Sıfat, kendisi lehine veya aleyhine dava açılan kimselerin, dava konusu olan maddi hukuk ilişkisinde hak sahibi veya mükellef olarak yer alıp almadığı, maddi hukuk ilişkisine katılıp katılmadığı veya hâlâ bu hak veya borcun sujesi, tarafı olup olmadığının tespitidir[1].
Dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilen kişiler davanın tarafları olup mahkemenin dava konusu hakkında karar verebilmesi için davacı ve davalının bu sıfata hukuken sahip olmaları gerekir. Dava hakkı kural olarak dava edilen hakkın sahibine aittir. Dava edilen hak ile davanın tarafları arasındaki ilişkiye de husumet denir.
Dava, ziynet eşyasını elinde bulundurana karşı, hak iddia eden tarafından açılır. Uygulamada, ziynet eşyasına ilişkin taleplerin tamamına yakınında, düğünde takılan altınları talep eden kadının davacı (aktif husumet), ziynetleri iade ile mükellef olduğu iddia edilen erkeğin davalı (pasif husumet) sıfatını aldığı görülmekle beraber bu durumun tersi de sözkonusudur. Bununla beraber ziynetleri elinde bulunduran ilgili üçüncü kişilere de husumet yöneltilebilir.
Ziynetlerin iadesinde kayınbabanın müştereken sorumlu tutulması…
Dava: Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kütahya 2.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 10.06.2008 gün ve 2007/263 E.-2009/202 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 25.05.2009 gün ve 2008/11629 E.-2009/7023 K. sayılı ilamı ile;
(...1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacı ile davalılardan H. H.Y.'ın temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davalı V.Y.’ın temyiz itirazına gelince, dava, resmi nikâh yapılmadan gerçekleşen evlilik sonrası ayrılık nedeniyle nikâhsız eş ile onun babasından maddi ve manevi tazminat isteklerine ilişkindir. Yerel mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, taraflarca temyiz olunmuştur.
Davalı V.Y. davacı ile resmi nikâh yapmadan evlilik hayatı sürdürmüş olan diğer davalının babasıdır. Davacı ile nikâhsız eş arasında üç yıl süren evlilik, anlaşmazlık üzerine davacının evden ayrılması ile sona ermiştir. Bundan sonra açılan davada evde kalan ziynet eşyası ile birlikte maddi ve manevi tazminat istenmiştir. Davacı, nikâhsız eş olan diğer davalı yanında onun babası olan V.Y.ı da davalı olarak göstermiştir. Oğlunun eyleminden dolayı davalı babanın sorumluluğunu gerektiren bir neden bulunmadığından onun hakkındaki davanın reddedilmesi gerekir. Yerel mahkemece bu yön üzerinde durulmadan yerinde olmayan yazılı gerekçeyle diğer davalı ile birlikte sorumluluğuna karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir....) gerekçesiyle, temyiz olunan kararın yukarıda (2) sayılı bentte gösterilen nedenle davalı V.Y. yararına bozulmasına; davacı ile davalılardan H. H. Y.’ın temyiz itirazlarının ilk bentteki nedenlerle reddine, karar verilerek, dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalı vekili
Hukuk Genel Kurulu Kararı
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, resmi nikâh olmaksızın yapılan evlilik sonrası gerçekleşen ayrılığa dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup; husumet, birlikte sorumluluk iddiasıyla nikâhsız eş yanında babasına da yöneltilmiştir.
Davacı vekili, davacının resmi nikâhın yapıldığı yönünde 3 yıl süreyle davalılar tarafından kandırıldığını, nikâh yapılmasını istediğinde ise evden kovulduğunu belirterek, evde kalan 5 adet gremse ve 2 cumhuriyet altını ile 2 adet adana burgu bileziğin bedeli 2.750,00_YTL.; 3 yıl davalılarla birlikte çalışarak katkıda bulunmasının karşılığı olarak 3.250,00_YTL; kızlığının bozulması, iyi bir evlilik yapma şansının yitirilmesi nedeniyle 10.000,00_YTL olmak üzere maddi ve çekilen elem ve ızdırap nedeniyle 15.000,00_YTL’de manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekilince, tarafların nikâh akdi olmadan evlendiklerinin doğru olduğu ancak diğer iddiaların dayanağı bulunmadığı, resmi nikâhın çeşitli nedenlerle yapılamadığı, evlilikten kısa bir süre sonra davalı H.H.Y.ın askere gittiği, askerlik dönüşü ise bu kez davacının evi terk ettiği, iddia edildiği gibi evden kovulmadığı, altınların satılmadığı, halen müvekkilinde olduğu, ancak elde bulunan bileziklerin ince burgu bilezikler olup talep edildiğinde ödemeye hazır oldukları, belirtilerek nikâhsız eş hakkında açılan davanın esastan, babası hakkında açılan davanın ise husumet yönünden reddine karar verilmesi istenmiştir.
Davalı V. duruşmadaki imzalı beyanında; kendilerinde kalan altınların, 4 adet büyük gremse altın, 2 adet yarım altın, 2 adet çift burgulu bilezik olduğunu, başka olmadığını, aynen iadeye hazır olduğunu, beyan etmiş; davacı vekili, davalının bu beyanına bir itirazları olmadığını bildirmiştir.
Mahkemece; 4 adet gremse tabir edilen büyük altın, 2 adet yarım altın, 2 adet çift burgulu bileziğin davalılardan aynen alınıp davacıya iadesine, 3.000,00_YTL manevi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, 3.250,00_YTL çalışması karşılığı istenen maddi tazminat isteminin tam kabulü ile davalılardan müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, kızlık bozulması ve iyi bir evlilik yapma şansının yitirilmesi nedeniyle istenen maddi tazminat talebinin ve diğer kalemlere yönelik fazla istemlerin reddine karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece, davacı vekili ile davalı nikâhsız eşin tüm temyiz itirazları reddedilmiş; nikâhsız eşin babası diğer davalı yönünden verilen karar ise yukarıda başlık bölümünde ayrıntısıyla yer verildiği üzere sorumluluğunun bulunmadığından bahisle bozulmuştur.
Yerel Mahkemenin, önceki kararında direnmeye ilişkin hükmünü, davalı vekili temyize getirmiştir.
Mahkemece verilen ilk karar, davalı nikâhsız eşin sorumluluğu yönünden kesinlenmekle, direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalılardan nikâhsız eşin babasının hukuki sorumluluğunun bulunup bulunmadığı, mahkemenin ilk kararında bu davalı hakkında açık bir değerlendirmenin yer alıp almadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, uyuşmazlığa etkili deliller ile somut olay özelliklerinin ortaya konulmasında yarar vardır:
Somut olayda, davacı kadın 15.08.1984, davalı H.H.de 17.04.1983 doğumlu olup, 20.06.2002 tarihinde diğer davalı babanın bilgi ve teşviki ile düğün yapılmak suretiyle gayri resmi olarak birleşmişler; resmi nikâh gerçekleştirmemişlerdir.
Düğünden sonra bağımsız bir eve taşınmayıp, diğer davalı (H.nin babası) V. ile birlikte aynı evde yaklaşık 3 yıl süreyle birlikte yaşamışlardır. Davalı H.H. 01.12.2003 ile 01.03.2005 tarihleri arasında yaklaşık 15 ay süre ile askerlik görevini yapmış, evde bulunmamıştır. Bu süre içinde davacı kadın, diğer davalı V.nin evinde kalmaya devam etmiş ve kendisine gösterilen işleri yapmış, yaşadığı bu evin bütçesine katkıda bulunmuştur. Önemle belirtilmelidir ki davacı ile davalı H. arasındaki bu gayrı resmi birliktelik Medeni Kanun anlamında gerçekleşen ve hukuk alanında geçerlilik taşıyan bir evlilik olmayıp taraflar arasında bir aile hukuku ilişkisi de doğurmamaktadır. Bu nedenle, taraflar arasındaki ilişkinin aile hukuku prensiplerine göre değil, borçlar hukuku kurallarına, özellikle de haksız eyleme ilişkin hükümlere göre değerlendirilmesi gerekmektedir.
Mahkeme, davalı H.H.nin haksız eyleminin varlığını kabul etmiş ve bu yön bozma dışı kalmakla kesinleşmiştir. Davalı H.nin babası olan diğer davalının da oğlu ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olup olmayacağının da yine borçlar hukuku kuralları çerçevesinde çözümlenmesi yoluna gidilmiş; Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmeler sırasında davalı V.nin sorumluluğu ziynet eşyaları ve diğer talepler yönünden ayrı ayrı ele alınarak görüşülüp oylanmıştır.
Ziynet eşyalarına ilişkin maddi tazminat talebi yönünden yapılan incelemede; Davalı V. 19.03.2008 tarihli duruşma tutanağına geçen “Bizde kalan bilezikler bizim taktığımız 4 adet gremise tabir edilen büyük altın, 2 adet yarım altın, 2 adet çift burgulu bilezik dışında başkaca bilezik yoktur, bunu da iadeye hazırım” şeklindeki imzalı ve açık kabul beyanı ile kişisel sorumluluğunu kabul etmiş ve bu beyana davacı taraf itiraz etmemiştir. Bu açık kabul karşısında, yapılan ilk görüşmede bu husus oy çokluğu ile karara bağlanmış ve çoğunluk görüşü, beyanda geçen ziynet eşyaları yönünden davalı V.nin iade sorumluluğunun olduğunu, yerel mahkemenin bu yöndeki kararında isabetsizlik bulunmadığından onanması gerektiğini kabul etmiştir.
Davacının diğer taleplerine gelince;
Manevi tazminat ve çalışma karşılığı maddi tazminat istemleri yönünden, ilk görüşmede karar nisabı sağlanamamış; yapılan ikinci görüşmede ise diğer davalı H.nin babası V.nin, yaşları küçük olan ve ekonomik bağımsızlığı bulunmayan oğlu ile davacının nikâhsız birlikteliğinde rol sahibi olup resmi nikâh olmaksızın düğün yapmasının hukuka aykırı olduğunu ve sonuçlarını bilebilecek durumda olduğu, bu ilişkinin başından beri oğlu Hasan ile birlikte hareket etmekle ve sağlanan bu gayrı resmi birliktelikte oğlunun destek ve teşvikçisi olmakla kendisinin de hukuka aykırı davrandığı; resmi evliliğin gerçekleşmesi yönünde bir çaba gösterdiğini kanıtlayamadığı gibi oğlunu kendi kontrol ve güdümünde tuttuğu; hatta oğlunun askerde olduğu dönemde davacıyı evinde tutarak çalıştırdığı, onun hizmet ve emeğinden yararlandığı, böylece haksız eyleminin varlığının kabulü gerektiği, baba-oğlun birlikte hareketle davacının maddi zararı yanında kişilik haklarının zedelenmesine de neden oldukları, birinin eylemini diğerinden soyutlamaya olanak bulunmadığı, uyuşmazlığın açıklanan niteliğine ve borçlar hukukunun somut olay yönünden uygulama alanı bulan haksız eyleme ilişkin hükümlerine göre davalı V.nin sorumlu olduğunun kabulü gerektiği sonucuna varılmış, mahkemenin usul ve yasaya uygun bulunan kararının bu yönden de onanması gerektiği oybirliği ile karara bağlanmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle ve sonuç itibariyle; mahkemece, ziynet eşyaları, manevi tazminat ve çalışma karşılığı maddi tazminat talepleri yönünden davalı nikâhsız eş yanında, nikâhsız eşin babasının da hukuki sorumluluğunun bulunduğu gerekçesiyle müştereken ve müteselsilen sorumluluğa karar verilerek, bu isteklerin hüküm altına alınmasında hukuka aykırı bir yön ve herhangi bir isabetsizlik bulunmamakta, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekmektedir.
Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı, ziynet eşyaları yönünden, 24.02.2010 gününde birinci görüşmede oyçokluğu ile, manevi tazminat ve çalışma karşılığı maddi tazminat yönünden, 03.03.2010 gününde ikinci görüşmede oybirliği ile ONANMASINA karar verildi[2].
Ziynet eşyalarının kayınvalideye teslim edilmesi …
Dava: Taraflar arasındaki “aynen teslim-alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya 8.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine, dair verilen 15.07.2004 gün ve 2003/474 E. 282 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 19.10.2005 gün ve 14802-11157 sayılı ilamı ile;
(... 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacının davalılardan Behçet A.'a yönelik bölümünün onanmasına,
2- Davacının diğer davalı Tülay A. hakkındaki temyiz itirazlarına gelince;
Dava, davacıya düğünde takılan ziynet eşyalarının aynen mümkün olmazsa bedellerinin tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalıların kayınpederi ve kayınvalidesi olduklarını, düğünde takılan takıları davalı kayınvalidesi Tülay A.'a teslim ettiğini, boşanma davasından önceki ve sonraki günlerde istemesine rağmen iade edilmediğini belirterek aynen iadesini, mümkün olmazsa bedelinin tahsilini istemiştir. Davalılar ise altınların oğulları Nasih Alper A.' da olduğunu belirterek davanın husumet nedeniyle reddini talep etmişlerdir.
Dava konusu ziynet eşyalarının davacının kayınvalidesi olan davalı Tülay A.'a takı merasiminden sonra gelin odasında bir kese içinde teslim edildiği davalının kabulünde olduğu gibi dinlenen tanık beyanları ile de doğrulanmıştır. Davacının bilgisi dışında davalının ziynet eşyaların davacının eski eşi ve davalının oğlu olan A.'ya teslim etmesi davalıyı sorumluluktan kurtarmaz. Davalı, ziynet eşyalarını teslim aldığı kişiye iade ile yükümlüdür. Açıklanan nedenle işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
Temyiz olunan kararın yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenle davalı Tülay A. yönünden BOZULMASINA, davacının diğer davalı Behçet A. yönünden temyiz itirazlarının (1) nolu bentte açıklanan nedenle reddi ile davalı Behçet A.'a yönelik hükmün ONANMASINA, karar verilmiştir...),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle yerleşmiş Yargıtay uygulamalarına göre; aksine istikrarlı şekilde uygulanan ve her kesin kabul ettiği bir örf ve adet yoksa düğünde takılan ziynet eşyalarının kime takılmışsa ona ait olacağı, davaya konu olayda da ziynet ve çeyiz eşyalarının koca tarafından evlenmek amacıyla karısına hediye olarak verildiği yani bağışlandığı, bu nedenle kural olarak geri alınamayacağının anlaşılmış bulunmasına ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 07.02.2001 gün ve 2001/2-116 Esas, 2001/106 sayılı kararının da Özel Daire bozma kararını desteklemiş bulunmasına göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 05.03.2008 gününde, oybirliği ile ile karar verildi[3].
Ziynetlerin davacının babasına teslim edilmesi …
Dava ve Karar: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı eşya alacağı davasına dair kararın temyiz incelemesi duruşmalı olarak davacı tarafından süresi içinde istenilmekle gün tayin edilerek taraflara gönderilen davetiyelerin tebliğ edilmesi üzerine belli günde davacı vekili Av. A. R. Y. geldi.
Davalılar vekili gelmedi. Hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Uyuşmazlık, 20.7.1997 tarihli çeyiz senedi gereği ziynet ve çeyiz eşyalarının aynen iadesi, mümkün değilse bedeli olan 41.805 TL’nin tahsiline ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, dava dilekçesinde müvekkilesi ile davalı D. Y.’nin evlenmesinden sonra Hollanda’ya yerleştiklerini, Türkiye’de evlerinin olmadığını, eşlerin Hollanda’da yaşaması nedeniyle tarafların evlenmesi dolayısıyla verilen 20.7.1997 tarihli çeyiz senedinde belirtilen dava konusu edilen eşyalardan hiç birinin alınmadığını, ancak senet gereği bu eşyaların evliliğin herhangi bir nedenle bozulması halinde dava tarihindeki bedellerinin ödeneceğinin her iki davalı tarafından kabul ve taahhüt edildiğini, davalı eşin Hollanda’da müvekkilesi hakkında boşanma davası açtığını, verilen kararın da tenfiz edildiğini belirterek, ziynet ve çeyiz eşyalarının aynen iadesini mümkün değil ise 41.805 TL olan bedelinin tahsilini talep etmiştir. Davalılar vekili, tarafların evlenmesinden sonra onbeş gün kadar davalı eşin babasının evinde kaldıklarını, daha sonra dava konusu edilenlerin davacının babası L.nin aldıği eve taşındığını, tüm eşyaların davacının babasının evinde olduğunu, haksız açılan davanın reddini savunmuştur.
Dosyada bulunan nüfus kaydına göre davacı ile davalı D. Y. 10.10.1996 tarihinde evlenmişlerdir. Evlilikten sonra düzenlenen 20.7.1997 tarihli çeyiz senedi ile tarafların evlenmesi nedeniyle 2.676 TL değerindeki dava konusu edilen çeyiz ve ziynet eşyalarının her iki davalı tarafından teslim alındığı belirtilmiş, davalıların evlilikte ilerde herhangi bir aksaklık meydana gelmesi halinde o günkü rayiç bedeli üzerinden geri ödeyeceği taahhüt edilmiştir. Davacı yan, dava dilekçesinde çeyiz senedinde yazılı eşyaların hiç alınmadığını iddia ederken, davalılar bu eşyaların alındığını, sonradan da davacının babasına teslim edildiğini savunmuşlardır. Mahkemece yapılan yargılama sonucu verilen kesin süre içinde davacının sunduğu delillere ilişkin giderleri yatırmaması nedeniyle kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiş ise de, davalılar dava konusu edilenlerin varlığını kabul ederek davacının babasına teslim edildiğini savunduklarına göre davada ispat yükümlülüğü yer değiştirmiştir. Artık davalıların anılan eşyaların davacı tarafa iade edildiğini kanıtlamaları gerekir. Bu itibarla mahkemece davalı taraftan savunmaları doğrultusunda delilleri sorulup toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davacının iddialarını kanıtlayamadığından söz edilerek davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK. nun 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, Yargıtay duruşması için kendisini vekille temsil ettiren davacı yararına takdir olunan 825.00_TL vekâlet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 29.03.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi[4].
Ziynetlerin kayınpederde kalması hayatın olağan akışına uygun değildir.
Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı alacak davasına dair karar davalılardan M.Y. tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kâğıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: Dava, 12 adet gremse altın bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne, 5 adet gremse altının aynen iadesine, aynen iadesi mümkün olmadığı takdirde 4.100TL bedelin davalılar M. ve S.'den müştereken ve müteselsilen tahsiline, 7 adet gremse altının aynen iadesine, aynen iadesi mümkün olmadığı takdirde 5.740-TL bedelinin davalı S.Y'den tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı M.Y. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Kural olarak, evlilik sırasında kadına takılan ziynet eşyaları kim tarafından alınmış olursa olsun kadına bağışlanmış sayılır. Dava konusu kadına ait altınlar koca tarafından bozdurulup değişik amaçlarla kullanılmış olabilir. Çeşitli sebeplerle (evin ihtiyaçları, düğün borçları, balayı vs.) koca tarafından bozdurulan bu altınların karşılığının hibe edilmediği müddetçe kadına iadesi zorunludur. Ziynet eşyalarının iade edilmemek üzere kocaya verildiğinin, kadının isteği ve onayı ile ziynet eşyalarının bozdurulup ev ihtiyaçları için harcandığının davalı yanca kanıtlanması halinde koca ziynet eşyalarını iadeden kurtulur.
Olayımızda; davacı vekili düğünde takılan müvekkiline ait ziynet eşyalarının davalılardan S.Y. tarafından davacının elinden alınarak bozdurulup harcandığını iddia etmiş, davalı S.Y. ise buna karşı çıkarak söz konusu eşyaların davalı tarafından evden ayrıldığı sırada yanında götürüldüğünü bildirmiş, diğer davalı kayınpeder M.Y. ise taraflar arasındaki bu durumdan sorumlu tutulamayacağını bildirerek davanın husumet nedeniyle reddini savunmuştur.
Dosyaya sunulan 16.09.1994 tarihli gelin çeyiz eşya senedinde altınları emaneten teslim eden N.Ö. ve teslim alan S.Y. imzaları ve kefil sıfatı ile M.Y. imzası olduğu görülmektedir. Yargılama sırasında dinlenen tarafların tanıkları davacı ve davalı eş S.Y.ın diğer davalı kayınpeder M.Y. ile birlikte oturmadıklarını, İstanbul'da ayrı bir ev açıldığını ve ayrı yaşadıklarını beyan etmişlerdir. Davacı dava dilekçesinde eşyaların davalı S.Y. tarafından alındığını bildirmiş, ziynet eşyalarının kayınpederde kaldığına ilişkin bir beyanda bulunulmamıştır. Mahkeme gerekçesinde kayınpeder M.Y.ın ziynetlerden sorumlu olduğu yazılmış ise de, ziynet eşyalarının kayınpederde kaldığı iddiası hayatın olağan akışına uygun değildir. Söz konusu ziynetlerin muhafaza amacıyla kayınpeder M.Y.a teslim edildiği ve davacıya verilmediğine ilişkin bir kabul bulunmadığına göre varsayımlara dayalı olarak kayınpederinde sorumlu olduğundan bahisle bu şekilde karar verilmesi doğru değildir. Bu durumda, mahkemece davalı kayınpeder M.Y. hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK.nun 428. maddesi uyarınca hükmün davalı M.Y. yönünden BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 26.09.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi[5].
Ziynetlere ilgili kayınbabanın da sorumlu tutulması …
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Karar: 1- Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davalı kocanın, eşine şiddet uyguladığı ve evden kovduğu anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK. md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.
2- Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince, gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına (TMK. md. 186/1) geçimine, (TMK. md. 185/3) malların yönetimine (TMK. 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267, 215) ve çocukların bakım ve korunmasına (TMK. md.185/2) ilişkin geçici önlemleri kendiliğinden (resen) almak zorundadır (TMK. 169). O halde dava tarihinden geçerli olmak üzere, herhangi bir işi ve geliri olmayan kadın yararına Türk Medeni Kanunu’nun 185/3, 186/3 maddelerine uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
3- 24.11.1999 tarihli çeyiz eşyasına ilişkin senette “...senette gösterilen ziynet eşyası ile diğer eşyaların evlenirken davacının beraberinde getirdiği ve bu eşyaların muhafazası bakımından davalı koca ve babası Tahsin tarafından teslim alındığı...” yazılıdır. Senette yer alan bu beyan karşısında, senedin aksini kanıtlama yükümlülüğü davalılara düşer. Davalılar, aksi yönde bir delil getirmemişlerdir. Toplanan delillerden de davacının uğradığı şiddet nedeniyle evden ayrıldığı anlaşılmaktadır. O halde, davacının ziynetlerle ilgili talebinin de kabulü, bu ve mahkemece kabul edilen çeyiz eşyaları yönünden diğer davalı Tahsin'in de sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Sonuç: Hükmün yukarıda gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.06.2007 tarihinde oybirliği ile karar verildi[6].
Ziynetlerin kocanın ölümünden sonra ailesinden istenmesi …
Dava: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
Karar: Davacı, eşi Celal'in öldüğünü, birlikte oturdukları davalılar kayın validesi ve kayınpederi tarafından hiçbir eşyası verilmeden evden kovulduğunu, eşine ait aracın satıldıktan sonra parasının verilmediğini, eşinden kalan evde iki yıl oturdukları halde kira ödemediklerini, düğününde takılan takılar ve çeyizlerinin yine küçük oğluna sünnetinde takılan altınların davalılarda kaldığını öne sürerek şimdilik 1.000.000.000 TL. alacak, 500.000.000 TL. maddi, 200.000.000 TL.manevi olmak üzere toplam 1.700.000.000 TL.nin davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar eşinin ölümünden 3 gün sonra anne babasının yanına taşınan davacının ayrılırken çeyiz eşyaları, altın ve ziynet eşyaları ile takıları götürmesine engel olmadıklarını, sünnette takılan 9-10 adet çeyrek altının davacıya teslim edildiğini, aracı davacının kendisinin sattığını, bir ilgilerinin bulunmadığını, evi ölen oğluna kendilerinin satın aldığını, 2001 temmuzdan 2003 Hazirana kadar oturdukları süre zarfında kiraları ödedikleri gibi başka yerdeki evlerinin kirasının da davacıya ödenmesi için icraya verdikleri talimat ile davacıya ödendiğini bildirerek, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davacı evlenirken 26.2.1999 tarihli “Gelin kızımıza takılacak Takılar Listesi” başlıklı belge ile 10 adet altın burma bilezik, 1 adet altın künye, 1 adet buzdolabı, 1 adet çamaşır makinesi, 1 adet ocaklı fırın, 1 adet televizyon, 1 adet dikiş makinesi, 2 adet halı, 1 adet şofben, 1 adet oturma grubu, 2 adet yün yatak ve 1 adet yatak odası teslim edilmiş, yine 10 adet burma bileziğin davacı eşi sağ iken satılıp eşi adına kayıtlı olan evin alındığı, bunların davalılar da kalmadığı, ancak sünnette takılan 10 adet çeyrek altınında davalılarda kaldığı, bunun dışında yine davacı davalıların evinden ayrılırken sadece yatak odasını götürdüğü, geri kalan eşyaların davalılarda kaldığı anlaşılmaktadır. Öyle olunca davacıya evlenirken verilen 10 adet burma bilezik dışındaki bu eşya ve altınlar yönünden davanın kabulüne karar vermek gerekirken mahkemece aksi düşünce ile davanın tümümün reddi şeklinde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
Sonuç: Birinci bent gereğince davacının diğer temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenle temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 07.07.2005 gününde oybirliği ile karar verildi[7].
Ziynetlere ilgili kayınbabanın kabulü …
Dava: Davacı Fadime Gülmez tarafından, davalı Ünal Gülmez ve Selahattin Gülmez aleyhine 10.10.2001 gününde verilen dilekçe ile ziynet eşyasının istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; istemin kısmen kabulüne dair verilen 18.2.2003 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalılar vekilleri tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kâğıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Diğer temyiz itirazına gelince; davacı, düğünde takılan takıların davalılar tarafından alınıp geri verilmediğini ileri sürerek ziynetlerin aynen, olmadığı takdirde değerinin ödetilmesi isteminde bulunmuştur. Mahkemece istem kabul edilmiş, kararı davalılar temyiz etmişlerdir.
Davacı, eşi ve kayınpederi olan davalıların düğünde takılan takıları, düğün borcunu ödemek üzere kendisinden alıp geri vermediklerini ileri sürmüş; davacı tanıkları davalılardan Selahattin’in “ne olmuşsa olmuş, ben altınları ödeyeceğim” dediğini, davalılardan eş Ünal ile onun annesinin davacının eve dönmesi halinde takıları geri vereceklerini taahhüt ettiklerinden davacıya baskı yaparak eve dönmesini sağladığını, iki ay içinde altınlar geri verilmediği için davacının altınları istemesi üzerine “illa altınları istiyorsan sen köyün yolunu tut” dediklerini; davacının sürekli olarak ziynetleri istediğini, davalı eşin “alırız” biçiminde cevap verdiğini; ziynetlerin davalı eş tarafından kuyumcuya satıldığını, baba evine döndüğü sırada davacının yanında ziynetlerinin bulunmadığını açıklamışlardır.
Mahkemece davacıya tamamlayıcı yemin yaptırılmış ve davacı, dava konusu ettiği iki yarımlık altını dava dışı kayınvalidesinin aldığını söylemiştir. Davacının bu açıklamasında iki adet yarımlık olarak tanımlanan altının davalılara verilmediği anlaşıldığına göre bunlardan da davalıların sorumlu tutulmuş olmaları doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.
Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) nolu bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA; öteki temyiz itirazlarının ilk bentteki nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 29.04.2004 gününde oybirliği ile karar verildi[8].
Kayınbabanın ziynetleri teslim alan sıfatıyla imza atması …
Dava: Davacı Songül Cüce vekili Avukat H.G. tarafından, davalılar Ö.M. ve S.M. aleyhine 4/4/2000 gününde verilen dilekçe ile eşya alacağının istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davalılardan Ömer Mercimek hakkındaki davanın reddine, diğer davalı hakkındaki davanın kısmen kabulüne dair verilen 20/12/2000 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili Avukat H.G. tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi taraflarından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Diğer temyiz itirazlarına gelince; dava, ziynet ve çeyiz eşyalarının aynen iadesi, olmazsa değerlerinin tahsiline ilişkindir. Mahkemece, davalılardan Ömer hakkındaki dava reddedilirken, diğer davalı yönünden kısmen kabul edilmiştir.
Hakkındaki dava reddedilen Ömer, davacının kayınpederi olup çeyiz senedini teslim alan sıfatıyla imzalanmıştır. Anılan davalının oğlu yönünden dava kabul edildiği halde, davalı Ömer hakkındaki dava, nedenleri belirtilip, gerekçelendirilmeden reddedilmiş olduğundan kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın (2) sayılı bentte gösterilen nedenle BOZULMASINA, diğer temyiz itirazlarının ilk bentteki nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 24.12.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi[9].
Ziynetlerin gelin tarafından bozdurulup kayınbabanın borcunun ödenmesi …
Dava: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Karar: 1- Dava konusu altınlardan davacıya nişanda takılan (27 gr. söz bileziği ile künyenin) evlilik birliğinin devamı sırasında davalının borcu için davacının rızası hilafına, davalı tarafından alınıp bozdurulduğu;
Bunların dışında kalan ve dilekçesinde dökümü yapılan altınların ise; davacı tarafından bozdurulup; paraya çevrildiği Yapı Kredi Bankası Milas şubesinde 11.12.1996 tarihinde adına açılan (2-008781-7) nolu vadeli mevduat hesabına 142.000.000 TL. olarak yatırıldığı,
Davalının babası Sebahattin 8.1.1997 tarihinde aynı bankadan 12 ay vadeli 100.000.000 Tl. kredi aldığı, faizleriyle birlikte geri ödemesi (174.180.000 TL.) olan bu kredi borcu için; davacının; aynı bankadaki 142.000.000 Tl. meblağındaki mevduat hesabı üzerine rehin konulduğu, yani davacının; kayınbabasının kredi borcuna, bankadaki parasını rehin gösterdiği; 8.1.1997 tarihli ferdi kredi sözleşmesini borçlu olarak davalının babası Sebahattin'in, müteselsil kefil olarak davalının rehin veren olarak da davacının imzaladıkları, kredi alacaklısı bankanın; ödenmeyen kayınpedere ait kredi borcuna, rehin sözleşmesine istinaden davacının hesabından 20.3.1997 tarihinde (142.050.658 TL.) olarak mahsup ettiği dosyaya alınan belgelerden ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır.
Davacı,27 gram söz bileziği ile künyesi dışındaki altınlarını kendisi bozdurup bankaya kendi adına hesap açtırarak bu hesaba yatırdığına ve bankadaki vadeli mevduat hesabındaki bu parasını, kayınbabasının aynı bankadan aldığı kredi borcuna karşılık, menkul rehni olarak verdiğine göre; merhun olan şeyi ancak kredi borçlusundan talep edebilir. Kredi ilişkisinde, asıl borçluya müteselsil kefil olan davalıdan talep edemez. Bu bakımdan, davanın bununla ilgili kısmının reddi doğrudur.
2- Davacıya nişanda takılan27 gram söz bileziği ile 1 adet künyenin, davacının rızası hilafına davalı tarafından alınıp bozdurulduğu ve borca verildiği sabit olduğuna göre, bu iki kalem ziynet hakkındaki davanın kabulü gerekir.
Sonuç: Hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan kısımların ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliği ile karar verildi[10].
Mehir senedinde yazılı ziynetlerin kayınbabada kalması …
Dava: Taraflar arasındaki eşya bedelinden alacak davası üzerine yapılan yargılama sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın husumet yönünden reddine ilişkin hükmün süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmesi üzerine tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor okunduktan sonra dosya incelendi gereği görüşüldü.
Karar: Dava, alacak istemine ilişkindir. Davacı davlının oğlu ile evlendikten dokuz ay sonra babasının evine bırakıldığını ve evlenirken davalı tarafından hibe edilen ve kendisi tarafından götürülen bir kısım eşyanın verilmediğini, eşyanın aynen veya bedelinin ödetilmesini istemiş, davalı davacının ziynet ve şahsi eşyasını babasının evine giderken götürdüğünü, mehir senedinde imzası bulunmadığından sorumlu tutulamayacağını, davanın reddi gerektiğini savunmuş, yerel mahkemece davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Davacı davalının oğlu ile evlenirken 12.5.1995 tarihli mehir senedi düzenlenmiş ve anılan senette belirtilen eşyanın davalı tarafından davacıya hibe edildiği belirtilmiştir. Senette imzası bulunan ve yargılama sırasında tanık olarak dinlenen şahıslar yeminli beyanlarında dava konusu olan ve senette yazılı bulunan eşyanın davalıda kaldığını, davacı babasının evine giderken ve sonrasında eşyanın verilmediğini, evlilik öncesi davalı huzurunda onun rızası ile senedin düzenlendiğini ve eşyanın davacıya hibe edildiğini belirtmişlerdir. Dosya kapsamına göre davacının iddiasını ispatladığı gözetilmeksizin, davalının husumet ehliyetinin bulunmadığı, mehir senedinde imzası olmadığından sorumlu olmayacağı, davacının eşya için eşi Yusuf hakkında dava açması gerektiği gerekçesiyle ret kararı verilmiş olması bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle davacı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı temyiz itirazının incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve temyiz eden davacıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 4.12.1997 gününde oybirliğiyle karar verildi[11].
[1] KARSLI, Abdurrahim, Medeni Muhakeme Hukuku, Alternatif, İstanbul, 3. Baskı, Sahife 353 vd.
[2] HGK 03.03.2010 2010/4-88 2010/126
[3] HGK 4-230/223 05.03.2008
[4] 6. Hukuk Dairesi 29.03.2011 1782/3840
[5] 6. Hukuk Dairesi 26.9.2011 10163/9626
[6] 2. Hukuk Dairesi 2006/21292 2007/10446 20.06.2007
[7] 13. Hukuk Dairesi 7346/11696 07.07.2005
[8] 4. Hukuk Dairesi 2003/16081 2004/5724 29.04.2004
[9] 4. Hukuk Dairesi 8075/12759 24.12.2001
[10] 2. Hukuk Dairesi 9265/11113 28.09.2000
[11] 4. Hukuk Dairesi 9288/11543 4.12.1997