olduğu anlaşılan dava dilekçesinde yazılı dava konusu altınların evliliğin devamı sırasında davalı tarafından alınarak bozdu­rulup harcandığı davalı yanca kabul edildiğine göre davacıya iadesi gerekir.

Bu nedenle dava dilekçesinde yazılı ziynetlerin tamamının ia­desine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

SONUÇ: Hükmün yukarda açıklanan nedenle BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının tem­yiz edene iadesine, 05.12.2011 tari­hinde oybirliğiyle karar ve­rildi[27].

 

Düğünde takılan ve koca tarafından bankadan çekilen pa­ranın ka­dına iadesi gerekir.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda ma­halli mah­kemece verilen ve yukarda tarih numarası gösterilen hü­küm kocanın kabul edilen boşanma davası, kusur belirlemesi, taz­minatlar ve ziynet alacağı yönün­den temyiz edilmekle evrak oku­nup gereği düşünüldü:

Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle ka­nuni gerekti­rici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yan­lışlık görülmemesine göre davalı-davacı kadının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Toplanan delillerden eşine karşı fiziksel şiddet uygulayan, eşini evden kovan, ailesinin evliliğe müdahalesine kayıtsız kalan, evin kilidini değiştiren davacı-davalı kocanın eylemlerine karşı, da­valı-davacı kadının da eşinin aile­sini istemediği, boşanmaya sebep olan olaylarda davacı-davalı kocanın, kadına göre daha ağır kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece bu yön nazara alınmadan de­lillerin hatalı değerlendirilmesi sonucu tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi ve buna bağlı olarak da davalı-davacı kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin (T.M.K. madde 174/1-2) reddi doğru olmamıştır.

3- Davacı-davalı koca 5 adet bilezik ve 1 adet beşibiryerde al­tını iade et­tiğini savunmuştur. Toplanan delillerden, kadının şiddet görerek evden kovul­duğunun anlaşılmasına göre, iade edilenler dı­şındaki ziynetlerin kocada kaldı­ğının kabulü gerekir. Düğünde ta­kılan paranın ise davacı-davalı koca tarafından bankadan çekildiği anlaşılmaktadır. O halde iade edilenler dışında kalan ziy­netler ve düğünde takılan para yönünden isteğin kabulü gerekirken yazılı şe­kilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarda 2. ve 3. bentte göste­rilen se­beplerle kusur belirlemesi, tazminatlar, ziynet ve düğünde takılan para alacağı yönünden davalı-davacı kadın yararına BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin ise yukarda I. bentte gösterilen se­beplerle ONANMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcın yatırana iade­sine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar dü­zeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle 17.10.2011 tarihinde ka­rar verildi[28].

 

Anlaşmalı boşanma davasında maddi manevi tazminat, na­faka, yar­gılama giderleri talep edilmemiş olması o davadaki haklara ilişkin olup ziynet alacağı yönünden hüküm ifade et­mez.

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numa­rası yazılı eşya alacağı davasına dair karar davacı tarafın­dan süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Dava, ziynet eşyalarının aynen iadesi, olmadığı takdirde bedelin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine ka­rar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, tarafların 2005 yılında evlendiklerini, nişanda ve düğünde takılan ziynetlerin borç ödenmesi için alınarak bozdurul­duğunu, geri verilme­diğini bildirerek ziynetlerin aynen iadesine veya bedelinin tahsilini istemiştir. Davalı, anlaşmalı boşanma kara­rının temyiz edilmeden kesinleştiğini, boşanma davası üzerinden 1 yıl süre geçmesi nedeni ile zamanaşımına uğradığını, dava­cının ge­çimsizlik çıkması üzerine kendi isteği ile evi terkettiğini, borçları ödemek için ziynet eşyalarının alınmadığını bildirerek reddini sa­vunmuştur. Mahkemece, anlaşmalı boşanma davasında tarafların birbirlerinden maddi an­lamda talepte bulunmadıkları, sonradan ziy­net eşyaları için dava açılmasının TMK. 166/3. maddesi ve hakka­niyet ilkesine aykırı olduğundan davanın red­dine karar verilmiştir.

Türk Medeni Kanunu'nun 6.maddesi hükmü uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayan­dırdığı olguların varlı­ğını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek dokt­rinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtla­ması gerekir.

Davacı kadın dava konusu edilen ziynet eşyasının davalıda kal­dığını ileri sürmüş, davalı koca ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilme­sidir. Başka bir anlatımla bunların davalı tarafın zilyetlik ve koru­masına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.

Diğer taraftan ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürü­lebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı ta­sarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi evden ayrılırken üzerinde götürmesi de müm­kündür. Bunun sonucu olarak normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir.

Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olundu­ğunu, evde kaldığını ispat yükü altındadır.

Olayda, davacı ve davalı taraflar 25.08.2005 tarihinde evlen­mişler, 24.11.2006 tarihinde kesinleşen karar ile anlaşmalı olarak boşanmışlardır. An­laşmalı boşanma davasında maddi manevi taz­minat, nafaka, yargılama giderleri talep edilmemiş olması o dava­daki haklara ilişkin olduğundan, bu davada davacı tarafından talep edilen ziynet eşyalarının, anlaşmalı boşanma davasının maddi, ma­nevi sonucu olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Davacının dava açarak ziynet eşyalarını davalıdan istemesi konusunda yasal bir engel yoktur. Öte yandan davacı kadın evi son terk ettiği tarih itibariyle dava konusu ziynet eşyasının götürülmesine engel olun­duğunu ve zorla elinden alındığını, daha önce de götürme fırsatı elde edemediğini dinlettiği tanık beyanı ile ispat ede­memiştir. Bu­nunla birlikte davacı, dava dilekçesinde "ilgili diğer deliller" demek suretiyle yemin deliline de dayanmış olduğundan davacıya ziynetle­rin elinden alındığı, götürülmesine engel olunduğu, davalı tarafta kaldığı konu­sunda davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile ya­zılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden kararın bo­zulması gerekmiştir.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hük­mün BO­ZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iade­sine, 02.05.2011 tarihinde oybirliğiyle karar ve­rildi[29].

 

Ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiği­nin, kadı­nın isteği ve onayı ile ziynet eşyalarının bozdurulup ev ihtiyaçları için har­candığının kanıtlanması halinde koca ziynet eşyalarını iadeden kurtulur.

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan eşya alacağı davasına dair karar, davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kâğıtlar okunup, gereği görüşülüp düşü­nüldü:

Karar: Dava, ziynet eşyalarının bedelinin tahsili istemine iliş­kindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, düğünde müvekkiline takılan ziynet eşyaları ve bir miktar paranın evlendikten kısa bir süre sonra davalı tarafından kendi ailesine verildi­ğini bildirerek dava dilekçesinde belirtilen ziynet eşyalarının karşılığı olan şimdilik 3.000.-TL'nin davalıdan tahsilini istemiştir. Davalı vekili, davacıya takılan takılardan elde edilen paranın ev eşyası alımı ve davacının annesinin kredi kartı borçlarının ödenmesinde kullanıldığını, davacının evi terk ederken şahsi eşyalarını beraberinde götürdüğünü belirterek davanın reddini savun­muştur. Mahkemece davacı iddiasını kanıtlayamadığından davanın reddine karar verilmiştir.

Kural olarak, evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafın­dan alınmış olursa olsun kadına bağışlanmış sayılır. Dava konusu kadına ait altınlar koca tarafından bozdurulup değişik amaçlarla kullanılmış olabilir. Çe­şitli sebeplerle (evin ihtiyaçları, düğün borçları, balayı vs.) koca tarafından bozdurulan bu altınların karşılığının hibe edilmediği müddetçe kadına iadesi zorunludur. Ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiğinin, kadı­nın isteği ve onayı ile ziynet eşyalarının bozdurulup ev ihtiyaçları için harcan­dığının davalı yanca kanıtlanması halinde koca ziynet eşyalarını iadeden kur­tulur.

Olayımızda davacıya ait olduğu anlaşılan ziynetlerin bir kısmı­nın evlili­ğin devamı sırasında bozdurulduğu, ev eşyası ve düğün borçlarına harcandığı davalının kabulündedir. Nitekim davalı tanığı Hakan yeminli beyanında; 20 adet çeyrek altın ve 5 adet burma bi­leziğin bozdurulduğunu doğrulamıştır. Bozdurulan ziynetler yö­nünden ispat yükü davalıda olup davalı bunları davacı­nın rızası ile iade edilmemek üzere verdiğini kanıtlayamamıştır. Bu durumda mahkemece davalı tarafça bozdurulan ziynet eşyaları yönünden da­vanın kabu­lüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesi doğru değildir.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK'nun 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının tem­yiz edene iadesine, 27.04.2011 tarihinde oy­birliği ile karar ve­rildi[30].

 

Davaya konu edilen ziynetlerin varlığının kabul edilerek kadının babasına teslim edildiği savunması karşısında ispat yü­kümlülüğü kocaya düşer.

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarda tarih ve numa­rası yazılı eşya alacağı davasına dair kararın temyiz ince­lemesi duruşmalı olarak davacı tarafından süresi içinde istenilmekle gün tayin edilerek taraflara gönderilen davetiyelerin tebliğ edilmesi üzerine belli günde davacı vekili geldi. Davalılar vekili gelmedi. Hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Uyuşmazlık 20.7.1997 tarihli çeyiz senedi gereği ziynet ve çeyiz eşyalarının aynen iadesi, mümkün değilse bedeli olan 41.805 TL'nin tahsiline ilişkindir. Mahkemece davanın reddine ka­rar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyiz edil­miştir.

Davacı vekili, dava dilekçesinde müvekkili ile davalı D. Y.'nin evlenme­sinden sonra Hollanda'ya yerleştiklerini, Türkiye'de evleri­nin olmadığını, eşlerin Hollanda'da yaşaması sebebiyle tarafların evlenmesi dolayısıyla verilen 20.7.1997 tarihli çeyiz senedinde be­lirtilen davaya konu edilen eşyalardan hiç birinin alınmadığını, an­cak senet gereği bu eşyaların evliliğin herhangi bir sebeple bozul­ması halinde dava tarihindeki bedellerinin ödeneceğinin her iki da­valı tarafından kabul ve taahhüt edildiğini, davalı eşin Hollanda'da müvekkili hakkında boşanma davası açtığını, verilen kararın da tenfiz edildiğini belirte­rek, ziynet ve çeyiz eşyalarının aynen iade­sini, mümkün değil ise 41.805,00_TL olan bedelinin tahsilini talep etmiştir. Davalılar vekili, tarafların evlenmesinden sonra onbeş gün kadar davalı eşin babasının evinde kaldıklarını, daha sonra davaya konu edilenlerin davacının babası L. A.'ın aldığı eve taşın­dığını, tüm eşyaların davacının babasının evinde olduğunu, haksız açılan dava­nın reddini savunmuştur.

Dosyada bulunan nüfus kaydına göre davacı ile davalı D. Y. 10.10.1996 tarihinde evlenmişlerdir. Evlilikten sonra düzenlenen 20.7.1997 tarihli çeyiz senedi ile tarafların evlenmesi sebebiyle 2.676 TL değerindeki davaya konu edilen çeyiz ve ziynet eşyaları­nın her iki davalı tarafından teslim alındığı belir­tilmiş, davalıların evlilikte ilerde herhangi bir aksaklık meydana gelmesi ha­linde o günkü rayiç bedeli üzerinden geri ödeyeceği taahhüt edilmiştir. Da­vacı yan, dava dilekçesinde çeyiz senedinde yazılı eşyaların hiç alınmadığını iddia ederken, davalılar bu eşyaların alındığını, sonra­dan da davacının babasına teslim edildiğini savunmuşlardır. Mah­kemece yapılan yargılama sonucu verilen kesin süre içinde davacı­nın sunduğu delillere ilişkin giderleri yatırmaması sebebiyle kanıt­lanamayan davanın reddine karar verilmiş ise de davalılar da­vaya konu edilenlerin varlığını kabul ederek davacının babasına teslim edildi­ğini savunduklarına göre davada ispat yükümlülüğü yer de­ğiştirmiştir. Artık davalıların anılan eşyaların davacı tarafa iade edildiğini kanıtlamaları gerekir. Bu itibarla mahkemece davalı ta­raftan savunmaları doğrultusunda delilleri sorulup toplanarak sonu­cuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davacının iddialarını kanıtlayamadığından söz edilerek davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan sebeplerle temyiz itirazlarının ka­bulüyle H.U.M.K.nun 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, Yargıtay duruşması için kendisini vekille temsil ettiren davacı yararına takdir olunan 825,00_TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, is­tenmesi halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 29.3.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi[31].

 

Koca tarafından cins ve miktarına itiraz edilmeyen ziynet­lerin iadesi gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm kocanın birleşen, kadının karşılık davası yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Davacı-davalı kadın, 09.04.2009 tarihli oturumda, yoksulluk nafaka­sının her yıl enflasyon oranında artırılmasına karar verilme­sini istemiştir. Artış istemi hakkında olumlu ya da olumsuz bir ka­rar verilmemesi doğru görülme­miştir.

3- Toplanan delillerden; taraflar ayrı yaşamaya başladıktan sonra kadına ait ziynetlerden 22 ayar 1 adet set ile 2 adet 22 ayar bileziğin davacı-davalı kadına iade edildiği, iade edilenler haricin­deki ziynet eşyalarının ise davalı-davacı kocanın babası tarafından bozdurulmak suretiyle, borçların ödendiği anlaşılmıştır. Davalı-da­vacı kocanın 17.04.2008 tarihli karşılık davaya vermiş olduğu ce­vap dilekçesinde ziynet eşyalarının cins ve miktarlarına ilişkin bir itirazı da bulunmamaktadır. O halde, davacı-davalı kadının iade edilenler hari­cindeki ziynet eşyalarına ilişkin davasının kabulü ge­rekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir.

4- Davacı-davalı kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazmi­natlara karar tarihinden itibaren faize hükmedilmiştir. Bo­şanma kararının kesinleşme tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2, 3 ve 4. bentlerde açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, davacı-davalı kadının ve­kalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının bozma sebebine göre şimdilik incelenmesine yer olmadı­ğına, bozma kapsamı dışında kalan ve inceleme dışı bırakılan vekalet ücreti haricindeki temyize konu hususların ise yukarıda 1.bentte gösterilen nedenlerle ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatıranlara geri verilme­sine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde ka­rar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.12.2010 gününde oybirliği ile karar verildi[32].

 

Bozdurularak evin ortak giderlerine harcanan ziynetlerin iade edil­memek üzere verildiğini kocanın ispatlaması gerekir.

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numa­rası yazılı alacak davasına dair karar davacı tarafından sü­resi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Dava, ziynet eşyalarının aynen iadesi, olmadığı takdirde bedelinin tahsili istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve­kili tara­fından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, düğünde müvekkiline takılan ziynet eşyaları ve bir miktar paranın müvekkiline verilmediğini, bu altın ve paralar ile davalıya abisi adına kayıtlı araba alındığını belirterek takıların ay­nen iadesini, mümkün olmadığı takdirde karşılığı olan 28.535 TL'nin tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili, tarafların ailesi ve yakınlarının ekonomik du­rumlarının belirtilen miktarda takı takılmasına elverişli olmadığını, bununla birlikte takılan altın ve ziynet eşyalarının tarafların ortak rızası ile düğünden hemen sonra sa­tılarak müşterek hane için alınan beyaz eşya ve mobilya için ödendiğini açık­lamış ve davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece ispat yükünün davacıya ait olduğu, ziynet eşyala­rının rızası dışında elinden çıktığının davacı tarafından kanıtlana­madığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Kural olarak, evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafın­dan alınmış olursa olsun kadına bağışlanmış sayılır.

Dava konusu kadına ait altınlar koca tarafından bozdurulup de­ğişik amaçlarla kullanılmış olabilir.

Çeşitli sebeplerle (evin ihtiyaçları, düğün borçları, balayı vs.) koca tara­fından bozdurulan bu altınların karşılığının hibe edilme­diği müddetçe kadına iadesi zorunludur. Ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiği­nin, kadının isteği ve onayı ile ziynet eşyalarının bozdurulup ev ihtiyaçları için harcandığının da­valı yanca kanıtlanması halinde koca ziynet eşyalarını iadeden kurtulur.

Olayımızda davacıya ait olduğu anlaşılan ziynetlerin evliliğin devamı sı­rasında bozdurulduğu ve evin ortak giderlerine harcandığı davalı tarafından kabul edilmektedir. Bu durumda ispat yükü dava­lıda olup kadının kendi rızası ile bir takım ziynet eşyalarını verdiği davalı tarafından kanıtlanamamıştır.

Ancak varlığı davacı tarafından kanıtlanan ziynet eşyaları yö­nünden da­vanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile reddine karar ve­rilmesi doğru değildir.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının ka­bulü ile HUMK. nun 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının tem­yiz edene iadesine, 09.11.2010 tarihinde oy­birliği ile karar ve­rildi[33].

 

Dövülüp evden kovulan kadının ziynet eşyalarına yönelik davasının kabulüne karar verilmesi gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm katılma ala­cağı ve ziynet eşyaları yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görü­şülüp düşünüldü.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacının aşağıdaki bent kapsamı dışında ka­lan temyiz itirazları yersizdir.

2- Toplanan delillerden davacının evden kovulduğu ve düğünde takılan takıların elinden alındığı anlaşılmaktadır. Davacının ziynet eşyalarına yönelik davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken reddi doğru bulunmamıştır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte yazılı nedenle BO­ZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin yuka­rıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatı­rana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar dü­zeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[34].

 

Balayı masraflarına harcanan ziynetlerin kadın tarafından bağış­landığının ispatlanamaması halinde kadına iadesi gerekir.

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numa­rası yazılı alacak davasına dair karar davacı tarafından sü­resi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Dava, ziynet iadesi istemine ilişkindir. Mahkemece, is­temin kıs­men kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosya kapsamına, toplanan delillere, hükmün dayandığı ge­rekçelere göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Davacı vekilinin 15 çeyrek altın ve 7 gr.'lık 4 adet bileziğe ilişkin temyiz itirazlarına gelince;

Davacı vekili, dava dilekçesinde, davacıya ait ziynet eşyalarının davalı tarafından satıldığını daha sonra iade edilmediği gibi bedeli­nin de ödenmedi­ğini ileri sürerek aynen ya da 3.375,00.-YTL' nın tahsilini istemiştir. Davalı vekili, bozdurulan 15 çeyrek altın ile 4 adet 7 gr. bileziğin taraflarca bozdurula­rak balayına gidildiğini, be­raberce harcandığını savunmuştur.

Düğün sırasında davacıya takılan ziynet eşyaları davacıya ba­ğışlanmış sayılır. Bağışlanan eşyaların geri istenmesi bağıştan dönme nedenlerinden biri­nin bulunmasıyla mümkündür. Davalı, bağıştan dönme koşullarının varlığını iddia ve ispat etmiş değildir. Dava konusu 15 çeyrek altın ve 4 adet bileziğin düğün sırasında ta­kıldığı, düğünden sonra bozdurularak balayı için kullanıldığı dava­lının kabulündedir. Davacı kadının dava konusu ziynet eşyalarını davalıya bağışladığı ispatlanmadığı gibi ortak giderlere katılım kar­şılığı verildiği de kanıtlanamamıştır.

Bu durumda mahkemece, dava ve temyize konu ziynet eşyala­rının davalı tarafından balayı için bozdurulduğu ve iade edilmediği davalının ikrarı ve tanık beyanları ile belirlendiğine göre davanın 15 çeyrek altın ve 4 adet 7 gr bilezik yönünden de kabulüne karar vermek gerekirken yazılı şekilde davanın bu ziy­netler yönünden de reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerek­tirmiştir.

Sonuç: Yukarıda 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 17.03.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi[35].

 

Tüp bebek tedavisine harcanan ziynetlerin kadına iadesi gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü.

Karar: 1- Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davalı kocanın eşini is­temediğini söyleyip ve evden kovduğu anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar ara­sında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mev­cut ve sabittir. Olayların akışı karşı­sında davacı dava açmakta hak­lıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK. md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bu­lunmamıştır.

2- Davalı tarafından, davacının ziynetleri bozdurulup tüp bebek tedavi­sinde kullanıldığı beyan edilmiştir. Dava konusu altınların nitelik ve miktarına davalı koca karşı çıkmamıştır. Altınlar yönün­den de davanın kabulü gerekirken reddi doğru olmamıştır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün 1. ve 2. bentte gösterilen ne­denlerle BO­ZULMASINA temyiz peşin harcının yatırana geri ve­rilmesine işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar dü­zeltme yolu açık olmak üzere oybir­liği ile karar verildi[36].

 

Kadının gece yarısı evden hiçbir eşyasını alamadan ayrıl­ması ha­linde ziynetlerin iadesine karar vermek gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm reddedilen ziynet eşyaları yönünden temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Karar: Davalı tanığı Vesile'nin beyanı ve tüm dosya kapsamına göre; dava konusu ziynet eşyalarının düğünde davacıya hediye ola­rak takıldığı, düğünden sonra ise bir kısmının davalının borcu için bozdurulduğu, davacının gece yarısı evden hiçbir eşyasını alamadan ayrıldığı anlaşılmaktadır. Davanın kabulüne karar verileceği yerde; dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçeyle davanın reddi usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Temyiz olunan kararın açıklanan sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itiba­ren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar ve­rildi[37].

 

Kadının dövülerek müşterek konuttan kovulduğu ceza da­vası ve bo­şanma davasında verilen kararlarla sabit olduğun­dan, bu halde ziynetleri kadının yanında götürürdüğünün ka­bulüne olanak yoktur.

Dava: Taraflar arasındaki eşya bedelinden alacak davasının ya­pılan yar­gılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşü­nüldü:

Karar: Davacı, davalı ile 13.6.2000 tarihinde evlendiğini, dava­lının ken­disini döverek konuttan kovması sonrasında davalı aley­hine boşanma davası açtığını, çeyiz senedinde yazılı ziynet eşyaları ile çeyiz eşyalarının davalıda kaldığını belirterek ziynetlerin ve çe­yiz eşyalarının aynen iadesini, mümkün olmaz ise bedellerinin ya­sal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalı, ziynetleri davacının götürdüğünü, çeyiz senedinde ya­zılı olan eş­yaların kendisinde olduğunu ve davacı tarafça alınmasını istediğini savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, ziynet eşyalarının davacının elinden zorla alındı­ğının is­patlanamadığı gerekçesiyle ziynetlere yönelik talebin red­dine, çeyiz senedin­deki eşyaların aynen davacıya iadesine, bunun mümkün olmaması halinde bi­lirkişi tarafından belirlenen değerleri toplamı 9.070 YTL.nın faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar ve­rilmiş; hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uy­gun gerekti­rici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isa­betsizlik bulunmamasına göre davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Davacı eldeki davada, ziynet eşyalarının elinden zorla alına­rak dö­vülmek suretiyle müşterek konuttan kovulduğunu ortak ceza davası ile tanık beyanlarına dayanmıştır. Yargılama aşamasında dinlenen davacı tanıkları da­valının davacıyı döverek evden kovdu­ğunu, davacının ablasının evine bırakıl­ması sırasında üzerinde her­hangi bir ziynet eşyasının bulunmadığını belirttik­leri gibi, boşanma davasında da davalı ve ailesinin davacıya hakaret ederek ablasının evine bıraktıkları, davacının davalı tarafından dövüldüğü kabul edil­mek suretiyle tarafların boşanmasına karar verildiği anlaşıldığı, ceza davasında da davalının davacıyı dövdüğümden bahisle davalı­nın cezalandırılmasına karar verildiği ve anılan mahkeme kararları­nın kesinleştiği anlaşılmaktadır. Kural olarak ziynet eşyalarının ka­dın üzerinde bulunduğu ve kadın tarafından götü­rüldüğünün kabulü gerekirse de, davalının davacıyı döverek müşterek konuttan kov­duğu ceza davası ve boşanma davasında verilen kararlarla sabit olup bu durumda davacıya ait ziynet eşyalarının davacı tarafından birlikte götürüldüğü­nün kabulüne olanak bulunmamaktadır.

Mahkemece değinilen bu yön gözetilerek davacının ziynet eş­yalarına ilişkin iddiasının boşanma ve ceza davasındaki delillerle birlikte değerlendiril­mek suretiyle hâsıl olacak sonuca uygun karar verilmesi gerekirken ziynet eş­yalarıyla ilgili olarak yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerekti­rir.

Sonuç: Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle dava­lının tüm, davacının diğer temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bent uyarınca temyiz olunan hükmün davacı yararına BOZULMASINA, aşağıda dökümü yazılı 91.75 YTL.nın davalıdan alınmasına, peşin alınan harcın istek halinde davacıya iadesine, 12.03.2007 gününde oybirliği ile karar verildi[38].

 

Çeyiz senedinde yer alan beyan karşısında, senedin aksini kanıtlama yükümlülüğü davalılara düşer.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü:

Karar: 1- Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davalı koca­nın, eşine şiddet uyguladığı ve evden kovduğu anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan verme­yecek nitelikte bir geçimsizlik mev­cut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta hak­lıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorla­manın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK. md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulun­mamıştır.

2- Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süre­since, gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına (TMK. md.186/1) geçimine, (TMK. md.185/3) malların yönetimine (TMK. 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267, 215) ve çocukların bakım ve ko­runmasına (TMK. md.185/2) ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden (resen) almak zorundadır (TMK. 169). O halde dava tarihinden ge­çerli olmak üzere, herhangi bir işi ve geliri olmayan kadın yara­rına Türk Medeni Kanunu’nun 185/3, 186/3 maddelerine uygun mik­tarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde ka­rar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.

3- 24.11.1999 tarihli çeyiz eşyasına ilişkin senette “...senette gösterilen ziynet eşyası ile diğer eşyaların evlenirken davacının be­raberinde getirdiği ve bu eşyaların muhafazası bakımından davalı koca ve babası Tahsin tarafından teslim alındığı...” yazılıdır. Se­nette yer alan bu beyan karşısında, senedin aksini kanıtlama yü­kümlülüğü davalılara düşer. Davalılar, aksi yönde bir delil getir­memişlerdir. Toplanan delillerden de davacının uğradığı şiddet ne­deniyle evden ayrıldığı anlaşılmaktadır. O halde, davacının ziynet­lerle ilgili talebinin de kabulü, bu ve mahkemece kabul edilen çeyiz eşyaları yönünden diğer davalı Tahsin'in de sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görül­memiştir.

Sonuç: Hükmün yukarıda gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, tem­yiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.06.2007 tarihinde oybir­liği ile karar verildi[39].

 

Şiddete uğramadan evi terk eden kadının ziynetlerin bir kısmını alıp bir kısmını evde bırakması hayatın olağan akışına uygun düşmez.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm nafakalar, manevi tazminat, ziynetler ve eşya iadesi yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşü­nüldü.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının aşağıdaki bent kapsamı dışında ka­lan temyiz itirazları yersizdir.

2- Davacı kadının evden ayrılırken bir kısım ziynet eşyalarını yanında götürdüğü tartışmasızdır. Davacı şiddet kullanılarak evden ayrıldığı konusunda bir iddiada bulunmamıştır. Bu koşullar altında evi terk ederken ziynetlerin bir kısmını alıp bir kısmını evde bırak­ması hayatın olağan akışına uygun düşmez. Davacı kadının ziynet­lere ilişkin davasının reddi gerekirken kabulü ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün 2. bentte gösterilen nedenlerle BOZUL­MASINA, sair temyiz itirazlarının 1. bentte gösterilen ne­denlerle ONANMA­SINA, temyiz peşin harcının yatırana geri ve­rilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar dü­zeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[40].

 

Delil listesinde CD'lerin ibrazına ilişkin bir beyan bulun­mamasına karşılık 2 adet CD delil olarak ibraz edilmiş ve hazır bulunan davacı vekili bu CD'lerin delil olarak ibrazına muva­fakat etmemiştir. Davacı yanın karşı çıkması karşısında CD'le­rin delil olarak kabul edilmesi usul ve ya­saya aykırıdır

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm kusur, manevi tazminat, nafakalar, ziynet, takı bedeli ve vekâlet ücreti yönünden temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yersiz­dir.

2- Boşanma davası içinde istenen ve Türk Medeni Kanunu'nun 174/2. maddesi uyarınca hüküm altına alınan manevi tazminat, bo­şanma hükmünün kesinleşmesi ile ödenir hale gelir. Faiz başlangıç tarihinin de bu tarih olması gerekmektedir. Davacı kadın lehine takdir edilen manevi tazminata, dava tari­hinden itibaren faiz yürü­tülmesi usul ve yasaya aykırıdır.

3- Davalı vekiline delillerini ve karşı delillerini sunması için 7.6.2005 ve 5.7.2005 tarihinde süre verilmiş, davalı vekili de 20.9.2005 tarihli celsede de­lillerini yazılı olarak sunmuştur. Davalı­nın delil listesinde CD'lerin ibrazına ilişkin bir beyan bulunmama­sına karşılık 28.3.2006 tarihinde 2 adet CD'yi delil olarak ibraz et­miş ve hazır bulunan davacı vekili bu CD'lerin delil olarak ibra­zına muvafakat etmemiştir. Davacı yanın karşı çıkması karşısında CD'lerin delil olarak kabul edilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

4- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 275 ve devamı maddeleri uyarınca usulüne uygun şekilde bilirkişi incelemesi yap­tırılmadan kuyumcular odası başkanlığına dosyanın gönderilmesi suretiyle alınan mütalaalara dayanı­larak hüküm kurulması da doğru değildir.

5- Kabule göre de; Davacı kadının dava dilekçesinde yüzükle ilgili bir istemi bulunmadığı halde talep aşılarak yüzük bedelinin de davalıdan tahsiline karar verilmesi, hüküm fıkrasında talep edilen ziynetlerin ayrı ayrı nitelikleri ve bedellerinin gösterilmemesi de doğru olmamıştır.

Sonuç: Temyize konu hükmün 2, 3. ve 4. bentlerde gösterilen sebeplerle bozulmasına, sair yönlerin 1. bentte gösterilen sebeplerle onanmasına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.04.2007 gününde oybirliği ile karar verildi[41].

 

Kadının evden, dayak yiyerek hastaneye kaldırıldığı ve has­taneden baba evine döndüğü de sabittir. Davacı kadının ziynet eşyalarına yönelik davasının kabulü gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalı kocanın tem­yiz itirazları yersizdir.

2- Davacı kadının temyizinin incelenmesine gelince;

A- Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumlarına, pa­ranın alım gücüne, kişilik haklarına, özellikle aile bütünlüğüne ya­pılan saldırının ağırlı­ğına, manevi tazminat isteyenin boşanmaya yol açan olaylarda ağır ya da eşit kusurlu olmadığı anlaşılmasına nazaran kadın için takdir edilen manevi tazmi­nat azdır.

Türk Medeni Kanununun 4.maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Borçlar Kanununun 44. ve 49. maddeleri nazara alınarak daha uy­gun miktarda manevi tazminat (TMK. 174/2) takdiri gerekirken ya­zılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

B- Toplanan delillerden ziynet eşyalarının varlığı ve kadına ait olduğu konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı kadının evden, dayak yiyerek hastaneye kaldırıldığı ve hastaneden baba evine döndüğü de sabittir. Davacı kadının ziynet eşyalarına yönelik davasının kabulü gerekirken reddi doğru gö­rülmemiştir.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün 2/A-B bentlerinde gösterilen nedenlerle kadın yararına BOZLAMASINA, kocanın temyiz iti­razlarının 1.bentte göste­rilen neden­lerle ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın davalıya yükletilme­sine, peşin harcın mahsubuna, temyiz peşin harcının yatıran davacıya geri ve­rilmesine, iş bu kara­rın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık ol­mak üzere oybirliği ile karar verildi[42].

 

Düğünde kendisine takılan takıları, evi terk etmesinden sonra rıza­sıyla kocasına geri veren kadın bunları isteyemez. Bu bakımdan kadının ziynetlerle ilgili talebinin reddi gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü.

1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uy­gun sebep­lere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görül­memesine göre davalı-karşı davacı­nın (kadın) tüm, davacı-karşı davalının (koca) aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz iti­razları yersizdir.

2- Toplanan delillerden, tarafların fiilen ayrılmalarından sonra, her iki ta­rafın aile büyükleri tarafların ayrılmakta karalı olduklarını görünce “... herkes verdiğini, çeyizini, ziynetlerini geri alsın ... şek­linde konuştukları bu şekilde karar alındığı, tarafların da, ailelerinin aldığı bu karara itiraz etmedikleri, davalı kadının kendi çeyiz eşya­larını aldığı, düğünde davacının taktığı takıları da davacıya geri verdiği ...” anlaşılmaktadır. Davalı, fiilen ayrılmalarından sonra ziynetlerinin baskı ile geri verdiğini ileri sürmüş ise de dosyada bu yönde bir delil bulunmamaktadır. Borçlu olmadığı şeyi ihtiyariyle veren kimse hataen kendisini borçlu zannederek verdiğini ispat et­medikçe onu istirdat edemez. (BK. md. 62) Davalı, düğünde kendi­sine takılan takıları, evi terk etmesinden sonra rızasıyla davacıya geri verdiğine göre bunları isteyemez. Bu bakımdan davalı-karşı davacı kadının ziynetlerle ilgili talebinin reddi gerekirken kabulü doğru görülmemiştir.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün 2. bentte gösterilen nedenlerle BOZUL­MASI­NA, tarafların sair temyiz itirazlarının 1. bentte gösterilen nedenlerle ONANMASI­NA, aşağıda yazılı harcın Tu­ba'ya yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna, temyiz peşin harcını yatıran Hakan'a geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybir­liği ile ka­rar verildi[43].

 

Kocanın iş kurması için bozdurulan ziynetlerin kadına ia­desi gere­kir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre kocanın tüm, kadının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Toplanan delilerden davanın konusunu teşkil eden ziynetle­rin, koca tarafından işyeri açılması sırasında bozdurulduğu anlaşıl­maktadır. Ziynetler yönünden davanın kabul edilmesi gerekirken bu talebin reddi yanlış olmuştur.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün 2. bentte açıklanan nedenle ziy­netler yö­nünden kadın yararına BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan tarafların sair temyiz itirazlarının 1. bentte belirtilen nedenle ONANMA­SINA, aşağıda yazılı harcın Engin'e yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna, temyiz peşin harcının yatı­ran Aynur'a geri verilmesine, iş bu kararın tebliğin­den itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[44].

 

Ev ve arsa alımında kullanılan ziynetlerin kadına iadesi ge­rekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü.

Karar: Toplanan delillerden davacı kadına ait ziynet eşyalarının evliliğin devamı sırasında bozdurulup arsa alım ve ev yapımında kullanıldığı kanıtlan­mıştır. Davacı kadının bozdurulan ziynetleri konusunda bilirkişi incelemesi yapılıp alınacak rapora göre ziynet­lerin bedeline hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar veril­mesi doğru olmamıştır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZUL­MASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebli­ğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[45].

 

Ziynetlerin kocanın borçları için kullanılması …

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda ma­halli mah­kemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hü­küm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uy­gun sebep­lere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görül­memesine göre davacı­nın aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Toplanan delillerden davacı kadına ait 8 adet bilezik, 31 adet çeyrek altın, 1 adet altın set, ve 2 adet yüzüğün davalı koca tarafın­dan bozdurulup borçlarının ödendiği anlaşılmaktadır. Davacı kadı­nın bu ziynet eşyalarına yönelik davasının kabulüne karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar veril­mesi doğru olmamıştır.

Temyiz edilen hükmün 2. bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, sair temyiz itirazlarının 1. bentte gösterilen ne­denlerle ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri ve­rilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar dü­zeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[46].

 

 

Düğün masrafları için bozdurulan ziynetlerin kadına iadesi gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü:

Karar: 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle ka­nuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Toplanan delillerden bir kısım ziynet eşyalarının düğün mas­raflarının karşılanması için koca tarafından bozdurulduğu anlaşıl­mıştır. Bozdurulan bu ziynet eşyaları yönünden davanın kabulü ge­rekirken yazılı şekilde karar veril­mesi doğru görülmemiştir.

3- Davacı-davalı kadın Sincan'daki ev yanında bankada bulu­nan para, ki­şisel malların geliri olan edinilmiş mal kira geliri ve edinilmiş mal olan araba içinde dava açmıştır. Ev dışındaki bu ta­lepler yönünden de olumlu-olumsuz karar verilmesi gerekirken ya­zılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı­dır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün 2. ve 3. bentlerde gösterilen ne­denlerle BOZULMASINA, bozma sebebine göre davalı-davacı ko­canın vekâlet ücretine yönelik temyizinin incelenmesine yer olma­dığına, tarafların sair temyiz itiraz­larının 1. bentte gösterilen ne­denlerle ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri ve­rilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar dü­zeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[47].

 

Kocanın iş kurmak amcıyla ve kadının rızası hilafına boz­durduğu ziynetlerin iadesi gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hükmün temyizen murafaa icrası suretiyle tetkiki istenil­mekle duruşma için tayin olunan bugün duruşmalı temyiz eden ve­kili ve karşı taraf temyiz eden tebligata rağmen gel­medi. Gelenin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlan­ması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosya­daki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: 1- Davalı vekili, temyize cevap dilekçesinde hükme iliş­kin itiraz­larını bildirerek temyiz isteğinde bulunmuşu ise de, temyiz harcı yatırılmadığı gibi dilekçenin temyiz defterine kaydı da bu­lunmadığından, davalının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,

2- Davacının temyizine gelince;

a) Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uy­gun sebep­lere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görül­memesine göre davacı­nın aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

b) Davalı, 8.10.2004 tarihinde eşinin eve dönmesi için ihtar is­teğinde bulunmuştur. Bu istek, bundan önceki olayların affedildi­ğini, en azından hoş­görüyle karşılandığını gösterir. Bu bakımdan ihtar isteğinden önceki olaylardan dolayı artık kadın kusurlu kabul edilemez. Davalının ise davacıyı dövdüğü gerçekleşmiştir. Boşan­maya sebep olan olaylarda davalı koca tamamen kusur­ludur. Türk Medeni Kanununun 174/1-2 maddeleri koşulları gerçekleşmiştir. Davacı kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminat hükmedil­mesi gerekirken isteğin reddi doğru görülmemiştir.

c) Toplanan delillerden davacı kadına ait ziynetlerden 4 adet üç telli Adana burması bileziğin ve 26 çeyreklik tek bileziğin davalı ta­rafından alınıp davacının rızası hilafına bozdurularak çay ocağı açımında kullanıldığı anlaşıl­maktadır. Bahse konu bu altınlarla il­gili talebin kabulü gerekirken, isteğin reddedilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Hükmün yukarıda 2. maddenin (b) ve (c) bentlerinde gösterilen sebeplerle davacı yararına BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin 2. mad­denin (a) bendinde gösterilen sebeple ONANMASINA, davalının incelenebilir bir temyizi bulunmadığından yukarıda 1. maddede gösterilen sebeple, temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadı­ğına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[48].

 

Ailenin sağlık giderleri için bozdurulan ziynetlerin kadına iadesi ge­rekir.

Dava: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde da­vacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği ko­nuşulup düşünüldü:

Karar: Davacı, davalı Bayram'la 2000 yılında evlenirken çeyiz olarak getirdiği ve ayrıca kendisine mehir olarak verilen dava ko­nusu eşyalar ile ziynetlerin ayrılırken davalı kocada kaldığını öne sürerek, eşyaları ile ziynetleri aynen, mümkün olmadığı takdirde bedellerinin tahsiline karar verilmesini iste­miştir.

Davalı Bayram, eşyalara itirazı olmadığını, altın ve ziynetlerin evlilik sı­rasında hastalıkları sebebiyle ve diğer müşterek ihtiyaçlar için bozdurulup kul­lanıldığını bildirerek, davanın reddini dilemiştir.

Diğer davalı Mustafa Aktaş, Bayram'ın babası olduğunun, dava ile ilgisi bulunmadığını bildirerek, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece dava konusu eşyaların davacıya iadesine, altın ve ziynetler hakkındaki davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Çeyiz eşyaları ve evlilik sebebiyle kendisine hibe edilen (mehir) eşyaları altın ve ziynetler davacının kişisel eşyalarıdır. Ta­raflar arasında bu konuda her hangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.

Davalı Bayram, dava konusu altın ve ziynetlerin taraflar birlikte iken ai­lenin hastalık ve diğer ihtiyaçları nedeniyle bozularak har­candığını kabul et­miştir. Olayın gerçekleştiği tarihteki Medeni ka­nun hükümlerine göre koca ailenin reisi olarak infak ve iaşesinden sorumludur. Davalı alıp bozdurup har­cadığı ziynetlerin bedelini da­vacıyı iade etmekle yükümlüdür. Mahkemece dava konusu altın ve ziynetler yönünden de davanın kabulü gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

Sonuç: Açıklanan gerekçe ile temyiz olunan kararın davacı ya­rarına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 23.6.2005 gününde oy­birliği ile karar verildi[49].

 

Tüm eşyaları götüren kadının ziynet eşyalarını da götür­müş sayıl­ması gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatı tarafından tem­yiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü.

Karar: Davacı, 1975 yılında evlendiği davalıdan Ankara 20. Asliye Hu­kuk Mahkemesinin 9.4.1999 gün ve 1998/366 esas, 1999/240 karar sayılı, 2.11.1999 tarihinde kesinleşen ilamı ile bo­şandıklarını ileri sürerek, evlilik birliği içerisinde edinilen mallara ilişkin fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak şartı ile; 1.000.000.000 TL. katkı payı ile çeyiz senedinde belirtilen eşya ve ziynet eşyaları içinde 500.000.000. TL. talep etmiş, bilahare çeyiz eşyalarından vaz­geçtiğini bildirmiş, 24.10.2003 tarihli ıslah dilekçesi ile de katkı payı için 7.500.000.000. TL. ziynet eşyaları için 500.000.000. TL. nin tahsilini istemiş­tir.

Mahkemece, davasının kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafça temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delilerle yasaya uygun gerekti­rici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsiz­lik bulunmamasına göre davalının sair temyiz itirazlarının reddi ge­rekir.

2- Davacı, bu davada ziynet eşyalarının da davalıdan tahsilini istemiştir. Yargıtay'ın öteden beri sapma göstermeyen içtihatlarına göre, ziynetlerin kadın üzerinde bulunduğu ve taşındığı karine ola­rak kabul edilmektedir. Bu davada ispat yükü davacıdadır. Davacı, ziynet eşyalarının evlilik birliği içinde davalı tarafından elinden alındığını veya haneyi terk ederken kovulduğunu ve ziynet­lerin de elinden alındığını iddia etmediği gibi dinlenen davacı tanıkları da bu hususta bir beyanda bulunmadıkları, davacının evden ayrılırken tüm ev eşyala­rını aldığı, davalının Ankara 5. Asliye Hukuk Mah­kemesinde açtığı ve davalı­nın lehine bitip kesinleşen eşyanın iadesi davasından anlaşıldığına göre, tüm eşyaları götüren davacının ziy­net eşyalarını alıp götürmemesi hayatın olağan akışına ters düş­mektedir.

Hal böyle olunca Davacı iddiasını isbat edememiştir. Bu ne­denle, dava­cının ziynet eşyaları açısından talebinin reddi gerekir­ken, bu kalem isteğin de kabulü usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Sonuç: Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle dava­lının diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca temyiz olu­nan hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 11.05.2005 gününde oybirliği ile karar verildi[50].

 

Kadından zorla alınan ziynetlerin iadesi gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü.

1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uy­gun sebep­lere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görül­memesine göre davalı­nın tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumlarına, pa­ranın alım gücüne, kişilik haklarına, özellikle aile bütünlüğüne ya­pılan saldırının ağırlı­ğına, manevi tazminat isteyenin boşanmaya yol açan olaylarda ağır ya da eşit kusurlu olmadığı anlaşılmasına nazaran kadın yararına hükmolunan manevi tazminat azdır.

Türk Medeni Kanununun 4.maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile, Borçlar Kanununun 44. ve 49. maddeleri nazara alınarak daha uy­gun miktarda manevi tazminat (TMK.174/2) takdiri gerekirken ya­zılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

3- Davanın konusunu oluşturan dört adet bileziğin davacıdan, koca (da­valı) tarafından zorla alındığı anlaşılmaktadır. Bu ziynet­lerle ilgili davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm kurul­ması usul ve yasaya aykırıdır. (MK.m.217,220)

4- Davacı eşi üzerine kayıtlı olup 17.2.2003'te satılan eve yap­tığı katkı­nın karşılığı on milyar lirayı da istemiştir. (MK.m.227) Eşler arasında halen edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulan­dığı anlaşılmaktadır. (MK.m.202) Boşanma hükmü kesinleşmeden tasfiye düşünülemez. (MK.m.214) Başvurma harcı alınmıştır. Mah­kemece nispi harcın ikmal ettirilmesi, bu davanın tefrik edilmesi, dava şartı boşanma hükmünün sonucunun belirlenmesi, delillerin değerlendirilmesi sonucu uyarınca karar verilmesinin düşünülme­mesi de ye­rinde değildir.

Sonuç: Edilen hükmün 2, 3. ve 4. bentlerde gösterilen sebep­lerle BO­ZULMASINA, kararın bozma kapsamı dışında kalan yön­lerinin ise ONAN­MASINA, aşağıda yazılı harcın davalıya yükle­tilmesine, peşin harcın mahsu­buna, temyiz peşin harcının yatıran davacıya geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 16.03.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi[51].

 

Koca tarafından dövülen kadının jandarma tarafından ev­den alın­dığı anlaşılmaktadır. Davacı tanığı Emir, karakolda davacıyı gördüğünde üzerinde altın olmadığını ifade etmiştir. Bu durumda davacının ziynetlerle ilgili talebinin kabulü gere­kir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp dü­şünüldü:

Karar: 1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık gö­rülmemesine göre davalının tüm, davacının ise aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Hüküm altına alınan on altı kalem eşya ile ilgili olarak bilir­kişi rapo­runa atıf yapılarak hüküm kurulmuştur.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388/5. maddesi, hük­mün so­nucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edil­meksizin istek sonuçla­rından her biri hakkında verilen hükümle ta­raflara yükletilen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer, birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesini emredici kural olarak getirmiştir. Ge­rekçeli kararın da kısa karara uygun düzenlenmesi zorunludur. (HUMK. m. 381/2).

Dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye atıf yapılarak hüküm kurulamaz. Gerek tefhim edilen ve zabıtla belirle­nen kararda, gerekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşya­nın cins, nitelik, miktar ve değerle­rinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yük­lenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve ya­saya aykırıdır.

3-Davacı kadının koca tarafından dövüldüğü ve ailesinin du­rumu bildir­mesi üzerine jandarma tarafından evden alındığı anla­şılmaktadır. Davacı tanığı Emir, karakolda davacıyı gördüğünde üzerinde altın olmadığını ifade etmiştir. Bu durumda davacının ziy­netlerle ilgili talebinin kabulü gerekirken reddi doğru görülmemiş­tir.

Sonuç: Hükmün yukarıda (2) ve (3) bentlerde gösterilen se­beplerle BO­ZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümle­rinin ise l. bentteki nedenlerle ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın davalıya yükletilmesine, pe­şin harcın mahsubuna, temyiz peşin harcını yatıran davacıya geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 08.03.2005 gününde oybirliği ile karar verildi[52].

 

Tamamı evlilik içerisinde bozdurulan ziynetlerin iadesi is­teminin kabulü gerekir.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda ma­halli mah­kemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hü­küm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uy­gun sebep­lere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görül­memesine göre tarafla­rın aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yersizdir.

2- Kadının Medeni Kanunun 174/1. maddesi anlamında maddi tazminat isteği bulunmamaktadır. Bu yön üzerinde durulmadan maddi tazminat takdiri isabetsizdir.

3- Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süre­since, gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına (TMK. md. 186/1) geçimine, (TMK md. 185/3) malların yönetimine (TMK. 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267, 215) ve çocukların bakım ve ko­runmasına (TMK. md. 185/2) ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden (resen) almak zorundadır. (TMK. md. 169) O halde dava tarihinden geçerli olmak üzere, herhangi bir işi ve geliri olmayan kadın ve kü­çük Rabia yararına Türk Medeni Kanununun 185/3, 186/3 maddele­rine uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.

4- Eşyalar hakkında aynen iade istenmediği halde, istek dışına çıkılarak hüküm kurulması yerinde değildir.

5- Dava konusu ziynetlerin tamamı evlilik birliği içerisinde bozdurul­muştur. Ziynetlerin tamamının kabulünün düşünülmemesi de doğru değildir.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün 2, 3, 4, 5. bentlerde açıklanan nedenlerle taraflar yararına BOZULMASINA, hükmün bozma kap­samı dışında kalan sair temyiz yönlerinin 1. bentte açıklanan ne­denle ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri veril­mesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar dü­zeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[53].

 

Ziynet eşyalarının birlikte oturulan kayınvalideye muha­faza ama­cıyla verildiği hususunu ispat yükü davacı kadındadır.

Dava: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatı tarafından du­ruşmalı olarak temyiz edilmiş ise de tebligat gideri ödenmediğinden bu isteğin reddiyle dosya incelendi, ge­reği konuşuldu düşünüldü:

Karar: Davacı, davalı ile iki yıl evli kaldıktan sonra ayrıldıkla­rını ve bo­şanma davasının derdest olduğunu, çeyiz senedi ile kendi­sine bırakılan eşyala­rın davalı yedinde kaldığını, bu eşyaların aynen ya da bedelleri toplamı 5.000.000.000 TL.'nın yasıl faizi ile ödetil­mesini istemiştir.

Davalı, kendisinin şehir dışında olduğu bir sırada davacının evi terk etti­ğini ve eşyaları da alıp götürdüğünü savunarak, davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, bilirkişi raporu benimsenmek sure­tiyle, bilirkişi raporunda belir­tilen ziynet ve çeyiz eşyalarının mev­cutsa aynen davalıdan alınıp davacıya verilmesine, aynen mevcut olmayanların ise karşılarında yazılı bedellerinin davalıdan tahsiline karar verilmiş hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uy­gun gerekti­rici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isa­betsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları­nın reddi gerekir.

2- Davacı, bu davada çeyiz eşyalarıyla birlikte ziynet eşyaları­nın da da­valıdan tahsilini istemiştir. Yargıtay'ın öteden beri sapma göstermeyen içtihat­larına göre, ziynetlerin kadın üzerinde bulun­duğu ve taşındığı karine olarak kabul edilmektedir. Davacı evliliğin başında kayınvalidesi ile birlikte otururken takıların kayınvalidesi tarafından muhafaza için alındığını ve iade edilmediğini ileri sür­müştür. Bu davada ispat yükü davacıdadır. Davacı, ziynet eşyaları­nın evlilik birliği içinde davalı tarafından elinden alındığını veya haneyi terk eder­ken kovulduğunu ve ziynetlerin de elinden alındı­ğını iddia etmediği gibi dinle­nen davacı tanıkları da bu hususta bir beyanda bulunmamışlardır. Davacı iddia­sını ispat edememiştir. Bu nedenle, davacının ziynet eşyaları açısından talebi­nin reddi gerekir­ken, bu kalem isteğin de kabulü usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Sonuç: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle da­valının di­ğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca temyiz olunan hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın is­tek halinde iadesine, 14.2.2005 gününde oybirliği ile karar ve­rildi[54].

 

Evin ortak ihtiyaçları için harcanan ziynetlerin kadına ia­desi gere­kir.

Dava: Davacı Dilara Karaevren vekili Avukat Yunus Emre Şerbetçi tara­fından, davalı Mehmet Ali Karaevren aleyhine 19.2.2001 gününde verilen di­lekçe ile eşya ve ziynet alacağının is­tenmesi üzerine mahkemece yapılan yar­gılama sonunda; davanın reddine dair verilen 27.1.2003 günlü kararın Yargı­tay'ca incelen­mesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz di­lekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla ya­saya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendiril­mesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

2- Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince; Dava, eşya ve ziynet ala­cağına ilişkindir. Yerel mahkemece dava reddedilmiş, ka­rarı davacı temyiz etmiştir.

Davacı, üç adet ray bilezik ile beş adet çeyrek altının düğünde takıldığını belirterek bunların da aynen iadesi olmazsa bedellerinin tahsilini istemiştir. Davalı bunların evlilik devam ederken evin or­tak ihtiyaçları için harcandığını savunmuş, yerel mahkeme ise al­tınların evin ihtiyacına binaen evlilik birliğine hibe edildiği gerek­çesi ile bu kalem istemi reddetmiştir. Düğün sırasında ka­dına takı­lan altınlar ona ait olur. Altınların evin ortak ihtiyaçları için harcan­dığı anlaşılmıştır. Oysa Eski Medeni Kanun'un 152. maddesi gere­ğince evin iaşesi kocaya aittir. Üstelik altınların sonradan geri is­tenmemek üzere davalı eşe verildiğini gösteren bir delil de bulun­madığına göre bunların davacıya iadesi gerekir. Yerel mahkemece yukarıda anılan hususlar gözetilmeden altınlara yö­nelik davanın reddi usul ve yasaya aykırı görüldüğünden kararın bozulması ge­rekmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) nolu bentte göste­rilen ne­denlerle davacı yararına BOZULMASINA, davacının diğer temyiz itirazlarının yukarıda (1) nolu bentte gösterilen nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 7.2.2005 gününde oybirliği ile karar verildi[55].

 

Kira borcu ile düğün borcu için sarf edilmiş altınların ka­dın tara­fından geri verilmemek üzere kocaya verildiği iddia ve ispat edilmedikçe, koca tazmin borucundan kurtulmaz.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda ma­halli mah­kemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hü­küm yoksulluk ve iştirak nafakaları ile ziynet eşyaları yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşü­nüldü.

1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uy­gun sebep­lere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görül­memesine göre Nusret hakkındaki ziynetlere ilişkin karara yönelik temyiz itirazları yersizdir.

2- Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, na­fakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre hükmolunan yoksulluk ve iştirak nafakası azdır. Mahkemece Türk Medeni Ka­nununun 4. maddesindeki hakka­niyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön göze­tilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykı­rıdır.

3-Davalı koca, 26.4.2004 tarihinde yapılan tesbit sırasında; “... davacıya ait 3 adet bilezik, I set takımı ve çocuğun doğumu nede­niyle takılan 4 adet çeyrek altını bozdurup kira ve düğün borcu için verdiklerini” kabul etmiştir. Kocanın bu beyanı mahkeme içi ikrar niteliğinde olup, aleyhine kesin delil oluşturur. (HUMK.236/1)

Bu altınların davacının rızasıyla alınmış olması ve kira borcu ile düğün borcu için sarf edilmiş bulunması davacı tarafından geri verilmemek üzere davalıya verildiği iddia ve ispat edilmedikçe, ko­cayı tazmin borucundan kur­tarmaz. Kadının, bu altınları kocasına geri istememek üzere verdiğine ilişkin bir delil yoktur. O halde ko­canın beyanında geçen altınların iadesi yönünden hüküm kurulması gerekirken isteğin tümüyle reddi doğru görülmemiştir.

Sonuç: Hükmün yukarıda 2. ve 3. bentte gösterilen sebeple BOZULMA­SINA, kararın bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebli­ğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi[56].

 

Kadına düğünde takılan altın ile para bağış niteliğindedir ve kadının mülkiyetine geçmiştir. Kocanın altınları ailenin ge­reksinmeleri için har­canmış olması, bunları aynen veya bede­lini ödeme yükümlüğünden kur­tarmaz. Koca tarafından har­canmış para ve altın miktarı, dosyadaki tanık beyanları ve di­ğer deliller doğrultusunda belirlenerek kadına verilmesi gere­kir.

Dava: Davacı Ayşegül Akay vekili Avukat Ertuğrul Katırcı ta­rafından, davalı Numan Akay aleyhine 5.7.2002 gününde verilen dilekçe ile davalı eşte kalan ev ve ziynet eşyaları ile paraların is­tenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 19.1.2004 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenil­mekle tem­yiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tara­fından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görü­şüldü:

Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla ya­saya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendiril­mesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

2- Davacının ziynet eşyalarına yönelik temyiz itirazına gelince; dava resmi evliler arasındaki ev ve ziynet eşyasının aynen iadesi veya bedellerinin ödettirilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahke­mece istem kısmen kabul edilmiş karar davacı yanca temyiz edil­miştir.

Dosyadaki kanıtlara ve taraf tanıklarının beyanlarına göre, da­vacının evlendiği tarihte davacıya düğün hediyesi olarak takılan para ve bir miktar kü­çük altının, evlilik sırasında davalı tarafından bozdurulup gereksinimlerine harcandığı anlaşılmaktadır.

Davacıya düğünde takılan altın ile para bağış niteliğindedir ve davacının mülkiyetine geçmiştir. Medeni Kanun hükümlerine göre evin ihtiyacını karşı­lamak kocanın yükümlülüğü altındadır. Bunun içindir ki davalının altınları ailenin gereksinmeleri için harcanmış olması, bunları aynen veya bedelini ödeme yükümlüğünden kur­tarmaz. Bu nedenle de davalı tarafından harcanmış para ve altın miktarı, dosyadaki tanık beyanları ve diğer deliller doğrultusunda belirlenerek davacıya verilmesi gerekirken istemin bu bölümünün tümden red­dedilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) nolu bentte göste­rilen ne­denlerle BOZULMASINA, diğer temyiz itirazlarının ise (1) sayılı bentte göste­rilen nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 24.1.2005 gününde oybirliği ile karar verildi[57].

 

Ziynetlerin evlilik sırasında kadın adına babasına teslim edildiği, bilahare bunlardan beş adet bileziğin istek üzerine ko­caya verildiği anla­şılmaktadır. Koca bu ziynetlerin iade edildi­ğini de ispat edememiştir. Mahkemece beş adet bilezikle ilgili davanın kabulü gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm ziynetler ve maddi tazminat yönünden temyiz edil­mekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: 4722 sayılı kanunun 1.maddesi hükmü de dikkate alın­dığında olaya 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin uy­gulanması gerekir.

1- Boşanma davası 7.8.2001'de açılmış, koca bu tarihden yirmiyedi gün önce, 10.7.2001'de eşine ihtar göndermiş ve davacıyı (kadını) eve davet etmiş­tir. Koca bu davranışı ile ihtar tarihine ka­dar kadından kaynaklanan kusurlu davranışları hoşgörü ile karşıla­mıştır. İhtar tarihi ile dava tarihi arasında kadı­nın herhangi bir bo­şanmaya esas teşkil edecek kusurlu davranışı da ispat edil­memiştir.

Medeni Kanunun 143/1. maddesi mevcut ve hatta muntazar (beklenen) bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kabahatsiz karı veya kocanın, kabahatli olan taraftan maddi tazminat isteyebi­leceğini, 152. maddesi de, evin seçimi, karı ve çocukların uygun bi­çimde geçindirilmesinin kocaya ait oldu­ğunu öngörmüştür. Topla­nan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda kadının hiçbir ku­surunun olmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu kadın, en az eşinin desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekono­mik durumları ile hakkaniyet ilkesi (MK. md. 4) dikkate alı­narak kadın yara­rına uygun miktarda maddi tazminat verilmelidir. Bu yönün dikkate alınma­ması doğru görülmemiştir.

2- Toplanan delillerden; davanın konusunu oluşturan ziynetle­rin evlilik sırasında kadın adına babasına teslim edildiği, bilahare bunlardan beş adet bile­ziğin istek üzerine kocaya verildiği anlaşıl­maktadır. Koca bu ziynetlerin iade edildiğini de ispat edememiştir. Mahkemece beş adet bilezikle ilgili davanın kabulü gerekirken ya­zılı şekilde hüküm kurulması da yerinde değildir.

3- 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4/1 maddesi; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kita­bından üçüncü kısım hariç olmak üzere (MK. md. 118-395, 5133 S.K. md. 2-3) kaynaklanan bütün davaların Aile Mahkemesinde bakılacağını, geçici 1. mad­desi de; sonuçlanmamış davaların yetkili ve görevli aile mahkemesine devre­dileceğini hükme bağlamıştır. Karar bozulmakla sonuçlanmamış hale gelmiş­tir. Bu açıklama karşısında işin görev yönünün de düşünülmesi zo­runludur.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün 1. ve 2. bentlerde gösterilen se­beple BO­ZULMASINA, temyiz peşin harcın yatırana geri verilme­sine, 29.04.2004 gününde oybirliği ile karar verildi[58].

 

Ziynetleri alma imkânını bulamadan evden ayrıldığı anla­şılan kadı­nın ziynetlerle ilgili davasının kabulü gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi so­nunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gös­terilen hüküm kocanın kabul edilen boşanma davası, ziynetler, maddi, manevi tazminat, yoksulluk ve tedbir nafakası yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşü­nüldü:

Karar: 1-4722 sayılı kanunun 1.maddesi hükmü de dikkate alındığında olaya 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin uygulanması gerekir.

2-Dosyadaki yazılara ve mahkemece uyulan bozma kararı ge­reğince hü­küm verilmiş olmasına göre kocanın tüm kadının aşağı­daki bentlerin dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

3-Uyulan bozma kararında da açıklandığı gibi evlilik birliğinin sarsılma­sına sebep olan hadiselerde eşler eşit kusurludurlar. Kadı­nın boşanma sonucu yoksulluğa düşeceği de gerçekleşmiştir. Bu açıklama karşısında kadın yararına uygun bir yoksulluk nafakası verilmesi gerekir. (743 s. M.K. m. 144) Açıkla­nan husus üzerinde durulmaması usul ve yasaya aykırıdır.

4-Toplanan delillerden kadına ait dava konusu ziynetleri alma imkânını bulamadan evden ayrıldığı anlaşılmaktadır. Ziynetlerle il­gili davanın da kabulü gerekirken isteğin reddedilmesi de yerinde değildir.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün 3. ve 4. bentlerde gösterilen se­beplerle BOZULMASINA, kararın bozma kapsamı dışında kalan yönlerin ise ONAN­MASINA, aşağıda yazılı harcın Fahrettin'e yükletilmesine, peşin harcın mah­subuna, temyiz peşin harcının yatı­ran Dilek'e geri verilmesine, 29.01.2004 gününde oybirliği ile karar verildi[59].

 

Yurtdışına gidiş için harcanan ziynetleri kadına geri veril­mesi gere­kir.

Dava: Davacı Reyhan Tanılmış vekili Avukat Ferda Kardelen tarafından, davalı Mehmet Oğuz Tanılmış aleyhine 8.11.2001 gü­nünde verilen dilekçe ile ziynet eşyasının istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davanın reddine dair verilen 26.6.2003 günlü kararın Yargıtayda duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 25.5.2004 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine tem­yiz eden davacı vekili Avukat Ramazan Akkaya ile karşı taraf­tan davalı vekili Avukat Aysun Yıldız geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlen­dikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görü­şülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

Karar: Davacı, davalının boşanma davası açılacağı sıralarda ve davacının evde olmadığı bir zamanda eve girerek davacının ziynet eşyalarını alıp götür­düğünü belirterek, ziynet eşyalarının aynen ia­desinin veya bedelinin ödetilme­sini istemiştir.

Yerel mahkemece dava reddedilmiş, karar davacı yanca temyiz edilmiş­tir.

Davalı vekili 26.5.2003 tarihli dilekçesinde eşyalarının evlilik birliği içinde yurtdışında bulunan davacının ailesinin yanına gitmek için bozduruldu­ğunu ve bu para ile davacı ile davalının birlikte yurtdışına gittiklerini belirt­miştir. Tanıklar da bu savunma doğrul­tusunda açıklamalarda bulunmuşlardır.

Evin giderleri davalı kocaya aittir ve yurtdışına gidiş parasını da davalı karşılamak zorundadır. Davacının bu altınları eşine geri almamak üzere verdi­ğine, bağışladığına ilişkin bir kanıt da yoktur. O halde davalı yurtdışına gidiş için harcanan ziynetleri davacıya geri vermekle yükümlüdür. Davacının dava dilekçesinde altınların davalı tarafından evden alındığının ve boşanma kararı gerekçesinde de davalının altınları aldığının belirtilmesi davalının beyanına göre davanın kabulünü engellemez. Şu durumda yerel mahkemece dava konusu ziynet eşyalarının bedelleri belirlenerek davalının sorumlu­luğu yönünde hüküm kurulması gerekirken davanın reddi doğru de­ğildir. Ayrıca toplanan kanıtlar yeterli olduğu halde usule aykırı olarak yemin teklif edilmiş olması da yanlıştır. Karar bu nedenlerle bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZUL­MASINA ve temyiz eden davacı vekili için takdir olunan 375.000.000 lira duruşma avukatlık ücretinin davalıya yükletilme­sine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 25.5.2004 gününde oybirliği ile karar verildi[60].

 

Altınları kadının karşı koymadan rızası ile vermiş olması ve bu al­tınlarla kocasına kamyon alınması, altınların istenmesine engel değildir.

Dava: Taraflar arasındaki tapu iptal, tescil, alacak ve tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü.

Karar: Davacı, davalının kayın pederi olduğunu 14.10.1992 ta­rihinde evlendiğini, davalı tarafından mehir senedinde yer alan ve kendisine verileceği vaad edilen 1198 parsel sayılı taşınmazın ken­disine verilmediğini, yine mehir senedinde yer alan 4 adet Burma bilezik ile 1 adet uzay yolu takımının kendi­sine verildiğini, bilahare davalının kendisinden aldığını tekrar iade edilmediğini belirterek, tapulu taşınmazın tapusunun iptali ile adına tescilini, altınların ise dava tarihindeki değerlerini tahsilini istemiştir.

Davacı birleşen davada ise tapu iptali mümkün olmaz ise tarla­nın rayiç değeri ile üzerindeki ürün bedelinden fazla hakları sakla kalmak kaydı ile şim­dilik 5.000.000 TL. talep etmiştir.

Her iki dosya birleştirilmiştir.

Davalı davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ta­rafça tem­yiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uy­gun gerekti­rici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isa­betsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Davacıya evlenmeleri sırasında 14.9.1992 tarihli mehir sene­dinde be­lirtilen ziynet eşyalarının davalıca teslim edildiği bilahare bu ziynet eşyalarının davalıca alınıp satılmak suretiyle davacının kocası olan oğluna kamyon alındığı dosyada yeminle dinlenen tanık beyanları ile sabittir. Mahkemenin kabulü de bu yöndedir. Öyle olunca davalı davacıdan aldığı altınların aynen veya bedelini iade etmek zorundadır. Bu altınları davacının karşı koymadan rızası ile vermiş olması ve bu altınlarla kocasına kamyon alınması, davacı­nın, davalıdan aldığı altınları istemesine engel değildir. Bu nedenle davalıya husumet düşer. Mah­kemece işin esasına girilerek sonu­cuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurul­ması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

Sonuç: Yukarıda 1.nolu bent gereğince davacının sair temyiz itirazlarının reddine, 2.nolu bent gereğince kararın BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 17.03.2004 gününde oybirliği ile karar verildi[61].

 

Bir kimsenin koşarak giden kişinin boynunda, kolunda, kulakla­rında ziynet eşyalarını görmesi hayatın olağan akışına uygun değildir.

Davacı H.İ. vekili Avukat N.K. tarafından, davalı A.i. aleyhine 23.10.2000 gününde verilen dilekçe ile çeyiz eşyalarının aynen, olmadığı tak­dirde bedelinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; da­vanın kısmen kabulüne dair verilen 5.12.2001 günlü kararın Yargıtayca ince­lenmesi davacı vekili tara­fından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kâğıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava, boşanan taraflar arasındaki eşya ve ziynet eşyalarının ve­rilmesine ilişkindir. Mahkemece eşya için kabul karan verilmiş olup ziynet eşyaları yö­nünden istem reddedilmiştir. Karan davacı temyiz etmiştir.

Kural olarak ziynet eşyaları kişinin özel ve üzerinde taşınabilen eşyalar­dır. Bu bakımından kişi bu eşyaları üzerinde ve bulunduğu yerden alıp kolay­lıkla taşıyabilir. Bu anlamda somut olayda davacı evden ayrılırken davalıyla tartışmıştır. Hatta davalının davacıyı dövdüğü sabit olmuş ve bu yüzden de hükümlülüğüne karar veril­miştir. Davacı ceza mahkemesindeki şikâyet dilek­çesinde de dövü1düğünü ve ziynet eşyasının zorla alındığını belirtmiştir. Da­vacı tanığı Y.Ç. olay sırasında davacı henüz baba evine dönmeden giderken gördüğünü dövülme olayını kendisinden öğrendiğini ve ziynet eşyalarının üze­rinde bulunmadığını belirtmiştir. Ceza dosya­sında dinlenen tanık A.G. ise davacının kolunda ve boynunda dö­vüldüğüne ilişkin izler bulunduğunu, bu izlerin boynundaki ve ko­lundaki ziynetlerin zorla alınması sonucu oluştuğunu açıklamıştır.

Davalı tanıklarından M.A. davacının hızla evden koşarak ayrıl­dığını bu sırada boynunda, kulağında ve kolunda ziynet eşyalarının olduğunu gördüğünü; diğer davalı tanığının ise sabahleyin davalı­nın evinde birlikte pazarlığa gittikle­rini eşi davacının o sırada evde olduğunu, akşam dönüşte evden ayrılmış oldu­ğunu belirtmiş bu­lunmaları davacının iddiasını etkisiz kılamaz. Şöyle ki, bir kimsenin koşarak giden kişinin boynunda, kolunda, kulaklarında ziynet eş­yalarını görmesi hayatın olağan akışına uygun değildir. Diğer da­valı tanığının beyanına göre de davacı davalı evde iken ayrıldığını belirttiğinden davalı tanık beyanlarına itibar edilemez. Ceza mah­kemesi kararı ceza hukuku yönünden gasp suçunun unsurlarının oluşmadığı nedenine dayanmaktadır. Bu bakımından B.K.nun 53. maddesi gereğince de bağlayıcı yönü bulunmadığından ve kolunda ziynet eşyalarının olduğunu gördüm, diğer tanık ise sabahleyin da­valının evin­den birlikte pazarcılığa gittiklerini, eşi davacının o sı­rada evde olduğunu, akşam dönüşte evden ayrılmış olduğunu be­lirtmiş bulunmaları davacının iddia­sını etkisiz kılınamaz. Şöyle ki, bir kimsenin boynunda, kolunda, kulaklarında ziynet eşyalarını görmesi hayatın olağan akışına uygun değildir. Diğer tanığın beya­nına göre davacının davalı evde iken ayrıldığı belirtildiğinden da­valı tanık beyanlarına itibar edilemez. Ceza Mahkemesi kararı ceza hukuku yönünden gasp suçunun unsurlarının oluşmadığı nedenine dayanmaktadır. Bu bakımdan B.K. nun 53. maddesi gereğince de bağlayıcı yönü bulunmamaktadır. Anılan yön gözetilmeden verilen karar usul ve yasaya aykırıdır.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZUL­MASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilme­sine 6.11.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[62].

 

Kadının tedavisine harcanan altınların kadına iadesi gere­kir.

Dava: Davacı Emine vekili Avukat tarafından, davalılar Yücel ve Meh­met aleyhine 3.10.2002 gününde verilen dilekçe ile ev eş­yası ve ziynetlerin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 22/1/2003 günlü kararın Yar­gıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafın­dan süresi içinde istenil­mekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

Karar: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla ya­saya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendiril­mesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kap­samı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

2-Öteki temyiz itirazına gelince; Dava, ev ve ziynet eşyasının aynen veya bedelinin ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahke­mece istem redde­dilmiş, karar davacı yanca temyiz edilmiştir.

Davalı Yücel 15.1.2003 günlü oturumda "Ben davacı ile Af­yon'da otu­rurken dava konusu iki adet küçük altını Emine bana kendisini doktorlara bak­tırmam için verdi. Bende bu altınları boz­durup Emine'yi (davacıyı) doktora götürdüm. Emine bana bu altın­ları borç olarak vermedi." şeklinde beyanda bulunarak, iki adet al­tını davacıdan aldığını kabul etmiştir. Bazı tanıklarda bunu doğru­lamışlardır. Mahkemede bu durumu kabul etmiş ancak davalının bu altınları bozdurarak davacıyı tedavi ettirdiğini, bu nedenle davalının bir borcu olmadığı sonucuna varmıştr.

Davacıya ait iki adet altın davalılardan Yücel tarafından alınıp bozduru­larak bedeli davacının tedavi giderinde harcandığına göre anılan davalı bu al­tınları aynen geri vermek ya da bedelini öde­mekle yükümlüdür. Yerel mahke­mece anılan yön gözetilmeyerek yerinde olmayan yazılı gerekçe ile davalı Yü­cel yönünden de dava­nın tümden reddedilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) nolu bentte göste­rilen ne­denle davalı Yücel aleyhine BOZULMASINA, öteki temyiz itirazlarının (1) nolu bentte gösterilen nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 6/11/2003 gününde oy­birliği ile karar verildi[63].

 

Davacı kadının dövülerek evi terk etme zorunda bırakıldığı anlaşıl­dığına ve giderken ziynet eşyalarını götürdüğü davalı ta­rafından kanıtla­namadığına göre ziynet eşyasının davalıda kal­dığının kabulü gerekir.

Davacı C. Tezel vekili Avukat T. Bezek tarafından, davalı M. Tezel aleyhine 29.5.2000 gününde verilen dilekçe ile ziynet ve ev eşyasının aynen iadesi mümkün olmadığı takdirde bedellerinin is­tenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 11.6.2002 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili Avukat T. Bezek tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kâ­ğıtlar incele­nerek gereği görüşüldü.

Dava, eski eşinde kaldığı ileri sürülen bir kısım ev eşyası ile ziynet eşya­sının istemine ilişkindir. Mahkemece ev eşyaları yönün­den dava kabul edilmiş, ancak ziynet eşyaları yönünden reddedil­miştir.

Davaya konu ziynet eşyalarının bulunduğu ancak davacının dö­vülerek evden ayrılmak zorunda bırakıldığı sırada davacının bunları alamadan evi terk ettiği anlaşılmaktadır. Evlenirken davacı kadına takılan ziynet eşyaları ona aittir. Bu eşyalar kural olarak davacı ka­dının tasarrufunda olduğu kabul edilir. Ne var ki, davacının evden ayrılış şekli, davacı kadının davaya konu ziynet eşyalarını üzerinde ya da beraberinde götürmediğine karinedir. Bir başka anla­tımla da­vacı kadının dövülerek evi terk etme zorunda bırakıldığı anlaşıldı­ğına ve giderken ziynet eşyalarını götürdüğü davalı tarafından ka­nıtlanamadığına göre ziynet eşyasının davalıda kaldığının kabulü gerekir. Aksine düşünce ve gerekçelerle davanın reddi doğru değil­dir. Karar bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle davacı ya­rarına BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek ha­linde geri verilmesine 10/6/2003 gününde oybirliği ile karar ve­rildi[64].

 

Ziynet karşılığı alınan eşya konusunda istek eşya alacağına ait oldu­ğuna göre iddianın her türlü delille, dolayısıyla tanıkla ispatı mümkündür.

Dava: Davacı Zehra tarafından, davalı Ali aleyhine 24.6.2002 tarihinde verilen dilekçe ile dava konusu eşya ve ziynetlerin aynen iadesi veya bedelleri­nin tahsilinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; dava­nın kısmen kabulüne dair verilen 24.12.2002 tarihli kararın Yargıtayca tetkiki davalı vekili ile davacı taraflarından süresi içerisinde istenilmekle temyiz di­lekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırla­nan rapor ile dosya içindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla ka­nuna uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendiril­mesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının temyiz iti­razları reddedilmelidir.

2- Davacının temyiz itirazlarına gelince; dava, eşya ve ziynet alacağına ilişkindir. Yerel mahkemece dava kısmen kabul edilmiş, karar taraflarca temyiz edilmiştir.

Davacı davaya konu ziynetlerin davalı eşi tarafından zorla elin­den alın­dığından bunların aynen veya mümkün olmadığı takdirde bedellerine hükme­dilmesini ayrıca kendisine düğünde takılacak bi­lezikler karşılığında tarafların anlaşması ile buzdolabı, çamaşır makinası ve elektrikli fırın alındığını faturala­rın davalının babası adına düzenlediğini belirterek, bunlar da ziynet karşılığı alındığın­dan aynen iadesi, olmazsa bedeline hükmedilmesini istemiştir. Ye­rel mahkeme ziynetlere yönelik istemi kabul etmiş, ancak bilezik karşılığı alınan eşya konusunda davalının kayınpederine ilişkin fa­tura bulunması ve senede karşı senetle ispat kuralı gereği yazılı de­lille ispatlanamayan istemin reddine karar verilmiştir. İstek eşya alacağına ait olduğuna göre iddianın her türlü de­lille, dolayısıyla tanıkla ispatı mümkündür. Gerek davacının dava dilekçesinde fatu­ranın davalı babası adına düzenlendiğini bildirmesi, gerek bu eşya­ların davalı tarafından davacıya alınacak bileziklerin yerine alın­ması ihtimali karşı­sında faturanın davalı taraf adına düzenlenmesi mümkündür. Şu halde redde­dilen eşyalara yönelik davacı iddiası yönünden taraf tanıkları dinlenerek varıla­cak sonuca göre bir hü­küm kurmak gerekirken usul ve kanuna aykırı gerekçe ile davanın reddi bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz edilen kararın yukarda 2 no.lu bentte gösterilen sebep­lerle davacı yararına BOZULMASINA, davalının temyiz iti­razlarının 1 no.lu bentte gösterilen sebeplerle reddine ve temyiz eden davacıdan peşin alınan harcın istem halinde geri verilmesine 03.07.2003 tarihinde oybirliği ile karar verildi[65].

 

Delil olarak sunulan düğün kasetinin izlenmesinden ziynet­ler tespit edilebilir.

Dava: Davacı Lütfiye vekili Avukat Emin tarafından, davalı İb­rahim İl­gün aleyhine 12.6.2001 gününde verilen dilekçe ile eşya ve ziynet alacağının istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 20.2.2002 günlü ka­rarın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisin­deki ka­ğıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla ya­saya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendiril­mesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kap­samı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

2- Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince; Dava, eşya ve ziynet ala­cağına ilişkindir. Yerel mahkemece dava kısmen kabul edilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı davaya konu eşya ve ziynetlerin aynen, mümkün ol­mazsa, be­dellerinin tahsiline karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkemece eşyalara yö­nelik dava kabul; ziynetlere yönelik dava ise ispatlanamadığından reddedilmiş­tir.

Dava dilekçesinde belirtilen 3 adet 22 ayar ray bilezik, 2 adet 22 ayar ince ray bilezik ile delil olarak sunulan düğün kasetinin iz­lenmesinden de 9 adet Adana Burması bileziğin davacıya düğün sı­rasında takıldığı ve ona ait olduğu anlaşılmaktadır. Ne var ki dosya içerisindeki savunmalara göre bu bile­ziklerin satılarak bedelinin bir bölümünün düğünde yapılan borçlar için, diğer bölümünün ise ev kirası için kullanıldığı sabittir. Bu nitelikteki borç ve giderler Me­deni Kanun'un Aile Hukuku hükümlerine göre davalı koca tarafın­dan karşılanması gereken borç ve giderlerdendir. Bu nedenle davacı kadının mal­varlığından bu giderlerin yapılması doğru değildir. Şu durumda yukarıda nitelik ve sayısı belirlenen ziynet eşyasına yöne­lik davanın da kabulü gerekirken yazılı gerekçe ile reddi usul ve ya­saya aykırı görüldüğünden kararın bozulması ge­rekmiştir.

Sonuç: Temiz olunan kararın yukarıda 2 nolu bentte gösterilen neden­lerle davacı yararına BOZULMASINA, davacının diğer tem­yiz itirazlarının yukarıda 1 nolu bentte gösterilen nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 13.03.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[66].

 

Kocanın ziynetleri bozdurup borsada hisse senedi alması …

Davacı P.A vekili Avukat R.A. tarafından, davalı M.A. aley­hine 30.10.2000 gününde verilen dilekçe ile ziynet eşyasının aynen veya misliyle istirdadının istenmesi üzerine yapılan yargılama so­nunda; Mahkemece davanın reddine dair verilen 30.4.2002 güllü kararın Yargıtay da duruşmalı olarak in­celenmesi davacı vekili tara­fından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 4.2.2003 duruşma güllü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı ve­kili Avukat Metin Yüksel geldi, karşı taraftan davalı adına kimse gelmedi. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçe­sinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlen­dikten sonra tarafa duruşmanın bittiği bildi­rildi. Dosyanın görüşülmesine ge­çildi. Tetkik hâkimi tarafından ha­zırlanan rapor ile dosya içerisindeki kâğıtlar incelenerek gereği gö­rüşüldü.

Dava ziynet eşyalarının aynen veya misliyle istirdadı istemine ilişkindir. Mahkemece istem reddedilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı dava dilekçesinde, davalı ile Temmuz 1999'da evlen­diklerini, da­valıdan kaynaklanan sebepler nedeniyle evi terketmek zorunda kaldığını, he­diye edilen "80 adet küçük çeyrek altın, 5 adet yarımlık altın, 5 adet kesme bilezik, 8 adet ince burma bilezik, 2 adet kalın burma bilezik, 1 adet kalın fan­tezi bilezik, takım kalın set" ten oluşan ziynet eşyalarının davalı tarafından alınarak bozdu­rulduğunu bedellerini borsada kullandığını tahmin ettiğini baba evine geldiğinde bu ziynetlerin hiçbirini yedinde getirmediğini id­dia etmiştir.

Davalı cevabında, davacının ziynet eşyalarım alarak evden ay­rıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, da­valı tanıklarının dava­cının ziynet eşyalarını evden ayrılmadan önce üzerinde gördüklerine ve kapıcı G.T.nın davacının ziynet eşyalarım üzerinde götürdüğüne dair beyanları esas alınarak bu çeşit ziynet eşyalarının kadının üzerinde olması ya da evde saklan­ması her za­man mümkün olacağından ve eşyaların davacı tarafça evden ayrı­lırken yanında götürülmesinin hayatın olağan akışına uygun düşe­ceğinden istemin reddine karar verilmiştir.

Dosya kapsamına ve tanıkların açıklamasına göre davalının daha önceki yıllarda borsada oynadığı para miktarının çok daha az olmasına karşın yanların eylemli olarak ayrılmalarından yaklaşık 1 ay öncesine ilişkin birikiminin yakla­şık 3.000.000.000 lira olduğu anlaşılmaktadır. Yeminli ve yeminsiz dinlenen davacı tanıkları da davalının altınları borsada barındığını söylediğini belirtmiş­lerdir. Mahkemenin hükmüne esas aldığı tanık (kapıcı) G.T.nın ve diğer davalı tanık beyanları da doğru olabilir. Yukarıda da açıklandığı gibi taşınabilen takı­ların üzerinde 1 ay öncesine kadar takılı olduğu doğru olabilir. Yine bu tanıkla­rın açıklamaları şu yönde somut olaya uygun düşmemektedir ziynet eşyasının bir bölümünün zaten taşınması mümkün değildir. Bu da altınların davacı tara­fından götü­rülmediğini gösterir. Şu durumda istemin kabulü gerekir.

Anılan yön gözetilmeden yazılı gerekçeyle istemin reddi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZUL­MASINA ve temyiz eden davacı vekili için takdir olunan 275.000.000 lira duruşma avukatlık ücretinin davalıya yükletilme­sine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 4.2.2003 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

Karsı Oy Yazısı:

Dava, 1999'da evlenen tarafların ortalama bir yıl kadar süren evlilikleri­nin eylemli olarak son bulduğu sırada açılan davacı eşin ziynet eşyalarının da­valı kocasında kaldığı iddiasına dayalı eşyala­rın iadesi istemine ilişkindir.

Yerel mahkeme, davalı tanıklarının özellikle apartman kapıcısı olan ta­nığın açıklamalarını üstün tutarak davayı reddetmiştir.

Dairemiz kurulu çoğunluğun ise davalının borsada hisse senet­leri alıp za­rar ettiğini de gözeterek davanın kabulü gerektiği görü­şüyle kararı kesin bi­çimde bozmuştur.

Davaya konu ziynet eşyalarının kullanımına göre iki gruba ayırmak mümkündür. Birinci grup, bilezik gibi kadının üzerinde ta­şınan nitelikte olan­lar; ikinci grup ise, çeyrek altın gibi kadının takı olarak kullanamadığı ancak, saklanabilen altınlar.

Bu tür davalarda ziynet eşyalarının akıbeti hakkında inandırıcı kanıt bu­lunmadığı; (tanık ifadeleri çelişkili olduğu ki genellikle böyle olmakta) tak­dirde, uyuşmazlık karine ile çözümlenmektedir. Burada kural olarak, bir kadın müşterek evi zorla (kavga, kovulma gibi) terketmek durumunda kalırsa, ziynet eşyalarını götüremediği karinesi geçerli olur. Aksi takdirde, yani kadının evi terkinde kendi isteği varsa, terk anında zor yoksa kadının tasarrufundaki ziynet eş­yaları beraberinde ya da üzerinde götürdüğü kabul edilir.

Somut olayda, davacı kadının evi terki sırasında "zor" bulun­madığı ve kanıt açıklamaları da çelişkili olduğuna göre takı özelliği taşıyan (bilezik gibi) eşyayı davacının üzerinde (ya da beraberinde) götürdüğünün kabulü gerekir. Davalı tanıklarının birbirini doğrula­yıp tamamlayan ifadelerinden çıkarılan sonuç budur.

Davacı tanıklarının ifadelerini değerlendirmede, takı olarak kullanılma­yan (80 adet çeyrek altın gibi) ikinci grup altınların da davalıda kaldığını, onun tarafından bozdurulduğunu düşünmek, dosya içeriğine uygun düşer. Çünkü bu tür altınların götürüldüğü, hatta terke yakın zaman içinde davacı tarafından bulunduğu kanıt­lanamamıştır.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında davanın tümden reddi ya da tüm­den kabulü, olayların akışına dosya içeriğine ve adalet duy­gusuna ters düşer.

Kararın bozulması görüşüne katılmakla beraber, davanın tüm­den kabulü gerektiği biçimindeki çoğunluk düşüncesine katılmak mümkün değildir.

Karşı Oy Yazısı:

Davacı kadın kocası aleyhine açtığı davada, ziynet eşyasının davalıda kaldığını bildirerek bunun davalıdan alınmasını istemiş, yerel mahkeme dava­nın reddine karar vermiş, dairemizce karar yu­karıdaki gerekçe ile bozulmuştur.

Bu konudaki doktrin görüşünden de yaralanan Yargıtay uygu­lamasına göre: Kural olarak herkes iddiasını ispat etmek durumda ise de bazı durumlarda ispat yükünün kimde olacağında tereddüt edilmekte, işin gereğine göre genel kuraldan ayrılabilmektedir. İşte eldeki dava türünde de genel kuraldan aşağı­daki nedenlerle ayrılınmaktadır.

Bu nedenler:

- İspat yükünün hayatın akışına aykırı iddia ve savunmada bu­lunana düşmesi,

- İleri sürdüğü bir vakıadan lehine haklar çıkaran kimsenin id­dia ettiği olayları ispat etmesinin gerekmesi,

- İspat yükünün daha kolayı iddia edip başaran kimseye düş­mesi,

Yukarıdaki özelliklere dikkat edildiğinde, hayat deneyimlerine göre ola­ğan olan ziynet eşyasının kadın üzerinde olması ya da kadın tarafından evde saklanmış, muhafaza edilmiş bulunmasıdır. Diğer bir deyimle, ziynet eşyasının davalı kocanın zilyetlik ve siyanetine terk edilmiş olması olağana ters düşer. Diğer taraftan, söz konusu eşya rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürüle­bilen cinstendir. Onun için evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden gö­türmesi, gizlemesi her zaman mümkündür. Davacı, dava konusu ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını veya gö­türmesine engel olduğu eşyanın evde kaldığını is­pat yükü altındadır. Bu uygu­lamanın daha açık anlatılması bakı­mından, davacı kadın evliliğin devamı sırasında eşyanın elinden alınmış olduğunu kocası veya yakınları tarafından bazı nedenlerle bunların bozdurulduğunu iddia ediyorsa veya bu ziynet eşyası­nın kullanılması ve muhafazasında örf ve adet gereği veya işin pratiği uyarınca, ziynet eşyasının koca veya kayınvalide tarafından muha­faza edilmekte olması davacı dışındaki aile fertlerinin bu eşyayı ka­sada saklaması gibi durumların varlığı iddia ediliyorsa, bu iddianın kadın tarafından ispat edilmesi gerekir.

Bu bilgilerin uygulaması bakımından eldeki davaya gelince; davacı, ziy­net eşyasının evliliğin devamı sırasında kocası tarafından bozdurulduğunu iddia etmiş, bu iddiasını ispat edememiştir. Koca­nın borsa ile meşgul olması gibi varsayımlara göre karar verilemez. Yerel mahkeme tüm deliller takdir ederek davanın reddine karar vermiş olup mahkemenin ulaştığı sonuç dosyadaki bil­gilere uygun bulunmaktadır. Bu tespitin ötesinde, ziynet eşyası hakkında, takı­lan ve muhafaza edilen eşya gruplaması yapılarak iddianın kanıtlan­ması bakı­mından farklılık yaratılması da doğru olamaz. Bu özel­likler içinde yerel mah­keme kararının onanması gerektiğini düşün­düğümden bozma kararına katıla­mıyorum[67].

 

Kadın evden ağır hasta olarak veya zorla gönderildiğini ve bu ne­denle eşyalarını alamadığını yasal delillerle ispatlayama­mıştır. Mahke­mece ziynet eşyalarına yönelik talebin reddine karar verilmesi gerekir.

Dava: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü.

Karar: Davacı evden ağır hasta olarak ayrıldığını, mehir sene­dindeki eş­yaları ile özel eşyalarının kendisine verilmediğini, 10 dö­nümde kayınpederi Musa adına kayıtlı tarlası olduğunu ileri süre­rek, tarlanın adına tescilini, olma­dığı taktirde bedelini, diğer eşyala­rın da aynen veya rayiç bedellerinin ödetil­mesini talep etmiştir.

Davalılar tapulu taşınmazın harici senetle devrinin geçersiz ol­duğunu, davacının giderken altınlarını götürdüğünü diğer eşyalarını ise gelip alabilece­ğini bildirerek davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece davanın kısmen kabulüne altınların aynen, olmazsa 1.032.000.000 TL. bedelinin davalılardan tahsiline, taşınmazla ilgili davanın atiye terk nedeni ile açılmamış sayılmasına fazla talebin reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.

1- Davacı evden ağır hasta olarak ayrıldığını bu nedenle ziynet eşyalarını alamadığını ileri sürmüş, davalılar ise davacının giderken baygın olmadığını, elinde el çantası olduğunu ve ziynet eşyalarını götürdüğünü bildirmişlerdir. Ziynet eşyaları kolayca taşınabilecek türden eşyalar olup evi terk eden davacı­nın bunları bıraktığının ka­bulü hayatın olağan akışına aykırıdır. Davacı evden ağır hasta ola­rak veya zorla gönderildiğini ve bu nedenle eşyalarını alamadığını yasal delillerle ispatlayamamıştır. Mahkemece ziynet eşyalarına yönelik talebin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kabulü usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

2- Bozma nedenine göre davacının temyiz itirazının incelenme­sine şim­dilik yer olmadığına karar verilmiştir.

Sonuç: Yukarıda 1.bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davalı yararına BOZULMASINA, 2.bent gereği davacının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 13.03.2003 gününde oybirliği ile ka­rar verildi[68].

 

Evlenme sırasında kadına armağan edilen ziynet eşyaları kadına ait­tir. Boşanma halinde geri verme yükümlülüğü yok­tur.

Davacı B. G. ve M. G. tarafından, davalı F. G. aleyhine 8.6.2001 gü­nünde verilen dilekçe ile altın eşyaların aynen iadesi olmazsa değerinin tahsili­nin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabu­lüne dair verilen 10.4.2002 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı tara­fından süresi içinde iste­nilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tet­kik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kâğıt­lar incelenerek gereği görüşüldü.

Davacı M. davalı F. ile resmen evlendiklerini, evlenirken dava­lıya düğün hediyesi olarak ziynet eşyası taktıklarını, bir süre sonra davalının iktidarsızlık nedenine dayalı olarak boşanma davası açtı­ğını, dava sonunda boşandıklarını ve davalının kızlığının bozulma­dığını belirterek takılan ziynetlerin iadesini istemiştir. Mahkemece dava kabul edilmiştir.

Evlenme sırasında kadına armağan edilen ziynet eşyaları kadına aittir. Boşanma halinde geri verme yükümlülüğü yoktur. Mahke­menin davayı kabul gerekçesi olaya ve içtihatlara uygun değildir. Şu durumda, eşyaların geri alın­ması için bir neden olmadığına göre davanın reddi gerekirken yazılı şekilde kabul edilmiş olması boz­mayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMA­SINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilme­sine 27.01.2003 gününde oybirliği ile karar verildi[69].

 

Kadının ziynet eşyalarını alma imkânı bulamadan zorla veya güç kullanılarak evden uzaklaştırıldığı ve ziynet eşyaları­nın kocada kaldığını gösteren bir delil bulunmadığından kadı­nın altınlarını alarak evden ayrıl­dığı kabul edilmelidir.

Davacı N. Köse vekili Avukat M. K. Ağaoğlu tarafından, davalı E. Köse aleyhine 5.11.1998 gününde verilen dilekçe ile davalı eşte kalan eşyaların is­tenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen ka­bulüne dair verilen 12.12.2001 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisin­deki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uy­gun gerek­tirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görül­memesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz iti­razları reddedilmelidir.

2- Davalının diğer temyiz itirazlarına gelince; dava, davalı eşte kaldığı bildirilen ziynet ve ev eşyalarının bedelinin tahsiline ilişkin­dir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Normal yaşam kuralları ve hayatın olağan akışı içinde kadına ait ziynet eşyalarının üzerinde bulunduğu kabul edilir. Bunun aksi, yani ziynet eşyaların davalıda kaldığının davacı tarafından kanıt­lanmalıdır. Dosyada mevcut bilgi ve belgeler ile özellikle boşanma davasındaki tanık beyanlarına göre, evlilik son­rası sadece bir aylık kısa bir süre birlikte aynı evde oturdukları, bu sürede dahi davacı­nın çoğunlukla yakındaki annesinin evinde vakit geçirdiği, davalı­nın başka bir ilçede iş bulup oraya gitmelerini istemesi üzerine de bunu kabul et­meyerek kendi isteği ile annesinin evine döndüğü an­laşılmaktadır. Böylece davacının ziynet eşyalarını alma imkânı bu­lamadan zorla veya güç kullanılarak evden uzaklaştırıldığı ve ziynet eşyalarının davalıda kaldığını gösteren bir delil bulunmadığından davacının altınlarını alarak evden ayrıldığı kabul edilmelidir. Mah­kemece bu yön üzerinde durulmadan ziynet eşyalarının bedeline de hük­medilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.

Temyiz olunan kararın (2) sayılı bentte açıklanan nedenle BOZULMA­SINA, davalının diğer temyiz itirazlarının ise (1) sayılı bentte açıklanan ne­denlerle reddine ve peşin alınan harcın istek ha­linde geri verilmesine 20.01.2003 gününde oybirliği ile karar ve­rildi[70].

 

Bayram nedeni ile köyüne ailesini ziyarete giden kadının, hayatın olağan akışı gereği ziynet eşyalarını üzerinde götürdü­ğünün kabulü gere­kir.

Davacı Huriye A. tarafından, davalı Hasan G. aleyhine 18.4.2000 gü­nünde verilen dilekçe ile yoksulluk nafakası ile eşya bedeli alacağı istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama so­nunda; yoksulluk nafakası isteminin reddine, eşyaların teslim edil­miş olması nedeni ile konusuz kalan bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, ziynet eşyalarına ilişkin davanın kabulüne dair ve­rilen 7.6.2002 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekil­leri tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabu­lüne karar veril­dikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan ra­por ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Davacı, davalı eşi ile boşandıklarını, davalıda kalan ev eşyaları ile ziynet eşyalarının aynen iadesini ve yoksulluk nafakası bağlan­masını istemiştir.

Mahkemece şartları oluşmayan yoksulluk nafakası talebinin reddine, ev eşyalarının yargılama sırasında iade edilmesi nedeni ile konusuz kalan eşya alacağı hakkında karar verilmesine yer olmadı­ğına, ziynet eşyaları hakkındaki davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararı davalı yan temyiz etmiştir.

Olayda davacı altın ve ziynetlerin kocasında kaldığını ileri sürmüş, da­valı taraf ise onun tarafından götürüldüğünü savunmuş­tur. Hayat deneylerine göre, olağan olan bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da onun tarafın­dan saklanmış, muhafaza edilmiş bulunmasıdır. Diğer bir deyimle bunların davalı tarafın zilyetlik ve siyanetine terk edilmiş olması olağana ters düşer. Diğer taraftan al­tın ve ziynetler, rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen götürüle­bilen nevidendir.

Somut olayda, davacı ve davalı ayrı köylerden olup, evlen­mekle davacı kadın kocasının köyüne yerleşmiştir. Davalı eşini bir arkadaşı ile birlikte kö­yüne bayram ziyaretine getirmiş, daha sonra gelip alacağını söylemesine rağ­men bir daha arayıp sormamıştır. Davacı bu olay nedeni ile boşanma davası açmış, davalının kabulü ile şiddetli geçimsizlik nedeni ile boşanmışlardır. Da­vacı bayram nedeni ile köyüne ailesini ziyarete giderken, hayatın olağan akışı gereği ziynet eşyalarını üzerinde götürdüğünün kabulü gerekir.

Olayda davacı ziynet eşyalarının götürülmesine engel olundu­ğunu ve zorla elinden alındığını, daha öncede götürme fırsatını elde edemediğini ya da evden ayrılışının olağan bir biçimde olmayıp kavga, kovulma gibi olağan dışı biçimde olduğunu ispat edeme­miştir. Hal böyle olunca davaya konu altınların evde kaldığını dü­şünmek yaşam deneyimlerine uygun düşmez.

Açıklanan ilkelere ve somut olaya göre, davanın reddi gerekir­ken gele­neklerle bağdaşmayacak biçimde, yazılı şekilde ziynet eş­yaları yönünden davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerek­tirmiştir.

Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilme­sine 25.12.2002 gününde oybirliği ile karar verildi[71].

 

Kanunun kocaya yüklediği görevler de dikkate alınarak bu sorum­luluğu kaldıran özel bir anlaşma ispat edilmedikçe, ev harcamaları için yapılan ziynet karşılıklarını koca ödemek zo­rundadır.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda ma­halli mah­kemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hü­küm manevi tazminat ve ziynet eşyası yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

1-Karar altına alınan eşyanın tespit dosyasına atıf suretiyle hü­küm ku­rulmuştur.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388/5. maddesi, hük­mün so­nucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edil­meksizin istek sonuçla­rından her biri hakkında verilen hükümle ta­raflara yükletilen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer, birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesini emredici kural olarak getirmiştir. Ge­rekçeli kararın da kısa karara uygun düzenlenmesi zorunludur. (HUMK. m. 381/2).

Dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye atıf yapılarak hüküm kurulamaz. Gerek tefhim edilen ve zabıtla belirle­nen kararda, gerekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşya­nın cins, nitelik, miktar ve değerle­rinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yük­lenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve ya­saya aykırıdır. Ancak bu yönden temyiz olmadığından bozma se­bebi sayılmamıştır.

2-Boşanmaya yol açan olayla da tüm kusur davalıdadır. Davalı davacıyı dövmüştür.

Medeni kanunun 143/2. maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan ha­diseler, kabahatsiz karı veya kocanın şahsi menfaatlerini ağır bir surette halel­dar etmiş ise, hâkimin manevi tazminata hük­medebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda hiçbir kusurunun ol­madığı, karşı taraf ise tam kusurlu olup, kişilik haklarına ağır saldırı teşkil etmektedir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekono­mik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet ku­ralı (MK Md.4) dikkate alınarak kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alın­maması doğru görülmemiştir.

3-Gerek davaya karşı verilen cevap ve gerekse tanık beyanları ile dava konusu ziynet eşyasının evlilik içerisinde harcandığı anla­şılmaktadır. 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin 152. maddesi çer­çevesinde kanunun kocaya yükle­diği görevler de dikkate alınacak bu sorumluluğu kaldıran özel bir anlaşma ispat edilmedikçe, bu harcamalar için yapılan ziynet karşılıklarını koca ödemek zorunda­dır. Bu yön gözetilmeden davacının ziynet eşyası yönünden talebi­nin reddi doğru görülmemiştir.

Sonuç: Hükmün 2 ve 3. bentte açıklanan sebeple BOZULMASINA tem­yiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, 25.03.2002 gününde oybirliği ile karar verildi[72].

 

Kadının ziynetlere ilişkin ibraname vermesi …

Dava: Yukarıda tarihi, numarası, konusu ve tarafları gösterilen hükmün; Dairenin 31.3.2000 gün ve 1860-3978 sayılı ilamıyla onanmasına karar veril­mişti. Sözü geçen Dairemiz kararının düzel­tilmesi istenilmekle, evrak okundu, gereği görüşülüp düşünüldü.

Karar: 1- Temyiz ilamında yer alan açıklamalara göre davacı­nın aşağı­daki bendin kapsamı dışında kalan karar düzeltme istekleri yersizdir.

2- Davacı tarafından düzenlenen 1988 günlü ibranamenin ge­çerli olduğu ceza yargılaması sonucu verilen kararlar sabittir. Top­lanan delillerden; kadının 1991 senesine kadar kayınpederi ile bir­likte oturduğu ibradan sonra davanın konusunu oluşturan ziynetle­rin koca tarafından 1989 sonbaharında elinden alındığı, iade edil­diği konusunda da bir delil getirilmediği, vitrin ile yatak odası ta­kımının da kayın pederin evinde kaldığı anlaşılmaktadır. Gerçekle­şen bu durum karşısında; koca yönünden altın ve ziynetler hakkın­daki davanın kayın­peder ve koca bakımından ise vitrin ile yatak odasına yönelik davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsidir. İşin temyiz incelemesi sırasında bu yönün gözden kaçtığı ve hükmün onandığı görülmekle davacının bu yöne ilişkin karar düzeltme isteğinin kabulüne, onama kararının kaldırıl­masına, hükmün yazılı gerekçe ile bozulmasına karar verilmesi ge­rekmiştir.

Sonuç: Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 440-442 mad­deleri uya­rınca davacının karar düzeltme isteğinin kabulüne, daire­mizin onama kararının bu yöne ilişkin bölümünün kaldırılmasına, hükmün yazılı gerekçe ile BO­ZULMASINA, kararın bozma kap­samı dışında kalan yönlere ilişkin karar düzeltme isteğinin REDDİNE, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybir­liği ile karar verildi[73].

 

Koca ev alımında bozdurulan altınların kendisine iade edilmemek koşuluyla verildiğini, açıkçası bağışlandığını göste­ren delil getiremediğine ve bu yönde bir iddiası da bulunmadı­ğına göre iade ile mükelleftir.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda ma­halli mah­kemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşü­nüldü.

Mahkeme, “davacıya ait dava konusu altınların taraflar evlen­dikten sonra iki tarafın arzusuna uygun şekilde satılarak paraya çev­rilip ev alındığını” kabul etmiş; “....davalının talebinin evlilik birliği içinde alınan eve yapılan yardım sebebiyle maddi tazminat talebine ilişkin olmadığını, açıkça altınlarını, olma­dığı taktirde bedelini ta­lep ettiğini, kendi arzusuyla sattığı altınların aynen kendisine iade­sinin esasen söz konusu olmadığını, bedelinin de maddi tazminat olarak talep etme hakkının yasal olarak her zaman mevcut oldu­ğunu” belirte­rek; davayı reddetmiş davacının evin alımına yapılan maddi katkı sebebiyle dava açmaktan muhtariyetine karar vermiştir.

Karar davalı tarafından temyiz edilmemiştir. Hükmü davacı temyiz et­miştir.

Mahkemenin “… dava konusu davacıya ait altınların iki tarafın arzu­suyla evlenmelerinden sonra satılarak paraya çevrildiği ve ev alındığı” yönün­deki kabulü, davalı tarafından temyiz edilmediğine göre, bu maddi vakıa yani “… davacıya ait altınların bozdurularak paraya çevrildiği ve ev alındığı” hu­susu gerçekleşmiş kabul edil­melidir. Zira davalı aleyhine olan bu tespit, davalı tarafından temyiz edilmemiştir, temyiz edenin aleyhine de bozma yapılamaz. O halde davalı altınların kendisine iade edilmemek koşuluyla verildiğini, açıkçası bağışlandığını gösteren delil getiremediğine ve bu yönde bir iddiası da bulun­madığına göre mahkemenin kabul şekli bakı­mından altınların bedellerinin tespiti aynen iadesi mümkün olma­yan ziynetlerin mislen iadesinin mümkün olup olmadığının da araş­tırılarak hüküm altına alınmasına karar verilmesi gerekirken, (19.2.1947 tarih ve 7-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı) yazılı şe­kilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı görülmüştür.

Kaldı ki yarışan hakların bulunması halinde seçimlik hakkının davacıya ait olacağı da düşünülmeden yazılı şekilde hüküm kurul­ması da isabetsizdir.

Sonuç: Hükmün yukarıda gösterilen sebeplerle bozulmasına, temyiz pe­şin harcının yatırana geri verilmesine oybirliği ile karar verildi[74].

 

Davacı kadın altınlarını davalı kocasına borç olarak verdi­ğini ve onun onayı dışında kendi babasına kocası tarafından ve­rildiğini kanıtla­yamadığından davanın reddi gerekir.

Yukarıda tarihi, numarası, konusu ve tarafları gösterilen hük­mün; Daire­nin 27.4.2000 gün ve 3465-5405 sayılı ilamıyla bozul­masına karar verilmişti. Adı geçen Dairemiz kararının düzeltilmesi istenilmekle, evrak okundu, gereği görüşülüp düşünüldü.

Dava dilekçesiyle davacı, altınlarının davalı kocası tarafından borcu ol­duğunu ve yerine yenilerini alacağını belirterek almış ve iade etmemiş oldu­ğunu belirtilmiştir.

Davalı ise altınların davacının babası tarafından Traktör değişti­receğim diye alındığını ve bir daha iade edilmediğini altınların da­vacıda olduğunu belirtmiştir.

Davacı altınları kocası davalıya borç olarak verdiğini kanıtla­yamamıştır. Altınların davacının babasında olduğu tartışmasızdır. Olağan dışı bir durum bulunmadığı sürece kadının ziynetleri onun üzerinde kabul edilir. Ziynetlerin davacının babasına kim tarafından verildiği açıklığa kavuşmamıştır. Altınlarını babasına davacının vermediğine ilişkin bir açkılık da bulunmamaktadır. Ne var ki da­vacının muvafakati olmadan altınların el değiştirmesi mümkün de­ğildir.

Davacının babası bu altınları doğum için yaptığı giderlere sa­yıştığını açıklamıştır.

Altınlar davacının babasındadır. Doğumdan kaynaklanan ala­cak davacı­nın babası ile davalı arasındaki ayrı bir borç alacak konu­sudur. Davalı ile davacının babası arasında yapıldığı tanıklarca ifade edilen sulh anlaşması bu davaya etkili olamaz.

Davacının babası tarafından yapıldığı iddia edilen ve davacının doğum giderlerini kapsayan harcama bir babanın evladı için yap­ması gereken ahlaki bir görevin yerine getirilmesidir. Derhal iste­nebilir bir alacak değildir. (BK. md.62)

Açıklanan nedenlerle davacı altınlarını davalı kocasına borç olarak ver­diğini ve onun onayı dışında kendi babasına kocası tara­fından verildiğini ka­nıtlayamamıştır. Davanın reddinde yasal ku­rallara aykırılık bulunmamaktadır.

Sonuç: Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. ve de­vamı mad­deleri gereğince davalının karar düzeltme isteğinin kabu­lüyle dairenin 27.4.2000 gün ve 3465-5405 sayılı bozma kararının kaldırılmasına ve hükmün yukarıda açıklanan sebeple onanmasına, aşağıda yazılı harcın davacı S.'ye yükletilmesine, peşin harcın mah­subuna, oyçokluğu ile karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ

Temyiz ilamında yer alan açıklamalara göre Hukuk Usulü Mu­hakemeleri Kanunu'nun 440. maddesinde sayılan sebeplerden hiçbi­risine uygun olmayan karar düzeltme isteğinin reddi düşüncesinde­yiz[75].



[1] KURU Baki, Hukuk Muhakemesi Usulü, 6. Baskı, Cilt II, Demir Demir, Ankara, 2001, Sahife 1966

[2] PEKCANITEZ Hakan, ATALAY Oğuz, ÖZEKES Muhammet, Hukuk Muhakeme­leri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, 13. Baskı, Yetkin, Ankara, 2012, Sahife 538

[3] 4721 s. Türk Medeni Kanunu, madde 6.

[4] PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES a.g.e. Sahife 561.

[5] 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu, madde 190.

[6] KURU a.g.e. 2006 vd.

[7] GENÇCAN, Ömer Uğur, Mal Rejimleri Hukuku, Yetkin, Ankara, 2010, Sahife 452 vd.

[8] HGK 2008/6-824 2009/25 28.01.2009

[9] HGK 6-533/578 10.11.2010

[10] HGK 2-551/641 19.10.2011

[11] HGK 6-533/578 10.11.2010

[12] HGK 2008/6-824 2009/25 28.01.2009

[13] HGK 6-46/75 17.02.2010 (İstanbul Barosu Dergisi, Mayıs Haziran 2013, Cilt:87, Sayı: 2013/3, Sahife 297, Gönderen: Av. Talih Uyar, e.uyar.com)

[14] HGK 2-747/750 17.10.2007

[15] HGK 2003/4-328 2004/332 02.06.2004

[16] HGK 13-73/29 28.01.2004

[17] HGK 2-628/608 22.10.2003

[18] HGK 2-1102/1137 20.09.2000

[19] HGK 2-416/593 25.06.1997

[20] HGK 1993/2-964 1994/219 20.04.1994

[21] HGK 2-576/793 08.12.1993

[22] HGK 2-497/713 10.11.1993

[23] 6. Hukuk Dairesi 7861/10249 9.7.2012

[24] 6. Hukuk Dairesi 5339/10043 4.7.2012

[25] 6. Hukuk Dairesi 1232/4870 27.3.2012

[26] 6. Hukuk Dairesi 2011/12866 2012/1476 6.2.2012

[27] 6. Hukuk Dairesi 9380/13669 5.12.2011

[28] 2. Hukuk Dairesi 2010/15804 2011/16116 17.10.2011

[29] 6. Hukuk Dairesi 2010/11930 2011/5632 2.5.2011

[30] 6. Hukuk Dairesi 2010/13137 2011/5424 27.4.2011

[31] 6. Hukuk Dairesi 1782/3840 29.3.2011

[32] 2. Hukuk Dairesi 21108/21208 15.12.2010

[33] 6. Hukuk Dairesi 6059/12297 09.11.2010

[34] 2. Hukuk Dairesi 2008/14762 2009/19062 05.11.2009

[35] 6. Hukuk Dairesi 2007/14590 2008/3178 17.03.2008

[36] 2. Hukuk Dairesi 515/12539 24.09.2007

[37] 2. Hukuk Dairesi 6158/7434 07.05.2007

[38] 13. Hukuk Dairesi 1554/3471 12.03.2007

[39] 2. Hukuk Dairesi 2006/21292 2007/10446 20.06.2007

[40] 2. Hukuk Dairesi 2006/19791 2007/8428 21.05.2007

[41] 2. Hukuk Dairesi 09.04.2007 2006/17645 2007/5806

[42] 2. Hukuk Dairesi 16760/5028 27.03.2007

[43] 2. Hukuk Dairesi 2006/15844 2007/4089 15.03.2007

[44] 2. Hukuk Dairesi 2006/15557 2007/3400 06.03.2007

[45] 2. Hukuk Dairesi 11789/12573 27.09.2006

[46] 2. Hukuk Dairesi 4248/10885 06.07.2006

[47] 2. Hukuk Dairesi 40/6594 01.05.2006

[48] 2. Hukuk Dairesi 2005/18137 2006/5696 18.04.2006

[49] 13. Hukuk Dairesi 5056/10185 23.06.2005

[50] 13. Hukuk Dairesi 1615/8146 11.05.2005

[51] 2. Hukuk Dairesi 2994/4123 16.03.2005

[52] 2. Hukuk Dairesi 1236/3525 08.03.2005

[53] 2. Hukuk Dairesi 921/3143 02.03.2005

[54] 13. Hukuk Dairesi 2004/13041 2005/2092 14.02.2005

[55] 4. Hukuk Dairesi 2004/7026 2005/772 07.02.2005

[56] 2. Hukuk Dairesi 14449/15902 28.12.2004

[57] 4. Hukuk Dairesi 2004/6794 2005/157 24.01.2005

[58] 2. Hukuk Dairesi 4348/5613 29.04.2004

[59] 2. Hukuk Dairesi 101/1149 29.01.2004

[60] 4. Hukuk Dairesi 2003/14644 2004/6692 25.05.2004

[61] 13. Hukuk Dairesi 2003/15364 2004/3622 17.03.2004

[62] 4. Hukuk Dairesi 12873/12926 06.11.2003

[63] 4. Hukuk Dairesi 7255/12930 06.11.2003

[64] 4. Hukuk Dairesi 6569/7546 10.06.2003

[65] 4. Hukuk Dairesi 4177/8878 03.07.2003

[66] 4. Hukuk Dairesi 1826/2816 13.03.2003

[67] 4. Hukuk Dairesi 2002/10336 2003/1270 04.02.2003

[68] 13. Hukuk Dairesi 2002/13429 2003/2728 13.03.2003

[69] 4. Hukuk Dairesi 2002/10498 2003/770 27.01.2003

[70] 4. Hukuk Dairesi 2002/14964 2003/420 20.01.2003

[71] 4. Hukuk Dairesi 10081/14597 25.12.2002

[72] 2. Hukuk Dairesi 3428/4183 25.03.2002

[73] 2. Hukuk Dairesi 2271/3051 07.03.2002

[74] 2. Hukuk Dairesi 8055/9286 14.06.2001

[75] 2. Hukuk Dairesi 9248/10562 18.09.2000